Hayat nedir ki ?
Hayat nedir ki sorusu felsefenin, sosyalojinin belki bir şarkının konusu olabilir.
Milyarlarca Güneş,Gezegen, Samanyolu, Karadelik, Nebulanın olduğu uzaya baktığımızda beynimizin kapasitesinin ötesinde faraza tahminler de bulunuyoruz.
Anlamaya çalışıyoruz hayatın ne olduğunu.
Dünya’da yaşam nasıl başladı tez, antitez, sentez yorumları, kitapları ve bilim insanlarının tahminleri dolduruyor hayatımızı.
Belki birkaç hayat boyu araştırıp sadece küçük bilgi kırıntılarına ulaşabileceğimiz ve yeni soruların ortaya çıkabileceği sonuçlara ulaşacağız.
Hayat nedir ki;
Güneşin ışığından süzülerek dünyaya inelim birçok canlı organizmaların olduğu Anadolu topraklarında yaşam formlarından insana odaklanalım
Yıl 2023 bu topraklarda ki insanlara bizim sorduğumuz soruyu dişi yada erkek soralım.
Hayat zorunlu coğrafya da doğum ile başlıyor, kimi köyler de, mezra da, kasaba da yörük çadırın da, kentler de gözlerini açıyorlar “hayat”a.
Hayat bir yerlerde başlıyor fakat yaşayanlar bunun farkında bile olmuyorlar Ya da olamıyorlar.
Farkında olup “hayat nedir” sorusu çok az insanın soru işareti oluyor.
Köylerde yaşayan insanların sorusu edindiği bilgi kadar oluyor.
Köyde bir okulda olsa baskın olan düşünce dinsel düşünce oluyor zaten kolay bir cevap 1600 yıl evvel çözülmüş.
Bir yaradan var seni adem’den yaratmış sende o elma yedi diye cennetten kovulmuşsun, bu dünya da günah işlersen seni cehennem de ateşlerde yakacak ama yaradan o kadar kötü değil cezan bittiğinde “kul”unu cennette “huri”lerle mükâfatlandıracak.
Sen bu dünyaya sınav için geldin.
Hayatı bu çerçevenin içinde yaşamalısınız.
Peki hayat bu mu? Tabi ki köylerden baktığında böyle bir analiz normaldir çünkü böyle bir soruyu kişi bilen olarak imam’a soracak, yaşam ve ölüm ile bilgi sadece ondadır.
“Kader” senin alnına yazılmış hayattır.
Sükut ve ikrar edersen öbür dünyada iyi yaşarsın.
Kentlerde bu çok farklı değildir, köylerden göçen insanlar diğer köylülerini iş için geldikleri mahallerde yardımlaşma, bayramlar, düğünler gibi sosyal olaylar için bulundukları sokak ve mahalleleri hatta belediyelik ilçeyi “Getto”ya çevirirler, büyük kentlerde Sivaslılar, Erzurumlular gibi çoğunluğu oluşturan Anadolu insanları mevcuttur.
Burada sosyolojik “hayat nedir” sorusu yine ortadan kayboluyor.
Öncelik yaşamak olduğu için sorular karın doyurmuyor, felsefe yapmak zaten boş insanların yaptığı bir saçmalık.
Kenterde sosyolojik insan çeşitliliği fazladır burada en azından kendini sorgulayan insanlar bulabiliriz.
Üniversite okumuş mürekkep yalamış gençler bulabiliriz değilmi.
Beşiktaş rıhtımında elinde mikrofon vapura binmeyi bekleyen insanlara soruyoruz.
İki erkek gence uzatıyoruz mikrofonu
Sizce hayat nedir ?
İki genç birbirine bakıyor gülüyorlar soru hiç beklemedikleri yerden geldi.
” Hayat, yaşamak değilmi” diye yanındakine soruyor.
Diğeri
” Yaşadıklarımızın tümü” diyor.
Bu kadar mı diyor mikrofonu tutan
“Evet bu kadar basit”
Peki bilim insanları, filozoflar niye bu kadar zaman harcıyorlar bu kadar basit bir bilgiye.
Yaşlı bir beye aynı soru soruluyor
” Hayat sadece yaşadığımızı sandığımız şey bir var bir yok” diyor sonra eşini kaybettiğini ve hayatın onunla bir anlamı olduğunu anlattı.
Orta yaşlı bir kadın
” Hayat mı hiç bilmediğim bir şey yaşadım mı yaşamadım mı bilmiyorum” diyor.
Genç kızlar gurubundan çeşitli cevapları alıyoruz.
” Hayat benim sevgilim”
” Hayat güzeldir ”
” Hayat annen ve babamdır”
Bir genç en garip cevabı verdi.
” Hayat mı hiç düşünmedim fakatp şimdi düşündüm de bunu araştırmam gerekiyor”
Anlaşılıyor ki toplumu oluşturan insanlar kavramları kullansalarda kavramların içini doldurmuyorlar.
En basit halini bilmek yetiyor.
Hayat seçimlerimiz den ibaret bir zaman çizelgesi.
Çocuk büyümeye başlarken bir seçim yapar ya başkalarının istediği gibi bir kişi olacak ebeveyn, öğretmen, toplum.
Ya da bir birey olarak “kendi” olmayı tercih edecek, bu kolay bir durum değil, büyüme başlarken çatışma geleneğin olacak, okuyacak, yorum yapacak, gözlemleyerek sin.
Çıkarttığın dersler olacak her doğru, doğru değildir düsturun olacak, doğru kimin ve neye göre doğru olduğunu sorgulayacaksın. Doğru koşullara göre değişebilir değişeceksin.
Ayrıca doğru da onaylanması gereken bir durumdur.
Hayat çocukluğunda öğrendiğin kadar basit değildir, karmaşık labirent gibi çözümleri bekleyen bir yoldur.
Bunun için emek vermek gerekir okumayan bir toplumda bilgiyi bulmak ulaşmak ve istemek zor olsa da bu senin severek yaptığın bir ödevdir.
Ebeveylerin seni seviyordur ve bildikleri kadar seni korumak hayata hazırlamak isterler. Fakat her kuşak kendi doğrularını bulmak zorundadır.
Nazım Hikmet in dediği gibi
” Babamdan ileri oğlumdan geriyim”
Bu tabi ki genel için söylenmiştir kuşak olarak ileri bir kuşakta olsa ilericilik seviyesi tartışılır.
Babasından İleri bir çağda yaşayan kişi babasından daha ilerici olacak diye birşey yoktur.
Oysa umut ileride olmasıdır.
Hayat diye devam ediyoruz.
Bilim adamları hayatın kökeni olarak cansızlıktan canlılığ geçişi labaratuvarlarda ispat etsede; dünyamızda ki su kütlesinin daha önce canlılığın olduğu gezegenlerden atmosferin kaybolmasıyla buz kütleleri halinde uzay boşluğunda yolculuk sonucunda dünyamıza düşmesi sonucu mikro organik canlılığın da başladığını söylüyorlar.
Hayatınızı sorgularken temel olan durumları kaçırırsak sadece ikili ilişkilerde sıkışıp kalırız.
Tarihsel olarak insanoğlu ilkel çağlardan bu yana yapılan hesaplamada 110 milyar insan bu dünyadan geçip gitmiş.
Bizde aynı yolu takip ediyoruz, bazen “ne çabuk geldik bu yaşa” diyenler hayatın özünü kaçıranlara mahsustur.
Günü anlayarak yakalayan kişiler bugünlerin geleceğini bekleyenlerdir.
Bilirler ki bütün canlılar organizma evreni ve değişim bunun kaçınılmaz gerçeği çocuk büyüyecek yaşanacak ve değişime boyun eğecek.
Ölüm denilen şey “hayat”ın bitmesimi.?
Hayır ölüm belki canlılığın değişimi sadece “ben” değil artık.
Çürüme de doğaya ait bir durum,
Yani değişim ana rahmine düşmeyle başlamadığı gibi ölümle son bulmuyor.
Birisine “hayatım” dediğinizde düşünerek söyleyin kelimenin derinliği hayatınızı etkileyebilir.