Yazıya ‘din nedir’ diye bir soruyla başlamak milyon kere verilmiş bir cevabı tekrarlamak olur. Oysa konunun din, mantık ve felsefi yönden irdelenmesi ve dinin eleştirilmesi kapsamında birçok yazıya kapı aralayabilir. Tabi ki böyle bir yazı düşünüldüğünde içinde bu kavramların olması kaçınılmaz hale gelir.
Dine inanan biri aleyhte olan hiçbir soruyu kaldırmaz. Özellikle mantık çerçevesinde sorulan sorular karşısında bocalar, şaşırır hatta işi tehdide kadar vardırır. Doğuştan gelen doğruları bilinç kolay kolay terk edemez.
Dindar insana göre araştırmak, sorgulamak hatta öğrenmek gereksizdir. İnanan kişi dinin yüzde yüz doğruluğuna iman etmiştir. Onlara göre kuşku duyup araştırmak saçmalıktır ve kişiyi dinden çıkarır! Bir ateistle tartışması sonucunda eksikleri ayan beyan ortaya çıksa da dinin gerçeği ifade ettiği yönündeki inancını her daim korur. Bu, dindarın değişmez karakteridir.
Dindarlara göre bilimi din ile karşı karşıya getiren ateistlerdir. Böyle olmasa onlar yerine göre hem bilimin nimetlerinden yararlanır, hem de bilimsel gerçekleri inkar edebilirler.
Hava durumunu Google’dan takip edip evden şemsiyeyle çıkan mümin aynı zamanda havanın ne yönde değişebileceğini bir tek Allah’ın bildiğini söyler. Aslında dindarların birçoğu oportünist bir tutum içindedir. Ne var ki çoğu zaman bunun farkında değillerdir.
Bilimin safsata olduğunu söylerler fakat laboratuvarda çıkan tahlillere inanırlar ve diğer tıbbi cihazlardan yararlanmak için sıra beklerler. Bu sadece sıradan müminlerin değil, şeyh, şıh, dede, tarikat lideri gibi üst düzey dini otoriteler için de geçerlidir.
Hastalıklarına çareyi dua ederek bulamayacaklarını aslında biliyorlar. Tarikattaki bütün müritler, gece gündüz dua etseler bile bir sakatı yürütemeyeceklerinin farkındalar.
Din tıkanık düşüncenin en güzel örneğidir. Bir nehrin durgun akışının dar ve eğimli bir geçitte hızlanmasının mantıksal algısı bir anda dumura uğrayabiliyor. Böyle durumlarda dindarın gerçekle bağlantısı kesiliyor ve masal dünyasının doğruları öne çıkıyor.
Bütün din algıları soyuttur.
Birçok dinin veya tarikatın önderleri var ancak mucizeleri yok. Kabul etmek gerekir ki bu önderlerin ağzı lâf yapıyor. İkna kabiliyetleri çok iyi olduğundan müritlerini, görünenin dışında bir başka gerçek olduğuna ve orada mutlu ve huzurlu olacaklarına inandırmayı başarıyor.
Amerika’da 1997 Nisanında Cennetin Kapısı (Heaven’s Gate) Tarikatı ve 39 gencin ‘Toplu İntiharı’ gerçekleşmiştir. Onlar bu intiharları bir ibadet biçimi olarak görüyorlar. Bu kişiler Kuyrukluyıldızın arkasında bir UFO olduğuna ve kendilerini almaya geleceğine ve bunun için ölmeleri gerektiğine inandırılmışlardı. İki mürit, iki gün sonra bulunduğunda geç kaldıklarını yazan bir not bırakmışlardı. Tarikat üyeleri yataklarına uzanmış valizleri ayakucunda hazırlanmış bir şekilde ölü bulundular.
Yeni Zelanda’da, 1999 Mayısında bir ‘İntihar Tarikatı’ telaşı yaşandı. Polis, böyle bir tarikatın mensuplarının toplu halde intihar etmek maksadıyla ülkeye turist olarak geldiklerini belirledi ve Interpol’ün de desteğiyle hemen geniş bir soruşturma başlattı.
Araştırmalar, gelenlerin yeni yılı ülkenin en doğusundaki Gisborne şehrinde kutlamaya hazırlandıklarını ortaya çıkardı. Geliş sebepleri, milenyumda bir yıldızda doğacaklarına inanmalarıydı. Milenyumun başlangıcı olan 2000 yılına dünyada ilk girecek olan yer Gisborne idi. Diğer yıldıza gitmenin yolu sadece ve sadece intihardan geçiyordu ve tarikatın mensupları kendi canlarına burada kıymayı planlamışlardı.
Devam edecek…