İzmir Reddi İlhak Heyeti, İzmir’in işgalini sabahın ilk saatlerinden itibaren her yere telgrafla duyurmaya başlamıştı. Denizli’ye de ulaşan telgraf üzerine, Denizli Mutasarrıfı Faik (Öztrak)Bey, Askerlik Şube Başkanı Tevfik Bey’i, Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey’i ve Müftü Ahmet Hulusi Efendi’yi makamına çağırarak durum değerlendirmesi yaptılar. Halkı bilgilendirmek ve İzmir işgalini protesto etmek için Belediye önünde miting yapılmasına karar verdiler. Tellallar ile halk haberdar edildi. Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Ulucami’de bulunan sancak-ı şerifi dua ve tekbir sesleri ile alarak kalabalık ile birlikte belediye önüne geldi. Düşmana karşı cihat ilan etti.
İzmir’in işgalinden sonra ilk protesto mitingi olan Denizli mitinginden sonra İstanbul hükümetine ve İtilaf Devletlerine protesto telgrafları çekildi. 16 Mayıs 1919 tarihinde ise, Tavas’ta, Acıpayam’da ve Sarakköy’de protesto mitingleri düzenlendi, protesto telgrafları çekildi. 17 Mayıs’ta da Çal’da protesto mitingi düzenlendi.
AHMET HULUSİ EFENDİ (DENİZLİ MÜFTÜSÜ)
Milli Mücadelede din adamları içinde en çok bilineni sanırım Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendidir. Bunun nedeni de, İzmir’in işgali sonrası Denizli’de 15 Mayıs 1919 günü düzenlenen protesto mitingi ve bu mitingde Denizli Müftüsünün Cihat fetvasıdır. Ahmet Hulusi Efendinin bu mitingde, elinizde hiçbir silahınız olmasa bile düşman üzerine üçer taş atarak fiili karşılık verin sözleri çok önemlidir. Cihat fetvası şöyledir;
“Muhterem Denizlililer… bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir, vatana karşı irtikab edilecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affı imkânsız günahtır. Cihat, tam manasıyla teşekkül etmiş dini farize olarak karşımızdadır.
Hemşerilerim, karşımıza çıkarılan dünkü tebamız Yunan’a biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır. Yunan’ın bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini, İzmir’in şu birkaç saat içinde irtikâp edilen cinayetler gösteriyor.
Silahımız olmaya bilir, topsuz tüfeksiz sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi hassasiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazilerdir. bu mutlak olarak cihadı mukaddestir. Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değillerdir. bu vaziyette onların emri ve fetvası aklen ve şer’an caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru olan münhasıran vatan müdafaası ve istiklal uğruna cihaddır. Korkmayınız…! Meyus olmayınız! Bu livayı hamd’in altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak cihad-ı mukaddes fetvasını ilan tebliğ ediyorum. 15 Mayıs 1919. Ahmet Hulusi Efendi. Denizli Müftüsü.”
Milli Mücadelenin kahraman din adamlarından Ahmet Hulusi Efendi, 13 Eylül 1861′de Denizli‘nin Kayalık Mahallesi’nde doğdu. Babası, Osman Nuri Efendi, 1895 yılında vefat edene kadar Denizli müftüsü olarak görev yapmış bir din adamıdır. Dedesi Veliyyüddin Efendi de Denizli’nin önde gelen müderris ve bilim adamlarındandı.
Denizli’de, Tekelizade Bekir Efendi’den aldığı ilköğretimden sonra öğretimine babası Osman Nuri Efendi’nin Kayalık Mahallesi’nde bulunan medresesinde devam etti. Mezuniyetinin hemen ardından babasının medresesinde hocalığa başladı. Osmanlı yüksek uleması hiyerarşisinde önemli bir konum olan “sahn müderrisliğe” kadar yükseldi.
1885 tarihinde babası Denizli Müftüsü Osman Nuri Efendi’nin yanında fahri müftü yardımcılığı göreviyle memuriyete başladı. 1910‘da bu göreve asaleten atandı. Aslen müftü yardımcısı olduğu 1910 yılında Aydın Vilayeti İl İdare Meclisi üyeliğine seçilen Ahmet Hulusi Efendi, bir yıl süreyle Denizli sancağını temsil etti.
Ağabeyi Mehmet Tahir Efendi’nin ölümü üzerine 1918‘de yönetici, ulema, halk ve esnaf temsilcilerinin yaptığı seçim sonucu Denizli müftüsü olarak tayin edildi. Mondros mütarekesi sonrası başlayan Denizli Milli Mücadele hareketinde önemli rol aldı. Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’nin çabası millî teşkilâtlanmayı başlatmaktı. Bu çaba İstanbul Hükümetini tedirgin etti. Bu nedenle İstanbul tarafından Denizli’deki bu millî hareketi engelleme girişiminde bulunuldu. Ahmet Hulusi Efendi İstanbul hükümetin 1919 yılında Denizli Millî Heyetinin kaldırılması ve dağıtılması emrine karşı çıktı. Kahraman din adamımız 22 Kasım 1931‘de vefat etti.
İzmir Reddi İlhak Cemiyet Kongresi, Denizli’de Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasına önemli etkisi olmuştur. İzmir Reddi İlhak Cemiyeti’nin kongresine giden Denizli delegeleri daha sonra Denizli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucuları olmuştur. 29 Mayıs 1919 tarihinde Müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin başkanlığında Denizli Müdafaa-i Hukuk Reddi İlhak Cemiyeti kurulmuştur. Müftüzade Kazım Efendi, Başağazade Yusuf Bey, Hamamcı Şeyh Mustafa Efendi, Osmanoğlu Emin Bey, Tavazlızade Mustafa Efendi, Küçükağazade Ali Ağa, Doktor Kazım Bey, Dalamanlızade Şükrü Bey, Karahacızade Ahmet Ağa, Askerlik şube başkanı Tevfik Bey, Polis Komiseri Hamdi Bey, mutasarrıf Faik Bey cemiyetini kurulmasına yardımcı olmuş kişilerdir. Daha sonra 12 Temmuz 1919 tarihinde “Denizli Heyeti Milliyesi” olarak yeniden örgütlenmiş olan bu cemiyet Yunan işgaline açıkça karşı çıkan ve Milli Mücadelenin gelişmesinde aktif rol oynamış bir cemiyettir. Yeni örgütte Müftü Ahmet Hulusi Efendi’yi yine başkan olarak görüyoruz. Bunun yanında yönetim kadrosunda Riyaset Başkâtibi Hacı Fakızade Nevzat Bey’i, Dosya memuru Cevdet Hayri Bey’i, Tahrirat müdürü Hamdi Bey’i, Kazım Efendi’yi, Tat Osmanzade Emin Bey’i görüyoruz. Örgütün sekreterliğini Hüseyin Avni Bey, Saymanlığını Hamamcızade Mustafa Efendi yapmıştır. Altı şubesi bulunan bu yapılanma, Kuvayi Milliye’nin ikmalini, parasal sorunlarını, sağlık işlerini, bölgede asayişin teminini ve istihbaratını gerçekleştirmiştir. Önemli işlerinden birisi de seferberlik ilan ederek 1884 ile 1894 yılları arasında doğanları askere çağırmasıdır.
Yapılan çalışmalardan biri de Yunan işgali nedeniyle yaşanılanların yabancı gazetelere anlatılmasıdır. Bunun için Mustafa Naili (Küçüka) Bey İstanbul’a yollanmıştır.[1]
Milli Mücadele taraftarlarının bu çalışmalarına karşı, Hürriyet ve İtilaf Fırkası üyelerinin de karşı çalışmaları vardır. Celal Bayar “Bende yazdım” isimli yapıtında düşmana cihat ilan edilirken, Denizli Hürriyet ve İtilaf Fırkasının ileri gelenlerinin Topçu Alay Komutanına Yunanlılarla mücadele etmeyeceklerini resmen bildirdiklerini söylemektedir.
Denizli’deki bu girişimler Nazilli’de bir kongre toplanmasını gündeme getirmiştir. Birinci Nazilli Kongresi olarak tarihe geçen bu kongreye Denizli’den Tavaslı Mahmut Kemalettin Bey, Mehmet Ziya Bey, Acıpayamlı Mehmet Kamil Bey, Buldanlı Müderris Hacı Salih Efendi, Çallı Mehmet Tevfik Efendi katılmıştır.
Sivas Kongresine fazla sayıda delege katılamamıştır. Katılan delegelerden üç tanesi Denizli sancağından gitmiştir. Küçükağazade Ali Necip Bey, Dalamanlızade Mehmet Şükrü Bey ve Belevili Yusuf Bey, Sivas Kongresine katılan Denizli delegeleridir.
İstanbul’da toplanan son Osmanlı Meclisi Mebusan’a da Denizli’den iki mebus seçilmiştir. Bazı kaynaklarda farklı isimler olmakla birlikte doğru olan Denizli’den Çal ilçesinden Ortaköylü Müftüzade Emin Efendi ile Denizli Mutasarrıfı Faik (Öztrak) Bey’in seçildiğidir. Tarihçi Mahmut Goloğlu, Hakkı Behiç Bey’in seçildiğini iddia etmesine karşın, resmi kayıtlarda Hakkı Behiç Bey’in ismi bulunmamaktadır.
Bu arada Denizli Jandarma Komutanı, Denizli Mutasarrıfı olan Faik (Öztrek)Bey’in de bilgisi ve oluruyla Damat Ferit Paşa Hükümetinin Jandarma Genel Komutanı Kemal Paşa’dan Kuvayi Milliye’ye karşı Jandarma kuvveti talep etmiştir. Kemal Paşa Denizli’ye gelmiş, Galip Hoca’nın Demirci Mehmet Efe’yi ikna etmesi üzerine tutsak edilmiştir. Mahmut Celal Bey, takma adıyla Galip Hoca, anılarında Denizli Mutasarrıfı Faik Bey’in Kemal Paşa’nın tutuklanması üzerine kendisini de tehdit ettiğini söylemektedir. Sonradan milletvekili olarak da gördüğümüz Faik Bey ise bu iddiaları ret etmektedir. Objektif yorumlanınca, Mutasarrıf Faik (Öztrak) Bey’in pek çok mutasarrıf gibi İstanbul Hükümetinden yana olduğunu, en azından İstanbul Hükümetine açıkça karşı gelmediğini söyleyebiliriz.
Tavas’ta da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti oluşmuştur. Tavas Kaymakamı, Belediye Başkanı, Müftüsü yani Tavas’ın mülki erkânı Milli Mücadeleden yana tavır koymuştur.
Çal ilçesinde, Müftü Ahmet İzzet Efendi’nin çabalarını görüyoruz. 15 Temmuz 1919 tarihinde Çal Heyeti Milliyesi kurulmuştur. Müftü Ahmet İzzet Efendi başkanlığında, Hacı Mahmut Efendi, Hacı Mustafazade Tevfik, Hacı Mehmetzade Zekeriya, Ortaköylü Emin Bey ve Şakir Ağa, Derviş Efendi, Damatzade Abdullah Efendi, Ahmet oğlu Osman Efendi, İzzet Efendi, Arapzade Ahmet Efendi, Abdurrahman Ağa, Sadık Efendi, Mehmet Ağa oğlu Derviş Ağa, Zeybek oğlu Ali Ağa, Bekir Ağa oğlu Mustafa Ağa, Rıza Efendi Nacip Bey, İbrahim Çavuş, Ahmet Çavuş oğlu Hüseyin, Belediye reisi/başkanı Hacı Mehmet Ağa’dan oluşmaktaydı. Bir süre sonra Çal Heyeti Milliye’nin başkanlığını Necip Bey üstlenmiştir. Meclisi Mebusan seçimlerinde de yukarıda belirttiğimiz gibi Heyeti Milliye’nin adayı Müftüzade Emin Efendi mebus seçilmiştir. Bu arada Çal bölgesinde ortaya çıkan ve asayişi ihlal eden İslam Çetesi de Kuvayi Milliye’yi bir süre meşgul etmiştir. Kuvayi Milliye’nin güçlü olduğu bir yerde ortaya çıkan bu çetenin tesadüf olması düşünülemez. Ayrıca isminin “İslam Çetesi” olması manidardır. Haziran ayında on altı köyü basması, yirmi kişiyi öldürmesi ve çok miktarda malı gasp etmesi düşündürücüdür. Çete liderlerinden Çakır Ahmet ve Muhacir Adil’in öldürülmesi üzerine önemini yitirmiş ve çete dağıtılmıştır. Çal bölgesi rahat nefes almış iken yaklaşık bir yıl sonra Çopur Musa adlı bir eşkıya tarafından genelde asker kaçaklarından oluşturulan çete de 12. Kolordu Komutanı Fahrettin (Altay) Bey’i meşgul etmiştir. Bu hain, yapılan sıkı takip sonrası Yunan kuvvetlerine sığınmıştır. Bu çetelerin düşman parasıyla oluşturulduğu uzak bir olasılık değildir.
Sarayköy Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinde de Sarayköy müftüsünü görüyoruz. Müftü Ahmet Şükrü Efendi, Belediye Reisi Hacı Salihzade Halil Efendi ile Müderris Hacızade İsmail Efendi ile birlikte İzmir Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Kongresine katılmışlardı. 24 Mayıs günü Sarayköy Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyeti kurulmuş daha sonra Heyeti Milliye adını almıştır. Kurucular arasında bu üç kişi dışında Şeyh Tahir Efendi, Emin Arslan Bey, İhsan Bey vardı.
Buldan Heyeti Milliyesi, Müftü Salih Efendizade Mehmet Efendi, Hacı Mollazade Necip Efendi, Kara Yusufzade Hacı Ahmet Efendi, Müderris Salih Efendi, Hattatzade Mehmet Efendi, Çopur Süleyman Efe, Güneyli Kolağası Mehmet Efe tarafından oluşturulmuştur. 5 Temmuz 1920 tarihinde Yunan ordusu tarafından işgale kadar çalışmalarına devam etmiş, işgal sonrası Heyeti Milliye grubu dağılmıştır. Bu arada Yunan işgalinden önce bazı kişilerin Heyeti Milliye taraftarlarını gözaltına alıp Alaşehir’de bulunan Yunanlılarla haberleşmeye başlaması, yedi kişilik bir heyet oluşturup Yunan kuvvetlerini karşılamaya gitmeleri Hürriyet ve İtilafçıların Buldan’daki gücünü de göstermektedir. Başka nedenlerde ileriye sürülmektedir. Örneğin Prof. Dr. Nuri Köstüklü şöyle demektedir: “22.6.1920’de Yunan genel saldırısının başlamasıyla Yunan kuvvetlerinin gittikçe Denizli sancağına yaklaşması ve işgal ettikleri yerlerde katliam yapmaları, öte yandan bazı efelerin taşkın davranışları ve halka eziyet etmeleri yöre halkını korkuya ve endişeye sevk etti.”[2]
Çivril’de İstanbul Hükümeti taraftarı Kaymakam olması nedeniyle, Kaymakamın sürüldüğü 1920 yılının Temmuz ayına kadar sağlıklı bir çalışma yapılamamıştır. Kaymakamın karşı çıkışı nedeniyle kurulamamış olan Heyeti Milliye daha sonra Çorbacıoğlu ailesinin önderliğinde bir grupla oluşturulmuştur. Acıpayam Heyeti Milliyesi’nin kurulmasında önderlik edenler ise, Müftü Hasan Efendi, Mehmet Kamil Bey, Kızılhisarlı Hasan Efendidir. Acıpayam Kaymakamı Şevket Bey’in İstanbul Hükümeti taraftarı olması nedeniyle karşı çıkması sonucu örgütlenme cılız kalmıştır. Acıpayam halkı adına başta Belediye Başkanı olmak üzere belediye meclis üyeleri İtalyanlara telgraf yollayarak İtalyan himayesini istemişlerdir. (Milli Mücadele’de Denizli Isparta ve Burdur Sancakları. Nuri Köstüklü. AAM.1999. Sf:191) Yunan zulmüne karşı Kuvayi Milliye taraftarlarını destekleyip düşmanla savaşmak yerine İtalyan korumasını istemek daha çok işlerine gelmiştir. Çardak ilçesinde ise Rıza Bey’in gayretleriyle Heyeti Milliye kurulmuştur.
Denizli Bölgesinde Müftülerin Milli Mücadeleye sıcak baktıklarını söyleyebiliriz. Bu müftülerin İttihat ve Terakki taraftarı olduğunu da unutmamalıyız.
Yunan Ordusunun saldırıları devam ederken oluşturan cephelerde Türk kuvvetlerinin büyük çoğunluğu milli mücadeleye ikna edilen efeler ile gönüllülerden oluşuyordu. 57. Tümen Komutanlığına bağlı askeri birlikler çok azalmış, firariler nedeniyle içleri boşalmıştı.
“11.8.1919 cephe yevmiye defterine göre, cephedeki bütün mücahitlerin ve az sayıda ordu birliklerinin ad ve sayıları şöyle idi;
Tavas Mücahidi 119 mevcut
Sol cenahtan 3. Bölük 154 mevcut
Tavaslı Celil Bey Mücahidi 40 mevcut
Arpaz Mücahidi 38 mevcut
176. Alay Makineli Tüfek bölüğü 35 mevcut
Çal Mücahitleri 194 mevcut
Nazilli Milli Mücahitleri 105 mevcut
Köprübaşında Nazilli Milli Mücahitleri 15 mevcut
Yenipazar Mücahitleri 80 mevcut
Yörük Ali Efe Perakendeleri 27 mevcut
Karacasu Mücahitleri Beğ Köyünde 30 mevcut
59. Sahra Topçu Alayı 5. Obüsü 34 mevcut
Konaz Bölüğü Mücahitleri 90 mevcut
Kuvayi Milliye Süvarisi Mücahitleri 29 mevcut
Sökeli Ali Efe Mücahitleri 128 mevcut
Koçarlı Mücahitleri 340 mevcut
Sol Cenah 2. Bölük 2. Takım Atça 77 mevcut
Sol Cenah 2. Bölük 2. Takım Bozdoğan 46 mevcut
Sol Cenah Kumandanlığı Nuri Bey maiyeti 28 mevcut
135. Alay Makineli Tüfek Bölüğü 314 mevcut
57. Sahra Topçu Alayı 1. Bölük 112 mevcut
Karahayt Mücahitleri 225 mevcut
Buldan Mücahitleri 36 mevcut
Mestan Efe Mücahitleri 152 mevcut
Kuyucak Mücahitleri 37 mevcut
Akçaköy Mücahitleri 50 mevcut
Yıldırım Mücahitleri (Tavas) 206 mevcut
Ortakçı Mücahitleri 28 mevcut
İsmail Efe Mücahitleri 358 mevcut
Zurnacı Efe Mücahitleri 49 mevcut
Pirlibeğ Mücahitleri 54 mevcut
Toplam Mücahit 2900 kişiden oluşmaktaydı.”[3]
Bu arada işgaller nedeniyle nüfus sürekli değişiklik gösterse de, 1914 yılına göre Denizli ve ilçelerinde 252.259 Türk-Müslüman, 3674 Rum/Yunan, 636 Ermeni ve 55 Yahudi bulunmakta olduğunu belirtelim. Denizli sancağında azınlıklar % 15 si geçmemişlerdir. Cephe bölgesinde yaşayan özellikle azınlıkların Yunan ordusu ile ilişkisinin kesilmesi için azınlıkların cephe gerisine göç ettirilmesi gündeme gelmiş ve uygulanmıştır. Göçler nedeniyle Denizli’de dışarıda gelen azınlıklarla azınlık nüfusu artmıştır.
Azınlıkların Yunan Ordusu ilerledikçe Yunan propagandası yaptıkları, Yunan lehine casusluk yaptıkları azınlık gençlerinin Yunan ordusuna gönüllü asker yazıldıkları açıktır. Ancak bunun yanında Denizli’de olduğu gibi Yunan işgalini doğru bulmayan din adamları da vardır. “Denizli sancağı Rum Havra Heyeti Metropolit vekili Papa Hristomos ve Denizli sancağı Ermeni Murahhas vekili Papas Babkin, cemaatleri adına 9.7.1919’da İstanbul’daki İtilaf Devletleri mümessillerine bir telgraf gönderdiler. Bu din adamları telgraflarında, şimdiye kadar Osmanlı Devleti adaleti altında huzur ve sükun içinde yaşadıklarından bahsettikten sonra şöyle demişlerdir; İmha ve tahribat politikasından başka maksada mübteni olmayan şu Yunan kuvve-i işgaliyesinin harekat-ı hunharanesini kemal-i nefter ile takbih eder ve sıdkı maruzatımıza atfı nazarı ehemmiyet buyrularak… bu çirkin mezelime… son verilmesi selameti umumiye namına… istirham ve niyaz eyleriz.”[4]
Eylül sonralarına doğru Yunan Ordusunun Sarayköy tarafını zorlaması üzerine Denizli’deki azınlıkların Eğirdir’e sevk edilmesi gündeme gelmiştir. Azınlıklar bu duruma direnmek isteyince Demiralay zeybekleri bazı kişileri ve papazları asarak mallarına el koyarak zorla bu göçü sağlamışlardır. Demiralay’ın bu göç sırasında aşırıya kaçan davranışları olduğu kabul edilmiş ancak o günün koşullarında bir şey yapılamamıştır. 57 Tümen Komutanı Nazmi Bey zeybeklerden önce azınlıkları asker korumasında göç ettirmeye özen göstermiştir.
Denizli Olayı, Milli Mücadelede denince bu bölgede ilk akla gelen olaydır. 7 Temmuz 1920 akşamı Eğirdir’e sevk edilen azınlıklar şehirde hoşnutsuzluğa neden olmuştur. Demirci Mehmet Efe tarafından gönderilen Sökeli Ali Efe komutasındaki zeybeklerin de taşkınlıkları söz konusuydu. Acımasızlığı bilinen Demirci Efe’nin tehdidi sonucunda Denizli Mutasarrıfı Faik (Öztrak) Bey kaçmış yerine atanan Menteşe (Muğla) Mutasarrıfı Müştak Lütfü Bey daha Denizli’ye gelmemişti. Mutasarrıf vekili olarak yaşlı kadı/hâkim Seyfi Bey bulunmaktaydı. Bu bağlamda Denizli’de o günlerde bir kaostan söz edebiliriz.
Biraz daha geriye gidersek Yunan saldırılarının da artması üzerine yerli Rum/Yunanların da çevreden göçler nedeniyle sayılarının artması üzerine Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, 5 Haziran 1920 tarihinde, Goncalı’ da bulunan Demirci Mehmet Efe’ye bir telgraf çekmiştir. Telgrafta Denizli’de Rumların/Yunanlıların önemli bir çoğunluğa ulaştığını, Türklerin hayatı tehlikede olabileceğini ve bu nedenle iç bölgelere en azından Rum/Yunan erkeklerinin yollanmasını tavsiye etmiş, ayrıca kendisinin de Denizli’de kalması mümkün olamayacağından Tavas’a gideceğini bildirmiştir.
Denizli’deki Hürriyet ve İtilafçılar ise, Milli Mücadeleye karşı olduklarını, Rum/Yunan azınlıkla sorunları olmadığını, Yunan işgali olması durumunda Padişahın emri gibi bu durumu kabulleneceklerini, Denizli’de bulunan Kuvayi Milliyecilerin esas sorun olduğunu dile getirmişlerdir. Hatta Mutasarrıf vekili Hakim/Kadı Kahraman Seyfi Bey başkanlığında “Göç Etmeyeceklerin Haklarını Koruma Derneği”(Hicret Etmeyeceklerin Hukukunu Muhafaza Cemiyeti) adı altında bir dernek bile kurulmuştu. Bu dernek adeta Denizli’nin yeni hükümeti gibiydi. Derneğin başkanı Hakim Kahraman Seyfi Efendi, etkin üyeleri ise, Belediye Başkanı Hacı Tevfik Bey, Karahacıoğlu Salih Bey, Şirvanoğlu Gıyas Efendi, Feyzullahoğlu Ahmet Bey, Şirvanoğlu Nakip, Ahmet Ziya Bey, Saraçoğlu Hacı Salih, Odabaşıoğlu Halil, Jandarma subaylığından emekli Namık idi.[5]
Diğer yandan Rumlar Yunan ordusunu karşılamaya hazırlanırken, bazı Türkler kenti terk etmeye başlamışlardı. Şehrin düzenini sağlamakla görevli asker ve milis görevliler de dağılmıştı. Rumların/Yunanlıların göç ettirilmesi konusunda ısrarcı olan Demirci Mehmet Efe, ek kuvvet olarak kızanlarından Sökeli Ali Efe’yi kırk kişilik bir müfreze ile Denizli’ye gönderir. Miralay/Albay Şefik (Aker) Bey, anılarında Sökeli Ali Efe’nin Rum erkeklerini göç ettirmek için trenlere bindirmek istemesi, Denizlilerin de gitmek istememesi üzerine harbede çıktığını söylemektedir. Askerlik Şubesi Başkanı Miralay Tevfik Bey, Mutasarrıf vekili Kadı Efendiyle birlikte dokuz kişinin imzasıyla Goncalı’ya gönderdikleri sert bir telgrafta, zeybeklerin halkın malına, ırzına tecavüz ettiklerinden söz etmektedirler. 8 Temmuz 1920 tarihinde Denizli’de, Sökeli Ali Efe ve bazı adamları Denizli eşrafı ve Milli Mücadele karşıtı kişilerce öldürülmüş iki kişi ise kaçarak canlarını kurtarmışlardır. Bazı kaynaklarda Sökeli Ali Efe ve adamlarının hükümet konağı taraflarında pusuya düşürüldüğü yazılmaktadır. Aslında bu durum, Kuvayi Milliye hareketine karşı, Padişahçı ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensuplarının bir ayaklanması olarak da kabul edilmesi yanlış olmaz. Akademisyen Nuri Köstüklü’de Hürriyet ve İtilafçıların bir ayaklanması olduğu konusunda benzer görüşe sahiptir.
“Sökeli Ali Efe, Hacı Mustafa ve İsmail adında bir zeybek öldü. Mehmet, Mustafa ve Bahri adındaki müfreze elemanları ile Fazıl Bey yaralandılar. Bu olaydan sonra Binbaşı Namık, Mutasarrıf vekili Seyfi, Müddei Umumi/Savcı Abidin, liva baytarı, Denizli ahalisinden Ali Beyzade Nuri Efendi ve birtakım kişiler hükümet binasına geldiler. Bunlar Askerlik Şube Başkanı ve diğerlerine bir kağıt imzalattırdıktan sonra, orada bulunanlara şöyle dediler; ‘Efendiler! Çekilmeyiniz. Millet istediğini yapmaya muktedirdir. Biz artık Kuvayi Milliye vs.den bıktık. Her ne olursa olsun her kim gelirse gelsin, sokak ortasında gebertip leşini köpekler yedireceğiz.”[6]
Sonuç olarak, bu durumu öğrenen Demirci Mehmet Efe, Denizli’ye gelir, Askerlik Şubesi Başkanı Albay Tevfik Bey, Liva Naibi ve Hâkim Kahraman Seyfi Bey, Belediye Başkanı, Savcı Abidin Bey de dahil olmak üzere 60 kişiyi öldürür. (Bazı kaynaklarda 68 kişinin öldürüldüğü yazılıdır.) Hatta Denizli’yi yakmaya kalkar ve zor ikna edilir. Demirci Mehmet Efe’yi Şeyh Tahir Efendi zorla ikna eder. “Denizli’nin petrol dökülerek yakılmaktan kurtarılmasını, ölüm hadisesinin durdurulmasını Sarakköylü Şeyh Tahir Efendi sağladı… Şeyh Efendi vakayı haber alınca Demirci Efe’nin yanına koşmuş, onun kendisini kaybetmiş bir halde icraatını görünce ciddi bir tavırla yanına sokulmuş, Efe’ye: ‘Seni din namına, Allahın emrini yerine getirmeye davet ediyorum. Yaptığın Cenabı Hakkın rızasına aykırıdır. Fazla oluyorsun’ demişti. Din namına Allahın emri sözü Demirci üzerinde beklenen ettiyi yaratmıştı. Demirci; ‘Şeyh Efendi, ben yeminimi yerine getirmek isterim. Şehri yanmaya Denizlileri cezalandırmaya yemin etmiştim.
‘Oğlum şeriatta zorluk yoktur. Her şeyin kolayı bulunur. Denizli’nin Mezarlığı da şehir sayılır. Oranın sakinleri şehirde bulunanlardan çoktur. Burasını ateşlediğiniz takdirde yemininiz yerine getirilmiş olur.’
Taraflar bu tedbiri beğendi ve kıtal durdu. Gaz tenekeleri Denizli’nin büyük mezarlığına nakil olunarak yaş, kuru otlar ne var ise ateşe verildi ve böylelikle Efe’nin yemini yerine getirilmiş kendisi vebalden kurtarılmış oldu.
Bundan sonra Efe, Ankara’ya Mustafa kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek, ‘Denizliler isyan etmişti. Gereken tedbir alındı. Asayiş ve emniyet temin olundu’ dedi.”[7]
Bir soru da, Demirci Mehmet Efe’nin yanında olan 57. Tümen Komutanı Miralay Şefik Bey, bu altmış kişinin öldürülmesine neden engel olmadığı noktasındadır. Miralay/Albay Şefik Bey, Demirci Mehmet Efe’ye engel olmamış ya da olamamıştır. Öfkelenen ve önemli adamlarından Sökeli Ali’nin öldürülmesi üzerine tutulamaz hale gelen Demirci Mehmet Efe’ye engel olmak kolay değildir. Bunun yanında, Miralay/Albay Tevfik Bey tartışılabilir, ama diğer ölenler Milli Mücadele karşıtı kişiler olduğu genel kabul görmektedir. Miralay/Albay Tevfik Bey’in de efeleri istemediği öldürülmelerine de göz yumduğu kaçan kızanlar tarafında dile getirilmiştir. Hatta Albay Şefik Bey anılarında, Denizli’de padişahçı ve irticacı bir karşı çıkış olduğunu da söylemektedir. Demirci Mehmet Efe’nin “ben bir yıldır Yunanla bu kişiler için çarpışıyorum. Şimdi bu kişiler benim adamlarımı Yunanlılar için öldürüyor” sözüne söylenecek fazla bir şey de yoktur. Şefik (Aker) Bey, Demirci Mehmet Efe hakkında olumlu düşünenlerdendir.
“Demirci Mehmet Efe, zeybekliğinden bütün Aydın ahalisinden hasmına karşı amansız olmakla beraber bilhassa köylerde diliyle ve iyilikleriyle bağladığı pek çok taraftarı da vardı. Zekası ve zeybeklikteki hüneri, zeybek destanları ile ruhları beslenen o muhitti, kendisini şöhret ve nüfus sahibi kılmıştı. Zeybekliğinde hükümete karşı husumet göstermemiş ve mesela postalara vesai; hükümet adamlarına tecavüz etmemiş olmakla beraber, kaza ve nahiye merkezlerini basmış, hapishaneden arkadaşlarını çıkartmış ve buna benzer her zeybeğin yapamadığı cüretkârlıkları yapmış, halk üzerinde cüret ve hüneri ile yayılmış, destana geçmiş idi.
Demirci Mehmet Efe zeybek olmakla beraber kaba değildir, hassastır, terbiyelidir. Muhatabına göre idare-i kelam eder. Tevazu ve hürmet gösterir. Kalp kazanmakta mahirdir.
Demirci Mehmet Efe kendisine bağlı ve sadık kuvvetli bir mahiyete sahipti. Demirci Efenin kuvvetleri diğer zeybek kuvvetlerinden üstündü. Ve bu zeybekler üzerinde de söz sahibi idi. Çünkü tehdidini yerine getirecek kuvvetteydi ve bunu hepsi biliyordu. Ayrıca diğer zeybek çetelerini iyi idare etmekte ve kendisine bağlı tutamakta hüner sahibiydi. Mücadeleyi devam ettirmek hususunda samimi ve azimkâr bir duyguya sahipti. Tabi iğfal edildiği zamanlar da oluyordu. Fakat telkinler ve samimi hasbıhallerde bu halini düzeltiyorduk. Demirci Mehmet Efenin iyi taraflarından istifade edildi ve cidden sadıkane ve vatanperverine çalıştı”[8]
Denizlili vatan hainlerinin sorumluluğu Miralay Şefik Aker’e çıkmış ve bu kişi daha sonra Milli Mücadele alanında ismi silikleşmiştir.
Ergun Hiçyılmaz’ın “Başverenler Başkaldıranlar” kitabında, ortalığı sakinleştirmeye ve ölümlere engel olmaya çalışan Albay Tevfik’in yaralı bir zeybeğin, “Kumandan isteseydi Ali Efe ve Kızanlar öldürülmezdi… Beni ve yaralıları ölüme terk ettiler”sözü üzerine Demirci Mehmet Efe tarafından tabancayla vurulduğu, diğer zeybeklerin ise, vurulan Albay Tevfik Bey’i linç ettikleri söylenmektedir.[9]
[1] Milli Mücadele’de Denizli Isparta ve Burdur Sancakları. Nuri Köstüklü. AAM.1999. Sf:68
[2] Milli Mücadele’de Denizli Isparta ve Burdur Sancakları. Nuri Köstüklü. AAM.1999. Sf:188
[3] Milli Mücadele’de Denizli Isparta ve Burdur Sancakları. Nuri Köstüklü. AAM.1999. Sf:105
[4] Milli Mücadele’de Denizli Isparta ve Burdur Sancakları. Nuri Köstüklü. AAM.1999. Sf:174
[5] Kutsal İsyan-5. Hasan İzzettin Dinamo. Tekin Yayınevi. Ocak 2015. Sf:7
[6] Milli Mücadele’de Denizli Isparta ve Burdur Sancakları. Nuri Köstüklü. AAM.1999. Sf:185
[7] Ben de Yazdım-8- Celal Bayar. Sabah yayınları.1997. Sf:14
[8] Milli Mücadele-1- Sabahattin Selek. Milliyet yayınları.2011. Sf:104
[9] Başverenler Başkaldıranlar. Ergun Hiçyılmaz. Altın Kitaplar yayınevi. Ocak 1993. Sf:175