Üçüncü Yılında Emeğin Serüveni Dergisi

Hayati Uçar
556 views

Emeğin serüveni üçüncü yaşında… Çocuk doğdu, büyüdü ve üç yaşına geldi. Doğum odasında ölmedi; mücadele etti, nefes aldı ve yüreği çarpmaya başladı. Anlatacağı çok şeyi vardı. Yaşamasının belki de en büyük gerekçesi buydu; duyulması gereken yeni şeyler söylemek. Kolay değildi böyle bir çağda ve böyle bir ülkede yeni şeyler söylemek. Ne var ki geleceği öngörmek geçmişi ve günceli analiz etmek bir derginin göreviydi.
Piyasada birçok dergi ve bunun yarı sıra birçok yazarçizer, aydın var. İnanıyorum ki hepsi de yeni şeyler söylemenin arayışı içindeler. Okumayan, kendi kültürünü ve tarihini bilmeyen bir topluma yeni şeyler anlatmak elbette kolay değil. Yeni şeyler anlatmak isterken birçok dergi ne yazık ki tekrara düşmekten kurtulamıyor. Tabii ki bunlar okuma ve öğrenme hevesini kıran olumsuz etkiler yapıyor. Oysa topluma yeni şeyler söylemek gerekiyor. Söylenmişi tekrar etmenin toplumu geliştirici hiçbir tarafı olamaz.
Yeni dergicilik daha çok katmanlı olmalı. Mücadele ve geçmiş sermayesi o kadar çok kullanıldı ki dergiler tekrar yapan basın araçlarına döndü. Okuru kazanmak düşüncesi sadece tirajı yükseltme noktasında oldu. Oysa yazılar okunuyor mu sorusu hiç sorulmadı. Öncelik bu olmalıydı. “Yazdık okunur” anlayışı yanlış bir tavırdı. Yaşadığı toplumdan bihaber olan okur, yazılarda kendi sorumlulukları ile ilgi bir şeyler görmeli ve aidiyet duymalıydı. Bir yazı sahiplenme duygusu yaratmıyorsa o yazıda sorun var demektir. Okur, internet çağında elindeki telefonu olumlu yönde derginin önerilerini araştıran bir şekilde kullanabilirdi. Dergi herkesin söylediğini tekrar eden değil, farklı şeyler söyleyen yeni bir ses olmalı. Farklı ses merak uyandırır, ilgi çeker. Unutmamak gerekir ki duyulmamış sese kulak kabartılır. Okurun kılcal damarlarına kadar erişebilme çabası yoksa sen de sıradan bir dergi olmaya mahkûmsun.
Öte yandan yazın dili akıcı olmazsa konu ne olursa olsun yeni nesil seni okumaz. Kitap okuyan kişiler en kalın ciltli romanları yazarların akıcı dilini bildikleri için satın alırlar. En ağır felsefe bile yazarına düşerse macera romanı gibi okunur. Bu sebepten dolayı akıcı bir yazın dili kullanmalıyız. Konuyu ağırlaştırıcı ağdalı edebiyata hizmet eden yazın dilinden uzak durulmalı.
Her şeye karşın üçüncü yıla girerken okurların takip oranlarına baktığımda umut vadeden bir gelişmenin içinde olduğumuzu söyleyebilirim. Binleri bulan makale okuma sayısı böyle bir toplumda oldukça sevindirici. Bu, yazarın teşvik sermayesi ve üretkenliği teşvik eden bir şeyler sunabilmenin hazzıdır. Kardeşim Nazım’ın derginin yaşaması için azmini takdir ediyorum. Kim bilir belki hayalleri gerçek olur ve ulusal çapta tanınan halkın ve emeğin sesi olur. Hayaller olmadan gerçeğe ulaşamazsınız.
Emeğin Serüveni üçüncü yılında bütün okur ve okur adaylarına kutlu olsun.