Sosyalist kişilik nedir? Bu soru, belki de kendine sosyalist diyen her bireyin en derinden sorması gereken sorudur. Sosyalist kişilik, salt teorik bir aidiyetin ötesinde, pratik hayata ve mücadeleye içkin bir duruşu, etiği ve sorumluluğu ifade eder. Okumak, yazmak, tartışmak ve kendini sürekli güncellemek, bu kişiliğin inşasında ve sınanmasında hayati öneme sahip süreçlerdir.
Dünya, tarihsel olarak benzeri görülmemiş bir hızla dönüşürken, uluslararası ilişkiler ve küresel ittifaklar bu dönüşümden daha süratli bir biçimde şekilleniyor. Tarih, içinde bulunduğumuz bu dönemi, bozulan ve yeniden yapılanan ittifaklar, çözülen ve parçalanan devletler üzerinden yazacak. Ne var ki, kendini sosyalist olarak tanımlayan birçok hareket ve birey, bu hızlı değişim karşısında ideolojik netliğini korumakta zorlanıyor. Düşünce ile eylem arasındaki uçurum, “fay hatları” gibi derinleşiyor ve özünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalınıyor.
Aynı ülkede, aynı topraklarda yaşayan, kendilerine sosyalist, devrimci, komünist diyen örgütlerin tek bir mesele üzerinde dahi nasıl bu denli farklı, hatta zıt pozisyonlar alabildiği sorusu, üzerine ciddiyetle düşünülmesi gereken bir çelişkidir. Daha da ötesi, emperyalizmin çizdiği yol haritasını, nasıl olup da “sosyalist bir perspektif” adı altında onaylayabildikleri, içinde bulunduğumuz momentin en can alıcı sorusudur.
Sosyalist Kimdir?
Öncelikle, “Sosyalist kimdir?” sorusunu netleştirmek gerekir. Sosyalist, toplumun ve ekonominin örgütlenmesinde eşitliği, adaleti ve kolektif çıkarı savunan kişidir. Temel düsturu, insanların ihtiyaçlarının kâr amacından önce gelmesi gerektiğidir.
· Ekonomik Anlayış: Üretim araçlarının (fabrikalar, toprak, doğal kaynaklar) toplumun ortak mülkiyetinde ve toplumsal fayda için yönetilmesini savunur.
· Eşitlik Talebi: Gelir adaletsizliğine, sömürüye ve sınıf farklılıklarına karşı amansız bir mücadele yürütür.
· Dayanışma: Bireyciliğin değil, toplumsal dayanışmanın ve kolektif çabanın gücüne inanır.
· Demokrasi ve Özgürlük: Ekonomik olduğu kadar siyasal alanda da halkın söz ve karar sahibi olduğu, gerçek bir demokrasiyi hedefler.
Özünde sosyalist; “İnsan insanı sömürmesin, herkes emeğinin karşılığını alsın, toplumun kaynakları herkesin yararına kullanılsın” diyen kişidir.
Tarihsel Diyalektik ve Güncel Çarpıtmalar
Bir sosyalist, olaylara tarihsel diyalektik (tarihsel materyalizm) penceresinden bakmak ve analiz etmekle yükümlüdür. Bu yöntem, toplumların gelişimini ekonomik ilişkiler, üretim biçimleri ve sınıf mücadeleleri üzerinden açıklar .
Ancak, değişen koşulları analiz etmek yerine, bilimsel sosyalist çerçevenin sol jargon (ve çoğu zaman demagoji) kullanılarak çarpıtılması ve yeni keşfedilmiş gibi sunulması kabul edilemez. Diyalektik, tarihsel sıralamada ilkel komünal, feodal, kapitalist ve emperyalist aşamaları işaret eder. Günümüzde ise, emperyalizmin ulus devlet sınırlarını aşan, uluslararası sermayenin tahakkümüyle karakterize edilen daha üst bir aşamasıyla karşı karşıyayız. Sermayenin ulusu yoktur, ne yazık ki işçi sınıfının da olmamalıdır. Fakat Sovyetler Birliği’nin dağılması ve diğer ülkelerdeki devrimci hareketlerin burjuvazinin deneyimi ve baskı aygıtları karşısında ezilmesi, proletaryanın enternasyonal örgütlenmesini ciddi şekilde zayıflatmıştır.
Türkiye Solunun Açmazları ve Ulusal Sorun
Teorik üretimden yoksun kalan ve günceli açıklamakta zorlanan sosyalist hareketler, Türkiye’de siyasi koşulların da etkisiyle, ulusal bir mücadele yürüten Kürt hareketinin potasında erime riskiyle karşı karşıya kalmışlardır. Öte yandan, Türkiye’deki bazı Sol hareketler ise Cumhuriyetin kazanımlarını koruma kaygısıyla kendi Sosyalist perspektiflerini savuna gelmişlerdir.
Buradaki temel sorun, neredeyse dini metinlerdeki mezhep ayrışmalarını andırır biçimde, her hareketin kendi doğrusunu mutlak ve tartışılmaz görmesidir.
“Ulus devletlerin parçalanması” meselesi, sosyalistler için kritik bir sınav alanıdır. Emperyalist güçler (ABD, Rusya, Çin vb.), çevrelerindeki zayıf ve korunaksız devletçikler üzerinden hegemonya kurmayı hedefler. Bu sürece “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” argümanıyla olumlu bakanlar olduğu gibi, bunun emperyalizmin böl-yönet stratejisinin bir sonucu olduğunu ve küçük devletlerin daha kolay sömürüleceğini savunanlar vardır.
Lenin’in “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesi, emperyalist teorisyenler tarafından ulusçu hareketleri desteklemek için araçsallaştırılabilmektedir. Yugoslavya’nın parçalanışı, Irak ve Suriye’nin etnik-dinsel temelde bölünmesi, Sudan’ın ikiye ayrılması, ortaya çıkan küçük ve zayıf devletçiklerin “büyük abiler” karşısında direnemeyeceğini göstermiştir.
Stratejik Düşünme ve Sonuç
Bir sosyalist devrimcinin en temel görevi, duygusal tepkilerin ötesine geçerek stratejik düşünmek ve devrim perspektifini canlı tutmaktır. Ezilenin yanında durmak elzem olsa da, “acaba burada bir araç mı oluyoruz?” sorusunu sürekli sormak gerekir. Lenin, Anadolu’daki Kurtuluş Savaşı’nı anti-emperyalist bir mücadele olarak nitelendirmişti. Ona göre, emperyalizme karşı verilen ulusal bir savaş, dünya devrimci hareketinin müttefiki olabilirdi. Ancak, eğer “devlet” size emperyalist bir güç tarafından bahşediliyorsa, o durumda o gücün kuklası olmaktan öteye geçemezsiniz. Suriye’deki YPG’nin varlığını ABD’ye borçlu olması ve “Biji Obama” sloganları, bu simbiyotik ilişkinin sonucunda parazitten öte bir anlam taşımadığının göstergesidir.
Türkiye solu, sırf “ezilenin yanında” durma refleksiyle, parçalanmış ve geride bırakılmış bir Türkiye tablosunu görmezden gelemez. Yakın tarihimiz, İran Devrimi’nde olduğu gibi, ulusal hareketlerin sosyalist tabanı nasıl kullandığını ve sonrasında nasıl tasfiye ettiğini gösteren sayısız örnekle doludur.
Sosyalistler, Türkiye ve dünya konjonktürünü doğru okuyarak yeniden yapılanmalı ve topluma önderlik edebilecek bir güce ulaşmalıdır. Kendi gücünü iyi bilmeli, bu gücü enternasyonal bir harekete evrilecek şekilde örgütlemeli ve ulus devletin kazanımlarını reddetmek yerine, onların üzerine sosyalist bir gelecek inşa etmelidir. Ulus devleti tarihsizleştirmeye çalışmak, nihayetinde emperyalizmin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramayacaktır.
