The Godfather – Baba – 3

Gamze Güven
4.626 views

“HATIRLANACAK VE UNUTULACAK NE ÇOK ŞEY VAR.”

HEP HATIRLANACAK OLANLARA, UNUTULMAYACAK ANLARA, SONLANMAYACAK SONLARA İTHAFLA BAŞLAYALIM.

KULAĞIMIZDA KENDİ TARZININ ZİRVESİ OLAN, SİZİN SINIRSIZ HİSLERİNİZİN VE HAYALLERİNİZİN SOUNDRACK’I “BABA” NIN MÜZİĞİYLE BİRLİKTE THE GODFATHER-III’ DEYİZ.

Yaşama dair düşüncelerimizi kökten değiştirebilecek kadar temel dersler veren, her sahnesi sadeliğin verdiği ihtişamla dolu, harikulade repliklerin ev sahipliğindeki “BABA” üçlemesinin aslında hiç sonlanmayacak olan sonuna geldik! O zaman, filmin sınırlarını çoktan aşmış, toplumsal hafızamıza kazınmış replikler sizi hep takip etsin diyelim ve serinin diğer iki filmine kıyasla daha derin konuları işleyen üçüncü filme başlayalım.

“Dostluk ve para su ve zeytinyağı gibidir.” der Michael… “Dostlarıma çok güvendim.” diyen Kardinale cevaben.

Yıl 1990 olmuştur ve serinin ikinci filminden 17 yıl sonra The Godfather III’le buluşuruz. Michael Corleone artık yaşlanmıştır. Bir varis bulması ve ailesini “temizlemesi” gerektiğini düşünür. Kumarhaneler satılmış, kanunsuz işler bırakılmıştır, bir “temizlenme”, meşrulaşma ve meşrulaştırma dönemini başlatmak istemektedir. Ailesine “temiz” ve çok para bırakabilmek için amacı “küçük bir mum yakmak olmayan, kutsal kilise Vatikan” ın dünyayı yöneten şirketlerinden birini Immobiliare şirketini satın almaya çalışmaktadır. Baba bu işi çözebilmek için Vatikan Bankasına 600 Milyon dolar rüşvet verecektir. Böylece ailenin ve tabii ki en önemlisi de çocuklarının tüm geçmişi silinecektir. “Günümüz dünyasında borcu ödemenin gücü bağışlanmanın gücünden daha büyüktür.”

Ancak Don Corleone’den bizzat kendisi yardım dilenen Vatikan Bankasının başında bulunan Kardinal Labirtoni, bu kadar büyük miktarda rüşveti almasına rağmen sözünü tutmaz. Bunun yanında, Baba’nın önüne başka engellerde çıkar: Bunlardan biri de Don Lucchesi’dir. Lucchesi, Vatikan’da çok etkili olan İtalyan mafyasının en güçlü kişisi olarak öne çıkar. Bu yaşananlar, hazinem dediği çocuklarına zarar gelmemesi için çırpınan ve kalan ömrünü sakince geçirmeyi planlayan Michael Corleone’yi yeniden savaşa sürükler. Savaş başlamıştır. Çok sayıda ve eskisinden daha güçlü olan düşmanlarla…

“Düşmanlarından nefret etme, bu senin yargılama yetini etkiler. “Michael Corleone

Michael Corleone

Gücün merkezi bu kez Vatikan’dır ve temizlenmek için buraya gelen Michael Corleone yeniden karanlığın ve pisliğin en dibine çekilmektedir.

The Godfather III, Vatikan’da geçen birçok sahneye sahipti çünkü filmde bir dönem Vatikan Bankasının yaptığı emlak yolsuzluğu çevresinde dönen ve Papa I.Jean Paul’ün öldürülmesi olaylarına da değinen bölümler mevcuttu. Ancak Kilise, bu filmin Vatikan’da çekilmesini ve hatta film ekibinin Vatikan’a girmesini bile yasaklamıştır. Bu nedenle Vatikan sahneleri Roma’daki bazı sokaklara kurulan setlerde çekilmiştir.

Filmde anlatılan Vatikan gerçeği aslında bu ülkenin saygın ve yiğit gazetecisi Uğur Mumcu’nun 1984’te yayınlanan PAPA – MAFYA – AĞCA adlı kitabında çarpıcı bir şekilde anlatılmaktadır. Uğur Mumcu’nun bu kitabında VATİKAN, P2 LOCASI VE BANKER CALVİ başlığı altında serinin bu filminde geçen pek çok olay ve bu kirli ilişkiler tüm gerçekliği ile anlatılır.

Kitapta ismi geçen Licio Gelli, Paul Marcinkus, Roberto Calvi, Michele Sindona gibi gerçek kişiler filmde tabi ki farklı isimlerle temsil edilir. Kitapta yer aldığı gibi bu filmde de yer alan olaylardan biri de Papa I. Paul’ün kısa süren papalığı meselesidir. Papalığının kısa sürmesinin nedeni de Papa 1. Paul’ün, P2 Mason locası ve İtalyan mafyası gibi karanlık kuruluşlara karşı olabildiğince mesafeli durması olarak gösterilir.

Frederick Keinszig

“Tanrının Bankacısı” diye bilinen Roberto Calvi, Vatikan ile Sicilya mafyası arasındaki tüm para bağlantılarının başında olan isim olarak bilinir. Calvi, Vatikan’ın da tepesinde olan Mason örgüt P2 Locası ile de bağlantılıdır. Aslında Calvi’nin hesap verdiği kişi P2 locasının lideri olan ve sıkı bir İtalyan faşisti olarak bilinen Licio Gelli’dir.

Licio Gelli

Kaynaklar Gelli’nin, finansçı kimliğinin arkasına sığınarak yıllarca mafya örgütünün başında yer alan ve kimsenin ulaşamadığı bir kişi olduğunu yazar. Filmdeki Don Lucchesi karakteri kurgulanırken yukarda bahsedilen Licio Gelli’den esinlenilmiştir. Immobiliare şirketi ise zaten vardır ve filmde de gerçek ismiyle kullanılmıştır. Roberto Calvi karakteri ise filmde Frederick Keinszig adıyla kullanılmıştır. Keinszig filmde, Vatikan’daki Amerikalı kardinal Gilday ile birlikte Immobiliare’yi hortumlar ve o da filmin sonunda öldürülür. Gilday karakterinin gerçekteki karşılığı ise Calvi ile yakın dostluğu olan Paul Marcinkus’dur.

Bu karanlık gücün içinde Michael Corleone, Papa tarafından kutsanır ve Vatikan tarafından yüksek bir rütbe ile ödüllendirilir. Ödül töreninde Baba, üzerinde Vatikan’nın sembolünün olduğu pastayı küçük bir çocuğa kestirir. Yıldızlar parçalanır ve sonrasında kızı Mary ve küçük bir kız çocuğu ile dans ederek kutlar rütbesini. Çok pahalıya mal olmuş bir paye satın alınmıştır. Kumar ve yeraltı ile olan ilişkilerini soran gazetecilere ise “Papa Bay Corleone’yi kutsadı, sen Papa’dan daha mı iyi bileceksin” cevabı verilir.

“Hayatım boyunca toplum içinde yükselmek ve her şeyin yasal ve dürüst olduğu daha üst bir noktaya erişmek için uğraştım. Ama ben yükseldikçe, eriştiğim yerler daha kötü çıktı. Bu hangi cehennemde son bulacak?” Don Michael Corleone

O artık Vatikan’ın kanatları altında çok daha “saygın” olduğundan dolayı, olmak istediğinin tam tersine eskisinden de tehlikelidir ve bu savaşın sonunda herkes yaşadığı ve yaşattığı hayatın bedelini öder.

“Babam Vakıflardan nefret ederdi.” Böyle der Michael Corleone ama babasının nefret ettiği şeyi yapar, Vito Corleone Vakfını kurar.

Dünyadaki bütün yoksullara, -doğrusu yoksul bırakılanlara, yoksulluğa ve sefalete mahkûm edilenlere- yardım eden, sanatçılara destek sağlayan ve sağlık yardımlarında bulunan bir vakıf… Tabidir ki devlet denetiminin dışında ve vergiler de asgari düzeydedir. Az kaynakla çok fazla parayı kontrol eden bir sistem. Özgürce kara para aklanabilen “yasal” bir yapı. Bu filmde dünyadaki kapitalist finans sistemini aslında her daim gücü elinde tutan şirket ve vakıfların yönettiği açıkça gösterilmektedir.
Michael Corleone bir konuşmasında “Eğer Avrupa ve Amerika iş birliği yapmayı öğrenebilirse servetlerimizi biraraya getirip pazarlarımızı paylaşabilirsek, dünyanın her yerindeki rakiplerimizi yenebiliriz.” diye seslenir kalabalıklara.

Ne ilginçtir ki bu vakfın başına da “biz bunu neden yapıyoruz, asıl amacımız ne?” diye soran kızı Mary’yi getirir. Mary sadece babasına yakın olmak için bu vakfın içindedir. Ne olup bittiğinin farkında bile değildir. Babasına sarılırken Baba’nın dilinden “güvende olabilmen için cehennemde yanmaya bile razıyım.” Sözleri dökülür.

Ve sahne Mary Corlione’nindir.

Mary Corlione

Baba’nın, güvende olması için cehennemde yanmayı göze aldığı biricik kızı Mary Corlione. Babasına tapan ve hep yanında olmasını isteyen bir kız çocuğu ve babasının günahlarının kurbanı Mary…

Bu rolü yönetmen Coppola’nın kızı Sofia Coppola oynamıştır. Aslında bu rol Winona Ryder’ındır. Ancak kendisine sinir krizi teşhisi konduktan sonra aniden filmden ayrılmasından sonra yönetmen son anda bu rolü kızına vermiştir. Sofia’nın performansı film eleştirmenleri tarafından fazla amatör, dümdüz, inandırıcılıktan uzak bulunur. Ancak canlandırması gereken karakter yalnızca ergen bir kız olduğu için, sessiz ve beceriksiz bir duruşu olması kaçınılmazdır. Filmdeki yeni Baba, büyük aşkı Vincent’i oynayan Andy Garcia’da Coppola’nın performansını bu eleştirmenlerden farklı görür ve “Sofia ve benim yaptığım işlerden gerçekten gurur duyuyorum ve onun işinin haksız yere yargılandığını düşünüyorum” der.

Şimdi babasının oğlu olan Vincent’e gelelim…

Don Vincenzo Corleone

“Bütün piçler yalancıdır, Shakespeare bununla ilgili şiirler bile yazmış.” Ailenin düşmanı Zasa, bu katlanılamaz sözleri yeni Baba adayı Vincent’e söyler ve karşılığını kanla öder.

Vincent, Sonny’nin oğludur ve o da babası gibi çabuk öfkelenen, fevri, ele avuca sığmaz bir yapıya sahiptir. Kadınlarla ve kumarla arası iyidir. Bolca erkek bulunduran ve eril enerjinin yoğun olduğu bu üçlemede, serinin bu son filmine Vincent olarak katılan Andy Garcia karizmasıyla filme renk katmıştır.


Vincent ani kararlar veren, ayağı yere basmayan bir savaşçıdır. Öyle deli bir kana sahiptir ki filmde açılış seremonisinden sonraki davette, Michale Corlione hakkında ileri geri konuşan mafya lideri Zasa’nın kulağını ısırır ve Zasa kanlar içinde böğürerek uzaklaşır. Kulak ısırmak ve kan dökmek, Sicilya törelerine göre ölene kadar savaşmak ve pes etmeden mücadele etmek anlamına gelmektedir.

Michael’in yeğeni olan Vincenzo “Vincent” Mancini, Michael’ın kızı Mary’i sevmektedir. Baba Michael bu ilişkiyi kesinlikle istemez. “Sana dokunanlar sevdiklerine de dokunurlar” der ve kızını bırakması şartıyla Vincent Mancini’yi kendi konumuna getirir. Vincent artık Don Vincenzo Corleone’dir.

Güç uğruna çabucak vazgeçtiği ve ölürken bir adım bile yanına yaklaşamayacağı, seni daima seveceğim diyen Mary’ye “beni bir daha görmeyeceksin, başkasını sev” der. Mary sadece ağlar ve babasını suçlar.

Vincent ailenin düşmanlarını, Michael’in oğlu Anthony’nin opera gecesi sırasında ortadan kaldırttırır. Burada her ölüm şekli korkunç ve ironiktir.
“En güçlü adam, en güçlü dostlara sahip olandır” diyen Don Antebello doğum gününü tek hatırlayan dostunun hediyesi olan zehirli pastayla ölür.
“Finansta silah gibidir. Politika da tetiği ne zaman çekeceğini bilmektir”. Diyen Don Lucessi’nin gözlüğü şah damarına saplanır…
Vatikan’daki şirketi soyup paralarla kaçan Frederic Keinszig, para yatağında boğulur ve asıldıktan sonra paçalarından paralar savrulur. Gecenin sonunda, seri boyunca sürekli ölümlere tanıklık eden çeşit çeşit merdivenlerden birinde bu kez Sicilya’da bir operanın merdivenlerinde silahlar patlar ve melek yerdedir.

“Hayatını sokağa atıyor, büyüklüğü sokağa atıyor!” der oğluna Michale Corlione.

Anthony Vito Corleone Baba’nın oğlu ama hiçbir zaman babasının oğlu olmamış ve olmayacak. Naif, sevecen ve tutkulu. Babasının ısrarlı isteklerine rağmen hukuk fakültesini bitirmeyi ve avukat olmayı yani Baba’nın tabiriyle hayatı ve büyüklüğü reddetmiş bir erkek evlat. Sesiyle yeri göğü inleten bir opera sanatçısı. Sanatın birleştirici gücünü sonuna kadar hissettiğimiz opera sahneleri göz kamaştırıcı ve müzik harika.
Ama bence filmin en etkileyici sahnelerinden biri Anthony’nin babasına, Corleone Kasabasında öğrendiğini söylediği baba şarkısını orijinal sözleri ile söylediği sahnedir. Baba şarkıyı oğlunun sesinden dinler, geçmiş daha bir anlamlı geçer gözlerinin önünden ve ağlar, tüm hatıraları gözyaşlarındadır.

Bir başka muhteşem sahne de Baba’nın günah çıkarma sahnesidir. Çan sesi, su sesi ve Baba’nın sesi birbirinin içindedir.

“Bakın şu taşa çok uzun bir zamandır suyun içinde ama ne yazık ki içine su işleyememiş, tamamen kuru. Avrupa’daki adamlara da aynı şey oldu. Asırlarca Hıristiyanlık onları çepeçevre sardı ama İsa içlerinde yaşayamıyor.” Der Kardinal Baba’nın ruhunu kurtaracaktır…

Michael artık günahlarından arınmak ve bir daha günah işlememek üzere günah çıkarmak ister. Michael Corleone’nin trajedisi, Michael’ın Başpiskoposla buluşması ve günahlarını anlatması ile son bulacak mıdır? Üzdüğü ve ihanet ettiği herkesten özür dilemesi mümkün müdür? Elbette değildir. Ama kendisine tanrıdan daha yakın olmasını istediği eski karısı Kay’den özür diler Michale.

Tasarladığı kaderin gerçekleşmemiş olmasından dolayı üzgündür. Kendisinden korkmamasını ve yeniden birlikte olmayı denemeyi ister. Kay Michale’yi çok sevmiştir. Onu hala sevdiğini her zaman da seveceğini bir kez daha söyler ve “kötü bir geçmişimiz var ama hala burdayım” der Michale’a . Tüm bedeni ve ruhuyla ona tanrıdan daha yakındır.

Efsane film, Mary’nin cansız vücudunu kucaklayan, acısı tüm vücuduna yayılmış ve tamamen paramparça bir Michael ile sona eriyor. Sessiz çığlıkları, ölü Cordelia’yı bulan Kral Lear’ın sesi gibi havayı delip geçiyor. Michael’ın göz bebeği, günahsız, masumiyetin vücut bulmuş hali, Michael için neredeyse kutsal olan kızı sonsuzluğa gidiyor. Michael, üstesinden gelinemez suçluluk duygusuyla yaşamaya mahkûm oluyor.

İşte şimdi dünyadaki tüm değerli ve temiz şeyleri simgeleyen kızının, cansız bedenine sarılırken sessiz çığlıklar atan gerçek bir “BABA” vardır karşınızda. Bu BABA artık ölümü özleyen bir ölüdür. Para için, gurur için, aile için, zenginlerin kölesi olmamak için insanların yıllarca birbirini öldürdüğü bir coğrafyada ölmeyi bekler.

Serinin ilk bölümündeki torunuyla oynarken ölen babayı hatırlayın. Şimdi dönün, yalnız başına etrafında hiç kimse olmadan ölmeye mahkûm olan Michael’a bakın. O, gücü hayatının odağına koymuş, sahip olduğunu zannettiği gücün boyunduruğu altına girmiş bir adamın korkunç trajedisini oynamıştır. Sahip olduğunu sandığı her şeyin aslında çoktan onu esir aldığını ise fark edemeden gitmiştir.

Sonunda hırkası, bastonu ve köpekleriyle görünen şeyse bir boşluktur, anlamsız bir boşluk…

“Bu dünyadaki tek servet çocuklardır. Çocuk paradan ve kudretten daha önemlidir.”

Saflığın verdiği ulaşılmaz gücün, sevginin ve sıcaklığın zirvesidir çocuk… Bu kadar kokuşmuş, yozlaşmış, kirlenmiş bir dünyada ulaşabileceğimiz ve yeniden başlayabileceğimiz son temiz nokta çocuk ve çocuklukkkk!..

Tamda burada Martin Luther King’in bir sözünü aktarmak isterim size; “Tarihin en büyük sorunlarından biri, sevgi ve gücü genelde birbirine zıt iki kavram olarak görmesidir. Asıl sorun sevgiden yoksun gücün pervasız ve acımasız olduğu ve güçten yoksun sevginin ise hassas ve cansız olduğudur.”

Şimdi sonu olmayacak bir sonda diyorum ki; Dünyaya tüm gücünüzle sevgi aşılayın çünkü yarınlara kalacak tek şeyiniz o sevginin tortuları olacak.

Sevgiyle kalın…