GÖÇMEN KUŞLAR

Zeki Oğuz
545 views

Kuşlar göçer yüreğimden, göçmen kuşlar, gurbet kuşları. Her kanat vuruşu derin yaralar açar. İçimden ağlamak gelir turnalar geçerken. Bir türkü dolanır dilime, “Vardım ki yurdundan ayak göçürmüş, yavru gitmiş ıssız kalmış otağı.”

Yörük dostlarımı son bir kere göreyim diye yollara düştüm. Bir Fatma cadımı bulabildim, Bartın yaylasında. Çadırımı kurdum davar yatağından uzak bir yere.

Aşağıdaki vadide, geçen yıl tanımıştım tahtacı Cennet’i. Vadi ıssızdı, çimenler çoktan sararmıştı. Cennet kız kim bilir hangi ormanda kesim yapıyordu şimdi.

Akşam ateşini yaktım çadırımın önüne. Davar çoktan geldi yaylımdan. Çocukların çılgın sesleri yankılanıyor meşelerin arasında. Nerdeyse hepsi bir öğür. İki tane de yeni yeni emeklemeye çalışan oğlan var. Biri afacan mı afacan, belinden bir urganla bağlıyorlar, çadırdan uzaklaşmasın diye. Fatma cadım pilav pişirmiş, yemeğe çağırıyor. Hepimiz sığmıyoruz sofraya, çocuklar ayrı oturuyorlar. Şenlik şamata içinde yiyorlar pilavı. Hepsi yalın ayak, hepsi çorapsız, meşe kuruları çıtırdayarak yanıyor ocakta, üçayağın üzerine çay suyu koymuş Fatma. Hangi göçer dostumu sorsam, onlar göçtüler diyorlar. Erken değil mi, diyorum içimden. Daha eylülün başı ve geceler bile soğumadı, kırağı bile düşmedi otların üzerine. Kışın erken mi bastıracağını, şiddetli mi geçeceğini hissettiler, belki de öyledir. Gevne Vadisinin üstlerinde bir tane göçer kalmamış.

Taşkent yaylasında Hatice ana ile torunu Gülbahar’ı bulduk. Onlar da yeni gelmişler. Kosovalı çadırı indirip Taşkent’e gitmiş. Yarın buradan da göçeceğiz diyor, Hatice ana. Gülbahar’la kucaklaşıyoruz, özlemişiz birbirimizi. Çadırın içi darmadağınık, çok işi var Hatice ananın. Çadırın içini toplayacak, çobanlara yemek hazırlayacak.

Cambaz Ali’yi arıyorum, onlar çoktan Ermeneği aşmışlar. Bir taşın üzerine oturup Bolay yaylasına bakıyorum, dereler, vadiler şimdiden ıssızlaşmış. Bayburtlu Zihni’nin türküsüyle ayrılıyorum Gülbahar cadımdan. “Sümbüller perişan güller kan ağlar Şeyda bülbül terk edeli bu bağı.”