Cephe Gerisi Savaşı Partizanlar 2

Hayati Uçar
853 views

Konvoy hızlı ilerlemiyordu. Sanki bu bölge tehlikeli dermişçesine yavaş ve temkinliydiler. Önden karda zar zor ilerleyen bir motor ve yan tarafında sepeti olan motorize askerler karlı yığınlara bakıyordu. Sanki her an bir çatışma olacakmış gibi önlerindeki makinalısına sıkıca sarılmışlardı. Kamyonlar denilenden üç fazlaydı, brandalardan içi görünmüyordu. İçinde askerde olabilirdi, erzak ve kışlık giyside…
Albert, virajın başında Sten’i görüyordu. Ona işaret verdi, Sten bulunduğu yerden sadece virajı dönen araçları görebilirdi. Plan bunun üzerine kurulmuştu. Konvoyu ikiye böleceklerdi. Virajı dönen araçları buradaki on beş partizan etkisiz hale getirecekti. Öbür yolda kalanlar Pukacev’ in ateşiyle sıkıştırılacak, dağın uç verdiği yerde toptan imhası sağlanacaktı.
Konvoy ilerliyordu, ilk belirlenen çizgiye gelmeden motor ilerde durdu. Yolun viraj bölümünü de kontrol etmişTİ. Geri dönerek öndeki rütbeli subayın olduğu jeep aracının yanında durdu. Bir şeyler söyledi, subay araçtan indi, karlı yamaçlara baktı. Sonra Irmak kıyısına birkaç adım ilerledi, bir sigara çıkarıp yaktı. Birkaç nefes çekip pantolonunun önünü açtı ve işemeye başladı. Herkes merak ediyordu neden virajda durdular? Haber mi almışlardı bir tuzak mıydı
Korku değildi bu, bir yere geldiğinde korku aşılan bir şeydi. Hatta kan akışı o kadar yavaşlardıki sanki saniyeler saat gibi gelirdi. Beyin her olayı daha fazla detaylandırır. Göz bebekleri görüntünün daha net görünmesini sağlardı. Sadece sessizlik çatışmaya kadar öyle bir hale bürünür ki uçan sineğin kanat sesini duyduğunuza yemin edebilirsiniz. Tek gürültü yapan kalbinizin sesidir bundan korkarsınız kalp sesinizin düşman tarafından duyulması korkusu. Öyle bir şey olmayacağını biliyorsun yine de çok gürültülü atan bir kalbin var. Her ne kadar baskını yapacak olan sen olsan da çatışmanın sonucunu bilemezsin. Tanıdığın, sevdiğin mücadele yoldaşlarından birilerini kaybedebilirsin, daha önce de olmadı mı?
Konvoy hareket etti “Opel Biltz” aracında yerini almış subay motoru kullanan askerlere bir şeyler söyledi. Asker selamını vererek motoru çalıştırdı konvoyun önüne geçerek ilk virajda döndü. Konvoydakiler sanki emir almışlar gibi motorları çalıştırıp gaza bastılar. Anlaşılan bu bölgeden tam emin olamamıştır. Hızlı giderek bölgeyi bir an önce terk edeceklerdi. Partizanlar hareketi fark etmişler, silahlarını kendi hesabına düşen, düşecek olan düşmana çevirmişlerdi.
İlk makinalı sesi duyulduğunda albayın bulunduğu araç önde delik deşik olmuştu. Sonra arkasındaki kamyon şoförü ve yanındaki asker ölmüştü. Beklenen işaret buydu, partizanlar önü tıkanmış olan Konvoyu ateş altına almışlardı. Fazladan iki kamyonun arka brandası açılmış askerler iniyordu fakat karabina tüfekleri, hafif makinalılardan çıkan mermiler inen askerleri vuruyor, yaralıyor, deviriyordu. Bazıları inerek kendilerini kamyonun arkasına siper ettiler. Motoru kullanan askerler ilk çatışma başladığında etkisiz hale getirilmiş, keskin nişancılar tarafından vurulmuşlardı.
Askerler siper aldıkları yerden karşı ateşe başlamış, salvo kurşun sıkıyorlardı. Çünkü karşı tarafta kimseyi göremiyorlardı. Bembeyaz kar yığınları içinden sürekli ateş ediliyordu. Kendi aralarında ne yapacaklarını bağırarak tartışıyor, kaçacak hiçbir yerleri olmadığını söylüyorlardı. Arabaların tekerlekleri delik deşik edilmiş geri dönme umutları kalmamıştı. On iki asker kalmıştı, yerlerinden çıkamıyor, keskin nişancıların hareket etmelerini bekliyorlardı. Bir asker ateş etmek için çıktığında göğsünden vuruldu. Irmağın kıyısında büyük taşların arkasına saklanan üç asker Sten’in açtığı makinalı tüfek atışında vurularak kar yığınlarının üzerine düştüler. Silah sesleri sustu sessizlik oldu.
Duyulan tek ses, karda yürüyen partizanların ayaklarının altında ezilen yumuşak karın sesiydi. Kimse karanlıkta yerini belli etmek istemiyordu. Partizanlar yavaş yavaş konvoyun cephesine doğru alanı daraltıyor, kamyondaki malzemelere zarar vermeden askerlerin etkisiz hale gelip gelmediğini anlamaya çalışıyorlardı. Albert askerlere teslim olmaları için iki kere bağırdı “hebe deine Hände und kapituliere” ellerinizi kaldırıp teslim olun. Sesin geldiği yere doğru askerler tekrardan makinalı tüfekler ile ateş etmeye başlamışlardı.
Küçük İshak fare gibi sürünerek kamyonların karşı hizasına indi, askerlerin onu görmesi mümkün değildi elindeki el bombasını kamyonun altına doğru fırlattıktan sonra kar yığınlarının içine yattı. 5 saniye sonra güçlü bir patlama oldu, parça tesirli bomba kamyonun diğer yanındaki askerleri susturmuştu geriye altı asker kaldı. Askerlerden biri İshak’ı fark etti, ateş etmeye başladı. Çocuk yerini değiştirmek için sürünerek taşların arasına girdi. Asker vuramayacağını anladığında, el bombasını kütüklüğünden çıkarırken keskin nişancı tarafından omuzundan vuruldu. Ateş eden Niko idi. İshak’ı kimse bunu yap diye yollamamıştı. Tobi ve Alyoşa İshak’ın yanlarında olmadığını fark etmemişlerdi. Niko, çember daraldığı için kamyonlara yaklaşırken fark etmişti.
Maria, Niko, Pukacev arkadan Sten ve Sofia ön taraftan daraltıyordu. Çemberi diğer partizanlar sürekli ateş altında tutuyorlardı. Çatışma uzarsa yardım gelebilirdi. Konvoyun geldiği yol beş partizan tarafından kontrol altına alınmış, köprünün iki tarafı tutulmuştu. Alyoşa köprünün karşısına geçmiş herhangi bir harekette gelen bir birlik olursa haber edecekti. Albert bir kere daha seslendi; ” hebe deine Hände und kapituliere”
Silah sesleri sustu elleri havada bir asker” OK, ich gebe auf.” Diye seslendi. Diğer askerlerde ellerini kaldırarak teslim oldular.
Partizanlardan bazılar tedbirli ilerledi, askerler elleri havada beklerken yanına yaklaşıp üzerlerini aradılar, ellerini bağlayarak dizlerinin üstüne çökmelerini istediler.
Albert, Sten ve diğer partizanlar daha önce konuşulduğu gibi kamyonlarda ne olduğuna baktılar. Silah, cephane, yiyecek ve kışlık giysi ve battaniye doluydu. Bunların bir an önce kampa gitmesi gerekiyordu. Grupta iki yaralı vardı, kimse ölmemişti. Çatışma toplam yarım saat sürmüştü. Askerlerden toplam yirmi beş asker ve bir subay ölü olarak sayılmıştı. Dört askerde esir edilmişti. Kamyondaki malzemeler daha önce oraya getirilmiş, üzeri ağaç dallarıyla örtülmüş iki kamyon vardı. Bunlarla yolun bir yerine kadar gidecekler orada atlara ve eşeklere yükleyeceklerdi. Hızlı hareket etmek, devriye gezen uçaklar fark etmeden bölgeden çıkmak zorundaydılar. Kamyonlardan indirilen malzemeler diğer kamyonlara yüklendi, zarar gören kamyonlar ormanın ağaçlık bölgesine çekildi.
Partizan grubu ikiye bölündü. Gidilecek yere kadar hızlı gidilecek, orada ağaçların altında akşama kadar beklemek gerekecekti. Diğer partizanlar atları ve eşekleri getirecek yine gece karanlığında taşınacaktı bütün malzemeler. Geride kampa giden hiçbir iz bırakılmamalıydı. Hatta yol biraz daha uzatılabilirdi. Bütün bunların planı yapılmıştı bir aksilik olmazsa başarılı bir operasyondu.
Atlar ve Eşeklerle kampa ulaşıldığında gece yarısı saat üç gibiydi. Kamp sakinleri kulübelerden çıkmış gelen kafileyi bekliyordu. Herkes elbirliğiyle yükleri indirmeye başladı. Yiyecekler, giyim kuşam ve silahlar depolanacağı yerlere indiriliyordu. Sayımları yapılıyor ellerindeki olan malzemeyi defterlere yazıyorlardı.
Ertesi gün kamp yöneticileri komiserler yakın kasabalardaki Alman askerlerinin tepkilerini görebilmek için milislerden istihbarat topluyorlardı. Sivil halka zulüm daha da artmış hatta partizan olduğundan şüphelenilen on kişi kurşuna dizilmişti. Yakalanan 4 Alman askeri olduğu telsizle Sovyet subaylarına bildirilmişti. Kampta olanların düşmanı sorgulamak gibi bir görevi yoktu. İstihbarat tek elde toplanıyor bu savaşın bütün gidişine yansıyordu.
Yiyeceğin olması kampa biraz neşe getirmişti, tabii operasyonda kimsenin ölmemesi de ayrı bir sevinçti.
Kamp komutanı akşam herkesi toplamış, operasyonda İshak’ın neler yaptığını anlatmıştı. İlk önce kızmış, emre itaatsizlikte suçlamış sonra başını okşayarak bir daha yapmamasını istemiş ve hediye olarak ölen askerlerden bir tanesinin Ruger tabancasını İshak’a hediye etmişti. Tobi ve Alyoşa’ya da birer tabanca vererek, onların da baskında başarılı olduklarını söylemişti.