Liderler ve Sıradan İnsanlar
Lider; Kitleleri ya da bulunduğu koşullar içinde bir gurubu, az veya çok insanları, diliyle, davranışlarıyla ve yaptıklarıyla etkileyen kişidir.
Topluma yön veren bütün liderleri, oluşmuş koşullar ve etrafına topladığı akıllı stratejisi olan insanlar ortaya çıkartır.
Bu yazımızda, dünyada tek başına lider olarak anılan insanları aslında hangi koşulların diplerden çıkartarak en tepelere ulaştırdığının arka planlarını göreceğiz.
Her toplumda gerçek liderler var olmuştur. Atatürk, Fatih Sultan Mehmet, Büyük İskender gibi.
Daha birçok isim sıralayabiliriz fakat bu yazıdaki amacımız liderleri tanıtmak değil.
Lider kavramını ortaya atarak liderliği tartışmak.
Yaşamın içinde doğal liderler olduğu gibi liderliğe hazırlanmış, liderlik vasıfları üzerine yapıştırılmış kişilerde vardır.
Avrupa sarayları krallığı yönetecek güçlü liderleri çocukluğundan itibaren sadece bu konu üzerine eğitir ve liderlik için kardeşler arasındaki rekabeti krallığın yönetici sınıfı belirler. Bilirler ki asıl önemli olan ülkenin yönetilmesidir.
Krallar halk tarafından onaylanmış olmasına ihtiyaç duyulmadan, krallığın yönetici sınıfı tarafından seçilirler.
Asıl sorun da böyle başlar!
İktidar olan lider, kendini kimin seçtiğini bilir ve artık bu aveneye borçludur. Onların beklentilerini bilir ve süratle bu beklentileri karşılamaya çalışır. Her ne kadar ülkenin lideri de olsa ülkeyi kendisinin yönetmediğini de iyi bilir.
Osmanlı tarihinde Genç Osman yeniçerilere ulufe dağıtmadığı ve bu ocaklarda reform yapmak istediği için isyan çıkartılarak veziriazamları ile infaz edilmiştir.
Burada değinmek istediğim şey; İmparatorlar, krallar, padişahlar her ne kadar liderlik için yetiştirilse de avenesi akıl hocaları, deneyimli devlet erkanı bir gün fikir değiştirirse, herkesi öldürür yerine hazırladıkları kişiyi geçirirler.
Liderler kimi kez sadece görüntüden ibarettir. Liderlerin sahipleri her zaman gölgelerde kalmayı tercih eder. Bunun sebebi de liderler yıkılırken gerçek sahiplerinin hep istikrarlı şekilde, güçlerinden hiçbir şey kaybetmeden yerinde kalmalarını sağlamaktır.
Dünyada birçok insana sorsan bildiğin lider kim diye, kendi ülkesinin liderlerini bir de dünya tarihine geçmiş liderleri bilirler.
Bunlardan Roma da imparator ya da imparator olamamış Sezar, “Dünya da taş üstünde taş koymadım diyen” İskender, Moğol Han’ı Temuçin yani Cengiz Han gibi kendini iktidara giden yolları temizleyerek, merdivenleri tek tek çıkan tarihe mal olmuş liderleri doğal lider olarak sayabiliriz.
Biraz daha yakın tarihe gelecek olursak da devrim tarihlerini yazan lideri görürüz.
Rusya’nın savaşlarda dibe vurmuş, açlık ve sefaletin bütün ülkeyi sardığı zamanlarında Vladimir İlyiç Ulyanov Lenin adında biri çıkar ve tarihin akışını değiştirir.
Çin’de Mao, Vietnam’da Ho Chi Minh , Küba’da Fidel Castro ve Yugoslavya‘da Tito… Bu liderler koşulların olgunlaştırdığı doğal liderlerdir. Bu konuda birçok kişiyi sayabiliriz fakat olması gereken tiplemeyi yakaladığımızı sanıyorum.
Bir de büyük sermaye guruplarının yarattığı lider tipleri vardır. Ajitasyon bu lider tiplerinin en büyük becerisidir. Mussolini, Adolf Hitler, Avrupa ve Amerika’daki siyasi liderler bunlara en güzel örneklerdir.
Bu lider tipleri kullanışlı modellerdir. Büyük kararlar verir gibi görünürler fakat aslında öyle değildir. Bu kararları ne olursa olsun efendileri verir, onlar sadece uygulayıcıdır. Bunlar kendi toplumunu köle yapmak için elinden geleni yapacak nitelikte olan kişilerdir.
İkinci Dünya Savaşı’nı Hitler’in çıkarttığını söylemek cahillikten başka bir şey değildir.
Amerika, İngiltere ve Fransa, Komünist Sovyetler birliğine saldırmasını istediği için Almanya’ya her türlü kaynağı aktarmış ve ideolojik ortamı hazırlamıştır.
Fakat diyalektik değişim koşulların istenilen gibi olmadığını göstermiş, Hitler’in Adamları, Hermann Göring (1893-1946) · Joseph Goebbels (1897-1945) · Heinrich Himmler (1900-1945) · Reinhard Heydrich, sanki insanlık dışı birliktelikte, cıva gibi birbirini çekerek Dünya 2. Savaşı’nda insanlığın uç nokta sakinliğinde ortak tavır sergilemişlerdir.
Hitlerin propaganda bakanı Joseph Goebbels , yazdığı “Büyük Yalanlar” kitabında, toplumları nasıl manipüle ettiğini açıkça anlatmıştır.
Seçilmiş liderler, kendi doğrularını eksiksiz yaptığına inanırsa bir insana güvenir ve garip bir şekilde onun her dediğinin doğru olduğunu düşünerek, her söylediğini onaylar. Bu yanlış onaylama, katliam, sürgün, idam, toplama kampları gibi ortak zekâ ürünü olan korkunç sonuçlar doğurabilir.
Aslında kendinin düşünmediği fakat sanki onun ideolojisi bu olanları da kapsıyormuş gibi sunulduğunda “bu benim düşüncem” doğrudur deyip sahiplenecek kadar da olup bitenden habersizdirler. Bu liderlerin üst aklı, yakın çevresi ve bu çevrenin bağlantılı olduğu üst aklın daha üst aklı olan uluslararası sermaye gücüdür. Mesela Amerikan emperyalizminin Ford, Walt Disney gibi şirketleri, Nazizm’i destekleyen en büyük sermaye gücüdür. Savaş sonrası bu şirketler göstermelik olarak yargılansa da, yine bunların dediği olmuş ve soğuk savaş başlamıştır.
Doğal liderlerden Gaius Julius Caesar, Roma Senatosunda kayınpederinin lejyonlarının başına geçmesi ve Galya (bugünün Fransa) yı fethetmesi ve İngiltere’de belirli bölgeleri ele geçirmesi sonucu kendini senatoda ömür boyu diktatör seçtirmesiyle, liderlik sanatının nasıl olması ya da nasıl olmaması gerektiğini tarihe yazdırır. Ancak Sezar’ın eski arkadaşlarından Marcus Junius Brutus’un önderliğindeki, Cumhuriyeti eski işleyişine kavuşturmayı hayal eden bir grup senatör tarafından MÖ 15 Mart 44 tarihinde öldürülür.
Doğal liderler yalnızdır. Güçleri genellikle belirli guruplardan ziyade halkın kabulüne dayanır. Guruplar, hizipler, ortak çıkar sahipleri doğal liderleri kabul etmezler ve en kısa sürede kolay yönetebilecek lider görünümlü kuklalarla değiştirmek isterler. Kaza süsü verilen suikast gibi birçok yöntemi denemek de onlar için sorun değildir.
Amerikan tarihinde John F. Kennedy suikastı, seçilmiş bir liderin kendini liderlik havasına kaptırması ve kukla olduğu sermaye gurubuna, bağımsızlık istemi ile karşı çıkışıyla ilgilidir.
Dünyada birçok ülkede itaatsizlik eden kralların, kraliçelerin, vezirlerin, başkanların ve başbakanların sonu ölüm olmuştur. Osmanlı, Roma, İngiliz, Fransız, Rus ve Çin tarihinde, aristokrasi ve egemen olmak isteyen guruplarca en çok kullanılan ölüm yöntemi ise liderleri zehirlemek olmuştur. Bu yöntemle liderler öldürülmekle kalmamış, iktidarlar ve tarih değiştirilmiştir.
Bu durum edebiyatı öylesine etkilemiştir ki edebiyatçılar ve tiyatrocular bu konuda klasik eserler üretmişlerdir.
İsyan önderleri (liderleri) Spartacus, Pancho Villa, Emilliano Zapata, Sir William Wallace, Yemelyan Pugaçov gibi doğal liderler, şartların olgunlaşmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu liderleri ortaya çıkaran halk hareketleri, örgütlü bir yapıdan ziyade kendiliğinden doğan ve gelişen hareketlerdir. Aynı zamanda, ön görülemez bir süreçte liderin kontrolünde olmayan bir sürü hareketi niteliğindedir. Sürü dalgalar halinde hareket ettiği için küçük guruplara, küçük liderler doğurmuştur. Merkeziyetçi yapısı olmadığından dolayı coğrafik olarak dağınık olan isyan hareketleri bir süre başarılı olsa da planlı ve düzenli ordular tarafından bastırılarak yok edilirler. Örneğin, Spartacus’ün köle ordusu küçük garnizonları yense de düzenli bir ordu karşısında başarı göstermesi beklenemez. Düzensiz bir ordunun dahi bir amacı olmalıdır. Bu ise örgütlü bir yapıyla mümkündür.
Liderlerin asıl görevi, koşulları değerlendirerek kendiliğinden gelişen hareketlerin kontrolünü ele almak ve sonrasında olacakları ön görebilmektir.
Yine örnekleyecek olursak; Pugaçev İsyanı, Çariçe II. Katerina devrinde, 1773-75 arasında Kazak lider Yemelyan Pugaçov önderliğindeki geniş halk katılımının olduğu bir isyandır. Rusya’da Pukaçov’in köylü halk ayaklanması Çariçe’ye karşı birikmiş isyan enerjisi ile ortaya çıkmıştır. Bu isyan, iki güçlü orduyu yenerek başarılı olsa da sonunda Moskova ordusu tarafından planlı bir savaşla isyan bastırılmış ve bütün isyan edenler son kişiye kadar yok edilmiştir. Aynı Roma, Meksika, Latin Amerika ve İskoçya da ki isyanlarda olduğu gibi.
Tarihe adı yazılmış birçok lider için kahramanlık destanları yazılırken ne yazık ki bu liderlerin geçmişlerindeki kanlı izler kaybolup gitmektedir.
Sir William Wallace (d. 1272 – ö. 23 Ağustos 1305), Kral I. Edward’ın döneminde İngiltere’ye karşı yapılan direnişte vatandaşlarına önderlik eden İskoç şövalyedir. İskoçya’nın en büyük ulusal kahramanlarından Sir William Wallace ülkenin İngiliz egemenliğinden kurtulması için yürütülen uzun mücadelenin ilk yıllarında, İskoç direniş kuvvetlerine önderlik etmiştir. İskoç direnişi yine kendiliğinden doğan koşulların olgunlaşması sonucunda, kişisel isyanın genel ayaklanmaya dönüşmesi ile doğmuş ve ilk hareketi başlatanı direnişin lideri olarak kabul etmiştir.
Fakat bu direniş yine feodal beyler tarafından satılmıştır. Çünkü bu halk hareketi beyleri korkutmuştur. İktidarlarının bir avuç köylü tarafından yıkılacağını düşünerek, İngiliz kralıyla ve soylularla anlaşarak başlarda ekonomik olarak destekledikleri ve güvenini kazandıkları Sir William Wallace’ı yakalatmışlardır. İngilizler de yakalanan direniş liderini isyan eden halka göz dağı vermek için herkesin gözü önünde dilim dilim doğramıştır.
Aynı topraklarda farklı liderler çıkmış farklı tarihlerde yeniden direnişler başlatmışlardır. Roma’ya karşı ayaklanan Spartaküs, kölelikten kurtulmak ya da bu uğurda ölmek için bir gladyatör okulunda umutsuzca başlatılan bir isyanın başarılı olması ve bunu duyan çevresindeki kölelerin baş kaldırarak isyana katılmaları sonucu Roma tarihinin en büyük köle ayaklanmasının lideri olmuştur. Ezilenlerin, kölelerin içlerinde yıllarca biriktirdikleri öfkenin patlaması sonucunda başlayan ve gelişen bu isyan Roma’da köleci sistemin yıkılmasına, feodal sisteme geçişe sebep olmuştur.
Spartacus doğal bir liderdir fakat binlerce başı bozuk, intikam isteyen, geçtikleri her yerde soylu beyleri öldürüp, her şeyi yağmalayan, gözü dönmüş sürüden sorumlu olmak istememiştir. İlk kılıcı sallayan ve arenalar da ismi bilinen Spartaküs’ü bu asi kitle lider olarak seçip kabul etmiştir. Bu isyan da hızlı tutuşan bir ateşin alevleri arasında Roma ordusu tarafından bastırılmış, kilometrelerce yollarda köleler canlı canlı çarmıha gerilmiştir. Spartacus’ün bedeni kölelerin arasında bulunamamıştır.
Efsane olan liderler hiçbir zaman ölmez. Spartacus’ün cesedinin bulunamaması yine umut olmuş yeni ayaklanmaları tetiklemiş, hatta isyan başlatan yeni liderler kendilerine “ben ölmeyen Spartacus’üm” demişlerdir.
Meksika’da zulme karşı baş kaldıran halkın içinden yine iki doğal lider çıkmıştır. Bunlar Panço Villa ve Emiliano Zapata dır. Bir köylü çocuğu olan Panço Villa, Emiliano Zapata ile 1913 de diktatöre karşı savaşta kendi halkları tarafından doğal lider olarak seçilmişlerdir. Devrim yapacağız, demokrasi getireceğiz diyen liberal José Venustiano Carranza de la Garza tarafından Burjuvazi ile iş birliği yapılarak ilk önce diktatör Huerta ve sonra gelen Modero’yu devirmişler, başkent Meksiko’ya girmişlerdir. Ülke yönetimini ele alan burjuvazi, kahraman iki lidere imtiyazlı davranmış kendi saflarına çekmek ve burjuvanın sömürü nimetlerinden kar vermek istemişlerdir. Bunu kabul etmeyen Villa ve Zapata yeniden ayaklanmıştır. Ayaklanma tüm Meksika’yı sarmış ikinci bir devrim başarılmışken ülke yöneticileri iktidarı verseler de ülke yönetmeyi bilmeyen iki lider yine iktidarı burjuvaziye teslim etmiş ve ikisi de suikastla infaz edilmiştir.
Emiliano Zapata beyaz atının üstünde tuzağa düşürülmüş ve o kadar çok kurşun sıkılmış ki cesedi halka gösterildiğinde kimse onun Zapata olduğuna inanmamış. İnfazda kaçan atı efsaneye dönüşmüş ve halk Zapata ’nın dağlarda atıyla beraber yaşadığına inanmıştır. Halk sevdiği liderlerin ölmesini kabul etmek istemez çünkü onunla birlikte umutta ölecektir. Kimse umudunu öldürmek istemez.
Anadolu Toroslarında İnce Memet ya da Çakırcalı Mehmet Efe ya da Nurhak dağlarında öldürülen Sinan Cemgil ve arkadaşları gibi. Yıllar sonra inekli köyüne giden belgesel yapımcıları devrimcilere erzak götüren kadını bulurlar. Röportaj yapmak isterler kadın “onların yaşadığını ve iki gün evvel dağa yine erzak götürdüğünü” söyler. “Kuru üzümü çok sevdikleri için bol götürdüm” diye de ekler.
Tarihin yazdığı kahramanlıklar destanlara dönüştüğünden, kahramanların yaşamaları için söylenceler dolaşır kulaktan kulağa.
Lider kelimesi her ne kadar savaşçı, önder, kahraman algısını çağrıştırsa da felsefenin, bilimin, sanatın teknolojinin düşünür ve mucit insanlarını da doğal liderlerden kabul etmeliyiz. Bunlardan da Karl Marx, Sigmund Freud, Aristo, Sokrates, gibi onlarca tarihe mal olmuş kişilik sayabiliriz.
Tarih bize dayatılan değil el yordamıyla araştırıp bulabileceğimiz liderleri tanımamızı sağlar. Heykellere bakarsanız Avrupa burjuvazisinin heykellerini diktiği tarihi liderler, başka ülkeleri işgal etmiş, sömürmüş, köle taciri liderlerdir. Yani her toplum kendi ideolojik liderini yaşatır.