DÖNEMİNİN EGEMEN GÜÇLERİNE, SARAYLARA VE PRENSLERE BOYUN EĞMEYEN MÜZİĞİN DEVRİMCİSİ: BEETHOVEN

Gamze Güven
1.122 views

        

Hipokrat, milattan önceden günümüze şöyle seslenir; “Yaşam kısa, sanat sonsuz.“    

Beethoven’in yaşamı da sadece 57 yıl sürmüştür. Eserleri ise iki yüz yılı aşkın süredir dinleniyor ve insanlık var olduğu sürece de dinlenmeye devam edecek. Beethoven, kısa sayılabilecek yaşamında müziği eğlence olmanın çok ötesine taşımıştır.  Onun hakkında ki araştırmaları ile tanınan Prof. Tunbridge bu durumu şöyle özetler; “ Beethoven müziği bir sanat biçimine yükseltmede kilit rol oynamıştır.”

Kendisi de 1816 yılında günlüğüne şu kaydı düşer: “Sadece sanatında yaşa! Kusurlu duyularınla sınırlanmış da olsan, bu senin tek varoluşun.” ve şu sözü de bu konuda sanırım son noktadır! “ Müzik damarlarımda akan kandır.”  

Böyle başlayalım istedim, müziğin akışını değiştiren dahi besteciyi anlatmaya. Çünkü onu hayata bağlayan en önemli şey sanattı, müzikti. Yaşadığı acılar, yüreğindeki coşku, mutluluk, aşk, ruhundaki fırtınalar, başkaldırı ve öfke, onun uyurken bile gitmesine izin vermediği esin perileri ve sarsılmaz yeteneği sayesinde notalara dökülmüştür. Bestelerini yaparken sadece kendi içinde ki sese kulak vermiştir. Beethoven’in kendi içinde ki bu sesler o kadar ihtişamlıdır ki, sağır besteciye olağanüstü sonatlar ve senfoniler yazdırmıştır.

Hayatı bütün ihtişamı ve trajedisi ile aslında başlı başına bir sanat olan, kendi müzik dilini oluşturmuş bu müzik dâhisinin içindeki sesleri, onun eserlerini dinlerken duyabiliyoruz. Şimdi bu seslerin kaynağına, Beethoven’in yaşamına dokunma zamanı…

YAŞAMA SANCILI BİR BAŞLANGIÇ – SENFONİK BİR YOLCULUK

Beethoven, ailesinin yedi çocuğundan ikincisi olarak Bonn’da dünyaya gelir. Yedi çocuktan sadece Beethoven ve iki kardeşi, Kaspar Anton Karl van Beethoven ve Nikolaus Johann van Beethoven hayatta kalır. Beethoven’in doğum günü kesin olarak bilinmemektedir. Ancak pek çok kaynakta, 17 Aralık 1770 günü vaftiz edilen Beethoven’in, bu tarihten bir gün önce 16 Aralık’ta dünyaya gelmiş olabileceği varsayılmaktadır. Bunun çok da bir önemi yoktur zira; Beethoven sevenler tüm dünyada onun doğum gününü 1 Aralık’tan itibaren kutlamaya başlarlar.

Annesi Maria Magdalena Everici, küçük yaşından itibaren pek çok acıyı sırtlamak zorunda kalmış bir kadındır. Çok erken yaşta babasını ve kardeşlerini kaybetmiş, 16 yaşında evlenmiş, kısa süre sonra da dul kalmıştır. Beethoven ailesinin yakın dostu Thedor Fischer’in anılarına göre dede Beethoven, oğlunun, tanıştıklarında 21 yaşında olan bu kadınla evlenmesine karşı çıkmıştır. Ancak daha sonra oğlu Johann Van Beethoven’in kararlı davranışı nedeniyle bu evliliği kabullenmek zorunda kalmıştır. Maria Magdalena az konuşan ve yüzü neredeyse hiç gülmeyen bir kadındır.“ Evlilik dediğin, önce bir parça neşe ve ardından gelen bir dizi acıdan başka nedir ki? “ diyerek dile getirir, evliliği ile ilgili düşüncelerini.

Babası Johann Van Beethoven, bir müzisyendir. Yıllarca babasının sözünden çıkamamış hep onun tercihlerini yaşamak zorunda kalmış bir alkolik! Beethoven babasının baskısı ile dört yaşında keman ve piyano çalmaya başlar. Dört yaşında başlayan bu eğitim çok sıkı bir disiplin altında devam eder. Baba Beethoven’in, gecenin geç saatlerinde eve sarhoş gelerek oğlunu uyuduğu yataktan kaldırıp piyano dersine oturttuğu anlatılır. Beethoven müzik dışında ki derslerinde başarılı olamamıştır. Babasının şiddet ve baskıcı tutumu nedeniyle içine kapanıp, çevresi ile kolay ilişki kuramayan bir çocukluk yaşamıştır. Alkolik olan babası artık çalışamaz duruma geldiğinde de daha on dört yaşındayken bir kilisede org çalarak ailesini geçindirmek zorunda kalmıştır.

Beethoven 17 yaşındayken yaşamında ki en büyük acısıyla karşılaşır. 17 Temmuz 1787 de “en yakın dostunu” çok sevdiği annesini veremden kaybeder. Annesinin ölümü onda onulmaz yaralar açmıştır. Onun ölümünden sonra dostu Joseph von Schaden’a gönderdiği bir mektup, annesine olan hislerini en samimi haliyle ortaya koyar. “O iyilik ve sevgi dolu bir anneydi. Aynı zamanda benim en yakın dostumdu. Ah, ona anne diye tatlılıkla seslendiğimde, beni duyacağını bilmek ne büyük bir mutlulukmuş! Şimdi sesleneceğim kim kaldı?“ Bu mektubundan, Beethoven’in o dönemde astım hastalığı ile boğuştuğunu ve annesini kaybetmesinden dolayı bu hastalığın üzerine bir de melankolinin eklendiğini okuyoruz. *1

Beethoven yaşamı boyunca pek çok hastalıkla mücadele etmiştir.   İngiliz beyin cerrahı Henry Marsh, BBC World belgeseli “Dissecting Beethoven”da bugün teşhis edilen hastalıkların ayrıntılı bir listesini vermiştir. Doktora göre, besteci iltihaplı bağırsak hastalığı, hassas bağırsak sendromu, şiddetli ishal, Whipple hastalığı, kronik depresyon, civa zehirlenmesi ve hipokondriyazisten muzdaripti. Bir de bilindiği üzere yaşamının büyük bölümünde sağırdı!

Annesinin ölümünden kısa süre sonra 1787 yılının Kasım ayında, henüz bir buçuk yaşında olan küçük kız kardeşini de kaybeder. Art arda yaşadığı bu iki ölüm Beethoven’i derinden sarmıştır. Bu durum Beethoven’in ömrünün sonuna kadar sürecek kadınsız bir aile yaşamının da başlangıcıdır.

Beethoven hiç evlenmedi. Kendisine ilgi duyan pek çok kadın vardı yaşamında, pek çok kadınla aşk yaşamasına rağmen yüreğinde sakladığı tek biri ile “ölümsüz sevgili” ile veda etmiştir hayata.

“DEVRİME YASLANMIŞ ÖZGÜRLÜK”  

“Beethoven’i Haydn yada Mozart’dan ayıran şey, devrime yaslanmış olan insanın o büyük özgürlüğüdür” der Hugo Riemann…  

Beethoven, oldukça asi ve baskılara boyun eğmeyen bir kişiliğe sahiptir. Öyle ki; Yaşadığı dönemde Fransa ile Avusturya arasında var olan siyasi çatışma ve gerginliklere rağmen, kimseyi umursamadan ve bir kaygı duymadan Fransız politikacılarla dostluklar kurmaktan geri durmamıştır.

1789 yılında, Bonn Üniversitesine kaydolur. Burada felsefe ve edebiyat dersleri alır. Üniversitenin o dönemde ki eğitmenleri son derece önemli kişilerdir. Bu üniversitede ders veren ve devrimci görüşleri ile tanınan Eulogius Schneider’den çok etkilenmiştir. Dönemin ünlü felsefecisi Kant’dan da çok etkilendiği konuşma defterlerinde ki alıntıları ile sabittir. Fransız Devrimi ve döneminde gelişen siyasal olaylara kayıtsız kalmamıştır. Beethoven, sadece müzikte devrim yapmamıştır aslında. Beş parasız kalma pahasına da olsa dönemin egemen güçlerine başkaldırmış, boyun eğmeyen, asi kişiliği ile parayı değil, sanatı ve özgürlüğü tercih etmiştir.  

İşte devrimci kişiliğinin özeti; “Prens, sen neysen doğum tesadüfü ile oldun; Ben ne olduysam, kendi çabalarımla oldum. Binlerce prens olmuş ve daha binlercesi olacak; Sadece tek bir Beethoven var.” *2

Evet, dönemin prenslerini şimdi kim hatırlıyor bilinmez. Bilinen nedir peki? Tek bir Beethoven var! Sonsuza kadar tek, sonsuza kadar hatırlanacak…

*1 Aydın Büke- Beethoven Müziğin Dönüm Noktası sayfa 47   *2 ( Geleneğe göre, Prens Lichnowsky’nin onu Silesia’da ki çiftliğinde Fransız subaylarına çalmaya ikna etmeye çabalamasına karşılık ona yazdığı bir mektuptan alınmıştır. ) Bir insan ve sanat adamı olarak kendi sözleriyle Beethowen – Friedrich Kerst – Sayfa 74

Beethoven 1792 yılında, yaşamı boyunca kalacağı Viyana’ya gider. Çok kısa bir süre dahi müzisyen Mozart ile daha sonra dönemin ünlü klasik müzik bestecisi Joseph Haydn ile çalışır. Onun yanında bestecilik dersleri almaya başlar. Beethoven’in tüm öğretmenleri gibi Joseph Haydn da kısa sürede Beethoven’in üstün yeteneğini fark eder. Kendisine müzik yolunda her türlü desteği verir. Beethoven, öncelikle dört yaşında başlayan aşkı piyanosu ile başlarda besteci olarak değil piyanist olarak adını duyurdu. Daha sonra yaptığı bestelerle klasik müziğin 19. yüzyılın sonuna kadar yaşayan tüm müzisyenlerini etkiledi. Haydn ve Mozart’tan öğrendiği teknikleri geliştirip, çok daha uzun ve tutkulu besteler yapmış, romantik dönem müziğini başlatan isim olmuştur.

RUHUNDAKİ FIRTINALAR, SONATLARI VE SENFONİLERİ İLE TÜM İNSANLIĞI KASIP KAVURUR

Kendisine sonatlarının altında nasıl bir şiirsel kavram olduğunu soranlara şöyle yanıt verir;

“Shaekspeare’in Fırtına’sını okuyun.”

Fırtına; Engellenemez, delice eser, yıkar, önüne katıp sürükler ve sonunda dinginleşir. Beethoven’in ruhu ve ruhundan beslenen eserleri de bir fırtınadır. Yüzyıllar geçmesine rağmen, hala sürüklenip durmuyor muyuz o fırtınalarda, nereye istersek…

Shaekspeare, Beethoven’in kendisini bulduğu “Fırtına” sında şöyle der; “Geçmiş artık yeni oyunun ön sözü sayılmalı, gelecek ise senin ve benim gösterimize bağlı.”  

Beethoven’in müzikte bir devrimle neticelenen gösterisi, müziği klasik dönemden romantik döneme taşıyan ilk gerçek romantik olması ile taçlanır. Romantizmin özünü oluşturan nefret, korku, dehşet, ihtiras, acı ve sınırsız istek gibi duyguların kapısını sonuna kadar müziğe açmıştır. Açılan bu kapılardan, dokuz senfonisi, beş piyano konçertosu, bir keman konçertosu, bir piyano, keman ve çello için üçlü konçerto, otuz iki piyano sonatı ve birçok oda müziği eseri çıkmıştır. Sadece bir opera, Fidelio, bestelemiştir. İlk senfonisini 1800 yılında yapmıştır. 3. senfonisi, Eroica olarak da bilinir. Napolyon’a Avrupa’ya demokrasi getirdiği için adamıştır. Ancak daha sonra Napolyon kendini İmparator ilan ettiğinde bu adamayı geri almıştır. “Artık o da insan haklarını çiğneyecek! Kendini herkesin üstünde görecek ve zorbanın teki olup çıkacak!” diyerek, Napolyon’a olan duygularını dile getirmiştir.

9.Senfonisi ise en çok bilinen ve bugün Avrupa birliği Marşı da olan en çarpıcı senfonisidir. Beethoven bu senfonisini yazdığında ve ilk gösterisinde orkestrayı yönetirken sağırdır. Düşünün bir büyük müzik dâhisi duymuyor. İçinde ki muhteşem seslerle orkestrayı yönetiyor, sırtını seyirciye dönmüş, büyük, dizginlenemez bir tutkuyla müzisyenleri yönlendiriyor. Kendisini o kadar kaptırmıştı ki, parça bitmesine rağmen ellerini sallamaya devam ediyor. Nihayetinde solistlerden birinin onu seyircilere doğru döndürmesiyle, insanların ayakta çılgınca alkışladıklarını görüyor ve duruyor…

Bu sağırlık onu insanlardan soyutlasa ve intiharı bile düşündürtse de sanatı için yaşamaya devam eder Beethoven. En güzel eserlerini de sağır olduğu dönemde verir.  

“Ne çare ki bu güç işte gene sakatlığımdan ileri gelen engellerle karşılaştım. Öyleyken, yine de kimseye, ‘Daha yüksek sesle konuşun, ben sağırım’ diyemedim. Herkesten çok bende kusursuz olması gereken bir duyudan yoksun olduğumu nasıl açıkça söyleyebilirdim… Ben ki vaktiyle pek az sanatkâra nasip olan ince, derin, üstün bir işitme duyum olmasıyla övünürdüm! Hayır, hayır; yapamazdım bunu! Onun için bir köşeye çekildimse bağışlayın beni. Ben de isterdim aranıza katılıp zevkle yaşamayı.” diye anlatır durumunu 1802 yılında yazdığı Heiligenstadt Vasiyetinde. *1

Plaudite amici, comoedia finita est!

ALKIŞLAYIN DOSTLAR, KOMEDİ BİTTİ!

Bu şekilde vedalaşır bu dünyayla, herkesle ve her şeyle, müzik tarihinin boyun eğmeyen en büyük bestecilerinden Ludwig Van Beethoven. Tarih 26 Mart 1827’dir. Beethoven hasta yatağında gözlerini son kez açar, yumruk yaptığı sağ elini havaya kaldırdıktan sonra son nefesini verir. Yanında, müzisyen dostlarından Anselm Hüttenbrenner ve kimliği halen tartışma konusu olan bir kadın vardır.

Beethoven’in cenaze töreni görkemlidir. Tüm Viyana’ da yaşam durmuş, kalabalığı denetleyebilmek için askeri birlikler dahi görev yapmıştır. Kaynaklar cenazeye en az on bin kişinin katıldığını belirtir.

Müzik tarihinin akışını derinden değiştiren bu muhteşem sanatçıyı, Avusturya tiyatrosunun en önemli trajedi yazarlarından Franz Seraphicus Grillparzer’in kaleme aldığı aşağıda ki seslenişle selamlayalım…  

“O bir sanatçıydı ve sahip olduğu her şeye sanatıyla ulaştı. Hayatın dikenleri onu derinden yaraladığı halde, nasıl batan bir gemiden kıyıya sığınırsa insan, o da sanatın olağanüstü kollarına sığındı. Acının merhemini, doğruluk ve güzellik emsali sanatta buldu. Sanata sımsıkı tutunmaya devam etti ve kapılar üzerine kapandığında, ilham aradan sızarak onunla konuştu.

Duymayan kulağı, müziğin narin yapısına duyusuz kaldığında bile, yüreğinde sanatın yüce imgesini taşıdı ve öldüğünde hala göğsündeydi.

O bir sanatçıydı, öyleyse yanında kimler duracak? Bahamut nasıl dalgalarda çılgınca dolaşırsa o da sanatın sınırlarını yok sayarak dolaştı. Bir güvercinin ötmesinden gök gürlemesine, iç içe geçen beceri gösterisinden, doğa güçlerini yadsıyan feci çığlıklara kadar, her şeyin ötesine geçti, hepsini anladı.  Onu takip edenler buradan devam edemezler, yeni baştan başlamaları gerekir; Çünkü o, sanatı son noktasına getirdi.”

                Beethoven’ a sanatı son noktasına getirten şey aşktı. İnsanlığa, doğaya, müziğe ve “Ölümsüz sevgilisine” duyduğu aşk… Şimdi gelin ona ölümünden sonra şahsi eşyaları arasında bulunan ve kim olduğu halen tam olarak bilinmeyen “ölümsüz sevgiliye” yazdığı bir mektubunda ki ifadeleriyle veda edelim…

“Öylesine bir özlemle akıyor ki gözyaşlarım sana doğru! Sana hayatım, sana, bir tanem… Hoşça kal… Beni sevmeye devam et… Sevgilinin bu sadık yüreğini asla yanlış anlama.

               L.

               Sonsuza dek senin,

               Sonsuza dek benim,

               Sonsuza dek bizim. *2

*1Kendi Sözleri ile Beethoven, Friedrich Kerst *2 Dieter Rexroth, Beethoven s. 273-275 –  Alexander Wheelock, Ludwig van Beethovens Leben -Aydın Büke – Beethoven