“Aslına bakarsanız gerçekten her şeye sahiptik, yani bir düşünsenize!”
DiCaprio’nun, filmdeki kıyametten önce söylediği son sözüdür bu. Masadaki herkes sessizliğin sonsuzluğunda düşünür, gerçek sonsuzluğa geçmeden saniyeler öncedir!..
Keşke bizde yok olup gitmeden gerçekten düşünsek ve evet bu dünya bize yaşamamız için gereken her şeyi veriyor, ya biz ona ne veriyoruz diye sorabilsek kendimize…
Don’t Look Up, güncelliğini kaybetmeyecek mesajlarla dolu Adam McKay tarafından yazılan senaryosu, beş tanesi – Leanardo DiCaprio, Jennifer Lawrence, Cate Blanchett, Meryl Streep ve Mark Rylance- Oskar ödüllü yıldızlardan oluşan, rollerinin hakkını veren oyuncu kadrosu ve güzel müziğiyle sıkılmadan izleyeceğiniz bir film. Bir kara komedi…
Çok tanıdık geldi diyeceğiniz bir film izlemeye hazır mısınız?
Everest Dağı büyüklüğünde dev bir kuyruklu yıldız hızla dünyaya yaklaşmaktadır ve dünyaya çarparak, tüm insanlığı yok edecektir. İşte bu konuda insanları uyarmaya ve dünyanın kurtuluşu için bir şeyler yapılması gerektiğini anlatmaya çalışan iki gökbilimcinin hikayesini konu ediyor film. Astronomi doktora adayı Kate Dibiasky ve Dr. Randall Mindy, insanlığı yaklaşmakta olan bu tehlikeye karşı uyarmak için öncelikle Beyaz Saray’a bilgi vermeye gider ve sonrasında da bir medya turuna çıkmaya karar verir. Kate ve Dr. Mindy, insanları yaklaşan bu felaketten haberdar etmek ve tehlikeyi yok edebilmek için çırpınırken, karşılarında onları yani dünyanın 6 ay sonra yok olacağını söyleyen bilim insanlarını hiç ciddiye almayan siyasetçilerle, onları bir magazin malzemesi olarak gören gazetecilerle ve haber programcılarıyla, hatta tehlikeyi algılamamakta ısrar eden bütün bir insanlıkla baş başa kalırlar…
Olay duyulduğunda halkın tepkisi farklı farklıdır. Bazıları “eyvah geliyor”, bazıları “Kuyruklu yıldız olduğuna ben inanmıyorum”, bazıları ise “Kuyruklu yıldız bize çarpmaz”. der. Tüm bu söylemler, geçmişten günümüze aklımıza neler neler getirir. AİDS olan yaklaşımımızdan sonra yapılan akıl dışı beyanatlar ve aşı tartışmaları vs…
Filmde vurgu yapılan önemli bir konuda sosyal medya üzerinden maruz kalınan linç! Kate Dibiasky, insanlığı kurtarmaya çalışırken karşılaştığı alaycı tavır üzerine geçirdiği bir sinir krizi sonrası sosyal medyada onun hakkında yapılmış memelerle yüzleşir. Dr. Mindy ise neredeyse bir seks objesi haline getirilir. Bu bilim insanları bir anda haklarında atılan binlerce kötü tweeti okumak zorunda kalır. İnsanlar kendileri için çalışan “en akıllı ve en çalışkanları “sosyal medyada linç ederek, “silinene kadar” kendilerini gösterme yarışına girmişlerdir.
Bu iki bilim insanının, dünyanın yok olma tehlikesini duyurma çabaları, seçim sürecinde olan, seçim propagandası için bağış ve nihayetinde oy toplama derdine düşen Amerika Başkanının halkı absürt şeylerle oyalayarak, ayakta uyutma ve istediği oyları alma derdinden daha önemli değildir. İnsanları bir şarlatana dönüştürmekte usta olan medya ise asla gerçeğin peşinde değildir. Hatta çok daha ötesi gerçeği söylemek suçtur ve Dr. Mindy tüm saflığı ile sorar; “halka gerçeği söylememiz neden suç olsun ki?”
Dünyanın sonunun gelmesi Amerika’nın “dev medyası” için sadece bir hikayedir. Medya renkli şeyleri sever, en gerçek yok oluş haberini bile verirken “yumuşatacak” bir yol, bir renk de bulunur. Neticede bu iki bilim insanı, siyaset ve medya dünyasının menfaatçi, yozlaşmış, yalaka, gündelik zevk ve hırslarıyla meşgul insanlarından çıkan anlamsız, absürt ve yok edici sesler arasında adeta kaybolurlar. Dünyanın ve insanlığın yok olup olmama noktasındaki kaderini belirleyecek bir olayda bile, seçilmiş bir grup azınlığın kendi çıkarlarına göre verdiği kararlara hepimizin tabi olması ne kadar dehşet vericidir…
Filmde işlenen, dünyaya çarpmak üzere olan kuyruklu yıldız tabii ki bir metafor. Seyrederken bu nasıl olabilir dedirten ve içten içe bizi delirten pek çok sahne, günümüzde yaşanan ve aslında çok iyi bildiğimiz şeyleri resmediyor. Film öncelikle, kapitalizmi ve beraberinde getirdiği küresel yıkımı çok ironik tespitlerle ortaya koyuyor. Dünyayı yok edecek olan bu kuyruklu yıldızda bulunan, cep telefonlarının ve bilgisayarların üretiminde kullanılan ve 140 trilyon dolar değerinde olduğu söylenen minerallere sahip olabilmek için bu kuyruklu yıldızın dünyadaki yaşamı yok etmesine izin veriliyor. Bilim insanı Dr. Mindy soruyor; “Gelen şeyin çarpması ile hepimiz öleceksek trilyon doların ne anlamı var ki? “Buna sermayeyi temsil eden, başkanın en büyük bağışçısı BASH isimli cep telefonu üreten firmanın CEO’sunun cevabı hazır; “Ya hepimiz zengin ve güvende olursak…”
Kendi kişisel, politik ve ekonomik çıkarları için doğruları çarpıtan, liyakatsiz ama sadakatli yakınlarını yönetime dahil eden siyasetçiler, yalanlarla beslenen ve ne yediğini unutan duyarsız halk kitleleri, cep telefonları ve bilgisayarlar ile oyalanan sosyal medyaya gömülmüş, anlık hayatlar yaşayan, sevgiyi ve dostluğu cep telefonunda ki mekanik bir seste arayan, birbirini tanımayı zaman kaybı olarak gören iletişim zavallısı insanlar, halkı iktidarla birlikte hayırsever kılığında sömüren zengin sermaye sınıfı ve kafasına çuval geçirilerek “oyundan çıkarılan”, değersiz bir paçavraya döndürülen bilim insanları, şahlanan cehalet!…
Film bu açılardan da tam olarak günümüz dünyasına parmak basıyor. Biz filmi izlerken bildiğimiz, yaşadığımız tüm bu çarpık düzene bir kez daha lanet okuyoruz. Bize, günümüzde dünyayı esir almış olan Covid-19 salgınına karşı büyük mücadele veren bir kısım bilim insanlarının çabası yanında, Küba hariç buldukları aşıyı para karşılığı satan devletler ve ilaç şirketleri ve bu nedenle aşılanamayan milyonlarca insanı hatırlatıyor. Bu gezegeni yok edecek olan iklim krizi ve küresel ısınma gibi felaketlere karşı önlem almasını beklediğimiz, onu yavaş yavaş yok ederek yöneten bu bir avuç insanın, sadece kendi politik, ekonomik menfaatleri doğrultusunda karar aldıkları gerçeğini de hatırlıyoruz. En acısı da yine kapitalist sistemin yarattığı gelir dağılımındaki eşitsizlik nedeniyle, her gün açlıktan ölen binlerce insan geliyor gözümüzün önüne. Politikacıların ve doymayan teknoloji devlerinin ne kadar ikiyüzlü olduklarını ve açlık çeken insanları bile hırslarına nasıl alet ettiklerini de tüm açıklığı ile görüyoruz.
Filmin bir sahnesinde DiCaprio, kendini kandırdığını bile bile şöyle seslenir; “o kuyruklu yıldızdan çıkaracakları mineraller ve zenginlik dünyadaki açlığı bitirebilir.” Dr. Teddy ise acı bir kahkaha eşliğinde “Demek bu saçmalığa taktıkları küçük şirin kurdele buydu!.. der. Kate devam eder; “Bir cep telefonu şirketinin hissesi yükselsin diye Everest büyüklüğünde bir kuyruklu yıldızın dünyaya çarpmasına izin verecekler!”
Filmdeki oyuncuların performansları da uzun süre konuşulacak güzellikte.
Dr. Mindy asosyal bir kişilik. Etkili sakinleştiriciler ve daha pek çok ilacın bağımlısı olan bir tip çizmekte. TV programındaki sinir krizi geçirdiği sahneler çarpıcı. Şöhretin dürüst insanları bile etkisi altına alabileceğinin, kendini bile tanıyamaz hale getirebileceğinin güzel bir örneğini sergiliyor. Kendisini tanıtırken, iki başkanla yattığını ve eski kocalarından birinin Dış İşleri Bakanı olduğunu, dört dil bildiğini ve fazlaca zengin olduğunu söylemekle yetinen bir medya kraliçesi kadınla yaşadığı “aşk” sonucunda, ailesini terk edişini anlamlandırmak da zor değil. Ancak sonunda elinden geleni yapmış olan bir “iyi adam” olmasına izin veriliyor.
Amerikanın Başkanı Janie Orlean’ı canlandıran Merly Streep’ in oyunculuğu muhteşem. Eski Playboy Dergisi orta sayfa mankeni bir kadın. Özel kalemi olarak da oğlunu atamış. Oğlu ne kadar umrunda filmin sonunda görüyoruz. Bilim insanları dünyanın yok olacağı konusunda başkanı uyarmaya gittiklerinde, onunla uzunca süre görüşemezler. Çünkü başkan, bir zamanlar çıplak modellik yapmış, erotik filmlerde oynamış olan eski sevgilisi ırkçı bir adamı Anayasa Mahkemesinin Başkanlığına ataması neticesinde ortaya çıkan itirazları alt etmeye çalışmaktadır. Başkanla ilgili bir çarpıcı detayda; Bilim insanlarının kuyruklu yıldızın dünyaya çarpacağına dair açık verilerine rağmen, Nasa’nın kadın başkanının “ıska geçecek felaket paniği” diyerek yalanlama yapması. Sonradan anlıyoruz ki o da bir eski anestezi uzmanı ve başkanın büyük bağışçısıymış. Tüm etik değerlerden uzak, halkı düşünmeyen, kendi çıkarları için her şeyi yapabilen bir başkan!..
Jason Orlean karakteri, gerçek hayatta devlet yönetimine liyakatsız işe alımların kült bir örneği. Hesap vermeyecek olmanın rahatlığı ile takındığı tavırlar, iki bilim insanına karşı kendi seviyesizliğini ve birey olarak hiçliğini ortaya koyan davranışları ve verdiği mantık dışı kararlar çok bilindik.
Brie Evantee (Cate Blanchett), tüm donanımına rağmen maddeleşmiş bir kadın. Tüketim toplumunun ve paranın yarattığı bir medya kraliçesi. Ekrandaki birçok yüzün temsili konusunda çok başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Bu karakterin, herkesin öleceği gerçeği ile tahrik olmasını ve Dr. Mindy’i baştan çıkarırken sürekli bunu duymak istemesini anlamlandırmak zor değil…
Son derece rahatsız edici, nerdeyse mekanik bir ses tonu ve vücut dili. Günümüzün Steve Jobs’u ve benzerlerini canlandıran Peter Isherwell filmde büyük bir teknoloji devinin CEO’su olarak karşımızda. Duygusuz, ruhsuz ve kimliksiz. İnsanların kaderiyle oynayan, her şeyi kendi çıkarlarına göre yönlendiren ve hiç yenilmeyen sermaye. Her zaman ikinci bir yaşam için B planları var ve gemileri hazır.
Ariana Grande, filmde Riley isimli bir şarkıcıyı canlandırıyor. Grande, günümüz dünyasında ünlü isimlerin medya için, şöhret ve para için neler yapabileceğini bize gösteriyor. Tüm özelleri ve yarattıkları dramlar ekranda gösteriliyor. Tüm dünyanın konuşması gereken ciddi ve gerçek olaylar varken, hepsi unutuluyor ve bunlar saatlerce izleniyor. Neden bu kadar ciddi şeyler varken, başkalarının kurgu hayatları ile uğraşıyoruz? Kendimize sormamız gerekiyor.
Hepimiz bu filmin içindeyiz! Dünyanın 21. Yüzyıldaki bu görüntüsünü yaratanlar olarak aynaya bakar gibi bakın ve kendinizi de izleyin! Siz kendiniz, sevdikleriniz ve bu dünyanın devamı için “en azından denedim” diyebiliyor musunuz?
Filmin sonunda hazır yemeklerle kurulan bir masadayız. Kıyametten önceki son yemek, son kahve…
Bu son ile ilgili olarak DiCaprio, “Sonda sevdiğim şey buydu. Çünkü benim de bu şekilde karşılık vereceğimi hissettim. Biz komünal bir türüz. Sevdiğim insanların yakınında olurdum ve yaklaşan mahşeri görmezden gelirdim. Yemek masası sahnesi bunu perçinledi.” açıklamasını yapmış.
Evet, gerçek dostlarla yenen bir tek akşam yemeği bile bu sonlu hayatı yaşamaya değer… Muhteşemliği, basitliğinden ve doğallığından gelen, aile, dostluk, sevgi, aşk gibi değerlerinize sıkıca sarılın ve “sakın yukarı bakmayın” diyenlere inat hep yukarı bakın.