“Üç gün oldu seveli ne tez usandın benden”
Ne çok şey anlatır türküler. Anadolu’nun saf, temiz insanları, onların yaşanmışlıkları, acıları, sevinçleri, sevdaları kokar türkülerde buram buram. Kah ağlatır, kah oynatır… Ama hep bir yaraya dokunur, hep bir incecik sızlatır.
Kevengin Yolları türküsünün de böyle içli ve hüzünlü bir öyküsü vardır, pek bilinmeyen… Elazığ’ın Kövenk Köyünde yakılan bu türkü de Fatma ile Ali’nin sevdası anlatılır. Güzeldir Fatma, endamlıdır, akça pakçadır, yürüyüşü, duruşu, gülüşü başkadır. Köyde bütün delikanlıların gözdesidir. Gel gör ki Fatma’nın gönlü Ali’ye yanmıştır. Gözü kimseleri görmez Ali’den başka. Bu öyle bir sevdadır ki Fatma kendisini Ali’de öldürmüştür. Ali ile “bir” olma isteği “ İlik düğme olayım o yârin kollarında” dedirtir Fatma’ya.
Köy yeri küçüktür, zordur sevdiğinle bir sevdayı yaşamak. Kaçak kaçak buluşurlar köyün tenha, ormanlık yerlerinde. Ali bekler onu ağaçların altında, Fatma kaçar kaçar gelir Ali’nin kucağına. Soluksuz kalır, Ali’sinin nefesinde soluklanmak için…
Önceleri sadece ağaçlar, kuşlar tanıktır bu sevdaya, sonra tüm köy duyar Fatma ile Ali’nin birbirine yanık olduğunu. Ormanda gizli gizli görüştüklerini görür köylüler. Köyün kadınları çeşme başında birbirine anlatır Fatma ile Ali’yi. Dedikodu almış yürümüştür. Adı çıkmıştır güzel Fatma’nın, köyde herkes onu konuşur. “Kendi güzel olmuş neye yarar bahtı güzel olsun” derler bir ağızdan.
Ali söz vermiştir Fatma’ya, askerliği bitince alacaktır Fatma’yı. Bekler Fatma, bekler durur. Askerlik biter, günler geçer Ali’den ses yoktur. Ali babasının sözünden çıkamayan, o ne derse onu yapan, kendi kararlarını veremeyen biridir. Fatma bilmez bunu, umutla bekler, ister ki sevdiği adam yanında olsun, bir yuvası olsun.
Fatma ve Ali’nin anası-babası bilirler hallerini. Bilirler bilmesine de Ali’nin babası Salih Ağa sevmez Fatma’nın babası sessiz Muharrem’i. “ Sessiz Muharrem kim ki onun kızı ne olsun, bana bahsetmeyin o adamın kızı Fatma’dan “ der her araya girene. Köyün kadınları, Ali’nin anası “Fatma’dan iyi kız mı bulacağız, Fatma güzeller güzeli, yaptığı yemek yenir, her işe koşar, adı çıktı kızın etme eyleme” deseler de zorba Salih Ağa kimseleri dinlemez. Zaten kadının adı yoktur. Kadının ne dediğinin, ne istediğinin bir önemi de yoktur. Boşunadır bir erkeğin istekleri karşısında çırpınmaları.
Ali babasına; “Baba söz verdiydin, askerden sonra isteyecektik Fatma’yı, askerden geleli ne kadar oldu isteyelim artık” dese de babası onu da dinlemez. Salih Ağa aklına koymuştur, oğluna Demir Ağa’nın kızını alacaktır. Ağanın kızı dururken sessiz Muharrem’in kızı ona gelin olamaz. Salih Ağa için sevdanın bir anlamı da yoktur. Bilir oğlunun da kendi gibi olduğunu ama Fatma bilmez, Fatma bekler.
Salih Ağa oğlu Ali’ye “Sen bırak Fatma’yı falan da Demir Ağa’nın kızı büyümüş, pek serpilip güzelleşmiş hele ona bir bakalım” der. Ali babasına ses etmez, ne babasına söz geçirecek yürek vardır onda ne de Fatma’nın yüzüne bakacak yüz. Kaçıramaz da Fatma’yı, kaçmak kolaydır ama. Kaçar Ali, Fatma’dan kaçar… Fatma’nın yüreği bir kor ateş, acısını türkülerle, ağıtlarla göz yaşlarına katar katmasına da nafile. Anasının sözleri de teselli edemez ayrılığın, aldatılmışlığın acısını.
Ali ile Demir Ağa’nın kızına tez zamanda düğün dernek kurulur. Salih Ağa istediğini almış, yüzü güler, sessiz Muharrem’in kızı ha, o kim ki ? Ali damatlıklar içinde, almış Demir Ağa’nın yeni serpilmekte olan kızını, Fatma hayalinde bile yok. Çoluk çocuk bütün köy, meydanda, evlerin sofalarında, damlarında, yer içer, düğünü seyreder. Çalgıcılar, halaylar… Bir tek Fatma ve anasıdır, iki göz evlerinde sessizce acılarını bileyen.
Fatma doğrulur, kalkar, babasının saklı duran tabancasını alır durduğu yerden. Rüzgar gibi çıkar evin kapısından, yine soluk almadan koşar Ali’ye… Fatma düğün alanına vardığında, düğün dernek susar, ses, soluk kesilir. Sadece hiçbiri Fatma’nın ki gibi atmayan bir sürü kalbin sesi duyulur koca köyde, bir de iki el silah sesi…
Ali kanlar içinde, yerde. Fatma Jandarmanın kollarında, Kevengin yollarındadır…
Dilinde sevdasının türküsü, aklında kavuşamadığı Alisinin düşüyle…