Bir çocuk, küçücük yüreğinde bu kadar mı biriktirir acıyı?
Yaşama sevincini yitirmiş bir çocuk bu kadar mı yansıtır acısını, kara gözlerinde?
Yaylaya ne zaman yolum düşse, kollarını açarak koşan, Zeki dedem gelmiş, diye kucağıma atılan Zeynep cadım gitmiş, bir acı yumağı kalmıştı geriye. Bana küsmüştü, yıllardır baba bildiği, baba dediği Veli Karadayı’ya küsmüştü. Başını ellerinin arasına almış kimseyi görmek, kimseye görünmek istemiyordu. Kıstırılmış, ürkek bir ceylan gibiydi.
Yıllar önce tanımıştım Veli Karadayı’yı. Oğlu Ömer’i, Kuş Ali’nin kızı Ayşe ile evlendirmişti. Onlar da öteki Yörük obaları gibi kışları Mersin sahillerinde, yaz ayları Toroslar’da yaylalarda eğleşiyorlardı.
Her yaz obalarına gider, kara çadırlarının yanına çadırımı kurardım. Zeynep cadım, torunum Umutcan’dan biraz küçüktü ama iyi arkadaş olmuşlardı. Birlikte oynarlardı çadırın çevresinde. İki hafta önce kırkım vardı. Çanakkale’den fotoğrafçı arkadaşım Sevgi Yıldız ile gitmiş, kırkımı izlemiş, fotoğraflarını çekmiştik. Ayşe’nin çocukları İlknur ile Emre çadırın çevresinde, kırkıma gelenlerin çocuklarıyla oynaşıyorlardı ama Zeynep görünmüyordu ortalıkta.
Onu sordum, nerelerde Zeynep, diye. Öğrendim, Veli Karadayı’nın kızı sandığım Zeynep cadımın hikâyesini. Onu, Veli Ağa’nın kızı sanıyordum çünkü hep baba, diyordu. Meğerki dedesiymiş. Onu, öz babasıymış gibi bağrına basan ve yetiştiren bir dede…
Veli Karadayı oğlu Âdem’i on iki yıl önce evlendirmiş Ayşe diye biriyle. Ancak bir yıl kadar sürmüş gelinle damadın mutlulukları. Sonra hır gür başlamış. Bu ara çocukları Zeynep dünyaya gelmiş. Ayşe boşanma dilekçesi vermiş, araya girenler olmuş, Âdem gidip eşini obaya getirmiş ama hır gür hiç bitmemiş. Âdem, bundan mı bunaldı bilinmez 2002 yılının dokuzuncu ayında intihar etmiş. Ayşe, eşinin ölümünden iki gün sonra temelli çekip gitmiş. Daha üç dört aylık olan Zeynep, dedesi Veli Karadayı ile ninesi Eşe’ye kalmış. Onlar bakıp büyütmüşler bugüne kadar. Gelinleri Ayşe, Gülnar’ın bir köyünde dört çocuklu bir adama kuma gitmiş.
Zeynep okuma çağına gelince dedesi Veli Karadayı onu okula yazdırmaya götürür. Okul müdürü itiraz eder, “Bu çocuğun velisi annesi görünüyor.” diye. Veli Karadayı gelinini çağırır okula, çocuğu yazdırabilmek için. Kadın umursamaz, okumazsa okumasın, diyerek çekip gider.
Zeynep bir yıl Silifke Narlıkuyu’da, iki yıl da Konya’da bir okulda okur ve dördüncü sınıfa geçer. Akıllı, çalışkan bir öğrencidir. Tatillerde hep obadadır.
Aradan on bir yıl geçtikten sonra Ayşe Karadayı, Zeynep diye bir kızı olduğunu hatırlar ve Zeynep’i geçtiğimiz nisan ayında okuduğu okuldan kaçırarak Uşak’ta oturan ablasının yanına götürür. Bir süre burada kalan Zeynep’i Korkuteli’ne götürür.
Veli Karadayı, Korkuteli’nde buluyor Zeynep’i. Alıp yaylaya getiriyor. Yeniden yuvasına kavuşmanın sevincini yaşıyor küçük cadım. Sanki yeniden hayata dönüyor. Baba, diyor Veli Karadayı’ya, çok istedim dağları aşıp size ulaşabilmeyi, iyi ki gelip buldun beni, diyor.
Geçen pazartesi Veli Karadayı yanıma geldi. Bir avukat bulup onun yardımıyla torununun velayetini almak için uğraşacaktı. Avukat, Zeynep’i getirmesini, karakolda ifadesini aldıracağını, Zeynep de ben dedemi isterim, derse işlerin çok kolaylaşacağını söylemiş. Veli Ağa yayladaki oğlu Ömer’e haber saldı Zeynep’i alıp gelmesi için.
Ömer, Zeynep’i getirir, birlikte karakola giderler. Zeynep burada, annesini tanımadığını Veli babasının yanında kalmak istediğini söyler. Ağlar, bağırır anneme gitmem, ben o kadını tanımıyorum, diye.
Zeynep’i karakolda alıkoyarlar çünkü annesi de dilekçe vermiştir, kızım kaçırıldı, diye.
Çarşamba sabahı yetiştirme yurdunun önünde beklemeye başladık Zeynep’i son bir daha görelim diye.
İkindiye doğru bir minibüsün içinde yurttan çıkardılar çocuğu. Yanında annesi vardı. Çocukla vedalaşmamıza izin vermediler. Annesi kadar, çocukla ilgilenen sosyal güvenlik görevlisi kadın da somurtuk ve duyarsızdı. Çocuğun dedesiyle bile vedalaşmasına izin vermedi. Arabanın arka kelebek camından okşayabildim Zeynep cadımın saçlarını.