Uzaktan gelmişti, çok uzaktan. Kar suyundan ıslanmış yırtık botlarını kapının önünde çıkarttı ve kapı demeye bin şahit isteyen bu yıkık tahta kapıyı ittirerek açtı. Yüzüne gürül gürül yanan sobanın sıcaklığı vurdu önce, sonra bu ısı ayakları hariç tüm vücuduna yayıldı. Buz kesen ayaklarını oturduğu yerden sobaya uzattı, yaklaştırdı iyice. Sıcaklığı hissetmiyordu. Bu durum yaklaşık 15 dakika sürdü. Duvara astığı mavzerine yan gözle baktı ve yıkık bir odadan inşa ettiği mutfağa benzer yerden güğümün içine biraz su doldurdu. İçi su dolu güğümü kaynaması için yanan sobanın üzerine bıraktı. Soba öyle kuvvetli yanıyordu ki su kısa sürede kaynadı. Oturduğu yerden usulca doğruldu ve çaydanlığın içine koyduğu çayın üzerine suyu yavaşça boşalttı.
Etrafı meşe ağaçları ile kaplı bembeyaz karlar içerisindeydi evi ya da kulübesi. Şehirden bir hayli uzaktı. Yıllardır neredeyse hiç kimse ile bir kelime dahi konuşmamıştı. Konuşmayı biliyor mu yoksa bilmiyor mu artık farkında bile değildi. Gündüz sadece ava çıkıyor, hava kararmaya yakın da evine geri dönüyordu. Kimliksizdi. Kimliğini hep gizlerdi.
Ara sıra alışveriş için indiği kasabadaki bakkaldan çayını, şekerini alır, sorulan hiçbir soruya yanıt vermez sadece parayı uzatırdı. Ve geldiği gibi yürüyerek geri dönerdi. Sakalları birbirine karışmıştı. En son ne zaman tıraş olduğunu dahi hatırlamıyordu. Bazen üniversite yıllarını hatırlardı. Yaşadığı korku ve kargaşa dolu hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçerdi.
Bir seferinde çocukluk arkadaşı Ali ile ayni gün gözaltına alınmış, iki günlük dayaktan sonra da çuval gibi çamurun ortasına atılmışlardı. O halde bile hayata gülümsemişler ve hayallerinin peşinden koşmaya devam etme konusunda birbirlerine söz vermişlerdi. Yedikleri dayakları dalga geçerek birbirlerine anlatmışlar ve en yakın bakkaldan aldıkları ucuz köpek öldüren şarabını, kasabanın köy meydanından geçen dere kenarında içivermişlerdi.
Bu olayın üzerinden iki hafta kadar bir süre geçmişti. Bir pazar günü Alilerin kapısı yumruklanarak çalındı. Yaşlı Hacer Teyze ağlayarak kapıyı açtı ve sadece “Ali’m!” kelimesi döküldü dilinden.” Ali’m!”
10. katta sorgudayken aşağı atlayarak intihar ettiği söylenen Ali’nin cenazesini sadece kendi defnetti. Avuç avuç toprakla doldurdu mezarını Ali’ nin. O gün vermişti son sözünü hayata dair. O gün başlamıştı kavgası yarınlar için.
O gün terk etti kasabayı…