İnsanlık dışı bir sistemde insan kalma mücadelesi verdiğimiz zorlu günlerden geçiyoruz. İnsanlık, var olduğundan bu yana zorluklarla savaşarak varlığını sürdürürken üremeye de devam etti ve çoğaldı. Ayak izlerini takip ettiğimiz atalarımızın yaşadıkları zorlukları anlamaya çalışırken kendimizin de parlak bir dönemden geçmediğimizi söylememiz yanlış olmaz herhalde. İnsanlığın sürekli ilerlediğine dair bitmeyen bir goygoyculuk var. Eğer durmaksızın ileriye doğru bir gidiş varsa bugün içinde bulunduğumuz durumu nasıl açıklayabiliriz.
Dünya nüfusu her geçen gün artarak devam ediyor ve hala nüfus meselesi henüz kontrol altına alınabilmiş değil. Bunun yaratmış olduğu tahribatı bir başka yazıda tartışırız ama günümüzde eşitsiz gelişimin artarak devam ettiğini görüyoruz. Kapitalizm 21. Yüzyılda orta sınıfı yok etmeye karar vermiş gibi bir tutumun içinde. Ne v ar ki kapitalizm bütün insanlığı yok ederken hala neler olduğunun farkında olmayan milyonlar var diyeceğim ama ne yazık ki milyarlar demek daha yerinde olur.
Sermaye sınıfı her geçen gün saldırılarını artırırken sömürgeleri baskı altına alma çabaları da hızla devam ediyor. Sovyetler Birliğinin ayakta olduğu dönemlerde gerileyen kapitalizm meydanı boş bulunca 1920’li yıllarda başlayan bağımsızlaşma hareketi büyük bir yara almıştır. Çin başta olmak üzere Asya kuvvetlerinin Atlantik’i dengelemesi durumunda ulusal ekonomilerin toparlanacağını varsayabiliriz. Ne var ki bugün İsrail’in Ortadoğu’daki saldırganlığı da göstermektedir ki az gelişmiş ülkeler baskı altına alınarak yeni bir sömürgecilik akımı geliştirilmek isteniyor. Küresel kapitalizm yeni bir sömürgecilik düzeni yaratarak ulusalcı, bağımsızlık çıkışlarının önünü tıkıyor. Görülen o ki bu yeni dünya düzeninde ulus devletlere yer yok. Kapitalizm ulus bilincini koruyan her devlete karşı top yekûn bir saldırı başlatırken daha önce kimsenin tanık olmadığı bir göç dalgası bütün dünyayı sarmış durumda. Yoksullaştırılan ve çökertilen ülkelerde insanlar yoksulluğunun müsebbibi ülkelerde umut arayışı içine girmiş durumda. Gelin görün ki ABD, Kanada ve Avrupa ülkeleri bu konuda sürekli önlem alma çabası içinde. Ama bir yandan da büyük sermaye sınıfı yeni dünya düzeninde karma toplumların oluşmasını hedefliyor.
Bu konuda Amerika ve Kanada bunlara en iyi örnektir. Bu yüzden fazla milletin bir araya gelip yaşadığı bu ülkelerde sermaye sınıfı istediği gibi at koşturabiliyor. Çünkü insanlar kendilerini o ülkeye ait hissetmiyorlar. Bu ülkeler de yaşayan insanlar her zaman menfi duygularla hareket ediyorlar. Oysaki aidiyet duygusu bizlere evrimin bir mirasıdır. Bugün yer değiştiren insanlar göç ettikleri ülkelerdeki gelişmelere uzaktan bakıyorlar. Sermaye onları ucuz emek bağlamında değerlendirirken yahut paralı asker olarak kullanırken onlar muhalefet etme hakkını kendilerinde görmüyorlar. Böylece rejim daha rahat hareket ediyor ve sorunsuz bir şekilde yol alıyor. Ülkenin asli unsurları üretimdeki yerlerini göçmenlere kaptırma korkusuyla seslerini çıkarmıyorlar. Oysa gidişata dur diyecek yegâne grup kendileridir. Sistemi sorgulama görevinin onların omuzlarına yüklenmiş olduğunun bilincine henüz ulaşabilmiş değiller. Batı dünyası kendi insanını sömürmekte zorlanırken göçmenleri kullanmak çok daha kolay oluyor tabi. Bu bilinçsizlikten dolayı kapitalizmin tahribatı ulusun öz evlatlarında rahatsızlık uyandırmıyor ne yazık ki. Bu uyuma hali devam ederse Avrupa emekçi sınıfları kısa sürede etnik değişimden geçecek. Acımasız sermaye sınıfının yeni gözdesi daha ucuza çalışan ve kolay yönlendirilebilen göçmen işçi kitlelerdir. Kapitalizm aklınıza gelen her şeyi ama her şeyi tahrip ediyor. Göçmen kökenli büyük bir kesim yukarıda da söylediğimiz gibi bu ülkeleri ana vatanlarını sahiplendiği gibi sahiplenmiyor. Bu durum sermaye sınıfının saldırılarını daha da kolaylaştırıyor.
Bugün sermayeyi elinde bulunduranları oranı küçülürken, yoksulların oranı daha da büyüyor. Dünyadaki ticari ve mali servet sadece 26 ailenin elinde. Bu 26 ailenin serveti 4 milyar insanın servetinin toplamına eşit. Bunun nasıl vahim bir sonuç olduğunu düşünebiliyor musunuz?
Oxfam, en zengin 26 ailenin servetinin, dünya nüfusunun yarısının servetine eşit olduğunu ortaya koyan bir rapor yayınladı. Dünyada aç insan sayısı, 878.750.983. Açlıktan ölen insan sayısı 30.338. İçilecek durumdaki suya erişimi olmayan insan sayısı 763.861.879. Bu yıl intihar eden insan sayısı 393.491 (Kaynak https://www.worldometers.info/tr/)
2000’li yıllardan sonra dünyada çok büyük bir göç dalgası başladı. Aslında bu her dönemde vardı ama dalga artarak devam ediyor. Friedrich Ebert Vakfı tarafından yapılan bir araştırmaya göre sonuçlar şöyle:
Makedonyalı gençlerin yüzde 42,67’si,
Bosnalı gençlerin yüzde 31,18’i,
Arnavut gençlerin %36,95’i,
Yunan gençlerin %31,26’sı,
Kosovalı gençlerin yüzde 27,83’ü
Sırp gençlerin %25’i
Slovenyalı gençlerin %25’i,
Hırvat gençlerin %21,62’si ülkelerini terk etmek istiyor…
Bu ilerde ülkeler açısından büyük bir yıkıma işarettir. Suriye devlet başkanı Esad sürekli halkına ülkelerine geri dönme çağrısı yapıyor; çünkü tehlikenin farkında.
Yugoslavya çözüldükten sonra kapitalizm tarafından tarumar edilen balkanlarda ise tablo ortadadır.
Yedi yirmi dört sosyalizmi kötüleyenlere soruyorum; kapitalizmin balkanlardaki başarısı (başarısızlığı) hakkında konuşacak mısınız? Bugün gençler ülkelerini terk ediyor; bunların nedenleri arasında savaşlar, kötü yönetimler, ekonomik dar boğaz ve yoksulluk başta geliyor. Peki, bu insanlar nereye gidecekler, ne yapacaklar? Gittikleri yerlerde aradıklarını bulabilecekler mi? Bunlar ayrı bir konu ama bugün kapitalizmin ulus devletler üzerinde yarattığı tahribat ileride çok daha korkunç sonuçlara yol açacak.
Kapitalizm patlıcan, kabak, bahar devrimleri adı altında yönetimleri değiştirdi. Soros vakfı bu konuda önemli bir finans merkezidir. Arap baharı saçmalığı ile Tunus’da başlayan bu dalga Mısır, Yemen, Cezayir, Ürdün ve Suriye’ye sıçradı. Bugünkü sonuçlarına bakacak olursak Arapların birlik ve beraberlik duygularını tamamen kaybettiğini görürüz. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da ulus devlet bilinci tamamen yok oldu. Kendi ülkelerini ihya edip yaşanılır kılma gibi bir dertleri yok artık. Umudu tamamen dışarıda arıyorlar.
Bugün Filistin’de yaşananlar ortadayken Arap devletlerinin verdikleri (veremedikleri) tepkileri hepimiz görüyoruz. İran, İsrail’i vurmaya kalktığında o füzeleri engellemeye çalışan Arap ülkesi Ürdün’ün hali ortadadır. Ayrıca Suudi Arabistan’ın bugün İsrail’in en büyük silah tedarikçisi ABD ile olan ilişkileri herkesçe malum. Suriye savaşında anavatanını terk eden milyonlarca Arabı konuşmaya ise gerek yok.
Türkiye’de durum Ortadoğu’dan farklı değil. Kendi topraklarını bırakıp ülkenize kaçan insanlarla ortak hareket edemezsiniz. İleride yabancı güçler ülkemize saldırdığında en büyük sorunlardan bir tanesi içeride ki Arap, Afgan ve Afrika kökenli göçmen nüfustur. Din kardeşiyiz edebiyatı, Şerif Hüseyin’in İngilizlerle anlaşarak Osmanlıyı arkadan vurmasıyla tamamen çökmüştür. Arapların tarihi ihanetlerle doludur. Bu gerçekler ortadayken bugün bir devlet başkanının Müslüman ülkelerden müttefik tedarik etme arayışı ne hazin bir beklentidir!
Türkiye coğrafi konum itibariyle batılı birçok ülkenin hedefindedir. Bugünkü iktidar sahipleri ülkeyi bir uçuruma doğru sürüklemektedir. Sermaye sınıfının emrinde olan bu kişiler Türkiye’de yaşayan halkları yoksullaştırmıştır ve durum her geçen gün daha da kötüleşmektedir. Cumhuriyet döneminde kurulan fabrikalar, ordu, devlet teşkilatı vb. kurumlar son yirmi yılda çökertilmiştir. Sermayenin hizmetindeki bu hükümet kendi çıkarları uğruna koca bir ülkeyi uçuruma sürüklemektedir.
Son söz: Türkiye’ de yaşayan halklar olarak içinde bulunduğumuz durum son derece kötüdür. Fakat umutsuzluk çok daha kötü sonuçlar doğuracaktır. Bu ülke kötü durumlardan çıkmayı başarmış bir deneyime sahiptir. Yüz yıl önce bu ülkede yaşayan halklar birleşerek emperyalist güçleri ülkeden kovmuş, emperyalizmin ve gerici güçlerin yenilebileceğini bütün dünyaya göstermiştir.
Çok saygıdeğer İsmail Hakkı Tonguç’un bir hayali vardı: “Elimden gelse, bütün dünya okullarının programlarına insanın insanı sömürmemesi adlı bir ders koyardım.” Bu sözü hayata geçirmek elimizde. Bu ülkede yaşayan Çerkezi, Lazı, Kürdü, Türkü ve diğer etnik toplulukları el ele vererek kavganın, yoksulluğun ve savaşların olmadığı bir ülke yaratmak zor olabilir ancak imkânsız değildir. Bir gün mutlaka…