Amerikan Kâbusu

Nazım Tokşen
577 views

Şu an dünya ekonomistlerinin diline dolanmış bir cümleyle başlamak istiyorum. ”2008 Mortgage krizinden beri toparlanamadığımızı söylüyorlar.” Ne yani 2008 yılından önce dünya ekonomileri çok mu iyiydi?

Amerika Birleşik Devletleri, Richard Nixon önderliğinde, para ekonomisinde diğer devletleri baskı altına alabilmek için kendi parasını rezerv para olarak ilan etti. Altın’dan 1971-1973’te ayrıldıktan sonra kapitalist akıl, kendi yapboz yasalarını kurmak adına doları ön plana çıkardı. Peki, dolar neye dayanıyordu?  Somut hiçbir şeye dayanmıyordu. Birleşik Devletler yaptığı bu hamlenin acısını çok ağır bir şekilde ödeyecekti hem de defalarca. Enflasyon 1970’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde ekonomik ve politik bir sorun olarak ortaya çıktı. Sonra kapitalizmin bize çok başarılı diye sattığı Paul Volcker Merkez Bankasının başına geldi. Yüzde 20’ye çıkan Enflasyonu yüzde 3’e kadar düşürdü. Ne sihirbazlık değil mi. Şapkadan fil çıkaran efsane başkan.

-Vay canına, ne hikâye be peki nasıl mı yaptı?

Bütün bedeli halkın ödediği bir reçete hazırladı. İşsizlik oranı ‘resmi’ rakamlar ile yüzde 10’unun üzerine çıktı. Devletler eğer bir yerde resmi rakamlar veriyorlarsa, orada en iyi bildikleri şeyi yaparlar. Goobbels’in yalan politikasını devreye sokarlar. Devamında Volcker faiz oranlarını yukarı çektiği için ülkeyi tam bir resesyona (Ekonomide durgunluk) sürükler. İnşaat, sanayi ve tarımda üretim durma noktasına gelmiştir. Bu durum büyük protestolara sebebiyet verir. Çiftçiler traktörlerini Merkez Bankasının bulunduğu Washington’daki Eccles binasına sürer ve orayı abluka altına alır. Yani halk durumdan fazlasıyla rahatsızdır ve bu rahatsızlığını da fiilen göstermektedir.  İlerleyen dönemlerde, 2001 yılında Nobel Ekonomi Ödülü de almış olan Amerikalı ekonomist Joseph Stiglitz bir röportajında onun hakkında şunları söyler: “Enflasyonu kontrol altında tutmasıyla bilinen önceki Fed Başkanı Paul Volcker, Reagan yönetimi tarafından, yeterli bir regülatör olduğuna inanılmadığı için kovuldu.

Hadi şimdi günümüze gelelim ve içinde yaşadığımız krizler ortamını konuşmadan önce, dünyanın süper güçlerinin ekonomi piyasasında nasıl bir balon yarattığına bakalım.

Bu yazı yazılırken (Fed) Amerikan Merkez Bankasının bilançosu 7,55 trilyon dolara ulaşırken Avrupa Merkez Bankasının bilançosu ise 7,05 Trilyon Euro’ya ulaştı. Bu 8,5 trilyon dolara tekabül eder. Yani o gözümüzde büyüttüğümüz kapitalizm para basmaya devam ediyor. Çünkü sistemi tamir edecek başkaca hiçbir araçları yok. Sürekli para basan ve tahvil yaratan bir sistem bu işin sonunda korkunç bir Hiperenflasyona sebep olacaktır ve bu durum zincirleme bir krizin habercisidir. Dikkat!

Evet, ortada bir balon var ve bu balon patladığında kimlerin canı yanacak sorusunun cevabını 2008 yılında gördük. 15 Eylül 2008 tarihinde, Lehman Brothers’in iflasını açıklamasıyla 613 Milyar USD borcu ile ABD tarihinin en büyük iflası meydana geldi. 158 yıllık bir şirket olan Lehman Brothers için oyun bitmişti. Arkasından Merrill Lynch kendisini satmak zorunda kaldı. Devamında, dünyanın en büyük sigorta şirketi (AIG) American İnternational Grubunun çöküşü küresel bir finans krizini tetikledi. Dünya borsalarını korku kapladı, ülkeler resesyona girdi. Amerika Birleşik Devletleri’nin borcu ise ikiye katlandı. Durgunluk küresel olarak yayılıyordu. Çin’de 10 milyondan fazla göçmen işçi işini kaybetti.  Krizin bedelini geniş bir yoksul kesim öderken. Lehman Brothers’in ilk beş yöneticisi 2000-2007 yılları arasında 1 milyar dolardan fazla para kazandı ve yargılandıkları mahkemede servetlerine dokunulmadan beraat kararları aldılar.

Fotoğraf: euronews.com.tr adresinden alınmıştır.

Evsizlik ve Yoksulluk Ulusal Hukuk Merkezine (NLCHP) göre, ülkede yıllık toplam 3 milyon civarında kişi evsizlik deneyimi yaşarken, bunların 1 milyon 350 binini çocuklar oluşturdu. Raporda ayrıca ABD’de 1 milyon tam gün veya yarım gün çalışanın konut masrafını karşılayamadıkları belirtildi.

Fotoğraf: euronews.com.tr adresinden alınmıştır.

Bu çöküşün yaşandığı yılları da kapsayan dönemde, 1987-2006 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri Federal Rezerv Başkanı olarak görev yapmış Alan Greenspan’ın cevaplaması için aşağıdaki soruyu kendisine mail ile ilettim. Soru şuydu;

Tek bir soru soracağım size. Ev sahipliği ve hisse koruma yasası ile federal rezerv kuruluna ipotekli satış kredisi endüstrisini denetleme yetkisi verilmişti ama siz bunu reddettiniz.  Subprime Mortgage Krizinde Amerika’da yaklaşık 9 milyon insan işini 8 milyon insanda evini kaybetti. Bu krizin geleceği uyarılarına rağmen hiç oralı olmadınız. Bugün 94 yaşındasınız hayatınızın tek bir anında bile bu kararlarınızdan pişmanlık duydunuz mu?

Alan Greenspan

Fakat soruma cevap vermedi!

1980 yılından sonra Birleşik Devletler daha ‘eşitsiz’ bir toplum oldu. California Devlet Üniversitelerinde harç ücretleri 1970’lerde 600 dolar iken 2020 yılında bu oran 60,000 doların üzerine çıktı. Aralık 2020 yılında Amerika”da yaşayan öğrencilerin toplam öğrenim kredisi borcu, tek başına 1,6 trilyon doları aşmış durumda. Bu da bize şunu gösteriyor ki Sovyetler Birliğinin çözülüşü kapitalizmin merkezi olan Amerika halkını derinden etkilemiştir. Amerika, Sovyetler birliği ayaktayken onlarla her konuda bir yarış halindeydi ve bu durum Amerikan halkının lehine bir durumdu. 1991’den sonra Kapitalizm acımasız yüzünü bir kez daha gösterdi. Amerikan rüyası bir kâbusa dönüşmüştü..

2008 yılında yaşanan bu kriz sadece Amerika’yı değil bütün dünya finans sistemini etkisi altına aldı. Dünya genelinde 30 milyon insan işini kaybetti. Karl Marks bundan yıllar önce kapitalizmin tahlilini yapmıştı. Kapitalizmin krizler yaşamaya mahkûm bir sistem olduğunu vurguladı hem de defalarca. Tarihler 2008 yılını gösterdiğinde Marks’ın anıt eseri Das Kapital’ de satış patlaması oldu. Marks haklıydı bu sistem hastalıklıydı ve ortadan kaldırılması gerekirdi.

Not: Devam edecek

Karl Marx