“Önceki çağlardan insalarla konuşmak yabancı diyarlarda seyahat etmek gibidir.”
René Descartes
Metot üzerine konuşmalar ( 1637)
Tarih insanın kendini tanımasıdır.
Tabi ki tanıdın da ne oldu,? Yazıya dökülmeyen hiç bir anlatı ileri zamanlarda var olamaz.
İnsan kendini tanımaya başladığından itibaren bir türlü kendini ifade etmiş mağara duvarlarına odun ateşi ve kök boyaların binlerce yıldır izlerini görebiliyoruz.
Yeğenimi Erzincan arkeoloji müzesine götürdüm. Bir koyun şeklindeki taşı gösterip ( Akkoyunlu Beyliğinin mezar taşı)
“Bunu ben yaptım” dedim
Çocuk şaşırdı
” Dayı bu yüzlerce yıl önce yapılmış nasıl sen yapmış olabilirsin” diye bana bakıyordu.
Ben gülümsedim anlamasını bekliyordum.
” Ben insan olarak bunu yüzlerce yıl sonra başka insanlara ben böyle yaşıyor ve ölülerimin mezar taşı da böyle birşey diye iz bıraktım” dediğim de
” Evet onu da bir insan yaptı” dedi
” İşte tarih bu” dediğim de
” Keşke okullarda böyle güzel anlatabilselerdi herkes tarihî severdi” demişti.
İnsanlığı anlamak istiyorsak ayak izlerini takip etmeliyiz.
Tabi ki yazılan her tarih de doğru değildir.
İlk tarih yazılarına sümerliler de rastlıyoruz, Mezopotamya da yapılan kazılarda binlerce kil tabletler üzerin yazılmış civi yazısı öyküler öğrenci notları vs bulunuyor arkeolojik kazılarda.
Burada dünyayı metafizik tarihî olarak etkileyecek ” Gılgamış efsanesi” de mevcut.
Etkileyen diyorum Ortadoğu dinlerinin hepsinin temel dayanağı bu “Gılgamış” efsanesidir.
Ne yazık ki bu eser Türkiye de yıllarca yasaklanmıştır.
Din kitaplarının içinde geçen birçok olay Sümerlerin kil topraklara yazılmış tabletlerde okuyabiliyoruz.
Öyle olduğuna göre demek ki Tevrat İncil ve Kur’an bu eserin kopyalarıdır.
Neyse konumuz tarih bu konuyu daha sonra bir makale olarak yazacağım.
Tarihi yazan kişiler her zaman dönemlerinde iktidarlar tarafından beslenen korunan kişiler tabi ki bir de toplumsal kurumlaşmayı ilk başlatan din alimleri hahamlar kilisele ve Asya rahipleri bir anlam da toplumların hafızası olmuştur.
Burada yapılan savaşları hep bir yandan bakıyoruz sebebi karşı taraf yenildiğinde yazılı ne kadar kaynak varsa yakılıp yok edilmiştir.
Buna en güzel örnek müslüman halife Ömer tarafından fethedildiğinde, Ömer komutanı Amr b. el-As’a “Kütüphanedeki kitaplar Kuran’la aynı şeyi söylüyorsa gereksiz, çelişkili şeyler söylüyorsa zararlıdır” diyerek İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılmasını emretmiştir
Binlerce yazılı kitap yok edilmiştir tabiki insanın tarihi de.
Bunu her işgal edilen ülkelerde rastlıyoruz, çünkü savaş karşıda bulunan topluluğu kökten silmek gibi bir amaç taşımaktadır.
Fakat tarihin sayfalarında bu ulusların da güçlü başka uluslar tarafından talan edildiğini görüyoruz.
( Güncel tarih olarak İsrail’in Filistin halkını çoluk çocuk demeden soy kırım yapmasının tanıklarıyız.)
Yıllara yayılmış büyük imparatorluklar arşivlerini korumuş bugünlere tarihin anekdotlarını bırakmışlardır.
Çin hanedanlığı 294 cilt 1400 yıllık kitaplarıyla tarihini bugünlere ulaştırmayı başarmıştır.
Burada İngiliz ve Fransız tarihini ve tarihcilerini anmadan geçemeyeceğim.
“Tarih hep çığlığa koşar” bu deyimi nerede duydum bilmiyorum araştırdım bulamadım.
O kadar doğru bir söz insanlık tarihine baktığımızda savaş tarihini görürüz. Okullar da okutulan tarih de savaş tarihi, Galip gelen komutanlar imparatorlar ölümler yıkımlar katliamlar.
Hatta binlerce yıl önce galiplerin sözleri pankartları süsler
” Geldim, gördüm, yendim” gibi sezarın sözleri unutulmaz.
Yada bir ihanet anlatılırken ” sende mi Brutus” akla gelir.
Tarihi hep kazananlar yazar ve tabi ki istediği gibi yazar.
Antik kazılarda büyük sütunlara, kayalara yazılmış yâda dev anıtlarla onurlandırılmış kral rölyefleri yontuları savaşlarda başarılarını anlatır ve binlerce insanı öldürüp köle yaptığını çünkü bu o dönemde övünülecek bir durum.
Köle ucuz emek demek, fakat yağma ve talan sadece bir halkın birikimini ele geçirmek değil yarattığı kültürü tamamen asimile ederek kökten yok etmek demek. Bu durum yaşadığımız zamanın da en büyük sorunlarından biridir Asimilasyon.
Asimilasyon: kendi kültürünü ve kimliğini kaybetmektir.
Asimile olan köleler ve onlardan doğanlar yeni edindikleri kültür içinde eriyip gideceklerdir.
Afro Amerika’lıların Afrika’dan köle olarak getirilip asimile olması gibi köklerinden kaparıldıktan sonra yeni dünyanın insanlarına dönüşmüşlerdir.
Biz yine tarihe dönelim tarih her ne kadar güçlüleri yazsada aynı zamanda ezilen insanların baş kaldırışınıda yazar.
Anadolu’da halk ayaklanmaları Osmanlı kuruluşundan itibaren yerel ve bölgesel olarak sürmüştür.
Bunlardan en önemlisi şeyh Bedrettin, Dede sultan, Torlak Kemal önderliğinde halk birlikleri kadın konseyleri kurularak 1. Mehmet’e karşı Aydın illerinden toplanan halk üzerlerine gelen Osmanlı ordusunu 2 kez bozguna uğratsa da üçüncü kerede mağlup olmuşlardır.
Tabi ki toplum öncüleri şeyh Bedrettin, Torlak Kemal, Dede sultan (Börklüce Mustafa) işkencelerin sonun da idam edilmişlerdir.
Meksika da halk hareketi Panço willa ve Zapata önderliğinde devrimi başarmış fakat burjuvaziye teslim edilen devrim ihanete uğramış ve ikinci isyan başlamıştır. Bunu da başaran isyancılar Toprak ağalık sistemini değiştiremeden tuzağa düşürülerek ikiside katledilmiştir.
Roma da köle ayaklanmaları tarihî Spartacus ile zirveye çıkmıştır.
Daha önce de birçok kez köleler ayaklansa da başarı sağlanamamıştır.
Tarihin akışını değiştiren Spartacus ayaklanmasını bir kaç ordu kaybederek bastıran Romalı yöneticiler köleliğe yeni bir boyut getirmiş toprağa bağlı köleler yaratmıştır.
Dünya tarihini değiştiren 1917 Rusya da başlayan devrim hareketidir.
Dünyada kurulu birçok kapitalist ve krallıklar karşısında bir alternatif yaşam biçimi sunmuş sosyalizmin kurulabilirliğini göstermiştir.
Arkasindan gelen çin, Vietnam, Küba gibi birçok ülkenin insanı sosyalist yaşam biçimini seçmiştir.
Burada sadece dünyayı etkileyen tarihsel olaylardan bahsediyorum yoksa sosyalizmi tartışmak kocaman bir yazı dizisi eder.
Tarih emperyalist ülkelerin güdümüne soktuğu sömürülen ülkelerin aynı zamanda tarihinide değiştiriyor. Ezik başarısız siyaset ve ekonomik koşullar güçlü daha başarılı ülkelerin kölesi olmanın doğal olduğunu kabul ettiriyorlar.
O ülkelerin basını, satılık kalemleri, siyasetçisi medya kuruluşları ve tatbiki internet ortamı subliminal reklamlar hepsi buna hizmet ediyor.
Bağımsızlık kavramı anlamını yitiriyor.
Ülkemizde bağımsızlık mücadelesi veren insanlar ötekileştirilip yanlız bırakılıyor.
Kendi tarihini yazamıyorsan başkaları senin kölelik tarihini yazar.
Tarih sadece senin kaleminden dökülmelidir satılmış kalemlerin elindenden değil.
Tarihini unutursan yalan tarihin içinde sana geçmişinde de köle olduğun öğretilir ve yaşadığın her durum sana doğal gelir.