Yazının bu ikinci bölümünde, doğrudan Putin’e bağlı olan Wagner’le ilgili konuşmaya devam edeceğiz. Bir önceki bölümde de bahsettiğim üzere bu yapı Putin tarafından kuruldu. Ancak unutulmamalı ki bu silahlı bir yapı. Savaşta her şeyi hesapladığınızı düşünebilirsiniz. Tankları nereden yürüteceğiniz, savaş uçaklarının nereyi bombalayacağı, topçu atışlarının kaç mil öteye atılacağına varana kadar her şey hesaplanabilir, tek bir şey hariç! İnsanların davranış biçimleri, bu asla hesaplanamaz. Putin cebinde bir akrep taşıyordu ama bir gün bu akrebin gelip kendisini sokacağını hesaplamış mıydı? Bu bilinmez.
Putin bir konuşmasında ” Wagner ve özel aşçılarımdan başlayalım. Tüm aşçılarım Federal Güvenlik Servisi çalışanları yani asker insanlar.” Bu konuşmasını izlerken o kadar emin bir duruş sergiliyordu ki asla ihanete uğrayacağını aklının ucundan bile geçirmiyordu. Kendinden emin bir şekilde konuşuyordu. Vücut dili tam olarak bunu gösteriyordu. Ama ihanet hep ensenizdedir, sizin açıklarınızı bilen en yakınlarınızdır. Eski bir KGB ajanı olan Putin bunu bilmiyor mu diye düşünenler olabilir. Eğer bunu düşünüp hesap edebilseydi basının önünde bu kadar net konuşmazdı. Demek ki o da bu kadarını öngöremedi.
Wagner’e dönecek olursak; ilk görev yeri Ukrayna’nın Donbas bölgesi idi. Sonra onları Suriye’de, Libya’da, Sudan’da, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde ve Venezüella da gördük. Çok organize bir yapı, komutanları ve eğitmenleri son derece deneyimli askerlerden oluşuyor. Gittikleri ülkede ya iktidarı koruyup yıkılmasını engelliyor ya da iktidarları devirip istedikleri kişiyi getirebiliyorlar. Ama son bir yıla kadar bu yapı çok kişi tarafından bilinmiyordu.
Putin karşı devrimcidir ve çok defa Sovyet liderlere saldırmıştır. Kendisi Ukrayna savaşının başlaması ile 300,000 kişinin askere alınması için seferberlik ilan etti fakat cephede inanılmaz sorunlar vardı. Putin sürekli şunu söyledi; “Biz savaşa hazırız, Sovyetler Birliği’nin 1941 yılındaki hali gibi hazırlıksız değiliz.” Yani savaşa girerken bile Sovyetler Birliğine saldırmaya devam etti. Oysaki o Sovyetler, Nazi savaş makinesini kevgire çevirip bütün dünya halklarına umut olmuştur. Bütün Avrupa’yı Sovyetler Birliğinin iradesi kurtarmıştır ki sen o iradeye kaç kere saldırdın. Askeri olarak hazırlıksız yakalanmadık dediği yerde, savaş sanayisinin geliştirilmesi, orduya her daim silah ve cephane sağlanması, personel ve birliklerin hazır hale getirilmesinden tutun da daha saymadığım onlarca şey eksikti. Sen savaş başladıktan sonra İran Devletinden kamikaze dronları aldın. Saldıran taraf olarak bu savaşa nasıl hazır olduğunu bu ve benzeri olaylarla daha iyi anlıyoruz! Ayrıca unutulmamalı ki, Putin’in sürekli hakaret ettiği Sovyetler Birliğini, Mihver Devletleri’ne bağlı 4,5 milyonun üzerinde asker, 2.900 km’lik bir cephe hattı üzerinden istilaya girişti. Bu harekât tarihin en geniş çaplı askerî harekâtı olarak nitelendirilir. Bu nedenle Putin, kendini asla bir Sovyet lideri ile bir tutamaz ki zaten savaşta gelinen nokta bunu açıkça göstermektedir.
Meselenin özü şu ki 1941’de Sovyetler Birliği sorunlarını hızlıca çözmüştür. Ülkeyi Putin gibi tekelci sermayeye açmamışlardır. Parti ve toplum bir arada hareket edebilmiştir ve sorunlar hızlıca çözülmüştür. Çünkü bütün üretim araçları devletin elindedir. Putin ise cephedeki sorunların çözülmesi gecikince Wagner’i hızlıca Ukrayna topraklarına sokmuştur ve birçok bölgede savaşan gerçek anlamda savaş deneyimi kazanmış bir yapıdan doğrudan destek almıştır. Ancak bu adamlar sonuçta paralı askerdir. İşte burada, kamucu devlet ile liberal devletin farkı tam olarak ortaya çıkmaktadır. Rusya’nın şu andaki durumunu ve son 100 yılın özetini görmek isteyen herkes için bu savaş çok şey anlatmaktadır.
1941 yılında saldırıya uğrayan Sovyetler Birliği dünyanın en güçlü ordusunu paralı asker ile durdurmadı. Tam olarak bir anavatan savunması gerçekleştirdi. Naziler savaş makinesi Azerbaycan’a kadar gitmek istiyordu. Buradaki tüm petrol yataklarının ele geçirilmesi planlanmış olsa da bırakın Kafkaslara girmeyi Moskova’ya bile giremediler. Çünkü vatan savunması bir irade işidir ve Sovyet yöneticilerinde bu irade vardı. 1943 yılından sonra o kadar çok silah üretilmeye başlanmıştı ki Kursk Savaşında Alman subay Sovyet tanklarını vurarak bitiremediğini itiraf etmiştir. Hatta Putin kendi kaleme aldığı bir yazısında bütün bu yapılanları tahayyül etmek çok zor demişti. Çok zor değildi aslında, örgütlü bir halk yaratılmıştı. Kadını, erkeği, çocuğu, yaşlısı, genci anavatanını nasıl savunacağını ve Nazileri kendi ininde nasıl yok edeceğini tüm dünyaya gösterirken, sen ve senin gibi karşı devrimciler bu yapıyı ortadan kaldırdıktan sonra batıya yanaşma çabasına girdiniz. Ancak bu çabanız da boşa çıktı. Bu bizzat Putin’in itirafıdır. Batı ile iyi ilişkiler kurmak istediklerini ve bunun için neler yaptıklarını kendisi değişik platformlarda anlatmıştır.
Gerçekten de Rusya coğrafyasını kapitalistlerin hizmetine açarken, halkın yoksullaşmasını umursamadı bile. Devleti 30 yılda askersiz bırakacak kadar ileri gittiğini görmeyen yoktur herhalde. Bugün Ukrayna’da, Rusya her cephede savunma pozisyonu almışken, sadece Soledar ve Bahmut’ta taarruzdaydı ve orada da Wagner güçleri vardı. Kara savaşında Ukrayna güçlerini onlar yendi. Bu bile her şeyi anlatıyor. Sovyetlerden sonra Rusya sadece iktisadi bir çöküş yaşamadı, aklınıza gelebilecek her alanda çöküş yaşadı. Şu anda net olarak görünen sadece askeri çöküş gibi olsa da aslında Rusya’da eğitim, sağlık, kültürel meselelerden tutunda onlarca şeyde gerçek anlamda bir yok oluş söz konusu.
Buraya kadar Sovyetler Birliğinin bir dönemini ve sonraki Putin dönemini kısaca özetlemeye çalıştım. Bu aslında çok uzun bir mesele ama özellikle son dönemde devam eden Rusya-Ukrayna savaşındaki gelişmeler bile, kamucu devlet ve liberal devlet arasındaki farkı yeterince anlaşılır kılıyor diye düşünmekteyim.
Bundan sonraki yazımda da Wagner’in sonu ne olacak onu konuşalım.
Önceki