O sur ülkesinden beriye
Ne çok kez yaşanan bir düşüştü
Onlar surların dışında kalmıştı
Çarçabuk güneş toplarlardı
Kar eritip, kan rengini yumuşatırlardı
Dört tepe, denizde, gülde ve kırlangıçta
Yedi iklim yedi renge bezenen
Nilüfer koklayıp
Kaburgasında bir başak sancısıyla gezinen
Yani surların ucuna mendil bağlayıp
Gidemeyenlerden arta kalan
Kalanların ardından bir ben topladım
Suskun bir taş kıpırdadı içimde
Gülde ve kırlangıçta sonra
Toz yüklü bir pazar yeri öter
Tezgahları toprak bilen yasemin çiçeği
Yaşamak defneler gibi uzun ömürlü
Siz önceleri yaşamayı sevgilerden ayırırdınız
Ne öğrettiyse bu sur taşları herkese
İçimin duvarlarını tamamladım ben de
İçimin duvarlarına oturttum bu taşları
Bu öykü dünya huzursuzluğu
Yani, düşemem bağlıyım taşıma
Geçtim surlardan, savaşlardan, aşklardan
Eskittim gülleri, tarihleri, nicesini
Taşa verdim diye mendilimin rengini
Mendilim düşecek, öyle mi?