Çağımızın gelinen bu evresinde, sosyalizm ile ilgili yeni düşünceler geliştirmek gerekirken nereden çıktı bu Stalin yazısı diyebilirsiniz. Her yeni yıla girdiğimizde muhakkak doğum ve ölüm yıldönümleri olan liderlerin, öncülerin, tarih yazanların bir anma günü olacaktır. Josef Stalin çağımızın en çok tartışılan isimlerinden biridir. Burjuva edebiyatı ve siyasi tarih yazar ve eleştirmenleri bu konuda birçok şey söylerken, asıl yergi genel olmasa da sol bloktan gelmektedir. Suçlama çok basittir; “Viladimir İliç Lenin 1924 de öldükten sonra iktidarı ele alan Stalin kendi bireysel diktatörlüğünü kurmuştur.” Bu arada Lenin’ in zekasına da bir hakaret vardır. Tezleri ve tarihsel ön görüsünün taktir edilip, etrafındaki insanları tanımadığını düşünmek bunlardan biridir.
Stalin görev adamıdır verilen hiçbir görevden kaçmamıştır. Stalin aynı zamanda fikir adamıdır. Stalin ölünceye kadar Marxizme ve Leninizme sadık kalmıştır. Bunu özyaşam öyküsünden anlayabilmek için okurun en azından Stalin ile ilgili araştırması ve Marxsizm ve Leninizm konusunda bilgisi olması lazım. Bu konuda Stalin’in Sovyet toplumuyla ilgili söylediği şu sözü, ben diğer toplumların Marxsist ve Leninistleri içinde kullanmak istiyorum; “Biz, birinci kuşak yaşlı Bolşevikler teorik olarak çok sağlamdık. Kapital’i sayfa sayfa bilirdik, özetler çıkarır, tartışmalar yapar, birbirimizin bilgisini ölçerdik. Bu bizim gücümüzdü ve bu çok işimize yaradı. İkinci kuşak daha az hazırlıklıydı. Pratik sorunlar ve sosyalist inşayla meşgullerdi. Onlar Marksizmi kitapçıklardan öğrendi. Üçüncü kuşak ise satirik makaleler ve gazete makaleleriyle yetişiyor. Derin bir kavrayışları yok… Çoğunluk Marx ve Lenin okuyarak değil, onlardan yapılan alıntılarla yetişiyor.
Alıntılarla yetişip, yeni fikir ve eylem geliştirmeden bu şekilde devam edilirse insanlar yakın zamanda daha da yozlaşacak. Amerika’da insanlar şöyle diyor: “Bizim dolara ihtiyacımız var, teori nemize gerek?” Bizde de insanlar benzer şekilde düşünebilir: “Sosyalizmi inşa ederken Kapital nemize gerek?” Bu bizim için bir tehdittir, yozlaşmadır, ölümdür.” * (Stalin, Sovyet Ekonomistleriyle Beş Görüşme, 1950)
“2.Dünya Savaşında Stalin değil generalleri başarılıdır.”
Stalin 2.Dünya Savaşında işlevsiz genalleri ki Sovyetler Birliği savaş konseyinin istemediği Genaral Jukov’ u Leningrad da göreve getirmiş başarı sağlamış, Stalingrad’da aynı şekilde başarı göstererek 2. Dünya Savaşının Sovyetler Birliği lehine değişmesini sağlamıştır.
Kimin ne yeteneği olduğunu bilen Stalin’in kişi seçimlerinde stratejik olarak savaşın kazanılmasına katkısı büyüktür. Ancak, Türkiye’de kendini tarihçi sanan İlber Oltaylı Stalin ile ilgili “kara cahil” diyecek kadar ileri gitmiştir. Burjuva dilini kullanan bu kişiye birşey söylersek sadece ” cahili cüheyla” diyebiliriz.
Stalin’in toplum ve felsefe tarihi üzerine yazdığı 37 eser bulunmaktadır. Merak ediyorum bir lider için “kara cahil” diyen bu zat gerçekten Stalin’in kaç eserini okumuştur. Bu eserler öyle ilber Ortaylı gibi oturarak yatarak yazılmamıştır. Stalin’in iktidara gelişi ve ölümüne kadar kaç savaş yaşadığını tarihçiler muhakkak ki biliyorlardır. Kızmak, beraberinde anlamamayı getirir. Biz anlattığımız kişilerin döneminde yaşamasak da insanlık tarihini iyi okuyarak yaşananları analiz edebiliririz. Tarih kriminal labaratuvar gibidir, yeter ki ayak izlerini objektif takip edelim.
Dünya emperyalizmi 2. Dünya Savaşında Stalin ile işbirliği yapmak zorunda kalmış ve Sovyetler Birliği’nin gücünü savaş ortamında görmüştür.
2. Dünya Savaşı biter bitmez bloklara bölünen dünyada soğuk savaş dönemi başlamıştır.
Biz ilk önce tarihsel olarak Stalin’i tanıyalım, zaten yazımızın da amacı bir kere daha yeni kuşaklara Josef Stalin’i (asıl adı Yosif Visaryonoviç Cuğaşvili) tanıtmaktır. İnternette Stalin diye yazarsanız Wikipedia da dahil olmak üzere diktatör yakıştırmasının en çok yapıldığı insan olarak görürsünüz. Böyle bir araştırmadan ziyade tarih kitaplarından okursanız hem Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği hem de Stalin hakkında daha geniş bilgiye sahip olursunuz.
Stalin baba ve annesi Vissarion Cuğaşvili ve Ekaterina Ghaladze ‘den, Gürcistan’ın Gori kasabasında dünyaya gelmişti. İkisi de toprak kölesi idi. Baba Vissarion evlendikten sonra Gori kasabasının varoşlarında tek odalı, camı kırık tahta baraka bir ev tuttu. Anne Ekaterina üç çocuğunu da bu evde doğurdu. Şimdi bu ev bir müze halinde ziyaretçileri ağırlıyor. 21 Aralık 1879 da dördüncü çocuğu dünyaya geldiğinde daha yaşı 20 yi yeni doldurmuştu. Kilisede çocuğun adını josef koydular. Baba Vissarion’un küçük bir ayakkabı dükkanı vardı fakat hiçbir şey kazanmıyordu. Evlerinin kirası 1 ruble olmasına rağmen onu bile çıkartamıyordu. Çocuklarına çok iyi davranmaz gaddarca dayak atardı. Bir gün daha fazla kazanabilmek için ailesini bırakarak Tiflis de Adelkhonnov ayakkabı fabrikasına girdi. Stalin ilk bildirisinde bu durumu; “Esnaf olarak çalışan bir emekçi bir gün dükkanını kapatır ve bir fabrikaya işçi olarak girer. Buradaki değişim esnaflıktan proleterlerliğe geçmesidir fakat bilinci proleter bilinci değildir, küçük burjuva bilincidir.” diye anlatır. Vissarion burada çalışarak sermaye birikimi yapıp tekrar bir ayakkabı dükkanına sahip olmak istiyordu. Ancak bu hayali hiç gerçekleşmedi. Oğlu 11 yaşına geldiğinde 1890’da Tiflis’te öldü.
“Soso”, annesinin Stalin’e taktığı isim buydu. Oğlunu papaz olması için kilise okuluna yolladı. Soso, 1888-1893 yılları arası beş sene bu okula devam etti. Annenin parası okula yetmediği için tanıdıkları bir rahip ve okul müdürü Stalin’e burs sağlamışlardı. Geleceğin Stalin’i ilk sınıf farklılıklarını bu okulda öğrenmiş ve yaşamıştı. Gürcü olmak biraz alt sınıf olmaktı. Ruslar ülkeye egemen oldukları gibi eğitime de hakimdi. Okulda milliyetçi Gürcü ve milliyetci Rus çekişmesi alttan alta sürüyordu. Bu okulda 1894 yılının mayıs ayına kadar kaldı. Bu okul aynı zamanda Stalin’in farklı fikirler ile tanıştığı ve muhalif düşüncelerinde yoğunluk yaratan bir okuldu. Hatta Tiflis jandarma Komutanlığı buradaki bazı öğrenciler ve öğretmenler hakkında ihbarda bulunmuş, okul yönetimi bu öğretmenleri okuldan atarak cezalandırmış, öğrencilere de disiplin soruşturması açmıştır. Bu olaylardan sonra babası kasabanın papazı olan Josef Lagiyev adlı bir öğrenci, okul müdürünü vurarak öldürmüştür.
Rusya’da baş gösteren yenilikçi düşünce akımları ve vatansever gösterileri arttıkça, Çar atlı birlikleri bu eylemleri bastırmak için kullanıyor, yakalanan siyasiler sürgün olarak Tiflis ve Kafkaslara sürülüyordu. Tiflis, Rusya’ da ki her eylemden sonra yepyeni fikirleriyle buraya gelen insanlarla doluydu. İlk gelenlerden biri de köycü yazar Narodnikler’ di. Gelenler arasında Polonyalı direnişçiler, Marksist fabrika işçileri ve bunların içerisinde Sovyetler Birliği başkanlığını yapmış Mihail Kalinin ve Stalinin kayınpederi Sergei Alliluyev de vardı.
Stalinin okuduğu papaz okulunda dünya görüşünü şekillendirecek olaylar gelişmiş, bir anlamda hayatının yönünü çizmişti. Okulda isyan çıkaran öğrencilerden biri Gürcistan da sosyal demokrasi teşkilatının kurucusudur. Bu öğrenci, Stalin’in eğitiminde rol almış olan 1866 da okuldan atılan bir rahibin oğludur. Aynı zamanda Lenin’le arkadaşlık eden bu kişi, Bolşevik Merkez Komitesine giren, Gürcistan Sovyetinin başkanlığına getirilen Mikhail Tskhakaya ‘ dır.
1864-1869 yıllarında köylü ayaklanmaları olmuş, Rusya’da kölelik kaldırılmıştı. Bu Gürcistan’a çok fazla yansımamıştı. Toprak-köleligi genç Cuğaşvili”yi derinden etkiliyor yaşadığı ortamı öğrenme çabasını körüklüyordu.
Lenin 1861’de toprak köleliği hakkında, Amerikan köleliğinden çok eksik olduğunu söyleyerek şöyle yazıyordu ” Demek ki yarım yüzyıl sonra Ruslar zencilerden daha fazla kölelik izleri taşıyacaklar.”
Stalin papaz okulunda, çok okuyan aynı zamanda şiirler yazan, arkadaşlarıyla öğrendiği her şeyi tartışan bir öğrenciydi. Gogol, Çehov, Saltıkov etkilendiği yazarlardı. Sosyalist düşünceyle ilk tanışması, üst sınıflardan bazı kişilerden öğrenmiş olduğu gizli tartışma kulübüne katılmakla gerçekleşti. Cuğaşvili Marksist oluşunu şöyle açıklar; “Toplum içinde ki yerim dolayısı ile babam bir kundura işçisi annem emekçi bir kadındı. Cizvit okulunda geçirdiğim sürede gördüğüm eziyet, baskı ve hoşgörüsüzlük benim Marksizmi seçmeme yol açmıştı.” Bir yandan dini bir okulda okurken, bir yandan Tiflis fabrikalarında işçilere konuşmalar yapıyor, kendinden büyük insanlar kendisini dinliyordu. Bu nedenle bir yandan dindar görünümü bir kişilik çizmek zorundaydı, bir yandan da işçi sınıfının yanında bir Aydın görüntüsü.
Çünkü Tiflis’te okul dışında geçinebileceği bir koşul mevcut değildi, teşkilat çok fakirdi. Çok sürmedi okul yönetimi Cuğaşvili ‘ yi Marksizm propagandası yaptığını gerekçe göstererek okuldan attı.
Çalışmalarına Batum’da devam eden Stalin, burada petrol işçilerinin örgütlenmesini sağlamıştır. Sahip olduğu yeteneği sayesinde insanları kısa sürede etkiliyor ve onları kendi tarafına çekmeyi başarıyordu. Batum’da bulunduğu sırada düzenlediği bir gösteride (9 Mart 1902) 6000’in üzerinde işçiyle birlikte polis çatışmasına girmiştir. Bu gösteride pek çok işçi yaralanırken pek çoğu da hayatını kaybetmiştir. Ardından 9 Mart’ta ölen arkadaşları için başka bir yürüyüş daha düzenlemiştir. Tüm bu olaylar, zaten takip edilen Stalin’in tutuklanmasına neden olmuş, ortalama 1 sene hapis yattıktan sonra dışarı çıkan Stalin, çalışmalarına hiçbir zaman ara vermemiştir. Hapis cezasının ardından sürgüne gönderilmiş ancak buradan kaçmayı başararak Tiflis’e ulaşmıştır. 1904 yılında Rusya Sosyalist Demokrat İşçi Partisi’nin Bolşevikler tarafında yer almıştır. 1905 yılındaki başarısız devrim girişiminin ardından Vladimir Lenin tarafından Bakü Bolşevik lideri seçilmiştir. 15-16 Temmuz 1906’da ilk eşi ketevan svanidze ile evlenmiş ve Yakov isimli bir oğlu olmuştur. Ancak Stalin ilk eşi ile sadece 18 ay evli kalabilmiş çünkü genç kadın tifo hastalığı nedeniyle hayata veda etmiştir.
Bakü’de bulunduğu dönemde sert yöntemleri nedeniyle bazıları tarafından eleştirilse de Stalin çoğunluk tarafından benimsenmiştir. Burada Çarlık Rusya yanlısı bir örgüt ile mücadele etmiş ve onlardan Bolşevikler için zorla para toplamış. Kafkasya’dan sonra ilk kez 1911’de Bolşeviklerin merkezleri sayılabilecek Moskova St. Petersburg’a gitmek istemiş, bunun üzerine Petersburg örgütüne katılmıştır. Pravda isimli gazetenin yayımlanmasında görev alan Stalin, yazılarında ve parti içinde Rusçada çelik adam anlamındaki “Stalin” mahlasını kullanmaya başlamıştır. Aynı yıl yeniden yakalanmış ama sürgüne gönderildiği Sibirya’da çok kalmayarak kısa süre içerisinde buradan kaçmıştır. Bolşevikler ile Menşevikler arasındaki fikir ayrılığı devam ederken, Stalin’in birleşme fikrini savunması üzerine Lenin onu yanına Kraków’a çağırmış, Lenin ile Stalin burada bir araya gelmiş ve Lenin onu bir birleşme olamayacağına ikna etmeye çalışmıştır. Aynı dönem Marksizm ve Ulusal Sorun isimli ünlü eserini yazmıştır. 1912’te Petersburg’a dönen Stalin, burada yakalanarak, Kuzey Kutup dairesinde çok soğuk bir yer olan küçük köye sürgüne gönderilmiştir. 1916 yılında ise I. Dünya Savaşı’na destek vermesi amacıyla diğer sürgünlerle birlikte geri çağrılmış, ancak kolundaki sakatlığı nedeniyle askere alınmamıştır. 1917 Şubat Devrimi sırasında Petrograd’a dönen Stalin, Pravda’nın başyazarı olarak görev yapmaya başlamıştır. Nisan ayında RSDİP’nin merkez komitesine seçilmiş. Lenin Petrograd’a gelip ardından güvenlik nedeniyle Finlandiya’ya gittiğinde onun saklanmasını sağlamış. Bir yandan Lenin ile iletişimini sürdürürken diğer yandan da partinin yönetimini üstlenmiş. Bolşeviklerin Ekim Devrimi ile birlikte iktidarı ele geçirmesinin ardından da Milliyetler Halk Komiseri olarak seçilmiştir. Lenin’in ilk felcini geçirdiği yıl Sovyetler Birliği Komünist Partisi genel sekreterliğine seçilmiştir.
Stalin bir yandan ülkenin sanayileşmesi için NEP planlarını uygulamaya çalışırken, bir yandan da parti için muhalefetle uğraşmıştır. Sonuçta bir kitap yazmadığımız için Stalin ile ilgili birçok ayrıntıyı daha önce de söylediğimiz gibi araştırmanız gerekecektir. Ayrıca bu konuda o kadar çok bilgi kirliliği var ki. Kapitalizmin ürettiği kara kampanya “sol” değerleri taşıyan insanları bile etkilemiş, tarihlerinde hiçbir şey üretmeyen insanlar bu konuda ahkam keser hale gelmiştir. Dünyada Stalin kadar yanlış tanıtılmış karalanmış haksız eleştirilere uğramış başka bir kişi yoktur. Ölümünün üzerinden bunca zaman geçmesine, inşaasında ve savunulmasında büyük katkısı olduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, önce Kruşçevciler eliyle dejenere edilerek sonrasında da biçimsel olarak yıkılmasına rağmen ve yıllardır gerek ileri kapitalist ülkelerde ve gerekse dünyanın farklı ülkelerinde komünist işçi sınıfı hareketi bulunmadığı halde, burjuvazinin Josef Stalin’e karşı on yıllardır sürdürdüğü karalama kampanyası hala devam etmektedir. Kral Marx ve Friedrich Engels’in1848 de kaleme aldığı Komünist Manifestoda; “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor” der.
Aradan geçen bunca zamandan sonra dünya burjuvazisinin ve yönetici sınıfların anti stalinist söylemleri antikomünist söylemlere dönüşmüştür. Anti Stanilizm, her türlü renkten burjuvazi, küçük burjuva milliyetçileri, revizyonistler, pasifisler, troçkistler, dinsel gericiler, sol liberaller, devrim dönekleri, burjuva aydınları ve reformistlerin yanı sıra küçük burjuva devrimcilerinin bir bölümü tarafından destekleniyor. Dolayısıyla anti Staliniz mi dünya burjuvazisi ve mülk sahipleri destekliyor. Görünen o ki “Stalin’in hayaleti” dünya burjuvasısini korkutmaya devam ediyor. Stalin geri kalmış Çarlık Rusya’sını gelişmiş bir sanayi ülkesi ve insan haklarının en gelişmiş şekilde yaşandığı bir ülke haline getirmiştir. İstihbarat ve Çeka çok eleştirilmiş, diktatörlük göstergesi olarak gösterilmiştir. Oysa dünya emperyalizmi sovyet sisteminin ilk gününden itibaren yıkılması için askerî sabotajlarlar yapmış, siyeset içinde klikler yaratılmış, eski çar kültüründen gelen kişilerle Stalin’e darbeler planlamıştır. Mareşal Mihail Tuhaçevski ve arkadaşları bunlardan bazılarıydı. Tuhaçevski 1928 de devrimin bir Yahudi komplosu olduğunu söylüyor. Troçkistlerin de darbe planladığı ortaya çıkıyordu. 1943 de Hitler’in söylediği sözler dikkat çekicidir. ” Genarellerin idam edilmesini biz olumlu bulmuştuk, bunun askeri olarak Sovyetler birliğini zayıflattığını düşünüyorduk. Bakıyorum da karşımızda o generallar olsaydı 3 yıl dayanamazlardı.”diyordu. 1943 de Hitlerin en yakın adamı Joseph Goebbels ” Stalin kızıl ordudan eski generalleri temizleyerek muhalefetin kökünü kazıdı. Böylelikle yenilgiye son verdi.” diyordu.
2. Dünya Savaşı sonrası Tıme dergisi Stalin’i yılın adamı seçer ve alt yazısında “Alman lejyonları Çelik dirençli Stalingrat’ı süpürüp geçseler ve Rusya’nın karşı saldırı gücünü yok etseler şimdi Adolf Hitler Avrupa’nın efendisi olur ve işgal etmek için diğer kıtalara göz dikerdi.” diye yazıyordu. Emperyalizmin en değerli adamlarından Winston Churchill , Stalin ve Sovyet halkı için insanlik tarihinde hiçbir hükümet Hitler’in Sovyet halkı üzerinde açtığı derin yaralarla ayakta kalamazdı fakat bu yaralara rağmen Sovyet halkı ayağa kalkarak Hitler’e çok derin darbeler indirmiştir.” diye söylüyordu.
Stalin 1953 de öldüğünde, Sovyet Rusya dünyanın süper gücüydü. Ayrıca Marx, Engels ve Lenin’in öngördüğü sosyalizm inşa edilerek teori ete kemiğe bürünmüştü. Bu şekilde, üretim araçlarının özel mülkiyetinin ortadan kaldırılarak, işçi sınıfının ve ezilen halkların eline verildiği bir toplumun kurulması, yaşaması ve Sosyalizm’i inşa etmesinin olanaklı olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Sovyet Rusya işçi sınıfı hakları, ilk kez insanın insanı sömürmediği ezmediği yeni bir dünya düzeni kurmuştur.
Kaynaklar: Stalin (Bir devrimcinin hayatı) Isaac Deutscher Stalin: Bilim ve Sosyalizm Yayınları Jack T. Murphy Stalin: Söylence ve Gerçek William B. Bland