Manuel Puig’in bu muhteşem eserini, Brezilyalı sinemacı Hektor Bobenko film olarak çekmeye karar vermiştir. Bunun üzerine, eserin yazarı Manuel Puig, senarist Leonard Schrader ile birlikte filmin senaryosunu yazmışlardır.
Filmin Oyuncuları; José Lewgoy, Raul Julia, Sonia Braga, William Hurt’ dur.
Filmin başrol oyuncularından William Hurt, canlandırdığı travesti/ eşcinsel rolüyle Cannes Film Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü almıştır. Hurt, aynı kategoride Oscar, BAFTA ve David Di Donatello ödüllerini de aldı. Filmin çeşitli yarışma ve festivallerde aldığı 10 ödülün çoğu William Hurt’e verilmiştir.
Şimdi bir an düşünelim! Bir kitap okursunuz, sonra bu kitaptan uyarlanan filmi izlediğinizde, okuduğunuz kitapta sizi etkileyen pek çok bölümün filmde hiç işlenmediğini, ya da kesilerek kuşa çevrildiğini görürsünüz.
Örümcek Kadının Öpücüğü filminde bunu yaşamıyorsunuz! Niye mi? Çünkü, filme uyarlanan romanın yazarı Manuel Puig bizzat senaryoya katkı sunmuştur. Bu nedenle bu filmi izlerken, yukarıda belirtilen türden olumsuzluklar ve hayal kırıklıkları yaşamıyorsunuz.
Filmin konusuna gelince; 1970 Arjantin faşizmi halkın üzerine kara bir bulut gibi çökmüştür. Devrimciler, demokrat öğretim görevlileri yakalandıkları yerde tutuklanıp cezaevlerine atılmaktadır. Bu devrimci örgütlerden birinin liderleri Valentin yakalanmış, ağır işkencelerden geçmektedir. Fakat bu kadar ağır işkenceye maruz kalmasına rağmen hiçbir arkadaşının adını vermemiştir.
Askeri polis ve cezaevi idaresi, Valetin’i konuşturabilmek için farklı bir yol dener. Valenti’nin hücresine orta yaşlı bir eşcinsel olan Molina’yı verirler.Kadınsı davranışları olan Molina erkeklere (bu arada hücre arkadaşı Valentin’e ) olan aşırı cinsel ilgisini hiç saklamaz. Bu nedenle Molina ve Valentin ilk önce birbirlerinden uzak dursalar da, bir süre sonra konuşmaya başlarlar.
Politikayla pek ilgisi yokmuş gibi görünen Molina, Valentin’e sürekli olarak önceden seyretmiş olduğu bir sinema filmini anlatır. Bu eski bir Nazi propaganda filmidir ve Alman işgali yıllarında Paris’te geçmektedir. Bu anlatımlarda Molina’nın beğenilerini, sert darbeci subayların yakışıklı erkekler olarak tasvir edilişini, güzel kadınlarla bu tip yakışıklı erkeklerin aşklarının nasıl yaşandığını görürüz.
Molina’nın bildiği kültür budur. Dışarıda ki yaşantısında vitrin tasarımcılığı yapmaktadır. Onun gözünde, manken gibi erkek ve manken gibi kadınlar zengin ve elittirler.
Uzlaşmaz iki zıt yaşam algısı, küçük bir hücrede bir araya gelmiştir.
Biz bu filmde, uzlaşmaz, uç noktalarda bulunan iki zıt karakterin, zaman geçtikçe ortak müştereklerde buluşabileceğini görüyoruz. Birbirleri için yaptıkları fedakarlıkları izliyoruz.
Filmde, Raul Julia ve William Hurt muhteşem bir oyunculuk sergiliyorlar.
Filmin tümü gibi sonu da çok etkileyici, çarpıcı…
Bu filmi neden izlemeli sorusunun cevabını bir de kitabın arka kapağında ki şu anlatımla verelim:
“Manuel Puig, bu karşılaşmadan çok insanca ve dokunaklı bir dünya çıkarmayı başardığı gibi, pek çok yerleşik kanıyı da sorgulamayı başarıyor: Güç nedir, güçsüzlük nedir; Kadınlık ne, erkeklik ne; Baskı, boyun eğiş, duygusallık, kaba güç… ve daha birçok karşıtlık… İnsan ruhu, insan bilinci bir masa köşesine çarpınca rastlantı sonucu yaralanan bir ‘diz’ değildir. ‘İnsan’, ruhunu, gövdesini, bilincini, bilinçle yaralanmaya açık tutarsa çağdaş ve öncü insandır.”
Manuel Puig’ in bu kitabını okumanızı ve filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.