Milli Mücadele’de Şehirlerimiz: Konya

Ahmet Hür
2.216 views

Tarihi çok eski çağlara uzanan bir ilimiz olan Konya’nın, Frigler döneminde Kawania, Antik çağda Eikonieon ve Iconium, Bizanslılar zamanında Cogne veya Cogna olarak adlandırıldığı bilinmektedir.”[1]

Konya, Anadolu Selçuklu Devletinin ve Karamanoğulları Beyliğinin başkenti olmuştur. Selçuklu’da olduğu gibi Osmanlı döneminde de sanayi üretim merkezi ve bir ticaret şehri olarak önemli bir yerleşim birimidir.

Konya, 1914 yılından sonra Osmanlı Devlet teşkilatında vilayet olmuştur. Vilayet olduğu yıl Konya’nın merkez nüfusu 146.181 olarak tespit edilmiştir. 1898 yılında itibaren demiryolu sayesinde Konya stratejik öneme sahip, aynı zamanda tahıl ambarı olan bir yer olarak kabul edilmiştir. Bundan dolayı telgraf hattı da Konya ve çevresinde kurulmuştu.

Mondros Mütarekesine kadar Konya’da azınlıklar ile Müslüman Türkler arasında çok ciddi bir sorun yaşanmamıştır. Hatta bayramların birlikte kutlandığı bile söylenmektedir. Bu durum dünya savaşı ile birlikte bozulmaya başlamış, Mondros mütarekesinden sonra da gerginlik artmıştır. Ermeniler Konya’da fazla bir nüfusa sahip değildir. Daha çok Akşehir’de Ermeni azınlığı görmekteyiz. Konya’da daha çok Rum/Yunan azınlık vardır.

“Anadolu’da Yunan emellerine hizmet etmek için Konya’da kurulmuş olan ‘Rum Meclisi’ üyeleri şunlardır:

            Reis-i evvel (1. Başkan): Metropolit Agef Birukapiros.

            Reis-i sani (2. Başkan): Mühendis Rizo.

            Reis-i evvel vekili: Doktor İpokrat.

            Reis-i sani vekili: Doktor Yorgi Sakaludu.

            Aza (üye): Sirefeyacuoğlu (banka sahibi)

            Aza (üye): Elyasoğlu Stefan (tüccar)

            Aza (üye): Elyasoğlu Bursas (tüccar)

            Aza (üye): Boos Aleksiyaris (tüccar)

            Aza (üye): Terkenli Yavuli (tüccar)

            Aza (üye): Saatçi Sova (tüccar)

            Aza (üye): Nikola Zitancualu (tüccar)

            Aza (üye): Vasil Lukizis (tüccar)

            Aza (üye): Ananayabubusos (fabrikada katip)

            Katip: Aleksis Bisurbiziz (mektep katibi)

            Sandık Emini (sayman): Nikola Hafubuteris (tüccar).”[2]

            Konya’da yaşayan Rum/Yunanlıların bir kısmı da kaçarak Yunan ordusuna katılmıştır. Yunan Ordusuna katılanlardan bazıları Türk ordusuna esir düşmüş ve Konya’ya getirilmiştir. Bu kişiler Osmanlı tebaası/vatandaşı/yurttaşı görülmeleri nedeniyle “Vatana Hıyanetten” yargılanmış ve asılmışlardır. Bu arada azınlıkların bir kısmı da, Milli Mücadeleden yana tavır koymuştur. Örneğin Hilali Ahmer (Kızılay) Cemiyetine pek çok Ermeni ve Rum/Yunan yardımda bulunmuştur. Ermeni cemaati ve Rum/Yunan cemaati adına da önemli miktarda yardımlar yapılmıştır.

Bu arada Milli Mücadele döneminde, Trakya’dan, İzmir ve çevresinden, Erzurum, Kars, Bitlis, Van ve çevresinden pek çok göçmen gelmiştir. Konya’da yaklaşık elli bin civarında göçmen olduğu sanılmaktadır. Sadece doğu illerinden otuz beş bin göçmen geldiği tahmin edilmektedir. Gelen göçmenlere Konyalıların yardım ettiği söylense de, bu kadar göçmenin gelmesi sosyal yaşamı da olumsuz etkilemiştir. Gümrü ve Ankara anlaşmaları sonrası, doğudan gelenlerin bir kısmı geriye evlerine dönmüşlerdir. Milli Mücadele sonrası Batıdan gelenlerin ise hemen hemen hepsi geriye evlerine dönmüştür.

Doğal olarak Birinci Dünya savaşı, ekonomik olarak Konya’yı da etkilemiş, özellikle şeker başta olmak üzere bazı malların sıkıntısı ortaya çıkmış ve pahalanmıştır. Dolayısıyla karaborsa söz konusu olmuştur. Bu durum da Konya’da ki yaşamı olumsuz etkilemiştir. Konya’da ithalat ve ihracat için çalışan pek çok şirket ve banka bulunmaktadır. Konya Ticaret Odası da vardır. Büyük şirketlere örnek olarak “Konya Attariye Osmanlı Anonim Şirketini ve “Anadolu Milli Mensucat Şirketi” ni gösterebiliriz. Konya’da faaliyette bulunan bankalar da; Konya İktisadi Milli Bankası, Ziraat Bankası, Osmanlı Bankası ve Türk Ticaret Bankasıdır. Konya ekonomisi 1921 yılına kadar oldukça büyük yara almıştır. Bu duruma isyanların ve Kuvayi Milliye düşmanı hain ve işbirlikçilerin yaklaşımı da neden olmuştur. 1921 yılından sonra ekonomide canlanma söz konusudur. Özellikle hububat ürünlerinin TBMM tarafından şehir dışına çıkışına konan yasağın kaldırılmış olması ekonominin canlanmasındaki en büyük etkendir.

Başta Mevlevi olmak üzere pek çok tarikat Konya’da faaliyet sürdürmektedir. Tarikatlar Milli Mücadele döneminde de etkin olmuşlar ve genel olarak Milli Mücadele aleyhine çalışmışlardır. Bazı tarikatların o da belli bir süreden sonra Kuvayi Milliye’nin güçlenmeye başlamasıyla Milli Mücadele düşüncesindekilere yakınlaştığı görülmüştür. Nuri Köstüklü, “Vatan Savunmasında Mevlevihaneler” isimli çalışmasında Sevgi Bayat, “Milli Mücadele’de Konya Halkının durumu ve Babalık Gazetesi” isimli çalışmasında Mevlevi tarikatının Milli Mücadeleye destek verdiğini iddia etmektedirler.

7 Ocak 1919 tarihinde İtalyanlar tarafından işgal edilen Konya’da işgale karşı çıkış olmamıştır. Milli Mücadeleye karşı çıkan ya da Milli Mücadeleyi destekleyen tarikatların İtalyan işgalini görmezden gelmeleri düşündürücüdür. Askeri ve mülki makamlar tarafından da İtalyan işgali protesto edilmemiştir. Bazı kaynaklar İtalyanlara karşı çıkışın olmamasını İtalyan askerlerinin halka sert davranmamasına bağlamaktadırlar. Ayrıca hain Vali Cemal Bey’in davranışlarının da etkisi olduğu söylenmektedir. Bu söylemlerle en önemli etkinin, tarikatların işgale karşı çıkışının olmadığı gerçeği gizlenmeye çalışılmaktadır. Tarikatlar Osmanlıdan bu güne Konya’da etkinliklerini hep sürdürmüşlerdir. Vatan ve vatandaş kavramı yerine kul ve biat kavramını savunan tarikatların işgale karşı çıkmamaları ve Kuvayi Milliye düşüncesine sıcak bakmamaları kendi bakış açılarından normaldir. Zorlayıcı yorumlarla yaşanmış tarihsel gerçekleri çarpıtmaya çalışmak o gün orada yaşam mücadelesini veren bir avuçta olsa vatansever/yurtsever kahramanın yaptıklarını küçültmekten öteye gitmeyecektir. Nitekim “Öğüt” gazetesi etrafında çalışma yapan Kuvayi Milliye düşüncesi, centilmen(!) İtalyanları rahatsız etmiş ve 13 Ocak 1920 tarihinde gazete kapatılmıştır.

İtalyanlar 14 Mart 1920 tarihinde Konya’dan bölüm bölüm çekilmişlerdir. İtalyanların Konya’dan çekilmelerinin en büyük nedeninin Anadolu’da her geçen gün kuvvetlenen Kuvayi Milliye düşünce ve gücünün büyük etkisinin olduğu ve bu etkinin Konya’ya da yansımasıdır.

Bu sırada gizli faaliyette bulunan Kuvayi Milliye temsilcileri ile Konya’nın aydın ve eşrafı son olayları protesto etmek için ilk defa büyük bir miting tertiplediler. Sivaslı Ali Kemal, Hadimli Mehmet Vehbi Efendi, Yalvaçlı Ömer Vehbi Efendi, Gilisralı Hacı Tahir Efendi bu hareketin başında bulunuyorlardı. Miting 12 Eylül 1335 (1919) tarihinde yapıldı.”[3]

Görüldüğü gibi 1919 yılının sonuna gelindiğinde dahi Kuvayi Milliye taraftarları gizli olarak çalışma yapmaktadır. Yine böyle bir miting yapıldığı söylenmesine karşın, bu mitingin nerede yapıldığı, mitingde kimlerin konuştuğu ve ne söylediği konusunda bir bilgi yoktur. Gizli çalışan Kuvayi Milliye taraftarı bir avuç yurtseverin, sol siyasette “korsan miting” olarak tanımlanan bir protesto eylemi yapmış olma olasılığı çok daha fazladır.

Konya’da Kuvayi Milliye taraftarı ilk ciddi protesto 8 Ocak 1920 tarihinde “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti” Konya Yönetim Kurulu tarafından şehitler anısına Şerafettin Camisinde okutulan mevlidi şeriftir. Bu mevlitten sonra Kuvayi Milliyeci on yedi kadın tarafından imzalı bir protesto açıklaması İtalyan, İngiliz, Fransız devletleri temsilcilerine ve Konya Valisine sunulmuştur. Beş bin kadını temsilen sunulan bu yazılı açıklamada imzası bulunan yurtsever kadınlar şunlardır. Çelebi Efendi’nin hanımı Kevser(Tertip Komitesi Başkanı), Tahir Paşa’nın kardeşi Şerife(başkan yardımcısı), Tahir Paşa’nın kardeşi Naciye(üye), Tahir Paşa’nın hanımı Havva (üye), Divanı Harp Başkanı Binbaşı Rüştü Beyin hanımı Zühre(üye), Bahaattin Çelebi’nin hanımı Suzide (üye), Karahafızzade Mustafa Efendinin hanımı Aliye (üye), Kazım Beyin hanımı Nazmiye (üye), eski mebus Mehmet Emin Beyin hanımı Lütfüye (üye), Eczacı Hüsamettin Beyin hanımı Şeibe (üye), Tüccardan Yusuf Efendinin hanımı Emine (üye), Tüccardan Mehmet Ali Beyin hanımı Hatice (üye), Tüccardan Ali Beyin hanımı Feime (üye), Faik beyin hanımı Vicdan (üye), Erkanı Harpten emekli Şevki Beyin hanımı Firdevs (üye), öğretmen Emine Ferhunda (üye) Çelebinin hanımı Sıdıka (üye).

Konya’da Kuvayi Milliye ruhunu tetikleyen olay Konyalı yurtsever kadınların bu girişimi olmuştur. Nitekim üç gün sonra Alaattin Tepesinde on beş bin kişinin katıldığı söylenen bir miting daha yapılmıştır. Mitingi halka duyuran “Öğüt” gazetesinin kapatılması üzerine artık açıkça faaliyet gösteren Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, gazetenin kapatıldığı 13 Ocak 1920 tarihinde bir protesto mitingi daha örgütlemiştir.

16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un açık işgali üzerine 22 Mart 1920 tarihinde Alaattin Tepesinde belediye başkanı Vehbi Efendi’nin de katıldığı bir miting daha gerçekleştirilmiş ve İstanbul’un işgali kınanmış, kınama methi telgrafla ulaştırılabilen her yere ulaştırılmaya çalışılmıştır. Konya Hilali Ahmer (Kızılay) Cemiyetinin hanımlar şubesi de ciddi çalışmalar içinde yer almıştır. 30 Ağustos 1920 tarihinde kurulan bu şubenin başkanlığına seçimle Tahir Paşa’nın kardeşi Şerife Emin Hanımefendi getirilmiştir. İkinci başkanlığa Divanı Umumiye Müfettişi Hurşit Beyin hanımı, Saymanlığa Doktor Nuri Beyin annesi, Yazmanlığa Şakir Paşa’nın kız kardeşi Emine Fazıl hanımefendi seçilmiştir. Yönetim Kurulu üyeliklerine de Binbaşı Abdi Beyin kız kardeşi, Konya Ceza Reisinin kız kardeşi, Fabrika Müdürü Edip Beyin kız kardeşi, Mektupçu Kazım Beyin kız kardeşi, Reji Müdürünün kız kardeşi seçilmiştir. Hastabakıcı kursları açmaktan tutun da kermesler, yardım yemekleri, yardım piyangoları ve daha pek çok faaliyetle Milli Mücadeleye hem maddi hem de manevi katkı sağlamışlardır.

Konya’nın valileri, Konya halkı gibi genelde İstanbul Hükümeti taraftarı olmuşlardır. Konya’daki isyanları önleyememeleri veya önlemek istememeleri veya beceriksizlikleri veya ihmalkârlıkları nedeniyle Konya valileri sıkça değişmiştir. Mondros mütarekesi ile 1918 yılında göreve başlayan hain, işbirlikçi Cemal (Artin)Bey 4 Mart 1919 tarihine kadar görevde kalmıştır. Cemal Bey’in yerine vekil olarak Ali Rıza Paşa kısa bir süre görev yapmış, yerine yine vekil olarak Defterdar Burhaneddin Bey 14 Mayıs 1919 tarihine kadar bulunmuş, 14 Mayıs ile 25 Eylül 1919 arasında hain işbirlikçi Cemal Bey ikinci kere Konya valiliğine getirilmiştir. Hain valinin Konya’dan kaçması üzerine 26 Eylül 1919 tarihi ile Ekim 1919 tarihinde vekil olarak Hadimli Mehmet Vehbi Bey’i görüyoruz. İstanbul Hükümeti tarafından Konya Valiliğine tayin edilen Sait Paşa ise çok kısa bir süre valilik görevinde bulunmuş, Suphi Bey yerine göreve gelmiştir. Suphi Bey 9 Mayıs 1920 tarihinde görevi bırakmış, vekil olarak Fahrettin Paşa 10 Temmuz 1920 tarihine kadar Konya valiliğini yürütmüştür. Van milletvekili Haydar Bey 10 Temmuz 1920’den 1921 yılının Ocak ayına kadar valilik yapmış, Ocak 1921’den 1922 yılına kadar Galip Paşa Konya valilik görevini sürdürmüş, Mustafa Abdülhalik Efendi de bu tarihten sonra Milli Mücadelenin sonuna kadar bu görevde kalmıştır.

Milli Mücadele döneminde Konya Belediye Başkanlığını ise, Kuvayi Milliye taraftarı olan Mehmet Muhlis (Koner) Efendi yapmıştır. 1917-1918 yıllarında Konya valisi Muammer Bey tarafından belediye başkanlığına tayin edilen Mehmet Muhlis Efendi, 1919-1921 ve 1921-1923 olarak iki dönem de Belediye Başkanı seçilmiştir. 1946-1950 döneminde de bir kez daha belediye başkanlığı yapmıştır. Hain Vali Cemal Bey’in baskılarına da göğüs geren İttihat ve Terakki Cemiyetine üye olan Mehmet Muhlis Efendi, “İhtiyati Zabitan Cemiyetinde” de çalışmıştır. Konya Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin de kurucuları arasındadır.

Konya’da askerlik şubesi ve Mevki Kumandanlığı dışında askeri bir gücün olmaması, ilginçtir. Bunun nedeninin tarikatların Konya’daki gücü ile açıklanabilir. Nitekim Adana’nın işgali sonrası 2. Ordunun ve 2. Orduya bağlı 12. Kolordunun Konya’ya nakledilmesi, Konya halkı tarafından kabul edilmemiş ve Tarikatların da protestosuna neden olmuştur. Cephanelerin işgal kuvvetlerinden saklamak için Cami ve Medreselere konulması, vatanı kurtarmak derdi dışında kendi iktidarlarını korumak derdinde olan tarikatları rahatsız etmiştir. Meram halkı da, 12. Kolordunun Meram’a yerleşmesi sonucu, bağ ve bahçelerindeki sebze ve meyvenin zarar görmesi nedeniyle tepki göstererek askerin Meram’dan çekilmesi için Konya Valiliğine başvuru yapmışlardır. Yine Kirazlı bölgesi de, bağ ve bahçelerine konulan topların kaldırılması için valiliğe başvurmuşlardır.

Askeri erkânın, tarikatların arkadan itelediği Konyalıların bu isteklerini dikkate aldığı ve halkı huzursuz etmemek için çabaladığını görüyoruz. Nitekim Meram Nahiyesindeki askerler Sille kasabasına yerleştirilmiştir. Sille kasabasında hain ve işbirlikçi Hürriyet ve İtilaf Fırkasının şubesinin açılması, Sille Belediye Başkanı başta olmak üzere pek çok üyesinin bulunmasının da askerin oraya gitmesinde bir gerekçe olabilir.

  1. Kolordu 20 Temmuz 1920 tarihinde Afyon Karahisar’a nakledilmiştir. Konyalıların 12. Kolordunun Konya’dan ayrılmasını büyük bir coşkuyla karşılaması ve 12. Kolorduya ayrılırken sevgi gösterilerinde bulunması manidardır.

Tarikatlar şehri Konya’da, İttihat ve Terakkinin özel çabasına karşın Hürriyet ve İtilaf Fırkası kuruluşundan itibaren etkili olmuştur. Konya mebusu tarikat önderi Zeynel Abidin Efendi’nin ve çevresinin bu konuda büyük etkisi olduğu genelde kaynaklarda belirtilir.

“Hürriyet ve İtilaf Fırkası, İttihat ve Terakki Fırkasının iktidarı tam olarak ele almasından sonra hiçbir varlık gösteremeyerek atıl bir vaziyette kaldı. Fakat Mütareke’nin imzalanmasından iki ay sonra, Ocak 1335(1919) tarihinde yayınladığı bir beyanname ile yeniden faaliyete başladığını duyurdu. Faaliyete geçen Hürriyet ve İtilaf Fırkası Anadolu’nun bazı şehir ve kasabaları ile bu arada Konya’da da teşkilat kurdu. Fırka Milli Mücadele’ye karşı olduğu için, milliyetçiliğe karşı olanlar ile azınlıklar partinin çatısı altında toplandı. Yine Parti’nin İslami (şeriat) görüşlerini benimsemesi ve kurucuları içinde Şeyhülislam ile bir çok tarikat mensubunun bulunması, taşradaki medrese mensuplarının bu partiyi desteklemelerine sebep oldu. Mütareke yıllarında ‘İngiliz himayeciliği’ görüşünü benimseyen ‘İngiliz Muhipler Cemiyeti’ ile de işbirliğine girişti. Hürriyet ve İtilaf Fırkasının bu tutumu, Anadolu’nun düşman tarafından işgali üzerine buna karşı mücadele veren teşkilatlanmaya başlayan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ile karşı karşıya gelmesine sebep oldu”[4]

Hürriyet ve İtilaf Fırkası Ocak 1919 tarihinde İstanbul’da tekrar faaliyete geçtiğini duyurmasının hemen akabinde Konya Hürriyet ve İtilaf Fırkası da faaliyete başlamıştır. Milli Mücadele karşıtı hainlerin Konya’daki ilk kurucularının isimleri şöyledir. Derviş Bekirzade Mehmet Efendi kurucu başkan, Durruzade Şükrü Efendi, Kurucu Sekreter, Attar Mehmet Efendi Kurucu Sayman olarak görev almışlardır. Diğer kurucu üyelerde şunlardır. Bakkalbaşı Mustafa Efendi, Cemili Ahmet Hoca Efendi, Bakkalzade Kadri Efendi, Termiyecizade Hüseyin Efendi, Kuddusi Efendizade Ali Efendi, Hacı Kaymakzade Mustafa Efendi, Kadri Şeyhzade Ali Efendidir.

Kısa süre sonra (7 Şubat 1919) bir araya gelen parti üyeleri, İstanbul’daki genel merkezlerinin de isteği üzerine yeniden seçim yaparak daha güçlü bir yönetim seçmişlerdir. Kurucu üyelerden Cemili Ahmet Hoca Efendi partinin/fırkanın başkanlığına getirilmiş, Belediye meclis üyelerinden Keresteci Hafız Mehmet Efendi’de başkan yardımcısı olmuştur. Sekreter ve Sayman da değiştirilmiştir. Sekreterliğe kurucular arasında olmayan Sıtkı Efendizade, Saymanlığa Çıkrıkçı Efendizade getirilmiştir.

Tarikatlar şehri Konya’da, Hürriyet ve İtilaf Fırkası dışında da pek çok hain ve işbirlikçi fırka ve cemiyette bulunmaktaydı. Konya, hain ve işbirlikçiler için iyi bir iklime sahipti. Bu zararlı örgütlerin en önemlileri şunlardır.

Selameti Osmaniye Fırkası 30 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da ve hemen akabinde Anadolu’da sadece Konya’da şube açtı. Çok kısa bir süre sonra Sulh ve Selamet Fırkası ile birleşti.

Sulh ve Selamet Fırkası da, 3 Aralık 1918 tarihinde İstanbul’da kurulduktan sonra, 25 Haziran 1919 tarihinde Konya’da kurulmuştur. Merkez Yürütme Kurulundan Hasan Tevfik Bey’in Konya’ya gelerek kurulmasına çalıştığı bu fırka Aralık 1919 tarihine geldiğinde Konya’da güçlenmiştir. Bu durumdan rahatsız olan Hürriyet ve İtilaf Fırkası üyesi de olan hain vali Cemal Bey, Fırka üyeleri hakkında soruşturma açtırdı. Müdafaa-i Milliye çalışmaları nedeniyle “çete kurmak” suçuyla üyelerini Divanı Harbe yolladı ve dağılması için uğraştı. Selameti Osmaniye Fırkası ile de birleşen Fırka, Konya’da etkisini yitirdi ve Hürriyet ve itilaf Fırkası içinde kayboldu.

Teali İslam Cemiyeti, günümüzde bile moda tabir olan Fırkalar/Partiler üstü olduğunu iddia etmesine karşın 19 Şubat 1919 tarihinde kurulmasından kısa bir süre sonra Hürriyet ve İtilaf Fırkasının yan kolu şeklinde faaliyette bulunmuştur. Açıkça Milli Mücadele fikrine karşı çıkan bu hain ve işbirlikçi cemiyet en fazla Konya’da örgütlenmiştir.

İstanbul’da kuruluşunun hemen akabinde Konya’da Ahmet Rüştü Bey başkanlığında kuruldu. Tarikatlar arasında gözde bir cemiyet oldu. Dini eğitim veren okullar açarak, halk ve ordu içinde pek çok taraftar buldu. Pek çok asker, askerliği bırakarak açılan yobaz ve İngiliz taraftarı din okullarına öğrenci olarak katıldı. İlk başkanı Ahmet Rüştü, 12 Kolordu komutanı Fahrettin (Altay) Beye telgraf çekerek bazı askerlerin kendilerine katıldığını söyleyip terhis edilmeleri dahi istemiştir.

Konya İslam Cemiyeti, bazı tarikatların oluşturduğu fazla gücü olmayan bir cemiyettir. Bunun yanında “Ta’avvun-ı İslam Cemiyeti” Kuvayi Milliye düşmanı, gerici, Padişahçı, İngiliz taraftarı başka bir cemiyetti.

Tarikatlar şehri Konya’da faaliyet gösteren bir cemiyette İngiliz Muhipleri Cemiyetidir. Papaz Frew tarafından Konya’da kurulan cemiyet Milli Mücadele aleyhine çok çalıştı.

“Milli Mücadele yıllarında Konya’da en geç kurulan siyasi kuruluş ‘Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’dir.”[5] Konya’da Kuvayi Milliye örgütü ancak hain Vali Cemal Bey’in Konya’yı terk etmesinden sonra kurulabilmiştir. 30 Eylül 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa tarafından Konya Valiliğine bir telgraf gönderilerek Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulması için emir vermiştir. Ahmet Avanas’ın kitabından telgraf metnini aynen yazıyorum:

“Makamı Vilayete KONYA,

            Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi arasında Miralay Refet beyefendi, Konya Vilayeti dahilinde Teşkilatı Milliye’nin utmanı ve teşkili her türlü emri asayiş irtibatının temini hususlarında selahiyeti Kemaliye malik bulunduklarından kendileri ile tesisi irtibat ve teşriki mesai buyurularak âmal-ı müşarünileyhimizin husulüne ihtimam kılınmasının temini.

            Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi Namına

            Mustafa Kemal.”[6]

Nitekim bu emrivaki telgraf sonrasında Miralay Refet Bey başkanlığında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Konya’da kurulması Konya halkı ve tarikatlar tarafından kabul edilmemiş ve büyük bir direnişle karşılanmıştır. Bardağın boş tarafını gösterme niyetinde olan ve objektif olma derdinde bulunan bu çalışmada olanları sansürsüz olarak sunmaya çalışıyorum. Konya halkını temize çıkarma gayreti ile hareket eden bazı yazarlar ise, Konya Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin yönetimine seçilen bazı kişilerin hırsız olması, kendilerine fazla maaş bağlaması, görevlerini suiistimal etmeleri nedeniyle Konya Halkının Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine karşı olduğunu söylemektedirler. Kişiler yönünden haklı olabilirler. Ancak bu durumda ilgi azlığı nedeniyle ve hatırı sayılır insanların katılmaması nedeniyle bu kişilerin seçilmiş olduğunu unutmamak gerekir. Nitekim ileri zamanlarda bu kişilerin yerine Konya’da hatırı sayılır diyebileceğimiz kişiler seçilmiştir. İttihat ve Terakki üyesi Sivaslı Ali Kemali Efendi de başkanlığa seçilmiştir.

“Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Konya Heyet-i Merkeziyesi 24 Nisan 1920 Cumartesi günü bütün kazalardan seçilen delegelerin katıldığı ilk kongresini yaptı. Toplantı Meclis-i Umumi Vilayet odasında yapıldı. Toplantı alaturka saat ile 9.00 da başladı. Toplantıdan önce Karaman ulemasından ve Kuvayi Milliye Azası Hadi Zade Mustafa Efendi tarafından dua okundu. Daha sonra Heyeti merkeziye Reisi Ali Kemali Efendi nutuk irad etti. Seçilen azalarının mazbataları kontrol edilerek kabul edildi. Gizli oyla yapılan seçim sonunda Ali Kemali Efendi başkanlığa yeniden seçildi. Kâtipliklere de Ömer Efendi, resmi Efendi, Mustafa Şevki Bey, Rıza Efendi (Ereğli) seçildiler. Yapılan seçimlerden sonra toplantıların her gün alaturka saat 7.00 de yapılaması kararlaştırıldı. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Konya Heyeti Merkeziyesinin kongresine 95 üye katıldı. Bundan sonra Kuvayi Milliye Konya’da daha uyumlu bir şekilde çalıştı. Asker, silah ve para toplama işleri ile bunların cepheye gönderilmesi daha süratli yapıldı.”[7] Nitekim Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kuvvetlenmesi üzerine Hanımlar şubesi de açılmıştır. TBMM’nin açılması üzerine Hanımlar Ankara’ya tebrik telgrafı da göndermişlerdir.

Bu arada Konya’ya da gelen, Damat Ferit Hükümeti tarafından Trakya ve Anadolu’ya yollanan nasihat heyetlerinden de söz etmek gerekir. Anadolu’ya yollanan Nasihat heyetinin başında, Abdülhamid’in oğlu şehzade Abdurrahim Efendi vardı. Şehzade dışında Müşir Ali Rıza, Süleyman Şefik, Mahmut Hayret paşa, Rum/Yunan eski milletvekili Kozmidis Efendi, Ziraat Nazırı (Bakanı) Aristidis Paşa, Ermeni Ohannes Efendi vardı. Bu heyeti mızraklı bir süvari bölüğü koruyordu. Anadolu’da ilk uğradıkları yer Balıkesir oldu. Damat Ferit Paşa tarafından kaleme alınan Vahdettin’in fermanını halka duyuruyorlardı. Nasihat heyetinin amacı, işgal güçlerine karşı direnilmemesini öğütlemekti. Nasihat heyeti, trenle 25 Nisan 1919 Cuma günü Manisa’ya geldi. 26 Nisan Cumartesi günü nasihat heyeti İzmir’e geçti. Nasihat heyeti 2 gün İzmir’de kaldıktan sonra 29 Nisan 1919 tarihinde Aydın’a gitti. Nasihat Heyeti daha sonra Burdur’a gitti. Burdur’dan işgal altındaki Antalya’ya gittiler. Antalya’da da coşkulu karşılanan heyet, dönüş yolunda Isparta’ya uğradı. “Heyet-i Nasiha Isparta’ya 8 Mayıs 1919 Perşembe günü vardı.(Heyet-i Nasiha. Mevlüt Çelebi. Akademi Kitapevi.1992. sf:53) Heyet için düzenlenen yemeği Hafız İbrahim Bey üstlenmiştir. Ertesi gün Konya’ya hareket edilmiştir. Eğridir gölünü vapurla geçen heyet Avşar yoluyla Yalvaç’a varmış geceyi Yalvaç’ta geçirmiştir. Ertesi gün Akşehir’e varan heyeti halk ve Konya’dan gelen otuz kişilik heyet törenle karşılamıştır. (Mevlüt Çelebi’nin kitabına göre 13 Mayıs’ta Konya’ya varmıştır. Bence daha sonraki bir tarihte gelmiş olması daha akla yakındır. Çünkü Şehzade kimseyle görüşememiştir.) 16 Mayıs 1919 tarihinde Konya’ya vardığı zaman, büyük bir halk kitlesi tarafından karşılandı. Vali vekili Burhanettin Bey ve Konya’nın tüm ileri gelenleri karşılamaya gelmişti. Ancak heyet kimseyle görüşemeden Damat Ferit Paşa’nın talimatı ile özel bir trenle İstanbul’a hareket etmek zorunda kaldılar. Çünkü İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilmişti. Sonuçta Nasihat Heyeti’nin Konya’da bir gece kaldığı ve kimseyle görüşmeden derhal İstanbul’a döndüğünü görüyoruz.

Konya’da askeri erkânın bir kısmı, ülkenin düştüğü durumu görerek işgallere karşı direnmeyi savunuyor ve Kuvayi Milliye saflarında çalışırken, bir kısmı sessiz kalıyor ve özellikle Cemal Bey’in Valiliği döneminde İstanbul hükümetinden yana tavır koyuyordu. İkinci Ordu Müfettişi olarak Konya’ya gelen Cemal(Mersinli) Paşa Kuvayi Milliye ile sıkı ilişkiler içine girmişti. Cemal Paşa’nın askeri terhis etmek yerine 311 ve 316 doğumluları da askere alması Vali Cemal Bey’i çok kızdırdı ve İstanbul’a pek çok şikâyet telgrafı çekti. Kazalarda Cemal Paşa’nın verdiği emirler ile Vali Cemal Bey’in verdiği emirler tamamen zıt idi. Cemal Paşa, Konya’da isyan hazırlıkları içinde olanlar olduğundan bu isyana engel olabileceği düşünülerek Vali Cemal Bey’in de şikayeti üzerine İstanbul Hükümeti tarafından geri çağrılmıştır. Gitmemesi konusunda Mustafa Kemal’in ısrarına karşın 6 Temmuz 1919 tarihinde on gün izinli olarak İstanbul’a geri dönmüştür. Cemal Paşa İstanbul’a gidişini ise farklı şekilde açıklamaktadır. “İstanbul Hükümetinin az çok emniyeti vardır. Milli Mücadele’ye taraftar olduğumu da pek bilmiyor veya tahmin etmiyordu. Bu vaziyetimden istifade ederek, ordunun muhtaç olduğu silah, cephane ve sair malzeme noksanlarını ikmal edebileceğimi ümit ediyordum. İzin isteyişimin ve İstanbul’a gidişimin tek sebebi buydu.”[8]

Tekrar Konya’ya dönmeyen Mersinli Cemal Paşa 2 Ekim 1919 tarihinde kurulan Ali Rıza Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) olarak görev almıştır. Görevi sırasında, Heyeti Temsiliye’nin, Batı Anadolu’daki kuvvetlerin bir komuta altında birleştirilmesi ve ihtiyaçlarının giderilmesi yolundaki isteği üzerine 13 Ekimde yayınladığı beyanname ile Batı Anadolu’da yeni bir düzenlemeye gitmiştir. Bu düzenleme ile Milli Mücadele taraftarı olan askeri kuvvetler Konya’da bulunan 12. Kolorduya bağlanıyordu. Kuvayi Milliye güçleri de Bölük, Tabur ve Alay olarak örgütlenmeye başlamıştır. Harbiye Nazırlığı/Savaş Bakanlığı döneminde Mersinli Cemal Paşa, Kuvayi Milliye’ye önemli miktarda silah ve cephane yardımı da yaptırmıştır.

Vali Cemal Bey’in baskısı üzerine Konya’da bulunan ve Mustafa Kemal’e yakın görüşte olan 12. Kolordu Komutan vekili Albay Selahattin’in de Mustafa Kemal’in uyarısına karşın İstanbul’a dönmesi üzerine ordunun caydırıcılığı kalmamıştı. Mustafa Kemal Paşa, Miralay Selahattin Bey’e Nutuk’ta belirttiği gibi “Siz her ne olursa olsun oradaki kuvvetlerin başından ayrılmanız uygun değildir.” demesine karşın Selahattin Bey’de İstanbul hükümetinin emrine uyarak İstanbul’a gitmesi ciddi bir sorundu. İstanbul’dan tayin edilen yeni 12. Kolordu Komutanı Ali Sait Paşa’da İstanbul hükümetinin buyruğundan çıkmama eğiliminde idi. Kuvayi Milliye hareketi ile işbirlikçi Konya Valisi arasında kalmak istemeyen Ali Sait Paşa, kısa bir süre sonra istifa ederek İstanbul’a döndü. İstanbul’a dönmeden Hürriyet ve İtilafçı Vali Cemal Bey’in ısrarı üzerine görevden alınmış olan ancak Konya’da bulunan Kuvayi Milliye taraftarı Miralay Fahrettin (Altay) Bey, Doktor Yarbay Hüseyin Bey, Topçu Yarbayı İzzet Bey, Yarbay Munib Bey, Doktor Binbaşı Haşim Bey, Kurmay Binbaşı Tahsin Bey’in Konya’dan sürülmelerini sağladı. Bazı kaynaklarda Ali Sait Paşa’nın İstanbul Hükümetinin emirlerine uymadığı ya da emirlere karşı isteksizliği üzerine görevinden alındığı belirtilmekle birlikte hangi tarihte görevden alındığı ya da istifa ettiği yazılmamaktadır. İster istifa etsin ister görevden alınsın Ali Sait Paşa’nın çok kısa bir süre Konya Kolordusu Komutanı olduğu 21 ya da 22 Eylül 1919 tarihinde de İstanbul’a gittiği genel olarak kabul edilmektedir.

Yukarıda belirttiğim gibi 2. Ordu ve bu orduya bağlı 12. Kolordunun Konya’da olması tarikatları endişelendiriliyordu. Bunun üzerine Hürriyet ve İtiraf fırkası üyesi de olan Alibeyhöyüğü köyü muhtarı Delibaş Mehmet, Mazlumzade Osman, Taşbaşlı Hacı Hüseyin, Burhanzade Hakkı, Mazlumzade Osman, Kadızade Remzi ve Hilmi, Abdulhalim Çelebi Efendinin başını çektiği eşraf ve birçok kişi hain Burhanzade Hakkı Efendi başkanlığında Belediye binasında toplanarak 12. Kolordunun derhal Konya’yı terk etmesini istediler. Kendilerine bir de “Millet Heyeti” ismini vermişlerdi. Bu hain ve işbirlikçiler eğer 12. Kolordu Konya’yı terk etmez ise, İtalyanlarla işbirliğine giderek, İtalyanların Konya’yı açıkça işgal etmesini isteyeceklerini utanmadan söyleyerek kendilerine göre tehditte bulundular. Bu isimleri yazıyorum, çünkü bu isimler birer haindi ve tarihe hain olarak geçmeleri, Konya’da direnen bir avuç yurtsever adına bir zorunluluk olduğu düşüncesindeyim. Hain Vali Cemal Bey, İtalyanlardan orduya ait cephaneleri işgal etmelerini de bizzat vali olarak istemiştir. Hainlerin vardığı nokta açısından bu durum çok önemlidir. Konya’daki hainler “İbret” ve “İntihab” isimli gazetelerde, halkı ordudan soğutmak için, sürekli yazılar yazıyor ve ordudaki subayların dinsiz olduğunu, camiye gitmediklerini, Ramazan ayında oruç tutmadıkları ve benzeri pek çok karalama haberler yaptırıyorlardı. Sanırım akıllı okuyucu açısından o günün yandaş medyası bu günün yandaş medyasından pek farklı değildi. Hainler ve işbirlikçiler bir ağızdan aynı zamanda askerleri ordudan firar etmeleri konusunda kışkırtıyorlardı. Yakalanan bazı asker firarileri kendilerini valinin ve polis müdürü Halis Beyin kışkırttığını beyan etmişlerdir.

Artin Cemal olarak da tarihe geçen hain vali, Kuvayi Milliyecilerin ittihatçı olduğunu, Bolşevik olduğunu, dini ortadan kaldıracaklarını, kendisinin ayrıca azınlık Hıristiyanların hamisi olduğunu söylemekten çekinmiyordu. Zaten Konya’da siyasi azınlık durumunda olan Kuvayi Milliyecilerin Sivas Kongresine delege yollamalarına izin vermedi. Hatta daha da ileri giderek Elazığ(Harput) Valisi Ali Galip Beyle birlikte Sivas kongresini dağıtmayı bile düşündü. Hain vali Cemal Bey’in çalışmaları, 12. Kolordu komutanlığına atanan Ali Sait Paşa’yı da etkiledi ve Kuvayi Milliyeci başta Fahrettin(Altay) Bey olmak üzere, Doktor Yarbay Hüseyin Bey, Topçu Yarbayı, İzzet Bey gibi pek çok subayın Konya’dan sürülmesini Ali Sait Paşa’ya yaptırttı. Ali Sait Paşa’nın Kuvayi Milliye’ye karşı olmamakla birlikte İstanbul Hükümetine ve sevmemesine karşın Vali Cemal Bey’e karşı çıkma cesaretine sahip olmadığını da söylemek yanlış olmaz. Bu yorumumu çok sert bulanlar olabilecektir ama Milli Mücadele tarihini maddi gerçeğe en uygun şekilde yazmak bir tarihçinin ya da tarih araştırmacısının göz ardı edemeyeceği bir görevi olduğu düşüncesindeyim.

Konya ili, Sivas Kongresi kararlarına katılmayan illerdendir. Ayrıca açıkça Kuvayi Milliye’ye karşı olduklarını beyan ediyorlardı. Bunun üzerine Miralay Refet (Bele) Bey komutasında bir kuvvetin Konya’ya gönderilmesine karar verildi. Bunun üzerine hain Vali Cemal Bey cezaevindeki suçluları serbest bırakıp, Kuvayi Milliye’ye karşı direnmeye çalışsa da başarılı olmadı ve Konya’yı diğer hain Polis Müdürü ile birlikte un çuvalları arasında trenle terk etmek zorunda kaldı. Bu arada İstanbul Hükümeti tarafından 2. Ordu Komutanlığına atanan Kara Sait Paşa’da Konya’ya sokulmadan İstanbul’a geri yollandı. Buna karşın Konya’daki askeri ve mülki erkân üzerinde İstanbul Hükümeti’nin ciddi bir ağırlığı söz konusudur. Konya’ya İstanbul Hükümeti tarafından tayin edilen vali Suphi Bey, İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi, hatta İstanbul Yönetim Kurulu üyesiydi. Buna karşın Vali Suphi Bey’in, zorlama ile de olsa Kuvayi Milliye lehine bazı çalışmalar yaptığını da görüyoruz.

Son Osmanlı Meclisi Mebusan seçimlerinde Konya’dan beş mebus seçilmiştir. Seçilen mebuslar, vali vekili olan Hadimli Mehmet Vehbi Efendi, Yalvaçlı Ömer Vehbi Hoca, Musa Kazım Efendi, Hacı Bekir Efendi ve Kazım Hüsnü Efendidir. Seçilenler Kuvayi Milliye taraftarı kişilerdir. Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensupları, seçimlere hile karıştırıldığını ve askerin zorlaması sonucu baskı ile yapıldığını ileri sürmüşlerdir. Ancak bu iddialarını ispatlayamamışlardır. Şikâyet üzerine İstanbul’dan Konya’ya gelen Hurşit Bey başkanlığında bir heyet, seçimlerin adil olarak yapıldığını kanaat getirmiştir.

İstanbul işgalinin getirdiği şaşkınlık, halktan çok şehirdeki mülki ve askeri amirlerde görüldü. Vali Suphi Bey ile 12. Kolordu Kumandanı Fahrettin Bey, Mustafa Kemal’in İstanbul ile ilişkilerin kesilmesini isteyen genelgesine uymayarak Merkezi Hükümetle temas kurmaya çalıştılar. Fahrettin Bey işgalden sonra Harbiye Nezareti ile bağlantısını kaybetti. İstanbul ile haberleşmeyi denedi, fakat muvaffak olamadı. Bunun üzerine Heyeti Temsiliye’ye değil, Merkezi Hükümete bağlı olan 20. Kolordu Kumandanı Yusuf İzzet Paşa’ya bağlandı. 12. Kolordu Komutanı ‘İstanbul ile muharebenin hatta temasın kesilmesin icap ettirecek’ bir durum olmadığını kabul ediyordu. Vali Suphi Bey de işgalden sonra İtilaf Devletlerinin ‘İşgallerini haklı göstermek’ için yayınladıkları resmi genelgeyi Heyeti Temsiliye kararlarına aykırı olarak kabul etti. Konya’daki Komutan ve Valinin tutumlarından Heyeti Temsiliye memnun değildi. Bu arada şehirde ilerideki konularda geniş olarak ele alacağımız bazı Kuvayi Milliye aleyhtarı kıpırdamalar görülmeye başlandı. Bütün bunlardan haberdar olan ve bu sırada Batı Anadolu’da (Nazilli) bulunan Refet Bey durumu Ankara’ya bildirdi. Ayrıca Konya üzerine yürüyeceğini söyledi. 2 Nisan 1336 (1920) tarihinde Sarayönü İstasyonu’na geldi. Fahrettin Bayi buraya davet etti. Bu arada Vali Suphi Bey ile şehrin ileri gelen eşraflarından bazıları da getirildi. Refet Bey Sarayönü’ne gelen Vali ve Komutan ile beş sivil, 12 askerden müretteb heyetle birlikte Ankara’ya geldi.”[9]          

            Görüldüğü gibi Konya’nın ileri gelenleri bir şekilde rehin tutularak, ayaklanma önlenmeye çalışılmış, tutarsız davranış içinde olan Vali Suphi Bey ile Miralay Fahrettin (Altay) Bey’in kulakları bizzat Mustafa Kemal tarafından çekilmiştir. Nitekim bu ihtardan sonra Fahrettin Bey’in koşulsuz olarak Mustafa Kemal Paşa’nın yanında olduğunu görüyoruz. Vali Suphi Bey’inde Kuvayi Milliye’ye daha fazla yakınlaştığını görüyoruz.

Osmanlı’nın son meclisinin dağıtılması üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’da meclis açılacağı ve bunun üzerine seçimler yapılması ile ilgili genelgesi Konya’ya ulaştıktan dokuz gün sonra seçim yapılabilmiş ve seçime sadece Kuvayi Milliye taraftarı olanların ya da Kuvayi Milliyeci görünenlerin katılmasına izin verilmiştir. Seçimlerin oldukça tartışmalı bir şekilde yapıldığını da belirtmek gerekir. Hürriyet ve İtilafçılar Ankara’da toplanacak meclisi kabul etmediklerini açıkça dile getiriyorlardı. Vali Suphi Bey’in başkanlığında yapılan toplantıda, Mehmet Kadı Hilmi Efendi;”Kemal Paşa Hükümeti kim oluyor, biz onu tutmayız. Biz ancak halifeyi tanırız ve onun hükümet ve saltanatını meşru biliriz.”[10] diyerek toplantıyı protesto etmiştir. Yapılan seçim sonucu Ankara’daki meclise katılmaya hak kazanan milletvekilleri Çelebi Efendi, Dava vekili Refik (Koraltan) Bey, Saatçızade Rıfat Efendi, Ermenekli Hulusi Bey ve Karamanlı Arif Efendi’dir. Son Osmanlı Meclisi Mebusan’dan gelenlerin de katılmasıyla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinde Konya’yı beş değil on milletvekili temsil etmiştir. Ermenekli Hulusi Bey’in rahatsızlığı üzerine Konya’ya geri gelmesi ve Meclise bir daha gitmemesi üzerine istifa etmiş sayılmış ve on sayısı dokuza düşmüştür.

Konya basınına gelince, İkinci Meşrutiyetin özgürlükçü rüzgarı Konya’ya da vurmuş ve bir çok gazete yayın yaşamına atılmıştır. 1908 ile 1913 yılları arasında Konya pek çok gazetenin çıktığı ve pek çok gazetenin kapandığı bir basın merkezine dönmüştür. Ulaşabildiğim kaynaklara göre ilk çıkan gazete 1908 yılında Konyalı Mehmet Burhanettin Bey tarafından çıkarılan “Anadolu” gazetesidir. 1909 yılında Mehmet Tevfik Bey tarafından çıkarılan “Hakem” gazetesi, Mazlumzade Hacı Osman Efendi’nin çıkardığı “Meşik-i İrfan” gazetesi, Abbas Mevlevi’nin çıkardığı “Şems” gazetesi uzun soluklu yayın yapamamıştır. 1910 yılında Yusuf Mazhar “Babalık” gazetesi ile yayın yaşamına atılmıştır. 1917 yılında Abdulgani Ahmet Bey “Öğüt” gazetesini, 1920 yılında Mehmet Emin Bey “İbret” gazetesini çıkarmıştır. Öğüt gazetesi kapatılınca yerine “Nasihat” gazetesi çıkmıştır.

1867 yılında kurulan Konya Vilayet Matbaası gelişimini zor şartlar içerisinde tamamlamaya çalışmıştır. Dönem basım teknikleri oldukça güçtür. Elle dizilen yazı sistemleri oldukça uğraştırmaktadır. Gazete kağıdı bulmakta zorluk çeken matbaalar bir tarafı parlatılmış diğer tarafı ise daha koyu olan helva kağıtlarını, basım kağıtları olarak kullanmışlar ve gazetecilik faaliyetleri bu şekilde devam ettirmeye çalışmışlardır.

            Vilayet Matbaasından ayrı olarak II. Meşrutiyet’in ilanıyla basına tanınan hürriyet üzerine, Konya’da birçok yeni matbaalar kurulmuştur. Bunlar arasında, 1908 yılında Viyolaki’nin kurduğu Rehber, 1909 yılında Hacı Osman Efendi’nin kurduğu Meşrık-ı İrfan, 1910 yılında Yusuf Mazhar’ın kurduğu Babalık, 1917 yılında Abdulgani Ahmet’in kurduğu Öğüt, 1919 yılında Islah-ı Medaris Cemiyetinin kurduğu Islah-ı Medaris, 1920 yılında Mehmet Emin (Bolay’ın kurduğu İbret, 1922 yılında Müftüzade Tevfik’in kurduğu Halk Matbaaları ile Cumhuriyet devrine ulaşmıştır.”[11]

            Milli Mücadele döneminde Konya’da, “Babalık”, ”Öğüt”, “İntibah”, “Halk”, “Konya Vilayet”, “Telgraf Haberleri” isimli gazeteler ile “Halk Yolu” isimli dergi çıkmaktadır.

Basının yeri her zaman önemini korumuştur ve koruyacaktır. Milli Mücadele döneminde de basın önemli işlevler yapmıştır. Yeni Türkiye’nin devrimlerinde de Basını ön planda görmekteyiz. Latin harflerine geçişte Babalık Gazetesi öncülük yapmıştır. Afyon’da yayın yaşamına başlayan sonra Konya’ya gelen Öğüt Gazetesi de Milli Mücadeleye önemli katkı koyan gazetelerdendir. Sonra Ankara’ya taşınınca, Milli Mücadelede döneminde aynı anda iki şehirde çıkan ilk ve tek gazete olmuştur. Bir ara işgalcilerin baskısından ismini değiştirip “Halka Öğüt” olarak çıkan gazete kapatılmıştır. 20 Ocak 1920 tarihinde Konyalılar gazeteleri için miting düzenlemişler, gazete kapatılmasını protesto etmişlerdir. Bir ara yine isim değiştirmek zorunda kalıp “Nasihat” ismini alan gazete daha sonra tekrar “Öğüt” olarak çıkmaya devam etmiştir.

ALİ KEMALİ EFENDİ

Ali Kemali Hoca Sivas’ın Gemerek ilçesinde dünyaya geldiğinden kendisine Sivaslı Ali Kemali de denir. Küçük yaşta Sivas’tan ayrılıp Mısır’a gitmiş ve orada El-Ezher Medresesi’nde bir süre eğitim aldıktan sonra Kıbrıs’a geçmiş ve burada bir Rum/Yunan metropolitinin yanında kalarak Yunanca öğrenmiş daha sonra da İçel’e giderek ilk icazetini Kadı asker Ayni Efendi’den almıştır. İçel’de bulunduğu sırada Konyalı bir hoca ile tanışarak Konya’ya gelmiş ve şehrin önde gelen ailelerinden Yakup dedelerden İbrahim Efendi’nin kızı Emine Hanımla evlenmiştir. Bir süre sonrada Fevziye Medresesine müderris olarak tayin edilmiştir. Mülki İdadisinde hocalık yapan Ali Kemali Hoca, Hukuk Mektebi açılınca burada hocalığa devam etmiştir.

Ali Kemal Bey öğrencileri tarafından oldukça sevilen ve iyi bir mantık bilgisine sahip olan önemli bir insandı. ‘Mizan el-Mantık el-Isagoci’ adlı Arapça mantık eseri Konya Vilayet Matbaası tarafından basılmış ve okullarda okutulmuştur. Ali Kemali’nin Hayalat adlı bir eseri daha vardır.”[12]

İttihat ve Terakki üyesi olan Ali Kemali Hoca 1907 yılında da İttihat ve Terakki Fırkasının Konya şube başkanlığını yürütmüştür. 1912 yılında Konya’dan mebus seçilmiştir.

Mütareke sonrası Konya’da Kuvayi Milliyenin örgütlenmesi için büyük uğraş verdi. Başkanlığını yürüttüğü Konya Müdafaa Hukuk Cemiyetinde Hadimli Vehbi Çelik, Ahi Babazade Yusuf Ziya, Saatçi Rıfat, Çaylak Hüseyin, Faik Kafalızade, Hoca Lokman, Maytapzade Rıfat, Tahir Paşazade  Cevdet Tahir, İntibah Mektebi Müdürü Mümtaz Bahri, Hacı Mendizade Süleyman, Binbaşı Hüsnü, İsmail Hakkı, Hacı Tahir, Kazım Hüsnü, Ereğlili Fuad, Karahafızzade Mustafa, Mustafa Şevket Efendilerinde yer almasını sağladı. Heyet-i Temsiliye seçiminde de yine Kuvayi milliye taraftarı olan Hadimli Mehmet Vehbi, Yalvaçlı Ömer Vehbi, Hacı Bekir, Musa kazım ve Kazım Hüsnü seçildiler.

Kısa zaman sonra Konya müdafaa-ı Hukuk’un Hanımlar şubesi açıldı. Bunlar çeşitli yardım kampanyaları düzenleyerek askerler için para, yiyecek ve giyecek topluyorlardı.

Yine Ali Kemali Efendinin girişimleriyle askere maddi olanak sağlamak için Konya’daki eğitimci Gilisralı Hacı Tahir Hoca ve Ömer Vehbi Efendi ile birlikte “Muavenet-i Milliye Cemiyeti” kurulmuştur.

İtalyanlar 1300 kişilik bir taburla Konya’yı işgal ederken, İngilizler de Bağdat Demiryolunu ele geçirmek için 80 kişilik bir birlikle Konya’ya gelirler ve Konya İstasyonunu denetim altına alırlar.

İşgale tepkiler çoğalınca, Damat Ferit Paşa Anadolu’ya yollanan Nasihat heyetinin Konya’ya da uğramasını ister ve nasihat heyetine şunları söyler: “Konya’ya gidin ve başta Ali Kemali olmak üzere bütün halka, mütareke hükümlerine karşı gelmenin imkânsızlığını ve böyle bir harekete kalkışanların ise şiddetle cezalandırılacaklarını bildirin.”

Konya’ya Şehzade Abdurrahim Efendi başkanlığında gelen heyet önce zemin yoklaması amacıyla Ali Kemali Hocadan görüş ister ve Burhan Cahit’i onun yanına gönderir. Burhan Cahit, Ali Kemali’nin yanına gider ve heyet hakkında görüşünü sorar. Ali Kemali, şöyle der: “Konya halkı, ruhunda vatanseverlik, kafasında haysiyet, kanında Türklük olan memleketin her namuslu ve faziletli ferdinin yapacağı aynı şeyi yapacak, vatanını müdafaa edecektir. Bu hak ve şeref yolunda temsil edecek kıymetli evladını bu halk hiç şüphesiz bulacaktır. Tarihimiz meydandadır. Türk milleti tarihinin hiçbir devrinde rehberden mahrum kalmamıştır. Vatanseverlik ve fazilet bu mukaddes rehberin hizmetine yardımcı olmaktır.” Bu cevap ve İzmir’in işgali üzerine nasihat heyeti bir çalışma yapamadan geri döner.

İşgali ve kapatılan “Öğüt” gazetesi ile birlikte baskıları protesto için miting düzenleyen Ali Kemali Hoca mitingde de özetle şu konuşmayı yapar: “Ey ahali, ey Konyalılar! Gazete demek bir milletin dili demektir. General Millen dilimizi kesti. Ne düğü belirsiz birkaç Frenk dilimize kilit vurdu. Millî davalarımızı müdafaa etmek, dinimizi, imanımızı, Türklüğümüzü muhafaza etmek, bizim, sizlerin, hepimizin vazifesidir. Bizi susturamazlar. Dönersek kahpeyiz, millet yolunda bir azimetten. Bu millet ölmedi, ölmeyecektir.. Bugün Öğüt’ü kapatmışlarsa yarın bir başka Öğüt çıkacak, bizi hak ve hakikat yolunda asla ve asla susturamayacaklardır.”

Delibaş Mehmet’in Konya isyanında, kaçmayı ya da saklanmayı düşünmeyen Ali Kemali Efendi, cahil isyancılar tarafından evinden alınıp tekme tokat ve arkasından çeşitli işkencelerle sokaklarda dolaştırılırken öldü. Cesedi elbiseleri soyulup çıplak olarak bir arabaya konularak Hükümet Meydanına getirildi. Cenazesi saatlerce orada kaldı. İsyancılardan Çifte merdiven Mahalleli Mecik oğlu Purkar Artin, Ali Kemali’nin cesedini tekmeleyerek,”Boynuzlu gidi, haydi halka nutuk at!” diyerek hakaret etmeye devam ediyordu.

Ali Kemali Efendi, mert, cesur, verdiği sözden dönmeyen ve fikrini sonuna kadar savunan vatansever bir kişiydi. Hain ve işbirlikçi kişiler ve onların cahil yandaşları tarafından katledilen Milli Mücadeledeki pek çok kahramanımızdan biridir.

Konya’daki isyanlara bakarsak, yaşanılan gerilimli ortamda, Kuvayi Milliye örgütlenmesini engelleyemeyen ancak kısıtlayan vali Cemal Bey, Miralay Refet Bey’in büyük bir kuvvetle Heyeti Temsiliye adına Konya’ya gelmek için yola çıktığı söylentisi yayılınca Konya’dan İstanbul’a giden yük trenine binerek, un çuvalları bulunan vagonun içine saklanıp kaçmak zorunda kaldı. Konya’dan kaçtıktan bir gün sonra yani 27 Eylül 1919 tarihinde Bozkır ilçesinde Kuvayi Milliye’ye karşı padişahçı bir ayaklanma oldu ve 4 Ekim 1919 tarihine kadar devam etti. Bin civarında ayaklanan Bozkırlılar Kürtoğlu Musa, Bademlili Haci Halil ve Güzel Çavuş’un önderliğinde jandarmaları etkisiz hale getirdikten sonra silah deposunu da ele geçirdiler. 28 Eylülde çıkan çatışmalarda isyancılar başarı elde etti ve Milli Kuvvetler Bozkır’a giremedi. Hatta daha da kötüsü çatışmalarda asiler 12. Kolordu Topçu Komutanı Yarbay İzzet Bey ve bazı subayları da esir aldılar. Beyşehir’den üzerlerine yollanan Süvari Alayının bir bölüğünü de ani bir baskınla esir aldılar. Bu arada Miralay Refet Bey’de Konya’ya girmişti. Yollanan nasihat heyeti başarılı oldu ve 4 Ekim 1919 günü ayaklanma, Kuvayi Milliye güçlerinin Bozkır’a gelmeyeceği teminatı üzerine dağıldı ve esir edilen subay ve askerler serbest bırakıldı.

Mustafa Kemal, Konya’daki bu gelişmelerden rahatsızdı. Padişahçı güçlerin ve yabancı ajanların kol gezdiği Konya’da hâkimiyeti ele almak gerektiği düşüncesiyle, Yarbay Arif’in komutasındaki (Karakeçili) bir müfrezeyi, Afyon’dan Konya tarafına yönlendirdi. Bu durumu haber alan isyancılar, ilk ayaklanmadan 15 gün sonra 20 Ekim 1919 da ikinci kez isyan ettiler. 6 Kasım 1919 gününe kadar süren isyanda, isyanın elebaşları Padişah taraftarı hocalardı. Bunların elebaşısı ise Ayan üyesi Zeynel Abidin Hoca, akrabaları ve yakın çevresiydi. İsyanda önemli rol oynayan hainler, Kürtoğlu Musa, Zeynel Abidin’in amcaoğulları Hoca Abdullah Efendi, Hoca Sabit Efendi, Hoca Abdulhakim Efendi, Avdan köyünden Hacı Osman Efendi ile Talat Efendi, Apa köyünden Hacı Hasan Efendi, Hacı Hüseyin Efendi, Hacı Halil Efendi, Hacı Mehmet Efendi, Abdullah Efendi, Hisarlık Köyünden Akkavuklu Şeyh Ali Efendi, Dinekli Şükrü Efendi ve Bozkırlı Hüseyin Ağadır. İkinci Bozkır isyanında ayaklanan asilerin sayısı 3.000 kişiyi geçmiştir.

Akkilise tarafında Arif Bey müfrezesi ile girdikleri çatışmayı kaybeden isyancılar dağılırken 2.000 kişiye yakın bir asi grubunun da Balkova köyü civarında toplanıldığı öğrenildi. Oraya yapılan saldırıda asiler dağıtıldı. Ancak isyan başka köylerde yayılmaya devam ediyordu. Bu arada nasihat heyetleri ile köylüler ikna edilmeye de çalışılıyordu.

            Bir rapora göre de, birinci ve ikinci isyanın çıkışındaki temel sebep, Hürriyet ve İtilaf Fırkasının Kuvayi Milliye’yi saldırı hedefi seçerek iktidarı ele geçirmek istemesidir. Nitekim Hürriyet ve İtilaf Fırkası 13 Ekim 1919 tarihli açıklamasında Bozkır isyanını övmekte ve isyancıların kıymetinin bilinmediğinden yakınmaktadır.[13]  

Konya ayaklanmasına gelince, tarikatların ağırlıklı olduğu Konya, Hürriyet ve İtilaf Fırkasının İstanbul’dan sonraki en kuvvetli şehri olduğundan Kuvayi Milliye’ye karşı ciddi bir direnç vardı. Fırsatını bulduğu her anda Şeyhler, Şıhlar, Hocalar etkisinde bulunan yobaz ve cahil halk ayaklanmaya hazırdı. Medrese ve cami imamları halk üzerinde dini nüfus olarak kullanırken, Hacı Ağa takımı ise bankerlik/tefecilik yoluyla özellikle cahil köylüyü egemenliği altına almıştı. Bunun yanında İngiliz Muhipleri Cemiyetinin bulunması, Zeynel Abidin, Vali Cemal Bey, Papaz Frew, Sait Molla gibi kişilerin Konya’da etkin olması, İngiliz altını ve yerli, yabancı pek çok kışkırtıcı ajanın bulunması da önemliydi.

Farklı bir bakış açısı olarak yazar Ahmet Avanas, “Milli Mücadele’de Konya” isimli kitabında, Milli Mücadele’de Konya ilinin dört açıdan talihsiz olduğunu söylemektedir. Birinci talihsizlik olarak Cemal Bey gibi çalışkan bir hain valinin Konya’da iki kez görev yapmasını, seçimlerden sonra Halkın Kuvayi Milliye taraftarı olmasına karşın vali ve komutanın İstanbul Hükümeti tarafından tayin edilmesi ve görev yapanların da İstanbul Hükümetine de güvenerek tarafsız davranış içinde olmaları, üçüncü talihsizliğinin Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine ilk seçilenlerin düzgün ve uygun insanlar olmamaları, son olarak da Nakşibendi Tarikatı şeyhlerinden Bozkırlı Zeynel Abidin Efendinin Kuvayi Milliye karşıtı olmasını göstermektedir.[14]

Konya’da bulunan Hürriyet ve İtilafçılar, Damat Ferit Paşa’nın sadrazamlığa getirilmesinden güç alarak, Kuvayi Milliye aleyhine çalışmalarını hızlandırdılar. 1920 yılının Nisan ayı sonunda Kumköprü’deki Cambazzade Mevlüd’ün bağ evinde bir araya gelen on sekiz Kuvayi Milliye düşmanı ayaklanmanın alt yapısını oluşturmaya çalıştılar. Biri pratik ve eylem için diğeri ayaklanmayı yönetecek ve propaganda yapacak iki komite oluşturdular. İskender’in Ali’nin evinde yapılan ikinci toplantıda sayı daha da arttı. Köylere gidip silahlı adam toplamaya karar verdiler. Üçüncü toplantı Karakaçan Mahallesi Muhtarı Akbaşın Hasan’ın evinde yapıldı. Toplantıya Karakayış mahallesi, Küçük Sinan Mahallesi ve Araplar mahallesinin muhtarları ve ihtiyar heyetleri de katıldı. Toplantıda alınan karar gereğince, Kuvayi Milliye’yi ve askerleri Konya’dan atmak amacıyla silahlı adam toplamak için İskender’in Ali’si Akviran nahiyesine, Attarın Çavuşu Hacı Mustafa, Yarma ve civarındaki köylere, Karakaçan İmamı Tevfik Hoca ve Küçük Sinan mahallesi Muhtarı Hacı Mehmet Usta, Aşağı ve Yukarı Pınarbaşı, Kayacık ve Çaltı köylerine, Tüfekçizade Kurukafa’nın Ahmet ile Cambazzade Mevlüd Dedemoğlu ve Hayıroğlu köylerine gitmek üzere anlaştılar. En büyük propaganda, Padişahın emri olmadan Kuvayi Milliyecilerin asker topladıkları ve yardım adı altında zorla para toplayıp kendi aralarında paylaştıkları iddiasıydı. Kendilerinin Padişahın emri ile hareket ettiklerini söylüyorlardı.

Son toplantıdan bir önceki toplantıyı Hacı Ata’nın Kara İbrahim’in evinde yaptılar. Toplantıda köylerden gelecek kişilerin yiyecek ve yatacak yerleri ile ilgili konular görüşüldü. Son toplantı da 4 Mayıs gecesi Burhanzade Hacı Mustafa Efendinin evinde yaptılar. İsyanın ertelenip ertelenmemesi ana konu idi. Bir karar varamayıp dağıldılar.

Bu arada Miralay Fahrettin Bey’e, Pınarbaşı köyünde değirmeni olan 12. Kolordu Veteriner Binbaşısı Ali Rıza Bey’den bir istihbarat geldi. Bu istihbarata göre 5 Mayıs 1920 tarihinde asiler Konya’yı basacaklardı ve bunun için köylerden silahlı insanlar oluşturmuşlardı. Daha önce “Bunlar halk arasında sürüp giden fırka ihtilaflarıdır. Bir hadiseye meydan vereceklerini sanmıyorum” diyerek ihbarları dikkate almayan Vali Suphi Bey Miralay Fahrettin Bey’inde ısrarı üzerine durumun ciddiyetini anlamıştır. İsyancı olduğu belirlenen Arap Mahallesi imamı Tevfik Hoca ile hocanın yanında bulunan Mehmet oğlu Veli ve Hüseyin oğlu Mehmet ismindeki iki silahlı köylü yakalanıp sorguya çekildi. İmam Tevfik Hoca ağzını açmaz iken, iki köylü her şeyi olduğu gibi anlattı. Bunun üzerine başka kişilerde Valilik binasına çağırıldı. Önce Mebus hadimli Mehmet Vehbi Efendi, Fakı Efendi çağrıya uyarak Valiliğe gelip Vali Suphi Bey ve Fahrettin Bey ile görüştüler. Daha sonra Zeynel Abidin Efendi’nin kardeşi Şeyhzade Hoca Rıfat Efendi, Taşbaşlı Hacı Hüseyin Efendi, Mazlumzade Hacı Osman Efendi, Mustafa Remzi Efendi geldiler. İsyanı inkar etmelerine karşın içlerinden Hacı Osman Efendi her şeyi anlattı. Bunun üzerine Fahrettin Bey gelen hainlerin tutuklanmasını istediyse de, İngiliz Muhipleri cemiyeti üyesi de olan Vali Suphi Bey bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Fahrettin Bey, gelenleri çeşitli bahanelerle Kolordu binasına götürüp orada tutukladı. Konya’ya saldırı olursa hepsinin kafasını kesip asilerin önüne atacağını söyleyip, isyanın yapılmasını engellemiş Karaman yolu üzerindeki Şakalak köprüsünde jandarmalara açılan ateş dışında bir olay gerçekleşmeden isyan engellenmiştir. Fahrettin (Altay)Bey’in, Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’daki uyarısından sonra aldığı bazı tedbirlerle şehir sakinliğini korumaya çalışıyordu. Bazı kaynaklarda 1. Konya ayaklanması olarak kabul edilen 6 Mayıs 1920 tarihindeki ayaklanma girişimi Konya valisi Suphi Bey’in ihmalkârlığına karşın, Miralay Fahrettin (Altay)Bey’in aldığı önlemlerle engellenebilmiş, Vali Suphi Bey bu olaydan sonra görevinden alınarak yerine geçici olarak Fahrettin Bey Vali Vekili olarak atanmıştır. Ayrıca yukarıda belirttiğim gibi Vali Suphi Bey’in İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi olduğunu da tekrar belirtmekte yarar vardır. Ankara durumu öğrenince Konya’da sıkıyönetim ilan etti. Fahrettin Bey’de olayı derinlemesine soruşturmak için Topçu Yarbayı Bursalı Sabri Bey, Polis Müdürü Erzurumlu Necip Bey, Kolordu Adli danışmanı Münir (Kocaçıtak) Bey’den oluşan üç kişilik komisyon oluşturdu. Komisyonun çalışmasından sonra otuz kişi hakkında kovuşturma açılıp bu kişiler suçlu bulunup değişik cezalar aldılar. Eski Vilayet başkatibi Çumralı Eminzade Kamil Efendi, kardeşi Faik Efendi, Canbazzade Mevlüd Efendi, Dülger Rahim Efendi, Hacı Ata’nın Kara İbrahim Efendi, Yıkık Mahalleri Abdurrahman Efendi ve Bozkır’ın Fart köyünden Kanlıgöz Abdullah Efendi kaçtıklarından dolayı yakalanamadılar. Yakalanıp çeşitli cezalar alanlar ise şöyledir. Mazlumzade Hacı Osman Efendi, Kadızade Mustafa Remzi ve Mehmet Hilmi Efendiler, İskenderin Ali, Dülgerin oğlu Hacı Mehmet Efendi, Karakaçan mahallesi imamı Tevfik Hoca, kardeşi Mevlüt oğlu Mevlüt ile Karakaçan Mahallesi Muhtarı Akkuşlu Hasan Efendi, Cemili Hoca Ahmet Efendi, Attarcı Hacı Mustafa Efendi, Şeyh Ahmet Mahallesinden Hacı Kadiroğlu Hacı Mustafa Efendi, Ahmet oğlu Hacı Hafız Mustafa Efendi, Keresteci Hadimli Mehmet Efendi, Tüfekçi Kurukafanın Ahmet Efendi, Komiser yardımcısı Rüştü Efendi, Attarın Cırıkcı Mehmet Efendi, Dedemoğlu köyünden Hüseyin Efendi, Taşbaşlızade Hacı Hüseyin ve Hafız Efendiler, Kerestecinin Kamil Efendi, Amaleden İsmail oğlu İbrahim, Şeyzade Rıfat Efendi ve çocukları Ahmet ve Mehmet ile Dinek Nahiyesi Müdürü.

Vali Suphi Bey’in görevden alınıp yerine vali vekili olarak kısa bir süre görev yapan Fahrettin (Altay)Bey, bazı idari makamlarda derhal değişiklik yaptı. Dirayetli bir duruş sergileyen Kazım (Gürel) Bey’i vali yardımcılığına, Erzurumlu Necip Bey’i de Polis Müdürlüğüne getirdi. Konya’daki durum Türkiye Büyük Millet Meclisinin de gündemine girdi. Bunun üzerine halkı aydınlatmak için bir nasihat heyetinin Konya’ya yollanmasına karar verildi. 25 Mayıs 1920 tarihinde Antalya milletvekili Hamdullah Suphi Bey, Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey, Konya milletvekili Refik (Koraltay) Bey ve İstiklal Marşının söz yazarı Mehmet Akif Bey Konya’ya hareket etti. Bu kişilerin halkla pek çok toplantı yapmalarına karşın çok olumlu sonuç elde ettiklerini söylemek bazı kaynaklarda aksi görüşte olsa bence pek mümkün görünmüyor. TBMM, Fevzi (Çakmak)Paşa başta olmak üzere daha pek çok o günlerin önemli kişilerini Konya’ya yolladı. Hatta Mustafa Kemal Paşa 3 Ağustos 1920 tarihinde Konya’ya geldi. Mustafa Kemal Paşa’nın bu Konya’ya ilk gelişiydi. O sırada Konya’da bulunan Şeyh Sunisi’yi ziyaret ederek Konya ile ilgili görüşme de yaptı. Mustafa Kemal Paşa Konya’nın ileri gelenleri ile görüştükten sonra Hükümet Konağının önünde toplanan halka da bir konuşma yaptı, ülkenin son durumu hakkında bilgi verdi. Konya’nın ileri gelenleri ise, sıkıyönetim sonucu Divanı Harp Mahkemesince mahkûm edilenlerin affı ile ilgileniyordu. Mustafa Kemal Paşa bunun üzerine 4 Ağustos 1920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi başkan vekili Celalettin Arif Bey’e bir telgraf göndererek Konya halkının af isteğini belirtti. Türkiye Büyük Millet Meclisinde 7 Ağustos 1920 tarihinde okunan telgraf Mustafa Kemal karşıtları tarafından farklı bir şekilde yorumlanmaya çalışıldı. Mustafa Kemal Paşa’nın af yetkisi olmadığını dile getiren muhalifler yollanan telgrafı çarpıtmaya çalışsalar da, yapılan görüşmeler sonucu, mahkûm olanların af edilmesi Meclis tarafından kabul edildi. Oysaki Mustafa Kemal Paşa kimseyi af etmiyor, af konusunda meclise bir önerge sunuyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın Mecliste kendisine karşı muhalefet etmek için bahane arayanlara malzeme sağlayan af olayı, Konya halkı tarafından takdirle karşılanmak bir yana, af edilenler Delibaş olayında yer alarak Kuvayi Milliye düşmanlığını bir kez daha göstermekten çekinmediler.

Konya isyanı yatıştığı sanılarak 12. Kolordu Komutanlığı Afyon’a gönderildi. Konya’dan da gönüllü alaylar oluşturup cepheye gönderildi. Bu iki durum Konya’daki hainler için fırsat yaratmış oldu. Bir yandan, İstanbul’da kümelenen hain ve işbirlikçi, Sait Molla, Zeynel Abisin Efendi, İngiliz ajanı Papaz Frew, Konya’da bulunan Ermenilerin akil adamı Kirkor Şişmanyan, Doktor Markalyan, Rum/Yunan azınlığın sözü geçen kişisi Doktor İpokrat Delibaş isyanının önde gelen kişileriydi. İngiliz sterlininin satın aldığı pek çok hain de bu isyana katılmaktan çekinmedi. Konya’da yapılan propaganda, Kuvayi Milliye taraftarı yurtseverlerin Halife Padişah’a düşman olduğu, Yunan ordusuna karşı çıkanların kafir olduğu noktasındaydı. Kuvayi Milliye’nin ittihatçı ve çıkarcı kişiler olduğunu yayan bu hain ve işbirlikçiler, Padişahın bu direnişe kesinlikle karşı olduğunu söylüyorlardı. Askerlerin de bu ittihatçılara inanmayıp, kışlaları terk edip evlerine gitmelerini yani askerden kaçmalarını dile getiriyorlardı. Eşraf, şeyh, ağalar ve hocalar bu hainlerin yanında yer alıyorlardı.

            Konya ayaklanmasında ileri sürülen bir konu da, Konya’da bulunan Mustafa Kemalci yönetici kadronun ihmalkârlığıdır. Aslında bu duruma ihmalkârlık mı yoksa Milli Mücadeleye bakışta tedirginlik mi dememiz ayrı bir tartışma konusudur. Konya ve civarında gizli olarak hazırlanan ayaklanma hareketi öğrenilmiş olmasına rağmen, Konya ilinin yöneticileri konuya yeteri kadar önem vermedikleri veya veremedikleri ve zamanında gerekli önlemleri almadıkları veya alamadıkları pek çok kaynakta belirtilmektedir. Bu durumun tipik örneği olarak da, olayı yerinde incelemek ve halka gerekli uyarıda bulunmak amacıyla gönderilen nasihat kurulun seçilmesinde bile dikkatsizlik ve hata yapılmış olması, seçilen bu kurul üyelerinin arasına ayaklanmayı yürüten gizli örgüte mensup kimselerin de sızmış olmasıdır. 23 Eylül 1920 günü, Afyon Karahisar batısında Dumlupınar, Sarayköy cephelerini görmeye götürülen ve millî kuvvetlerin Yunanlılarla nasıl çarpıştıklarını yerinde görmeleri istenen Konya ileri gelenlerinden 30 kişilik kurulda bu adamlar da vardır. 30 kişilik kurul içinden bazıları, cephede dolaşıp geriye döndükten sonra millî kuvvetlerin Yunanlılarla muharebe edecek yerde, Türk köylerini soydukları tarzında, millî ordu aleyhinde propaganda yapmışlardır. Ayaklanmada bu propagandanın da etkisi olduğu hemen hemen tüm kaynaklarda sabittir.

FAHRETTİN (ALTAY) PAŞA

Yunan ordusu ile yapılan savaşta, Türk ordusunun en önemli kozu süvarisi olmuştur. Fahrettin (Altay) Paşa, Büyük Taarruzun süvari komutanıdır. Bu bağlamda Milli Mücadele’de, savaş meydanlarında, Yunanın Anadolu’dan atılmasında önemli etkisi olan kişilerden biridir.

Konya 12. Kolordu komutanı iken, Yunanistan’ın İzmir’i işgal etmesi üzerine Milli Mücadele saflarına katılmış, hakkında İstanbul hükümeti tarafından daha sonra ölüm cezası verilmiş Osmanlı subaylarındandır.

Milli Mücadele’nin ilk zamanlarında, herkes de olan tereddüt o zaman Miralay olan Fahrettin Bey’de de vardır. Bu durum Miralay Refet (Bele) Bey tarafından tespit edilip çözüm sağlanmıştır.

“İstanbul işgalinin getirdiği şaşkınlık, halktan çok şehirdeki mülki ve askeri amirlerde görüldü. Vali Suphi Bey ile 12. Kolordu Kumandanı Fahrettin Bey, Mustafa Kemal’in İstanbul ile ilişkilerin kesilmesini isteyen genelgesine uymayarak Merkezi Hükümet’le temas kurmaya çalıştılar. Fahrettin Bey işgalden sonra Harbiye Nezareti ile bağlantısını kaybetti. İstanbul ile haberleşmeyi denedi fakat muvaffak olamadı. Bunun üzerine Heyet-i Temsiliye’ye değil, Merkezi Hükümet’e bağlı 20. Kolordu Kumandanı Yusuf İzzet Paşa’ya bağlandı. 12. Kolordu Komutanı ‘İstanbul ile muhaberenin hatta temasın kesilmesini icap ettirecek’ bir durum olmadığını kabul ediyordu.Vali Suphi Bey de işgalden sonra İtilaf devletlerinin ‘işgallerini haklı göstermek’ için yayınladıkları resmi genelgeyi Heyet’i Temsiliye kararlarına aykırı olarak kabul etti. Konya’daki Komutan ve Vali’nin tutumlarından Heyet-i Temsiliye memnun değildi. Bu arada şehirde ilerideki konularda ele alacağımız bazı Kuvayi Milliye aleyhtarı kımıldamalar görülmeye başladı. Bütün bunlardan haberdar olan ve bu sırada Batı Anadolu’da (Nazilli) buluna Refet Paşa (O zaman Miralay)durumu Ankara’ya bildirdi. Ayrıca Konya üzerine yürüyeceğini söyledi. 2 Nisan 1920 tarihinde Sarayönü İstasyonuna geldi. Fahrettin Paşa’yı buraya davet etti. Bu arada Vali Suphi Bey ile şehrin ileri gelen eşraflarından bazıları getirildi. Refet paşa Sarayönü’ne gelen Vali ve Komutan ile beş sivil 12 askerden mürettep heyetle birlikte Ankara’ya geldi.”[15]

Fahrettin (Altay) Paşa, anılarında bu yaşanılanları üzerine alınmaz ve Kuvayi Milliye karşıtlarına zamansız bir hareket olarak tanımlar. Oysaki Komutan ve Vali’nin ikircikli tutumu nedeniyle yapılmış bir harekâttır. Ancak Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’yla yapılan görüşmelerden sonra Fahrettin Bey’i Milli Mücadeleye tam olarak bağlanmış görmekteyiz. Nitekim Fahrettin Paşa “10 yıl savaş ve sonrası” isimli anılarında “Kayıtsız ve şartsız o anda emirlerine girdiğimi söyleyebilirim. Fakat zorla veya korkudan böyle yaptı diyecekler diye vazgeçtim. Bu hal O’nun kimseyi zorlamadığını gösteren bir örnektir” demektedir.

Demirci Mehmet Efe ile irtibata geçen Kuvayi Milliyecilerden olan Fahrettin Paşa 1920 de açılan Ankara Meclisinde Mersin Milletvekili olarak yer almıştır. Eskişehir ve Kütahya çarpışmalarında 5. Kolordu komutanı olarak görev yapmıştır. Ankara Hükümeti tarafından çarpışmalardaki başarılarından dolayı rütbesi Tuğgeneralliğine yükseltildi. Fahrettin Paşa’nın, Büyük Taarruzdan önce süvari Kolordusunu Ahırdağı’nın sarp ve dik yamaçlarından geçirerek düşmanın gerisine sarkması dünya harp tarihinde ünlüdür. Süvari komutanı olarak savaşın kazanılmasında önemli hizmetleri olmuştur. 9 Eylül’de izleme harekâtı sonucu, İzmir’e giren süvari birliklerinin başında idi. İkinci Mecliste İzmir milletvekili olarak görev yapmıştır. Mustafa Kemal’in Nutuk/Söylev de paşalar komplosu dediği olayda milletvekilliğinden istifa ederek orduda kalmayı seçmiştir. 1. Ve 2. Ordu müfettişliği görevini de yapan Fahrettin Paşa, Mustafa Kemal’in güvendiği yakın arkadaşlarındandır.

Nurettin (sakallı) Paşa’nın kendisini İzmir Fatihi ilan edip, kendi adına cami yaptırma girişimi Fahrettin Altay Paşa tarafından önlendiği içinde Nurettin Paşa tarafından kendisine sürekli olarak düşmanlık beslenmiş, Sakallı Paşa her bulduğu ortamda Fahrettin Altay’ı kötülemiştir. Bu konu ile ilgili Yavuz Özmakas’ın kitabından bir bölüm alıyorum:

1. Ordu komutanı Nurettin Paşa, bir gün bir bildiri yayımladı. Cuma namazından sonra önemli bir teklifte bulunacaktı. Kentin ileri gelenlerinin Hisar Camisi’nde toplanmalarını istiyordu. Cuma namazına gelenler, Hisar Camisinin yanına bağlanmış güzel bir beyaz atı, kırmızı kurdelelerle süslenmiş olarak gördüler. Atı getiren seyis, atın hemen yanında temiz bir giyimle bekliyordu. Namazdan sonra Kurmay Albay Keramettin Bey kürsüye çıkarak biraz Kuran okudu. Okuması bittikten sonra kendisini Nurettin paşanın sözcüsü olarak tanıttı ve konuşmaya başladı. ‘İzmir’imizin fatihi ordu kumandanı Nurettin Paşa Hazretleri İzmir zaferinin hatırasını ebedileştirmek için buraya büyük bir anıt yapılmasını düşünüyorlar. Bizim bu zaferimizin İslam aleminin Avrupa sömürücülerine karşı olduğunu göstermek için yangın yerlerinde denize karşı iki minareli büyük bir cami yapılmasını uygun buluyorlar. Bu hayırlı işin milletin yardımı ile az zamanda meydana geleceğine emindirler. Bir girişimci kurul seçilmesini rica ediyorlar ve savaşta bindikleri kır atı hediye ediyorlar. Bunun şimdi artırmaya konularak ilk yardım parasının toplanmasını rica ediyorlar.’ Keramettin Bey bunları söylerken Nurettin Paşa, oturduğu yerden başıyla bunu tasdik ediyordu. Çevreye de mağrur gözlerle bakarak halkın ilgisini ölçmeye çalışıyordu. Camideki cemaat şaşırmıştı. Nereden çıkmıştı bu anıt cami işi, nereden çıkmıştı bu açık artırma? Katılmak zorunda mıydılar? Sorular akıllarından peş peşe geçerken Fahrettin (Altay) Paşa, camide yanında oturan, İzmir’in genç belediye başkanı Şükrü (Kaya) Bey’e baktı. Onun da gözlerinden yapılan konuşmaya üzüldüğü anlaşılıyordu. Şaşkınlığını ve üzüntüsünü kısa sürede atlatan Fahrettin Paşa oturduğu yerden ayağa kalkarak ‘Nurettin Paşa Hazretlerinin bu yüksek teklifleri takdire değerdir’ dedi. Sonra biraz daha gür bir sesle ekledi: ‘Paşanın müsaadeleri ile bazı düşüncelerimi arz etmek isterim. Öncelikle İzmir fethedilmiş değil kurtarılmıştır. Fatihlik gibi bir sıfatı kendilerinin kabul buyurmayacakları kanaatindeyim. Nitekim Gazi Hazretleri de böyle bir sıfatı almamışlardır. Zaferi bütün milletimizin el birliği ile kazandıklarını bildirmişlerdir. Anıtın yerini ve şeklini zaferimizin sahibi milletimizin vekilleri Büyük Millet Meclisinin tayin etmesi uygun olur. Ben de o meclisin bir üyesi olmama nedeniyle bu hususta ilkin oraya başvurulmasını tavsiye ederim. İnşaatın parasına gelince, büyük milletimizin bundan çekinmeyeceğine eminim. Ancak ilk paranın bir at müzayedesi ile sağlanmasını uygun bulmuyorum.’ Fahrettin paşa, Nurettin Paşa’ya dönerek konuşmasını sürdürdü: ‘Atı saklayalım. İlk parayı millet verdikten sonra artırmaya koyarız. Şimdi bir girişimci kurul seçelim. Büyük Millet Meclisine başvursun.’ Camideki topluluktan büyük bir alkış koptu. Herkes Fahrettin paşayı alkışlıyor ve söylediklerini onaylıyordu. İzmir’in kurtarıcı olmayı kendisi için yeterli bulmayan, ‘fatihi’ olmayı yeğleyen Nurettin paşa oldukça bozulmuştu. Hem yüzünün rengi hem de bakışları değişmişti. Fahrettin Paşa pişmiş aşa su katmıştı. Sakallı Nurettin Paşa bunun altında kalacak biri değildi. Yaşamı boyunca kalmamıştı da. İntikamını bir şekilde almıştı. Nurettin Paşa, İzmit’e gittikten bir süre sonra Fahrettin paşa aleyhinde bir broşür yayınladı. Gücü o kadarına yetebilmişti.”[16]

Fahrettin Paşa 20 Ocak 1880 yılında Arnavutluğun İskodra ilinde doğmuş, 25 Ekim 1974 yılında vefat etmiş Milli Mücadele kahramanlarımızdandır.

Bozkır isyanına katıldıktan sonra af dileyerek bir süre Kuvayi Milliyeci gibi görünen ve asayişin sağlanmasında yardımcı olan Delibaş Mehmet’in saf değiştirmesi ile birlikte ikinci Konya ayaklanması ya da başka bir deyişle “Delibaş Ayaklanması” gerçekleşti ve çok kısa bir süre içinde çevreye de yayıldı. Kaynakların bir kısmında, genelde asker kaçaklarından oluşan ve köy ağası Delibaş Mehmet’in etrafında toplanan yaklaşık 500 kişi, “Padişahım Çok Yaşa” bağrışmaları ile isyanı başlattılar denmektedir. İsyanda, Bozkır isyanının da destekçisi Zeynel Abidin Hoca’nın, eski Konya Valisi Cemal’in ve etraflarının payı olduğu söylenmektedir. İngiliz ajanlarının asilere para dağıttığı da bazı kaynaklarda söylenmektedir. Ayaklanmaya katılanların on bin kişiye ulaştığı düşünülürse halkın da bu isyana katıldığını söylemek maddi gerçek açısından daha doğru olacaktır. Nitekim isyanın bastırılmasından sonra kurulan harp divanlarında ve daha sonra istiklal mahkemesinde isyana katılan pek çok kişi idam edilerek, değişik cezalara çarptırılarak sükûnet sağlanabilmiştir.

Konya İsyanı kısa sürede çevreye de yayıldığından Ankara’da büyük bir sorun olmuştur. Zorluklar nedeniyle özellikle posta idarelerine ve telgrafçılara teşkilatlanmalarda bu isyandan sonra büyük önem verilmiştir. Ancak Konya’daki rahatsızlık ve isyan hazırlığı zaten diğer pek çok yerde olduğu gibi Mustafa Kemal Paşa tarafından bilinmektedir. Sorun eldeki askeri gücün azlığıdır. Eldeki mevcut asker ve milis güçle bir yandan Yunanla savaşırken diğer yandan isyan hazırlığında olan her yere ulaşmak mümkün olamamıştır.

            Delibaş ve asiler, 2 Ekim 1920 akşamı Çumra’yı basarak, Bucak Müdürü’nü tutuklayıp, Konya ile haberleşmeyi de kesmiştir. 2 Ekim 1920 günü başlayan Konya ayaklanması, kısa süre içinde Çumra’dan başlayarak Koçhisar, Karapınar, Karaman, Ilgın, Akşehir, Beyşehir, Akseki, Manavgat ve Alanya’ya kadar yayılmıştır. Hızlı yayılmasının nedeni olarak, İstanbul’dan gelip bu bölgelerde örgüt kurmuş olan asi elebaşlarına gerekli talimatları veren, beraberlerinde getirdikleri paraları buralarda dağıtan işbirlikçi hainler ve yabancı ajanlar (özellikle İngiliz ajanlar) olduğu iddia edilmektedir. Ne olursa olsun bu bölge halkının da isyana hazır olduğu ve katıldığı anlaşılmaktadır.

            “(P)Teşkilatı (Askeri Polis) Konya şubesi Müdürü Üsteğmen Nazım, hazırladığı raporda; ‘Konya isyanının adi bir eşkıyalık hareketi olmadığı, belli plan ve program dâhilinde İngilizler ile İstanbul Hükümetinin ortaklaşa gerçekleştirdikleri bir hareket olduğu, isyan hareketinin çıkış merkezinin İstanbul ve harekatın cereyan tarzının bir plan dâhilinde olduğu, İstanbul’da hareketi planlayanların Ermenek, Akseki, İbradi, Bozkır, Konya, Ilgın, Akşehir, Yalvaç’ı plana dâhil ederek, özellikle de Ilgın ve Akşehir tren hattını tahrip etmeye çalışmalarının Konya ile Batı Cephesinin ilişkisini kesmeyi düşündüklerini gösterdiği’ hususlarını ifade etmektedir.[17]

3 Ekim günü Ulu Irmak Mahallesi tarafından asiler Konya’ya girdi. Asilerin girmesi ile birlikte camilerden selâlar verilmeye başlandı. Selâlarda “Allah’ını, Peygamberini, Padişahını seven, emirlerine itaat eden Müslümanlar Hükümet Konağına gelsinler” deniyordu. Hükümet konağına gelen Delibaş ve asiler, Jandarma merkez komutanı Ziya Bey ve az sayıdaki jandarma erinin direnişi ile karşılaştılar. Ancak bir süre sonra cephanesi biten askerler teslim olmak zorunda kaldılar. “Baskının ikinci günü asiler, Konya’daki bütün askeri ve mülki binalar ile İnceminare’deki silah depolarını, istasyondaki tayyare zabitlerinin bulunduğu binayı ellerine geçirdiler. Tayyare istasyonunda yapılan çarpışmada Mülazım İbrahim Edhem Bey’in şehit düşmesi üzerine diğer zabitler ailelerini de alarak kaçmak zorunda kaldılar. Kaçan zabitler iki gün köylülerden kendilerini gizlemek için dağlarda kıyafet değiştirerek dolaştılar.[18]

Asiler, isyanın üçüncü günü Alâeddin Tepesi hariç Konya’yı tamamen ele geçirmişlerdir. Bu arada Konya’da bulunan azınlıkların evine saklanarak asilerden kurtulanlar da vardır. Konya Jandarma Mıntıkası Müfettişi Kaymakam Osman Nuri Bey, önce Madam Makarina’nın evinde sonra da Portakaloğlu İstarati’nin evinde üç gün boyunca saklanmıştır.

Delibaş isyanı denilince, yurtsever/vatansever Konya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanı Sivaslı Ali Kemali Bey’den söz etmemek olmaz. Ali Kemali Bey, Konya’dan kaçması için kendisine tavsiyede bulunanları dinlememiş ve Konya’da kalmıştır. Bunun üzerine asiler tarafından evi basılmış, vatan haini Akçeşme mahallesinden demirci eşrafından Halil oğlu Hasan tarafından orakla yaralanmış, hapse atılmış, ertesi gün don gömlek diğer yakalanan yurtseverler ile birlikte sokaklarda dolaştırılmış, sokakta halk tarafından pek çok hakaret ve küfüre maruz kalmış ve şehit düşmüştür. Ali Kemali Bey’in son nefesini verirken, kendisine küfür edip, fiili şiddette bulunanlara; “Ben sizi affettim. Çünkü ne yaptığınızı bilmeyecek kadar cahilsiniz. Allah’ta sizi affetsin, herhangi birinizden davacı değilim” demesi Konyalılarca hiçbir zaman unutulmaması gereken bir sözdür.

Ali Kemali Bey’in cesedi, asiler tarafından Hükümet Konağının önüne getirilerek ibret olsun diye bırakılmıştır. Nasıl bir hınç ve nefret ise, içinde azınlıkların da bulunduğu pek çok kişi tarafından küfür ve fiili şiddete maruz kalan Ali Kemali Bey’in cesedi, bir azınlık olan Belediye Meclis üyesi Saatçi Sava ile Kıbrıslı Faik Bey tarafından alınarak ailesine teslim edilmiştir.

Bu arada Vali Haydar Bey’in savunduğu Alâeddin Tepesi asilerce ele geçirilememişti. Vali Haydar Bey, tepede savunma için tertibat alırken bazı Konya’nın ileri gelen Hürriyet ve İtilafçılarını da rehin olarak yanında götürmüştü. Vali Haydar Bey’in tuttuğu Alâeddin Tepesinde yaklaşık üç yüz kişi bulunuyordu. Alâeddin Tepesini saran asilerin mevcudu ise 10.000 (on bin) kişiyi buluyordu. Bu arada iki taraftan da arabulucular çatışma çıkmasını önlemeye çalışıyorlardı. O sırada Konya’da bulunan Şeyh Sunusi Efendi de arabuluculardandı. Yine Çelebi Efendi de arabuluculardan biriydi. Çelebi Efendinin, arabulucu olarak Alâaddin Tepesinden Delibaşın karargâhına geldikten sonra geri dönmemesi –elbette ki Alâaddin Tepesindeki yurtseverlerin çok moralini bozmuştu- bazı kaynaklarda Delibaşa katıldığı şekilde yorumlanırken bazı kaynaklarda da Delibaş Mehmet’in izin vermemesi üzerine geri dönemediği şekilde açıklanmıştır.

İsyancılar bu arada Konya’da fabrikatörlük yapan Mustafa Remzi Efendiyi Vali (bazı kaynaklarda Mazlumzade Osman Efendi’nin vali olduğu yazılsa da doğrusu Mustafa Remzi Efendi’dir), Sadık Efendiyi Jandarma Komutanı, Konyalı polis memuru Hakkı Efendiyi Polis Müdürü seçtiler. Belediye başkanı Muhlis Beyi ise görevden almadılar. Muhlis Bey ertesi gün yerine Belediye Meclis üyesi Saatçi Sava Beyi vekil tayin edip, Meram’daki evine gitti ve oradan valiye istifa mektubunu gönderdi. Ancak istifası kabul edilmedi. Asiler Hükümet binasını da karargâh olarak kullanmaya başlamıştır. Örneğin Vali olarak atanan daha sonra İstiklal Mahkemesinde yargılanan Mustafa Remzi Efendi, Müftü Ali Rıza Efendi’nin dualarıyla makama oturmuştur. Belediye Başkanı Muhlis Bey’de istifası kabul edilmeyince görevinde kalmıştır. Tüm bu duruma bakılınca Konya ileri gelenlerinin Osmanlı Mebusları dahil olmak üzere isyana karşı çıkmadığı açıkça görülmektedir. Kuvayi Milliye’nin gazabından korktuklarından ve isyanın başarılı olamayacağı anlaşıldığından Delibaş Mehmet’e mesafeli davranmışlardır.    

            Durumun önemini gören TBMM Hükümeti, Konya ayaklanmasının bastırılmasını için o zaman İçişleri Bakanı olan Miralay/Albay Refet (Bele) Bey’i görevlendirmiştir.

            Asilere karşı yürütülen saldırı 12. Kolordu’dan, Batı Cephesi Ertuğrul Grubu’ndan, Pozantı’daki 41. Tümenle, Miralay/Albay Refet Bey’in Ankara’dan beraberinde getirdiği Süvari kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmiştir.    

            Delibaş’ın Konya baskınından sonra Konya’ya yakın olması nedeniyle Meram nahiyesine de isyan sıçramıştır. Sille Kasabası da asilerce basılmıştır. Hotamış Kasabası da isyana katılan yerlerdendir. Kadınhanı Kazası’nda da isyana katılım sağlanmıştır. Konya’nın isyancıların elinden kurtarılmasından sonra Ilgın ve Karaman kazalarında isyan başlamıştır. Ilgın’ın Çığıl Kasabası asilerin en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Ilgın isyanı “Kasap Osman” lakaplı 23. Fırka Komutanı acımasız Osman Bey tarafından şiddetli bir şekilde bastırılmıştır. Refet (Bele) Bey’in de Ilgın’a gelişiyle asilere son darbe vurulmuştur. Refet Bey’in gözetiminde kurulan Divanı Harp’ta toplam 51 kişi idam edilmiştir. Bu arada Osman Bey’in, kurduğu yerel Divanı Harpte ise iki yüz kişiyi idam ettirdiği söylenmektedir. Bu durumun söylenti olduğunu bir kez daha belirtelim. Bozkır ve Akşehir’de 12 ve 15 Ekim günü işgal edilmiştir. Seydişehir’de de Hürriyet ve İtilafçılardan Hocazade Abdullah, Hoca Rasih, Hatip Şakir Efendi, Nuh Naci Efendi, Mahkeme üyesi Hacı Abidin’in görev aldığı “Kuvveti İslahiye Heyeti” kuruldu. Şeydişehir’de bulunan Kuvayi Milliye taraftarlarını hapse attılar ve köylerden asker ve para toplama işine başladılar. Refet Bey bu durumu öğrenince Seydişehir’e gidip isyanı bastırmış bir kısım asiyi de (yaklaşık 20 kişi olduğu söylenmektedir) Divanı Harp kararı ile asmıştır. Beyşehir’de asilerin elindedir. 20 Ekim günü Refet Bey Beyşehir’e de yetişmiş ve isyanı bastırıp on dört kişiyi meydan da asmıştır.

            “Refet Bey, Seydişehir, Beyşehir ve Ilgın isyanını bastırırken 41. Tümen’e bağlı Pozantı Müfrezesi de Karaman ve çevresi ile Ereğli ve (Sultaniye) Karapınar isyanlarını bastırdı. Ereğli isyanının bastırılmasında ve asilerin tenkilinde Ahzı Asker Şubesi Reisi Arif Bey büyük gayretler gösterdi.” (Milli Mücadele’de Konya. Ahmet Avanas. Atatürk Araştırma Merkezi. 1998. Sf:162)

            Akşehir, Yalvaç, Karaağaç bölgesindeki ayaklanma da Demirci Mehmet Efe komutasındaki Kuvayi Seyyare kuvvetleri tarafından bastırılmıştır. Koçhisar isyanı da Kırşehir’den gelen 4. Alay tarafından sona erdirilmiştir.

            Ayaklanma iki aya yakın süren kanlı çarpışmalardan sonra ancak 22 Kasım 1920’de sona erdirilebildi. Delibaş Mehmet sıkışınca Fransızlara sığınmış, sonra da İzmir’e giderek Yunanlıların hizmetine girmiştir. İflah olmaz hain, işbirlikçi Delibaş Mehmet 1921 yılında, yeni bir ayaklanma başlatmak üzere Çumra’ya dönmüş, yeterli kalabalık bulamadığı ve katılanlar yavaş yavaş yanından kaçtığı için Kuvayi Milliye’den korkan ve canlarını kurtarmak isteyen kendi adamları Çerkez Murat ve Arzının Abdullah tarafından önce tüfekle vurularak sonra da başı kesilerek öldürülmüştür. Geriye kalan az sayıda ki adamları da dağılmıştır. Delibaş Mehmet’in kesik başı 31 Ağustos 1921 tarihinde Konya’ya getirilerek Hükümet konağının önünde halka teşhir için asılmıştır.  

2 Ekim 1920 de başlayan, Konya ayaklanması TBMM’nin açılmasından sonra Millî Hükümete karşı yapılmış olan en önemli ayaklanma hareketlerinden biridir. Oldukça geniş bir alana da yayılmıştır. Ayaklanmanın nedeni olarak, Padişahçı eski Konya Valisi Cemal ile Ayan üyesi Zeynel Abidin Hoca ile Hürriyet ve İtilaf fırkası mensuplarının, bölgede millî mücadeleye karşı giriştiği olumsuz çalışmalar, bazı eşrafın millî mücadelenin yüklediği külfetlerden kaçınması, dinî kışkırtmalar, parayla satın alınan kişilerin millî hükümet ve onun amaçlarına karşı propagandaları, bazı bağnazların kendi çıkarları yönünden ortamı elverişli bulmaları söylenebilir. İngiliz Gizli Servisi’nin çabaları ve para desteğinin de bu ayaklanmada etkili olduğu görülmektedir. Aslında tüm bunların yanında isyanlar tarikatların halk arasındaki gücünün bir göstergesidir. Nitekim Cumhuriyetten sonra tarikatlar kapatılmış olsa da, Konya ve çevresinde güçlerinin kırılmadığı ve bulunan her fırsatta Laik, Demokratik Hukuk Devletine karşı çıktıkları görülmüştür. Siyasetçilerin oy için “Laiklik” kavramını yıpratmaları, popülist/halk yardakçısı tutumları bu günde yaşanılan sorunların ana nedenidir.   

            Konya ile ilgili ilginç bir notta, göçmenlerin yeniden iskânı konusu ile ilgilidir. “İngiliz yetkililerin raporlarına yansıdığı kadarıyla, Aralık 1918 itibariyle Batı Anadolu’da göçmenlerin yeniden iskânı hususunda en başarılı olan yer Konya’dır. Vilayette faaliyet gösteren yardım dernekleri, İzmir Ermeni Patriği ve Amerikalı bir kadın gönüllünün çabalarıyla göçmen meselesi belirli ölçülerde halledilmişti. Yerel otoriterin işbirliğine meyilli olmaları başarı sağlanmasında önemli bir etkendi. Konya Valisi Cemal Bey, yardım faaliyetlerine katkıda bulunmaya çalışmakta fakat bütçesi olmadığı için ihtiyaçların karşılanması konusunda sıkıntılar yaşamaktaydı. Önemli sorunların başında gıda kıtlığı geliyordu. Ekmek ihtiyacının karşılanması için İzmir Ermeni Patriği maddi destek sağlıyordu fakat kısıtlı destek, meselenin çözümü için yeterli değildi.[19]

Ayaklanmaya, yerleşen göçmenlerin ne düşündüğü ve ne ölçüde katıldığı ya da katılmadığı konusu da araştırmaya muhtaçtır.

            Divanı Harp kararı ile pek çok işbirlikçi asi idam edilmiştir. Ayaklanma sırasında, Kuvayi Milliyecilerin evine basıp yağma ve tecavüzlerde bulunanlar da Divanı Harp kararıyla idam edilmiştir. Bunun yanında doğu cephesine sürülme, müebbet kürek cezasına çarptırılma gibi cezalar da verilmiştir. 152 kişi değişik tarihlerde Doğu Cephesine ceza olarak yollanmıştır. 59 kişi hakkında da değişik illere süresiz sürgün cezası verilmiştir. Hamit Pehlivanlı’nın “Askeri Polis Teşkilatı” isimli çalışmasında verdiği asılan kişiler listesi şu kişilerden oluşmaktadır:

            “Müslümanlar: Seyitoğlu Ömer, Ağaç Abağın Hafız, Kapıcı Mehmet, Kalburkulağın Kadir, Kalburkulağın Ahmet, Kaz Hüyüklü İsmail oğlu Mehmet, Kise Hisarlı Ahmet Nuri, İnikli Salihağa oğlu Ali, Zeynelabidin’in biraderi, Şeyhzade Rıfat, Seyyidoğlu Ahmet, Tiryakinin Tehir, Ekmekçinin İsmail oğlu Rahim, Hızırın İsmail Çavuş, Hacı yeşil, Akkaşın Demirci Hasan, tüccardan Çıkrıkçı Mehmet efendi, Keçeci Köse İsmail. İhtiyat Zabiti Bahdi Efendi, Hasan oğlu Mehmet, Tadköylü Çorbacının Ahmet, Onbaşının çocukları Hamza Çavuş, Ahmet, Şebik Ali, Çakmakçının Mehmet Ali, Kuş Mehmet’in Mustafa, Kara Hotanlı Mehmet oğlu Ali Çavuş, Aşık’ın Hüseyin oğlu Ali. Gayri Müslimler: Kırtasiyeci Karabetoğlu Artin, Sagiloğlu Arakil, Doktor Markaryan, Doktor İpokrat, Saka Bedrosoğlu Aram, Belediye Kalfası Repin, Sokrat Maraşlıyan, Taşçı Yorgi.”[20]

            İsyana askerden de katılanlar olmuştur. Bazı yedek subaylarında katıldığı tespit edilmiştir. Bu arada Konya’nın iki milletvekili Abdulhalim Çelebi Efendi ve Kazım Hüsnü Bey, Divanı Harp tarafından yargılanıp asilere yardım ve yataklıktan suçlu bulunmuşlardır. İki milletvekili de “İhaneti Harbiye” yasası gereğince tutuklanmıştır. Bu durum Türkiye Büyük Millet Meclisinde de tartışmalara yol açmış ve daha sonra meclisin aldığı karar gereği bu iki milletvekili Ankara’ya getirilmiştir. Meclis’te yapılan tartışmalar sonrası iki milletvekili hakkında verilen suçlu kararı kaldırılmıştır. Divanı Harp kararı ile idamlar gerçekleşmiş ancak suçlu olduğu pek çok kişi tarafından bilinen bazı kişilerin ise serbestçe dolaştığı ve bu durumun halkı rahatsız ettiği Konya Askeri Polis teşkilatı müdürü Üsteğmen Nazım Bey tarafından tespit edilmiş ve Ankara’ya bildirilmiştir. İstiklal Mahkemelerinin kurulma gerekçelerinden biri olan Divanı Harp kararlarının yanlışlığı Konya’da da kendini göstermiştir. Üsteğmen Nazım Bey’e göre, yargılanmayan suçlulardan bazıları şu kişilerdir:

            1-Çumralı Belediye Başkanı Hacı Ali Efendi. Konya’ya Delibaş’ın adamlarıyla gelen ve Alâeddin tepesi saldırılarına katılan bu kişi Çumra’da yaşamaktadır.

            2-Çumralı Mehmet Ali’nin kardeşi Bahattin. İsyana katılan ve Alâeddin tepesi saldırılarında bulunan bu kişi hakkında da bir işlem yapılmamıştır.

            3-Hotamışlı Hacı Bekir Efendi.İsyana katılmış ve nüfusunu kullanarak çevresindeki insanların isyana katılmasını sağlamış olmasına karşın  herhangi bir işleme tabi tutulmamıştır.

            4-Çumralı Hacı Hasan Efendi. Yaklaşık kırk atlı ile Konya’ya gelerek isyana katılmış olmasına karşın Çumra’da serbestçe yaşamaktadır.[21]

            Divanı Harp kararlarının adil olmadığı, zaten sevilmeyen askere iyice nefret edilmesine yol açacağı düşüncesiyle Divanı Harp Mahkemesinin yerine Konya İstiklal Mahkemesi kurulmuştur. Konya İstiklal Mahkemesinin üyeliklerine Meclis tarafından, mahkeme başkanı Bursa milletvekili Ali Osman Nuri Bey, Kengiri/Kangırı milletvekili Hacı Tevfik Bey ve Isparta milletvekili Hacı Tahir Efendi seçilmiştir. 8 Kasım 1920 tarihinde kurulan Konya İstiklal Mahkemesi 18 Şubat 1921 tarihine kadar görev yapmış ve görevini yaparken 805 kişiyi cezalandırmıştır. İstiklal Mahkemesi Konya’ya geldikten sonra halka bir bildiri yayınlamıştır. Önemli olduğu için bildiriyi Ahmet Avanas’ın yapıtından aynen yazıyorum.

                        “Arkadaşlar,

                        İşte bizler bu kanunu tatbik için bir mıntıkaya geldik. Şimdi de bu cihetleri biraz daha izah edelim. İstiklal Mahkemeleri zirde münderiç mevada takip ve mukahakeme edecektir:

            1-Millet ve hilafet makamını düşmanlara esir bırakan muahedenameyi kabul ve tervic edenler bu gibilere uyanlar.

            2-Gerek gönüllü, gerekse muvazzaf olsun askerliğe dâhil olan bilcümle efrat ve zabitandan firar edenler.

            3-Ahali ve efrat ve zabitandan firara sebebiyet verenler, yani askerlerin kaçmasını kolaylaştıracak bir surette söz söyleyen yazı yazan, iltimas eden veya rüşvet alan vesaire her türlü harekette bulunanlar.

            4-Firarileri derdest ve sevkte tekasül(hile) ve iltimas gösteren bilumum mülki ve askeri jandarma memurin ve efrat ve zabitanlar.

            5-Firarı efrat ve zabitanı saklayanlar, besleyenler, elbise verip giydirenler.

            6-Büyük Millet Meclisinin ve Meclis dolayısıyla Millet hâkimiyetinin düşmanlarını takdir veya onları ister yollu teşvikat ifsadatta bulunanlar.

            7-Memleketinde yek değeri aleyhine nifak çıkararak devlet ve milletin işini bozarak, kuvvetini azaltanlar.

            8-Milletin zihnini yalan, başka havadislere çelenler.

            9-Büyük Millet Meclisinin haberi olmaksızın millet namına düşmanlarla görüşenler.

            10-Düşmanların milletimizin ahvali hakkında her ne suretle olursa olsun malumat verenler.

            Bundan başka bilmelidir ki;

            a)İstiklal Mahkemeleri nokta-i nazarında bütün efradı millet her ne rütbe ve derecede memuriyet ve meslekte bulunursa bulunsan müsavidir/yetkilidir.

            b)İstiklal Mahkemeleri’nin kararı katidir. Verilir verilmez de icra olunur.

            c)İstiklal Mahkemeleri’nin verdiği emirleri yapmayanlar bu mahkemeler tarafından derhal tahtı muhakemeye alınır ve azl, tard, hapis, kalebentlik kürek ve icabında idam cezalarına mahkûm eder.

  1. d) İstiklal Mahkemeleri siyasidir. Lüzum gördüğünde kazaları, nahiyeleri, köyleri dolaşarak mahkeme yapar ve icra eder.

            e)Hülasa İstiklal Mahkemeleri vatanı bugünkü ağlatıcı vazıyetten kurtararak evvelki şerefli mevkiine çıkarmak için elini vicdanının üzerine koyarak Allah’ın inayetine sığınır. Vatan hainleri hakkında ceza verir ve Vatan ve Millet istiklali kaygısından başka bir şeyi düşünmez, yalnız Allah’tan korkar, içtihadında fevkalade müstakil bir heyettir.

            Vatandaşlar, son bir defa daha diyoruz ki, iş bu beyannamemiz tebligatından 15 gün zarfında hemen askerliğinize koşunuz, mucahede kuvvetinizi zaafa uğratacak yolsuzluklardan, tecavüzlerden ictinat ediniz/sakınınız. Boşboğazların sözlerine inanmayınız. Sizi fesada sevk edenlere uymayınız. Vatani vazifelerinizi takdir ediniz ve daima biliniz ki başınızda vatanı ve sizi düşünen Büyük Millet Meclisi ve o Meclis’in maksadını temine çalışan İstiklal Mahkemeleri vardır.”[22]

Sakarya Savaşının başlamasıyla birlikte askerden kaçanların çokluğu, bu arada Konya’da isyanlara katılanlardan (özellikle isyancıların vali seçtiği Mustafa Remzi Efendi ve kardeşi Kadı Hilmi Efendinin) kaçak olanların yakalanması sonucu yerel mahkemede yargılamaların yetersiz olacağı düşüncesiyle 24 Temmuz 1921 tarihinde ikinci kez Konya İstiklal Mahkemesi kurulmuştur. İstiklal Mahkemesinde Karasi Milletvekili Hacı Muhittin Efendi başkanlığa, Bursa Milletvekili Muhittin Baha Bey, Urfa Milletvekili Ali Saib Bey, Denizli Milletvekili Yusuf Bey üyeliklere getirilmiştir. Konya İstiklal Mahkemesi, Karaman, Ereğli, Niğde, Silifke, Anamur, Akşehir, Burdur, Isparta ve Antalya’da da yetki alanı içinde olduğu için görev yaptı. Burada da pek çok kişiyi yargıladı. 1 Ağustos 1922 tarihine kadar görev yapan Konya İstiklal Mahkemesinde üye Ali Saib Bey’in hastalanması üzerine yerine İçel Milletvekili Ali Bey seçilmiştir.

İsyanlar bastırıldıktan sonra Miralay Refet (Bele) Bey tarafından zarar ve ziyanın tespiti için bir komisyon kurulmuştur. Yakılıp yıkılma dışında pek çok yağma ve tecavüz olayının yapıldığı tespit edilmiştir. Bu arada özellikle 1920 yılında Konya’da çok sayıda asker kaçağı bulunmaktadır. Asker kaçaklarının çokluğu pek çok asayiş olayının da olmasına yol açmıştır.

Konyalıların Milli Mücadele döneminde cepheye asker gönderdiği, gönüllü alayların oluşturulduğu söylenmektedir. Hemen hemen her şehirde gönüllü askerlerin cepheye gittiği söylenir. Diğer yandan çok ciddi oranda asker kaçağının olduğu da söylenir. Konya içinde “Millet Taburu”, “Gönüllü Taburu” gibi askeri birliklerin Konyalıların isteği üzerine oluşturulduğu ve cepheye gönderildiği bilinmektedir. Aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi zorunlu askerliği uygulamaya koyarak 1309 doğumluları askere almaya başlamıştı. Temmuz 1920 de oluşturulan Millet Taburundan sonra Konya’da Delibaş isyanının olduğu da biliniyor. Bu isyanlar nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin seferberlik ilan edemediği de biliniyor. Kuvayi Milliye karşıtlarının, “çocuklarınızı askere alacaklar” diyerek olumsuz propaganda yaptığı ve bu propagandanın etkili olduğu da biliniyor. Tüm bu verileri bir araya getirdiğimizde üç-beş yurtsever dışında oluşturulan askeri birliklerin pek de gönüllü kişilerden oluşmadığını söylemek çok da yanlış olmayacaktır.

Konyalıların Milli Mücadelede nakdi ve ayni yardımlarını 1921 yılının sonundan sonra görmeye başlıyoruz.

1920 yılının Eylül ayının son günlerinden 1921 yılının Temmuz ayına kadar geçen zamanda malum iç olaylar nedeniyle nakdi yardımlar da kesintiye uğradı. Hatta şehir halkının bazı hadiselere ilgisiz kaldığını görüyoruz. Nitekim şehir halkının bu ilgisizliğine bazı yaralı gaziler de yakınıyorlardı. Mesela Güney cephesinde Fransızlarla yapılan çarpışmada yaralanan ve Amerikan hastanesinde tedavi edilen Tarsusluların kurduğu “Berdan Müfrezesi” Başçavuşu Refik Bey, Öğüt Gazetesi’ne bir mektup göndererek Konyalıların ilgisizliğinden yakınmıştır. Öğüt Gazetesi mektubu neşrettikten sonra şehir halkına şöyle seslenir; ‘Fedakâr yetiştirebilmek için, fedakarlara hürmet etmelidir[23]                    Sakarya Savaşı ve Büyük Taarruzda Konyalıların, cepheden gelen yaralılara yardımları olmuştur. Nakdi yardımlar da Sakarya Savaşında ve Büyük Taarruzda büyük miktarlarda yapılmıştır.

Milli Mücadele denilince şehirler için önemli olan bir konu da Mustafa Kemal Atatürk’ün şehirlerine gelip gelmemesi konusudur. Mustafa Kemal Atatürk’ün şehirlerine gelmesini övünç kaynağı görürler ki bu da doğaldır. Milli Mücadelenin liderinin şehirlerini ziyaret etmesi elbette ki bir övünç kaynağıdır. Şehirlerini ziyaret etmeyen yerlerde bu durumu kabullenmek istemezler. Oysaki Mustafa Kemal Paşa’nın her yerleşim yerine gitmesi mümkün değildir. Atatürk bu durumu bildiği için de pek çok kez Anadolu’da seyahatler yapmış ve her yere gitmeye çalışmıştır. İlginç bir nokta da, Mustafa Kemal Paşa’nın ziyaretleri sırasında örneğin trenle giderken o şehirde hain ve işbirlikçinin çok olması nedeniyle kafasını çevirdiği gibi söylencelerin de olmasıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ziyaret ettiği yerlerde o şehri ve halkını kötülediği görülmemiştir. Tam aksi şekilde, bir siyasetçi ve devlet adamı olarak Atatürk her gittiği yerin halkını övmüştür. Önemli olanın Mustafa Kemal Atatürk’ün şehirlerini ziyaret edip etmemesi değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerinin bu gün o şehirde ne kadar karşılık bulup bulmadığıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün ziyareti noktasında Konya şanslı illerimizdendir. Mustafa Kemal Paşa Konya’ya tam 12 kere gelmiştir. Buna karşın bugün Konya’da Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerinin ne kadar karşılık bulduğu hepimizin malumudur.

Mustafa Kemal Paşa’nın Konya’ya Milli Mücadele döneminde gelmesinin bir nedeni de Batı Cephesi Komutanlığının Akşehir’de olmasıdır. Birinci Konya İsyanı olarak kabul edilen isyan sonrası 3 Ağustos 1920 tarihinde Konya’ya gelen ve 5 Ağustos 1920 tarihinde Pozantı’ya giden Mustafa Kemal Paşa, ikinci olarak 1 Nisan 1922 tarihinde Büyük Taarruz hazırlıkları nedeniyle tekrar gelmiştir. Kız Öğretmen Okulunu ziyaret eden Mustafa Kemal Paşa’ya Okul Müdiresi Namık Kemal’in şiirinin iki mısrası yazılı olan bir tabak hediye etmiştir. Tabakta “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini” dizeleri yer almaktadır. Mustafa Kemal Paşa’nın cevabı çok nettir: “Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” Paşanın bu sözleri alkışlarla karşılanır. Daha sonra Milli Mücadele döneminde kurulan Nalbant Okulunun diploma törenine katılır. Okulun giriş kapısına asılan “Sanat altın bileziktir. İşçinin alınteri mübarektir. Çelik ordular kuvvetini sanayiden alır. Çalışmak ibadettir” sözleri yazılı dövizleri görünce Mustafa Kemal Paşa çok memnun kalmış, törende uzun bir konuşma yapmıştır. 4 Nisan 1922 tarihinde de Batı Cephesi Karargahına gitmek üzere Konya’dan ayrılmıştır. Atatürk’ün üçüncü Konya ziyareti 24 Temmuz 1922 tarihinde İngiliz Generali Townhend ile buluşmak için olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın dördüncü ziyareti gizli bir ziyarettir. 19 Ağustos 1922 tarihinde Büyük Taarruz öncesi yapılmıştır. Yunan Ordusu Anadolu’dan atıldıktan sonra 20 Mart 1923 tarihinde eşi Latife Hanım’la birlikte beşinci kez Konya’ya gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa daha sonra, 3 Ocak 1925, 17 Ekim 1925, 18 Mayıs 1926, 18 Şubat 1931, 25 Ocak 1933, 6 Şubat 1934, 7 Ocak 1937 tarihlerinde Konya’ya gelmiştir. Atatürk’ün Konya ziyaretleri ile ilgili geniş bilgiyi, Mehmet Önder’in “Atatürk Konya’da” isimli çalışmasında bulabilirsiniz.[24]

Bu arada Anadolu’da dikilen Atatürk heykellerinin ilkinin Konya’da bulunması da ilginç bir durumdur. İlk heykelin Konya’da dikilmesi kimilerine göre Konyalıların Atatürk sevgisi, kimilerine göre ise, irtica hareketlerinin merkezi gibi görünen Konya’ya bir mesaj niteliğindedir.

Sonuç olarak; Milli Mücadelede Konya, işgalden kaçan Türk/Müslümanların sığınak yeri görevini yapmıştır. Elli bin civarında nüfusu olan Konya’nın göçmenlerle nüfusunun yüz binin üzerine çıktığı görülmektedir. Bir başka noktada askerden kaçanlarla ilgilidir. Konya asker kaçaklarının çok fazla bulunduğu bir yer olmuştur. Konya ve çevresindeki isyanlara baktığımızda, isyanlarda en büyük etkenin tarikatlar olduğunu görürüz. Tarikatlar şehri Konya’da, Hürriyet ve İtilafçılar, İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyeleri, İtilaf devletlerin casusları, para için her şeyi yapmaya hazır hainleri ve işbirlikçileri bolca bulunmaktadır. Halkın önemli çoğunluğu Milli Mücadele karşıtıdır.

            “’Sonu gelmez bir savaş ile milleti boşuna kırdırıyorlar. Hicaz gibi, Bağdat gibi kutsal yerler gittikten sonra gavur İzmir için milleti kırdırmak olur mu?’ şeklinde yapılan olumsuz propagandalara kapılan asker kaçakları soluğu Konya’da alıyorlardı. Cahil ve fakir olan halkın büyük çoğunluğu Kurutuluş Savaşına karşı olan Konya ili, asker kaçakları için eşi bulunmaz bir sığınaktı.”[25] Küçük bir azınlık Milli Mücadele taraftarı yurtsever/vatansever tüm bu olumsuzluklara karşın inatla direnmiş, pek çok kötü muamele görmesine karşın pes etmemiştir. Bu devrimci ruh sonucu Anadolu’da Kuvayi Milliye’nin güçlendiği, Padişahçı ve yabancı işbirlikçi kişilerin ve de İngiliz parasının Ankara Hükümetini yıkamayacağı anlaşılmıştır. Güçten yana evirilmeyi iyi bilen Anadolu halkı gibi Konya Milli Mücadele karşıtlarının, Kuvayi Milliye’nin askeri gücü çoğalınca Milli Mücadeleden yana göründüğü de söylenebilir.

 

[1] Milli Mücadele Döneminde Konya halkının durumu ve Babalık Gazetesi. Sevgi Bayat.Gece Kitaplığı.Aralık 2015. Sf:4

[2] Askeri Polis Teşkilatı. Hamit Pehlivanlı. Genelkurmay yayını.1992. Sf:142

[3] Milli Mücadelede Konya. Ahmet Avanas. AAM. 1998. Sf:38

[4] Milli Mücadelede Konya. Ahmet Avanas. AAM. 1998. Sf: 60

[5] Milli Mücadelede Konya. Ahmet Avanas. AAM. 1998. Sf: 64

[6] Milli Mücadelede Konya. Ahmet Avanas. AAM. 1998. Sf: 65

[7] Milli Mücadelede Konya. Ahmet Avanas. AAM. 1998. Sf: 69

[8] Milli Mücadele’de Konya. Ahmet Avanas. Atatürk Araştırma Merkezi. 1998. Sf:77

[9] Milli Mücadele’de Konya. Ahmet Avanas. Atatürk Araştırma Merkezi. 1998. Sf:93

[10] Milli Mücadele’de Konya. Ahmet Avanas. Atatürk Araştırma Merkezi. 1998. Sf:106

[11] Milli Mücadele Döneminde Konya halkının durumu ve Babalık Gazetesi. Sevgi Bayat.Gece Kitaplığı.Aralık 2015. Sf:21

[12] Milli Mücadele döneminde Konya ve Babalık Gazetesi. Sevgi Bayat. Gece Kitaplığı. Aralık 2015. Sf:54

[13] Damat Ferit Hükümetlerinin Milli Mücadele Karşıtı Politikaları. Osman Akandere-Hasan Ali Polat. A.A.M.2011. Sf:203

[14]  Milli Mücadele’de Konya. Ahmet Avanas. A.A.M.1998. Sf:105

[15] Milli Mücadele’de Konya. Ahmet Avanas. AAM.1998. Sf:93

[16] Nurettin Paşanın İzmir Günleri. Yavuz Özmakas. Şenocak yayınları. Şubat 2011. Sf: 165

[17] Milli Mücadele Dönemi İstihbarat Faaliyetleri. Serdar Yurtsever. AAM. 2013. Sf:115

[18] Milli Mücadele’de Konya. Ahmet Avanas. Atatürk Araştırma Merkezi. 1998. Sf:131

[19] Diplomasi ve Savaş.1919-1922. İsmail Ediz. AAM. 2015. Sf:74

[20] Askeri Polis Teşkilatı. Hamit Pehlivanlı. Genelkurmay yayını.1992. Sf:158

[21] ATESE Arşivi. K.983. D.126A, F.24-3

[22]Milli Mücadele’de Konya. Ahmet Avanas. Atatürk Araştırma Merkezi. 1998. Sf:182

[23] Milli Mücadele’de Konya. Ahmet Avanas. Atatürk Araştırma Merkezi. 1998. Sf:242

[24] Atatürk Konya’da. Mehmet Önder. Atatürk Araştırma Merkezi.1989

[25] Milli Mücadelede Vilayetler ve Valiler. Kamil Erdeha. Remzi Kitapevi.1974. Sf:292