“Direndik! Yeri geldi çelik gövdelerimize gömdük demir yumruklarımızı, yeri geldi zincirlerimizin sesiyle uyandık uykularımızdan; ama teslim olmadık ve kazandık.”
Bir önceki yazımda sizlere Alman emek hareketinin kahramanı Karl Liebknecht namı diğer Spartaküs’ den bahsetmiştim. Şimdi ise size bu büyük devrimciyi ve gladyatör Spartaküs’ü rol model alan 90’ların unutulmaz tiyatro dizisi Bir Demet Tiyatro’nun güzide bir karakteri Spartakist Vedat’ı anlatacağım. İlk kez 1995 yılbaşı gecesi “MTV – Meclis TV” adıyla yayınlanan ve büyük beğeni kazanan oyunun ardından tek bölümlük oyunu Bir Demet Tiyatro yayınlanır. Demet Akbağ’ın hayat verdiği Lütfiye Çıtır’ın hüzünlü hikayesini platonik aşkı olan mahalle bakkalının çırağı Tombalak’ın yorumuyla izleriz. Üniversite kazanan ama ailesi tarafından gönderilmeyen; gerekmedikçe dışarı çıkmasına izin verilmeyen, despot bir baba, cahil bir anne ve baş belası bir abinin hapis hayattı yaşattığı Lütfiye Erzincanlı yaşlı ama zengin bir adamla evlendirilir. Tombalak’ın hüzünlü anlatımı eşliğinde hikâye mutsuz sonla biter.
Bu tek bölümlük hikâye çok tutulunca devam ettirilme kararı alınıp, toparlanmaya çalışıldı. Böylece “Bir Demet Tiyatro” keyifli ve hızlı yolculuğunu başlatmış oldu. Her yaştan ve kesimden milyonlarca insanı ekran başına toplayan “Bir Demet Tiyatro”, Çıtır Ailesi ve çevresindekilerin başından geçen hayata dair komik olayları konu aldığı bölümleriyle çekildiği dönemin ruhunu, insanını müthiş gerçekçi ve eğlenceli bir biçimde yansıtarak uzun yıllar boyunca ekranlarda kalmayı başardı. Bölümler ilerledikçe ve karakterler zenginleştikçe de kendi yolunu buldu elbette.
Neredeyse tüm karakteriyle sistem eleştirisi yapan Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’ı yerden yere vuran dizi; Sosyalist devrim, mücadele, insan onuruna uygun yaşam, iş, emek, eylem, hak, grev, özgürlük gibi kelimeleri sindiremeyen, gördüğü/duyduğu yerde yüzü buruşan, hakkını çalana değil hakkını arayana nefret besleyen, sahibine (patron) hayranlık besleyip yücelten, toplumun vasati kesimine toplumsal mesaj vermek için asla teslimiyetçi olmayan, onurlu karakteri Spartakist Vedat’ı yaratır. Merkez sağ bir partinin Milletvekili Cumhur Zimmet’in inşaat şantiyesinde çalışan Vedat, hakkı olan parayı alamayınca eylem süreci başlatır. Pasifist arkadaşı Sulhi ve Spartakist’i ilk kez 47. bölümde görürüz. Bir senelik birikmiş yevmiyelerini almak için Cumhur Zimmet’in sağ kolu Fadıl’ı kaçırır ve fidye olarak iş arkadaşlarının ve kendinin hakkı olan birikmiş yevmiyesinin tutarını ister. Sulhi bu kaçırma eyleminden korkar, durumdan endişe duyar ve vazgeçirmek için Vedat’ın yanında olur.
Vedat: Tam 568 milyon alacağımız var Sulhi. Bu parayı da başka türlü alamayız.
Sulhi: Ne diyorsun yani bize verecekler mi parayı?
Vedat: Tabi ki verecekler çünkü biz radikal bir eylemlilik süreci başlattık. Bu yüzden verecekler. Diğer arkadaşlar gibi kahvede oturma eylemi yapsaydık kimse bir kuruş vermezdi.
Sulhi: Bak Vedat bu yüzden karın evi terk edip gitti sen hala burnunun dikine gidiyorsun ya.
Vedat: Doğru yol benim burnuma paralel ise başka yola ne hacet Sulhi…
Sulhi: İyi de bak donlarını kendin yıkıyorsun ama.
Vedat: Spartaküs donlarını kuru temizlemeye mi veriyordu! Evet hanımı pasifist bir sosyal yapıdan gelmiş olabilir. Bu yüzden mücadeleye entegre olamamış da olabilir ama kendisine verdiğim kitapların hiçbirini okumadı.
Sulhi: Ama bizim bu yaptığımız suçtur Vedat.
Vedat: Sulhiii! Mustafa Kemal de Samsun’a çıkarken suç işliyordu.
Sulhi: Haydaaa…
Vedat: Hayda deme siyasi literatürde Hayda diye bir şey yok. Bilimselliğin dışına çıkacaksak tartışmayalım Sulhi.
Sulhi: Yahu Vedat gel biz bu işten vazgeçelim başımız derde girecek ya.
Vedat: Saçmalama Sulhiii zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var?
Sulhi: Benim memleket de bir dönüm arazim var çoluğum var çocuğum var.
Vedat: Biz kendi hakkımız olan parayı istiyoruz. Bir senelik birikmiş yevmiyelerimiz bunlar. Cumhur diye biri mecliste hikâyeden bir takım soru yönergeleri hazırlarken biz burada karnımızın gurultusundan acıklı ama asla teslimiyetçi olmayan marşlar besteliyoruz. Spartaküs zincirlerini kırdı durduramayacaklar halkın coşkun akan selini.
Sulhi: Hay Allah’ım ya…
Vedat: “Hay Allah’ım” mı? Sulhi unutma ki siyasi literatürde hay Allah’ım diye bir şey de yoktur.
Vedat’ın da her devrimciye karşı yapıldığı gibi tavırları ve duruşu eleştirilir hatta bizzat karısı yapar bunu. Karısının bu işleri bırakıp bakkal olması gerektiğini telkin etmesi üzerine Sulhi’ye “Karım bakkal ol diyor Sulhi, bu mücadeleden vazgeç ve bakkal ol diyor, düşünebiliyor musun Spartakist bir bakkal! Hayır bir bakkal dükkânı açarak küçük burjuvaya ait olmaktansa Spartaküs gibi ezilenlerin mücadelesini vermek adına işçi kalmayı, sınıfta sınıfın mücadelesini vermeyi yeğlerim.”
Vedat’ın birçok söylemi diğer karakterler tarafından anlaşılamaz ve genel itibariyle dalga konusu olur. Burada halkın dilinden konuşmayan komünistlere de cehaletini dalga geçerek kapatmaya çalışan halkın büyük bir bölümüne de gönderme yapılıyor. Mahalle kahvesinde kitap okuyan Vedat’a alaycı bir tavırla yaklaşan Sulhi’nin Vedat ile diyaloğu:
Sulhi : Oku Vedat oku, bize çok faydası oluyor. Orada şey de yazıyor mu, ucuz ekmek nerede satılıyor, işsiz kalan bir Vedat’ın ne yapması lazım?
Vedat: Elbette yazıyor, bak: ‘Emekçiler ekmeklerini emeklerinin karşılığı olarak ve önlenemez tarihi bir sürecin sonucu olarak mutlaka kazanacaklardır. Şüphesiz bu zorlu bir dönemdir kısa vadeli ve göreceli yenilgilerden geçer’.
Sulhi: Eee ne demek istiyor yani?
Vedat: Ne demek istediğini sana verdiğim kitapları okusaydın anlardın Sulhi. Ama sen onları yazboz olarak kullanıyorsun. Bak; Sulhi 151, Ramazan 103.
Sulhi: Aaaa evet ne oyundu ama. Görecektin Ramazan’ın kafasına kafasına vurdum piştide ha.
Vedat: Acıyorum sana Sulhi.
Sulhi: Bana mı acıyorsun? İşten kovulan sensin unuttun mu?
Vedat: Olabilir Sulhi. Bu, bu kitapta sözü edilen kısa vadeli yenilgilerden biridir, başka bir şey değil.
Sulhi: Neyse bırak şimdi bunları Vedat. Telefon ettin mi?
Vedat: Hayır etmedim.
Sulhi: Niye?
Vedat: Bu hareketi, hareketimiz açısından doğru bulmadım.
Sulhi: Yahu karını arayacaksın, ne hareketi be adam.
Vedat: Telefon numarasını bilmiyorum Sulhi.
Sulhi: Kayınpederinin telefon numarasını bilmiyor musun?
Vedat: Ben gericilerin telefon numaralarını ezberleyemiyorum.
Sulhi: Gerici mi? Kim gerici?
Vedat: Senin kayınpeder, benimse ajan Muharrem dediğim kişi.
Sulhi: Haa bir de ajan mı oldu adam?
Vedat: Canım objektif olarak değilse de sübjektif olarak ajan.
Sulhi: Ne?
Vedat: Geçen gün televizyonda bir eylem seyrediyorduk. Dayak yiyen emekçileri görünce ne dese beğenirsin? “Değiştirin şu kanalı, bu anarşistleri seyretmeye mecbur muyuz?” dedi. Çat! Kapıyı vurdum, çıktım o saat. Ama benim pasifist karım orda kaldı. Hala da orda. Ulan insan evin anahtarını verir be!
Sulhi: Sen o yüzden mi bize geldin?
Vedat: Kusura bakma Sulhi, sana da yük oluyoruz ama…
Sulhi: Yok be Vedat, yük mük olduğun yok da sen gene de bir arasan diyorum karını.
Vedat: Bak Sulhi bu oportünistçe bir tavır olur. Ben hakkımı alana kadar sizin evde oturma eylemi yapacağım.
Sulhi: Haydaa…
Vedat: Seni defalarca uyardım Sulhi, bana ‘haydaa’ deme diye. Düşünsene, Engels bir kerecik olsun Marx’a bir tartışma sırasında ‘haydaa’ deseydi halimiz nice olurdu?
Sulhi: Kim kime ne deseydi?
Vedat: Sulhiii…
O sırada Mükremin ve Tirbişon gelir:
Mükremin: Eee babalar nasıl gidiyor?
Sulhi: Nasıl gitsin abicim Cumhur Bey Vedat’ı işten kovdu.
Mükremin: Yapma yaa sebep?
Sulhi: İşçileri kışkırtıyor diye.
Vedat: İşçileri bilinçlendiriyor diye diyelim.
Mükremin: Allahallah vay çukur adam ya…
Vedat: Sorun değil dost.
Mükremin: Ne demek sorun değil, hesap sormak lazım.
Vedat: Sulhiii şu lümpen arkadaşa bak da utan biraz, proleter olacaksın bir de.
Mükremin: Ne diyor?
Sulhi: Bir anlayabilsek. Ayrıca arkadaş yenge ile de kavgalı kayınpederi yüzünden.
Vedat: Hayır tek sebep o değil. Bizim büyük oğlanın müsameresi vardı. Bende ona bir Spartaküs kıyafeti diktirdim yani minik bir gladyatör şeklinde fakat bizim hanım sen kalk Spartakist Vedat’ın oğluna Batman kıyafeti giydir. Yani benim oğlum emperyalizmin bir hayal mahsulü oldu. Şimdi ben nasıl bakacağım üçüncü dünya emekçilerinin yüzüne.
Sulhi: Abicim ben deyince kızıyor Allah aşkına şuna bir haydaa der misin?
Dizide Spartakist’i küçük ama etkili sahnelerde görürüz. Yine bir bölümde Devrim mücadelesi verenlere reva görülen baskıyı vurgulamak adına ondan şu cümleleri duyarız:
“Onlar tutuklanmaz biz tutuklanırız. Ben on yedi kez gözaltına alındım, iki kez tutuklandım. Şimdi bana ne iş yapıyorsun diye sorduklarında bir kamu kurumunda tutuksuz yargılanıyorum diyorum.”
Tam bir eylem adamıdır. Oportünizme, pasifizme ve teslimiyetçiliğe karşı son tahlilde proleter tavrın sesidir Vedat. Hakkı olanı almak için genel grev çağrısında bulunmak ister fakat bağlı olduğu sendika çoktan sararmaya başlamıştır. Buna tahammül edemez. “İşçi Memur Elele Genel Greve” başlıklı grev çağrısı afişlerini kendisi bastırarak düşer yollara. İlk afişleri mahalle bakkalına yapıştırmak ister fakat rüşvetçi zabıta İrfan’ın terörist eylemci olarak ihbar ettiği Spartakist yine tutuklanır.
Bir acısı bir mesajı olmayan güncel dizilerin zehirli öğretisine kıyasla Bir Demet Tiyatro, çeşitli siyasi ve toplumsal göndermelerin olduğu sofistike mizah anlayışının ve mütevazılığın miladıydı. Çoktan unutmuşuz siyasi hicivleri izlemeyi. Oysaki bizleri temsil eden insanları eleştirmek en doğal hakkımız değil miydi? Şimdilerde ne yazık ki bunun Türkçe deki karşılığı “Silivri soğuktur.” Oldu. Peki bu dizinin senaristine, orak çekiçli şiirler ile edebiyat dünyasına giriş yapan Yılmaz Erdoğan’a ne oldu da saray çağırdığı anda koşa koşa giden birine dönüştü? Başlarda sesi gür çıkıyordu. Bu ülkede artık bazı şeyler söylenebiliyordu ve pek çoklarının nicedir söylemek isteyip de söyleyemediklerini tıpkı Levent Kırca gibi mizahla izah etmeye çalışıyordu ama sonra şöhret ve ışıltılı hayat onu yozlaştırmayı başardı. Bunu demek hem klişe hem de iyimser bir yaklaşım olur çünkü onu bu hale getiren şeyin adı politik körlük. O kendince hala muhalifti ama sistem onu kendi içinde eğitmeye, öğütmeye, inceltmeye başlamıştı bile. Kendini önemli hissetmesini sağlıyorlardı. Akil Adam bile olmuştu. Aslında kendi sanatsal üretimini tamamıyla Kürt sorunu üzerine kurmuştu. Yani uzun bir tarihsel geçmişi olan bir sorunun yakıcılığının iki toplum arasında yarattığı çelişki veya çatışmalardan ustaca faydalandı. Sonra baktı ki Hakkâri ve Kürt edebiyatı onu kurtaramayacak, kendisini ve ailesini anlatmaya başladı. Zaten şov dünyasının da kuralı buydu, bir süre sonra kendinden söz etmelisin ki, herkes bir öykün olduğuna inansın. Çok merak ediyorum sana ne vaat ettiler de Hrant Dink’in arkadaşıyken aralarında amcan “Kayıp Kentin Yakışıklısı” Namık Erdoğan’ın da bulunduğu, 19 kişinin zorla kaybedilmesinden sorumlu olan Mehmet Ağar ile arkadaş oldun. Unutma ki sarayın en komik soytarısı sen; Kayıp Kentin Yakışıklısı’nın, Spartakist Vedat’ın, grevde dayak yiyen Burhan Çıtır’ın, devrimci Mahmut, Servet ve Nazif’in katilisin. Yarattığın karakterler seni affetmeyecek.