Bilgi, sevgiyle zekânın anasıdır. A. W. Hare
Bilgi bilgisi olmayanın düşmanıdır.
Ağırdır yorar, sıkar, boğar…
Öylesine ağırdır ki başına ağrılar girer bir felsefi sözü anlamak için.
Yorar çünkü çözmek için çok okumalı ve çok araştırmalısın. Ayrıca tam sonuca ulaştığını düşündüğünde de hep başında olduğunu görürsün. Hani masallardaki gibi ‘birde bakmışım bir arpa boyu yol gitmişim.’
Sıkar bilgi, sonsuzluktur. Nereden başlarsa başlasın sonuna erişemeyecektir. Hele ki öğrendiği her bilgi yerine oturmuyorsa. Sonunda boğulur ve artık anlar ki temeli olmayan bir şeyin üstü yapılmaz. Köksüz bir ağaç gibidir. Bilgi sizde bir haz yaratıyorsa bilin ki bir lezzetli yemek ya da sevişmek gibi besleniyorsunuzdur. İnsan bilmediğinden haz almaz. Yeni ‘şey’ler sizde taze ufuklar açıyorsa hiç görmediğiniz bilmediğiniz pencerelerden bakıyorsanız bilgi sizin için değerlidir. Bilgi sadece bilmeyenin yol arkadaşı olamaz.
Bilgi, öğrenme, yorumlama insan olmamızın en önemli kıstaslarından bir tanesidir. Bilgi reeldir, gözle görüldüğü gibi farklı algılarımızla da hissettiğimiz, bunu faydalı buluyorsak hayatımıza ( iyi ya da kötü fark etmez) kattığımız ve uyguladığımız değerlerdir.
Bilgi; sürekli üstüne koyarak çoğalan, merak duygumuzun sonucu gelişen öğrenme çabamızdır. Burada felsefe içinde bakarsak bilgi “üst” arayıştır. Yani bildiğinin daha fazlasını öğrenme isteğidir. İnsan biyolojik olarak doğduğundan itibaren öğrenerek üst üste koyar ve ihtiyacı olduğunda “bilgi”yi hayata geçirir.
Bizim konumuz bilgiyi kalıplaşmış bir şekilde tanımlamak, anlatmak değil. Çocukluğumda bir ansiklopedi geçmişti elime. Ne, Neden, Nasıl? dı başlığı. Mesela bir gemi suyun üstünde nasıl durur, yağmur nasıl yağar, ilkel insanlar nasıl yaşamıştır gibi çeşitli bilgiler vardı, günlerce elimden bırakamamıştım. Büyüdükçe okuma merakı takıntı halini aldı. Beynim yeni bilgiler almadığım yani bir şeyler okumadığımda açlık çekiyordu. Bende bu yoksunluk krizlerinden kurtulmak için ne bulursam okuyordum. Burada kendimi anlatırken bu hastalığa yakalanmış onlarca insanla tanıştım. Kitap fuarlarında saatlerce içeri girmek için sıra bekleyen, kitap denizinin içinde boğulmak için stantların ve insanların arasında cebelleşen, zamanı kaybedip kitapların arasında kaybolan onlarca binlerce insan gördüm.
Üniversite döneminde kitap fuarlarında ilaç gibi kitap çalan (bu konu tartışmalı kitap çalmak hırsızlık mı?) arkadaşlarım oldu. İtiraf edeyim ben de bu kişilerden biriydim. Şu an yazdığım ve yazacağım kitapların gençler tarafından çalınarak okunmasını çok isterim.
“Bilgi bir hazinedir” çok klasik bir söz değil mi? Siz binlerce kitabın tabii ki bilginin olduğu bir kitap fuarının gerçek anlamda bir hazine olduğunu anca bu duyguyu yaşarsanız anlayabilirsiniz.
‘İyi kitaplar okumak, geçmiş yüzyılların en iyi insanlarıyla sohbet etmek gibidir.’ Der Descartes. Bu söz bile çok değerli bir hazinedir. Etrafımızda ki insanlara baktığınızda okuyan insan fazla göremezsiniz, bizim kuşak okuma delisiydi. Sabahlara kadar okuduklarımızı tartışırdık, hem öğrenir hem de bilmediğimiz şeylerin ne kadar çok olduğunu anlardık. Bu durum hiç değişmedi. Onlarca bilgi edinsen de hiç bilemeyeceğin şeylerin kalacağı, daha doğrusu her şeyi öğrenmeye zamanının yetmeyeceği gerçeği insanı üzer.
Yeni öğrendiğin bir bilgi seni heyecanlandırmalı, o konudaki eksikliğini fark etmeli ve devamını araştırmalı daha geniş yelpazede öğrenmelisin. Her bilgi insana dairdir. Marsta hayat araştırmaları, okyanusun dibinde bilinmeyen mikroorganik canlılar, yaşamı paylaştığımız canlı çeşitliliği.
Mark Twain “Okula gitmeden önce çok zeki bir çocuktum” der. Okul alfabeyi öğrenmek için olması gereken bir yer fakat öğretilmeye çalışılan diğer şeyler, şablonlar, sistem tarafından dayatılan tek tip insan yaratma amacına hizmet eder. Sistem seni bir hamur gibi yoğurarak kendi ideolojik düşüncesine yama yapmak ister. Özgürce fikrini belirttiğin bir alandan ziyade, öğrenmen gereken hazırlanmış şablon bilgileri sunar. İsterseniz düşünün ilkokul, orta, lise ve üniversite kaç yılınızı çalıyor. Belki de hiç işinize yaramayacak bilgilerle sizi şişiriyor ve sizden bu bilgileri hayat memat meselesiymiş gibi sınavlarda zorunlu olarak geri istiyorlar. Bu zihniyetle yetiştirilerek bomboş kalan gençlik, bu sistemin işine geliyor. Zira sistem, bilgili, öğrenerek sorgulayan bireyler yetiştirmek istemiyor.
İlk yasak devlet sorgulanmaz ve devlet bir babadır dediği kesinlikle olmalıdır. Devlet sana her şeyi yapabilir fakat sen sadece itaat etmekle yükümlüsün. İtaat eder ve bunu savunursan sen vatansever biri olarak kazanılmışsın. Diğer türlü vatan haini, terörist gibi birçok ismin olabilir. Analitik düşünmek için gerekirse her şeyin yalan bir öğreti olarak sana sunulduğunu düşün. Karşı çık en iyi bildiğin bilgiye bile, ta ki bilginin temellerine yani tohuma erişene kadar. İşte o temele ulaştığın zaman elindeki bilginin üzerine her şeyi inşa edebilirsin. Basit bir örnek; elindeki bardak son halidir cam (silisyum) elementin. İki dakika bu bardağa bakıp bu nasıl insanlık tarihine kazandırılmıştır, insanlar bunu nasıl bulmuş ve bu hale getirmiştir? diye sorarsan bilgiyi de işlemeye başlamışsın demektir.Bu merak kurdudur sana beyninde en olmadık şeyleri bile, öğrenmenin zorunluluğuna inandırır.
Nazım Hikmet’in öğrenmeyle ilgili muhteşem bir şiiri var der ki;
“Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
Yani, beyaz masadan
Bir daha kalkmamak ihtimali de var
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
Biz yine de güleceğiz anlatman Bektaşi fıkrasına,
Hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
Yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
En son ajans haberlerini .”
Mesela ölürken bile ölümü merak edeceğiz nasıl oluyor, ne gibi şeyler gerçekleşiyor ve sonucu nedir diye. Sanki kalkıp kalemi alıp yazacakmışsın gibi. 27 yaşında Moğolistan da Gobi çölünde dinozor fosillerini (Paleontoloji) araştırmaya başlayan, 80 yaşına kadar buradan ayrılmayıp burada ölen bilim adamı sizce ne bağımlısıydı. Dian Fossey, 18 yıl boyunca yürüttüğü geniş çaplı goril incelemeleriyle tanınan ABD’li etolojisttir. Gorillerle beraber yaşamış ve kaçak avcılar tarafından 82 yaşında öldürülmüş bu bilim kadınının, öğrenerek insanlara anlatmak istediği neydi acaba?
Bilgili insanlar cahil kitleler tarafından pek sevilmezler. Bilgi sürekli yenilik peşindedir ve geçmişteki bilgiyi işlevsiz kılar. Muhafazakâr edinilmiş bilgi sabit olduğu için muhakkak yeni var olan bilgiye karşıt olacak ya da yenilikçi düşünceyi ortaya çıkaranı hedef alacaktır.
Bilgelik;
Bilge, bilgiyi alıp yorumlayan, şekil vererek kullanışlı hale getiren kişidir.
Farklı bir anlayışla, yeni bakış açısını eskiyle sentezleyip bunu kendi toplumuna sunan kişidir bilge. Kimsenin bakmadığı pencerelerden bakan kişidir yani. Bilgi bilim üretir, bilgiyi insanlığa katkıda bulunacak şekilde sunan kişide bilgedir. Kaf dağının ardında beyaz sakallı elinde asası ile bir mağarada inzivaya çekilmiş bir ihtiyar değildir Bilge. Toplumdan yalıtılmış bilgi birikimi, yanmayan mum’a benzer.
Karanlığa bir mum yakma yeteneğiniz varsa yakın. Çünkü yanan her mum karanlıkta öyle ışık olur ki çok uzaklardan bile görünür.