Tarihimizi Doğru Bilelim: İstiklal Mahkemeleri Hukuka Uygun Mudur?

Ahmet Hür
681 views

İstiklal Mahkemelerini bugünün hukuk mantığı ile algılayabilmemiz mümkün değildir. İstiklal Mahkemelerini “Devrim/İhtilal Mahkemeleri” olarak algılamak gerekir. Durum böyle olunca, İstiklal Mahkemelerini, Milli Mücadele içinde ayrı, Milli Mücadele sonrası ayrı değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Anadolu’da Milli Mücadele başlayıp, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılınca, doğal olarak Ege bölgesini işgal etmiş Yunan ordusuna karşı cephe savaşı yapabilecek düzenli ordu kurması gerekiyordu. Bunun yanında devlet otoritesini güçlendirmeye yönelik, vergi ve askere alma dâhil olmak üzere pek çok tasarrufu bir merkezden idare edebilecek yapıyı oluşturup, emir komuta zincirinden hoşlanmayan, keyfi davranışlara her zaman yönelebilecek çetelerin de tasfiyesi zorunluluktu.

“T.B.M.M’nin açıldığı günlerde Türkiye topraklarında 38.000 İngiliz, 59.000 Fransız, 17.000 İtalyan askeri ve 90.000 kişilik Yunan ordusu bulunuyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplam 200.000’i bulan işgal ordularına ve Doğu Anadolu’da Ermenistan devleti kurmak isteyen Ermenilere karşı savaşmak zorundaydı. Ayrıca Fransız işgal bölgesinde 10.000 ermeni ve Karadeniz bölgesinde Pontus devleti kurmak için uğraşan 20-25 bin Rum’a karşı savaşılmalıydı.”(1)

Uzun yıllar savaşların getirdiği yılgınlık ve süresiz askerlik gibi o günün koşullarında zorunlu da olsa, kimsenin kabul edemeyeceği yaklaşımlar sonucu, ciddi bir asker kaçakları sorunu oluşmuştu. Asker kaçakları bir yanda düzenli ordu birliklerini mum gibi eritirken diğer yanda, eşkıyalık, haydutluk gibi olumsuz bir suç ağının ana nedenini de oluşturuyordu.

Son senelerde (1918) Türk ordusunun asker kaçağı sayısı 300 bin olup, bunlar kendi memleketlerine (doğdukları yer) kaçıp, hırsızlık, yağmacılık, her çeşit güvenlik bozucu işlere girişiyorlardı. Kaçaklar vurulma tehlikesine rağmen, trenden atlamak, kollardan ayrılmak, karargâhlardan kaçmak şeklinde oluyordu.”(2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan’da açıldıktan sonra 29 Nisan’da ilk kanun yasalaştı. Bu kanun “Hıyaneti Vataniye Kanunu” idi. Bu kanun ile Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına karşı gelmek ve ayaklanmak vatan hainliği olarak kabul edilip cezalandırılacaktı. Cezalarında mahkemeler aracılığıyla yapılmasını karar altına alan kanun, İstiklal Mahkemelerinin de meşruluk zeminini hazırlamış oluyordu. Çünkü normal mahkemeler ve divanı harpler olağanüstü koşullar açısından uygun değildi. Uygun olan olağanüstü dönemin olağanüstü meclisinin olağan üstü mahkemesi idi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, divanı harplerin yerine, Fransız ihtilalından etkilenerek İstiklal Mahkemelerini “Devrim/İhtilal Mahkemesi” olarak kurdu (11 Eylül 1920). Kuruluşta en önemli neden asker kaçakları idi. Bunun yanında Divanı Harpler hem çok daha fazla keyfiliğe yol açarken, diğer yandan uzun savaş dönemleri nedeniyle zaten üniformalı kişilere özellikle subaylara düşmanlık besleyen halkın gözünde, ordunun tamamen itibar kaybetmesine yol açması ve Milli Mücadelenin bir halk savaşına dönüşmesi istendiğinden Divanı harplar uygun bulunmadı. Başlangıçta asker kaçakları suçlarına bakan İstiklal mahkemeleri kısa sürede vatana ihanet, ayaklanma, eşkıyalık, yolsuzluk, hırsızlık gibi suçlara da bakmaya başladı.

İstiklal Mahkemelerinin casusluk, vatana ihanet, düşmana hizmet konularında verdikleri cezaları, toplam cezalara göre kıyasladığımızda; Ankara’da % 5, Eskişehir’de %41, Isparta’da % 1, Konya’da % 17 oranlarını görmekteyiz.”(3)

İstiklal Mahkemeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapmıştır. Üyeleri ve başkanları genel olarak hukukçu değildir. İstiklal Mahkemesine seçilen Milletvekilleri, verdikleri karardan dolayı sorumsuzdur ve asker sivil herkes İstiklal Mahkemelerinin kararlarını uygulamak zorundadır. Verilen kararların temyiz yolu yoktur yani kesindir. İstiklal Mahkemesindeki hakimler vicdanlarına göre karar verirken, delile ve kanuna bağlı değildir. Ezici çoğunluğu hukukçu da değildir. En çok tartışılan konuda budur. Mahkemelerde önceden savcı yokken daha sonra savcı da eklenmiştir. Hakim sayısı da önceden üç iken sonra dörde çıkarılmıştır. İstiklal mahkemeleri halka açık olarak yapılmıştır. Sanıklar tek tek veya toplu olarak yargılanmıştır.

Her mahkemenin kapısında büyük bir levha ile mahkemenin adı yazılı bulunurdu. Mahkeme heyetinin oturduğu yerin arkasında yine büyük bir levha ile ‘İstiklal Mahkemesi, Mücadelesinde, Yalnız Allah’tan Korkar’ yazısı asılıydı”(4)

Kurulan İstiklal Mahkemeleri:

1) Ankara İstiklal Mahkemesi: Reis İhsan Bey, Cebelibereket milletvekili. Üye Kılıç Ali Bey, Ayıntap milletvekili. Üye Hüseyin Bey, Elaziz milletvekili. Üye Cevdet Bey, Kütahya milletvekili. 7 Ekim 1920 den 31 Temmuz 1922 tarihine kadar çalışan tek İstiklal Mahkemesidir. En önemli İstiklal Mahkemesi dememizde de bir sakınca yoktur. Çok önemli davalara bakmıştır. Belli başlı baktıkları davalar ve verdikleri cezalar şöyledir.

Sadrazam Damat Ferit, Ayan meclis üyeleri Hadi Bey, Rıza Tevfik Bey ve Reşat Halis Bey’i, Sevr anlaşmasını imzaladıkları için gıyaplarında idam cezası verildi.

Çerkez Ethem ve kardeşleri hakkında, vatana ihanetten gıyaplarında idam cezası verildi.

Gizli Komünist Partisi davasına da bakan mahkeme çeşitli hapis cezaları verdiler.

Başta Hintli Mustafa Sagir’in casusluk davası olmak üzere pek çok casusluk davasına da bakmıştır. Casusluk davalarında suçlu kanaati uyananlar idam cezasına çarptırılmıştır.

“İlginç ve ibret verici bir dava da jandarma komutanı Yüzbaşı Nuri ve emrindekilerin kidir. Köylüye zulüm ve işkence yaptıkları ve parasını ödemeksizin hayvanları için arpa topladıkları şikâyetiyle, tutuklanarak Ankara İstiklal Mahkemesince yargılanan Bala kazasını inzibata görevli Kütahya Jandarma komutanı Yüzbaşı Nuri ile Hikmet ve Hasan Çavuşların Beynan köyü muhtarı Veli’ye istediklerini yapmadığı için işkence yaptıkları ve köyün sakinlerinden Kazım Bey’in ambarından bedelini ödemeksizin otuz yarım arpayı zorla aldıkları anlaşıldığından; Yüzbaşı Nuri’nin askerlikten atılmasına ve tutuklandığı tarih olan 15 Kasım 1921 ‘den itibaren iki sene ve Hükmet çavuşun bir sene küreğe, Hasan Çavuşunda aynı şekilde cezalandırılmasına karar verildi. Karar bütün jandarma birlikleri ve bölge halkına bildirildi.”(5)

            Ankara İstiklal Mahkemesi iki yıllık süre içinde çeşitli suçlardan 13.096 kişiyi yargılamıştır. Bu kişilerden 108 kişi idam, 279 kişi idam cezası almış ama ertelenmiş (tecil edilmiş), 48 kişi de yokluklarında (gıyaben) idam cezasına çarptırılmıştır. Bunun dışında 12.137 kişi değnek ve para cezasına çarptırılmış, 54 sanık kalebentlik (sürgün/bir yerde ikamet etme zorunluluğu) cezası almış, 470 kişi de beraat etmiştir.(6) Bazı kaynaklara göre ise bu sayı çok daha yüksektir. Bu arada asker kaçakları kendileri gelip teslim olurlarsa af ediliyorlardı.

2) Eskişehir İstiklal Mahkemesi: Reis Yusuf Bey, Denizli Milletvekili. Üye Rasih Efendi, Antalya milletvekili. Üye Muhittin Baha Bey, Bursa milletvekili. Üye Haydar Bey, Kütahya milletvekili. 20 Ekim 1920 ile 17 Şubat 1921 tarihleri arasında çalışmıştır.

Davalar arasında en önemlilerinden biri de Karzak Süleyman paşanınkidir. Süleyman Paşa İstanbul hükümeti, İngilizler ve Yunanlılar hesabına Anadolu hükümetiyle onun mümessili Büyük Millet Mezlisi aleyhine, İstanbul, İzmit ve Arifiye bölgelerinde faaliyette bulunduğu için vatan haini olarak idama mahkum edilerek 21 Ekim 1920 tarihinde asılarak idam edildi.”(7)

3) Konya İstiklal Mahkemesi: İki dönem görev yapılmıştır. Birinci dönemde Reis Osman Nuri Bey Bursa milletvekili, Üye Hacı Tevfik Efendi Kengiri milletvekili, Üye Hacı Tahir Efendi Isparta milletvekili. Konya’da çıkan isyan sonrasında 8 Kasım 1920 de kuruldu ve 18 Şubat 1921 tarihine kadar görev yapmıştır. Bu süre içinde 805 kişiyi cezalandırmıştır. İkinci dönemde 11 Ağustos 1921 tarihinde Konya İstiklal Mahkemesi görev yapmaya başlamış, yaklaşık bir yıl görev yapmış 1 Ağustos 1922 tarihinde İstiklal Mahkemelerinin kaldırılması ile görevini tamamlamıştır. İkinci dönemde Balıkesir/Karesi milletvekili Hacim Muhiddin Bey başkanlığında, Bursa milletvekili M. Baha Bey, Urfa milletvekili Saib Bey (9 Ocak 1922 de istifa etmiş, yerine Başkomutanın emriyle İçel milletvekiki Ali Efendi atanmıştır), Denizli milletvekili Yusuf Bey görev yapmıştır. Bu süre içinde 1407 davayı sonuçlandırmıştır.

4) Isparta İstiklal Mahkemesi: Reis Hamit Bey, Biga milletvekili. Üye Hamdi Bey, Biga milletvekili. Üye Hüsrev Sami Bey, Eskişehir milletvekili. Üye Tahsin Bey, Maraş milletvekili. 21. Ekim 1920 ile 22 Şubat 1921 tarihleri arasında görev yaptı. Bu süre zarfında 154 suç dosyasına bakmıştır.

5) Sivas İstiklal Mahkemesi: Reis Emin Bey, Canik milletvekili. Üye Mustafa Necati Bey, Saruhan milletvekili. Üye Necat Bey, Bursa milletvekili. Üye Mustafa Zeki, Dersim milletvekili. Bölgesinde Pontusculuk ile ilgili davalara da bakmıştır. Pontus davaları ile ilgili daha çok sonradan kurulan Samsun İstiklal Mahkemesi karar vermiştir. 17 Şubat 1921 tarihinde görevine son verilmiştir. Sivas İstiklal Mahkemesinde, kaçakçılık ve yolsuzluk özellikle gümrük yolsuzluğu davaları üzerinde hassasiyetle durulmuştur. Asker kaçakları dışında 160 davaya bakmıştır.

6) Kastamonu İstiklal Mahkemesi: Birinci dönem, Reis Necip Bey, Mardin milletvekili. Üye Refik Şevket Bey, Saruhan milletvekili. Üye Dr. Fikret Bey, Kozan milletvekili. Üye Yusuf Ziya Bey, Bitlis milletvekili. Mahkeme görev yaptığı 16 Ekim 1920 ile 2 Mart 1921 tarihleri arasında 244 davaya bakmıştır. 11 kişiyi idam etmiş 420 kişiye de çeşitli cezalar vermiştir. Kastamonu İstiklal Mahkemesinin ikinci döneminde Reis Mustafa Necati Bey, üyeler Neşet Bey, Mehmet Bey, Ziya Nebizade Hamdi Beylerdir. İzmit’e kadar geniş bir bölgede görev yapmıştır. İkinci dönem toplam 334 davaya bakmıştır. Bu dönemde 9202 kişiyi yargılamış, 648 kişi hakkında görevsizlik ve beraat kararı vermiş, üçü gıyaben olmak üzere 8 kişi hakkında idam kararı vermiştir. 7546 kişi hakkında da çeşitli cezalar vermiştir.

7) Pozantı İstiklal Mahkemesi: Reis Abdülkadir Kemali Bey, Kastamonu milletvekili, Üye Atıf Bey, Bayezıt milletvekili. Üye Şevki Bey, İçel milletvekili. Üye Sırrı Bey, Ergani Milletvekili. Bu mahkemede asker kaçağı olan kimse idam edilmedi. Mahkeme yakaladığı asker kaçağını cepheye yolluyordu. Çok kısa bir çalışma dönemi olmuştur.

8) Diyarbakır İstiklal Mahkemesi: Sıtkı Bey, Malatya milletvekili. Sadık Bey, Çorum milletvekili. Nafız Bey ve Vehbi Bey seçildiği halde gitmemişlerdir. Yerine Bursa milletvekili Şeyh Servet Efendi görevlendirilmiştir. Çok uzak oluşu ve kış ayı göz önüne alınarak gidilip gidilmediği belli değildir. Prof. Dr. Ergün Aybars’a göre gidilmişse bile bir ay gibi çok kısa bir süre çalışma yaptığı düşünülmektedir. Bu mahkeme ile ilgili ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır.

9) Samsun İstiklal Mahkemesi: Daha çok asker kaçakları ile ilgili davalara bakan Samsun İstiklal Mahkemesi, Koçgiri ayaklanması ve Pontusculuk ile ilgili davalara da bakmıştır. Sivas İstiklal Mahkemesi gibi Amasya’da görev yaptığı için bazı kaynaklarda Amasya İstiklal Mahkemesi olarak da geçmektedir. 20 Ağustos 1921 ile 20 Eylül 1921 arasındaki bir ay içinde 12.733 asker kaçağı cepheye İstiklal Mahkemesi aracılığıyla yollanmıştır. Bu durum dahi İstiklal Mahkemesinin yapmış olduğu görevin önemi hakkında tarafımıza bilgi verebilir.

“Mahkeme 20.08.1921 ile 27.12.1921 tarihleri arasında şu cezaları verdi: Mahkemeye gelen maznun/sanık sayısı: 2420, Ademi mesuliyet ve beraat: 395, idam: 485, gıyaben idam:137, Kalabend ve kürek cezası: 240, Çeşitli cezalar: 1.163”(8)

Ankara İstiklal Mahkemesi dışında diğer İstiklal Mahkemeleri 17 Şubat 1921 tarihinde kaldırıldı. Aynı yılın Ağustos tarihinde ise Ankara İstiklal mahkemesi dışında Konya, Kastamonu, Samsun ve Yozgat İstiklal mahkemeleri kuruldu. 31 Temmuz 1922 tarihinde ise İstiklal Mahkemelerinin hepsi kaldırıldı.

Milli Mücadele döneminde, “Devrim/İhtilal Mahkemeleri” niteliğinde kurulmuş ve yargılama yapmış olan İstiklal Mahkemeleri Cumhuriyet döneminde tekrar sahneye çıkmış ve 1923 ile 1927 tarihleri arasında görev yapmıştır.  Bu dönemde görev yapan İstiklal Mahkemelerini devrim mahkemesi olarak değerlendirmek o kadar kolay olmasa gerek. Bu dönemde, Mustafa Kemal’in önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin kökleşmesi ve yapılacak reformlara karşı çıkışların (ayaklanmalar dahil) yani muhalefetin engellenmesi için İstiklal mahkemeleri görev yapmıştır. 1923 ile 1927 tarihleri arasında İstanbul basınının muhalefetine karşı kurulan İstanbul İstiklal Mahkemesi, Şeyh Sait İsyanı üzerine kurulan İsyan bölgesi İstiklal Mahkemesi ve İzmir Suikast davasına da bakan Ankara İstiklal Mahkemesi olarak üç adet istiklal mahkemesi kurulmuştur.

İstanbul İstiklal Mahkemesi, Cumhuriyet ilanı, Hilafetin kaldırılmasının da gündeme gelmesi üzerine yoğun eleştiriler yapan aynı zamanda meclisteki muhalif isimlerle de koltuk temasında bulunan İstanbul basınının susturulması için kurulmuştur. Gazeteciler tutuklanmış ve kamuoyunda gazetecilerin davası ilgiyle izlenmiştir. Sonuçta gazeteciler beraat etmiştir. İstanbul İstiklal Mahkemesi önceki İstiklal mahkemelerine göre daha yumuşak ve daha hukuka yakın mahkeme görüntüsü çizmiştir. Elbette ki İstanbul’a İstiklal Mahkemesi yollanması doğru olmamış, her muhalif çıkışa olağanüstü mahkeme sıfatındaki İstiklal Mahkemesinin yollanması, Cumhuriyet tarihinde Olağanüstü yargı kurumlarının oluşması ve kökleşmesine yol açmıştır. Cumhuriyet tarihinde, İstiklal, Sıkı Yönetim, Devlet Güvenlik, Özel Yetkili mahkemelerin olmadığı dönem çok çok azdır. Mevcut kanunlarla yargılamanın yapılmasında bir sakınca bulunmadığı halde, 8 Aralık 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından oluşturulan İstanbul İstiklal Mahkemesi, olağanüstü yargı kurumu olan mahkemelerin kapısını açmış ve ondan sonra iktidardakiler tarafından muhalefeti ve halk hareketlerini yok etmek için sihirli bir silah olarak hep kullanılmıştır. Bu durum Türk yargısının demokrasi ve hukuk alanında güdük kalmasının önemli sebeplerinden biridir.

İstanbul İstiklal Mahkemesi başkanı İhsan (Eryavuz) Bey, üyeleri ise Refik (Koraltan) Bey, Asaf Bey ve yedek üye Cevdet (İzrab) Beydir.(9)

İstanbul İstiklal Mahkemesinin baktığı önemli davalar; gazeteciler davası, İstanbul Baro Başkanı Lütfi Fikri Bey davası, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e ve Cumhuriyete suikast davasıdır. Gazeteciler davasında tüm sanıklar beraat etmiş, beş yıl ceza alan, İstanbul barosu başkanı Lütfi Fikri Bey, Cumhurbaşkanı ve Cumhuriyete suikast davasında bir yıl ceza alan Ali Osman Kahya’da Türkiye Büyük Millet meclisi tarafından affedilmişler, böylece İstanbul İstiklal Mahkemesince kimse cezalandırılmamıştır.

Şeyh Said ayaklanması üzerine Ankara ve isyan bölgesinde birer İstiklal Mahkemesi kuruldu. İzmir Suikastı davasında da görev yapacak olan ve üç Aliler ismi de verilen Ankara İstiklal mahkemesinin reisi hukukçu olmayan Kel Ali lakaplı, Afyon milletvekili Ali Çetinkaya, üyeliğe Hukukçu olmayan Gaziantep milletvekili Kılıç Ali, Rize milletvekili Hukukçu olmayan Ali Bey, Aydın milletvekili hukukçu olmayan Reşit Galip, savcılığa da İzmir milletvekili Necati Bey, istifası üzerine Necip Ali Bey seçilmiştir.

İsyan bölgesi İstiklal Mahkemesi reisliğine Giresun milletvekili Hacim Muhittin Bey, sonra istifası üzerine, Denizli milletvekili Mazhar Müfit (Kansu) Bey, üyeliklere Kozan milletvekili Ali Saib Bey, Bozok milletvekili Avni Bey, Kırşehir milletvekili Lütfi Müfid Bey, savcılığa da Karasi milletvekili Ahmet Süreyya Bey seçilmiştir.

İstiklal mahkemeleri Hukuka uygun olmamasının yanında, kendilerini yasa ile de bağlı kabul etmiyorlardı. İsyan bölgesi İstiklal Mahkemesi savcısı Ahmet Süreyya Bey ile mahkeme heyeti arasında çıkan tartışmada, Lütfi Müfid Bey “Bizim belli bir amacımız vardır. Ona varmak için ara sıra kanunun üstüne de çıkarız”(10) demesi, mahkemenin keyfiliği ve sınır tanımazlığı açısından önemlidir.

Özellikle Ankara İstiklal mahkemesi, her konuda yargılama yapabiliyor ve hükümete her karşı çıkanı cezalandırma hakkını kendinde görüyordu. Tamamen siyasi bir yapıya da bürünmüş olması, en önemli eleştiri konusu olmaktaydı. Örnek olarak 1925 yılında, maaşlarının azlığı nedeniyle Telgraf memurları greve gitti. Derhal tutuklanıp, Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılandılar ve cezalandırıldılar.

İstiklal Mahkemeleri pek çok hukukçu tarafından eleştirilmektedir:

“Her şeyden önce İstiklal Mahkemelerine gerçekten yargılama yapan bir mahkeme gözüyle bakmak, mahkeme demek hatadır. İsmin böyle konulmuş olması, biraz da yargılama yapıyor izlenimi vermek içindir. Kanımızca yaptığı yargılama, kararı da yargı kararı değildir.”(11)

“İstiklal Mahkemeleri ilk kurulduğunda yalnız asker kaçaklarını yargılarken, daha sonra memleketin maddi ve manevi gücünü azaltma, vatana ihanet, askeri ve sivil casusluk suçlarını da yargılamaya başlamıştır. Bilindiği gibi en ağır suç olması gereken ‘vatan hainliği ve casusluk’ suçları ülkemizde hep en kolay suçlamalar olmuştur. Bunun da kaynağı tarihe dayanmaktadır. Çünkü yargılamada temel alınacak hukuki normlar yok, ama norm yerine geçen iki doğru var; Birincisi, siyasi koşulların belirlediği doğrular, İkincisi, yargıçların vicdanlarının kabul ettiği doğrular.”(12)

Ankara İstiklal Mahkemesi üyelerinden Hukukçu olmayan Kılıç Ali anılarında, hakkaniyetli davranmaya özen gösterdiklerini, idam cezası verdikleri bazı kişilerle ilgili kararı değiştirdiklerini ve bu kişilerin suçsuz oldukları daha sonra anlaşıldığı için gönül rahatlığı içinde hareket ettiklerini söylemektedir. Anılarında verdiği bir olayı ibret için aynen aktarmayı bir hukuk adamı olarak görev biliyorum.

“İkinci İstiklal mahkemeleri dönemiydi. Afyon Milletvekili Ali Bey’le (Çetinkaya) birlikteydik. Osmaniye’nin Bahçe ilçesinden boylu boslu, levent gibi gayet güzel bir delikanlı mahkememize gönderilmişti. Askerlikten firar etmiş, kendisini izleyen müfreze ile müsademede yakalanmıştı. Mahkememize gönderilen dosyanın içeriğinden ve yapılan yargılamasından suçu sabit olmuştu. Davayı her bakımdan inceledik. Genci kanunun pençesinden kurtarmaya imkan yoktu. İdam edilmesi gerekiyordu.

İdam kararı verdik. Fakat bu karar beni çok üzmüştü. Aslan gibi bu gencin durumu gözümün önüne geldikçe geceyi uykusuz geçirdim. Sabahleyin her zamankinden erken saatte mahkemeye gittim. Baktım, Başkan Ali Bey de her zamankinden daha erken gelmişti. Sigarasını içiyor, beni bekliyordu.

‘Hayrola Kılıç Ali, niye erken geldin?’ diye sordu.

Saklamadım:

‘Ali Bey, doğrusunu söyleyeyim, dünkü delikanlıya çok acıdım. Üzüldüm. Uyuyamadım. Onun için erken geldim.’

‘Tuhaf şey, ben de aynı duyguyla uyandım. Yazık! Delikanlı cehaletinin kurbanı oldu.’

O sırada telefon çaldı. Arayan, hükmü yerine getirmekle görevli olan mahkeme üyelerinden Rize Milletvekili Ali Bey’di ve şöyle diyordu:

‘Kararda asılarak idamı diye yazılı…Oysa asker olduğu için kurşuna dizilmesi gerekmez mi? Bir yanlışlık olmasın!’

‘Hükmü infaz etmeyiniz. Telefonumuzu bekleyiniz’ dedim ve telefonu kapattım. Başkan Ali Bey’e döndüm: ‘Ali Bey’ dedim. ‘Biz Büyük Millet Meclisi adına yargı görevini yapan bir mahkemeyiz. Yetkimiz vardır. Acaba bu gencin idam cezasını müebbet küreğe çeviremez miyiz? Savcı Necip Bey’le Reşit Galip Bey’i de çağırıp görüşşek?’

Ali Bey’inde onayı ile hemen arkadaşları topladı. Durumu görüştük. Kendisinin ıslah olacağına kanaat getirdiğimizden idam cezasını müebbet küreğe çevirmeye karar verdik. Bu kararımızı süratle Rize Milletvekili Ali Bey’e bildirdik.

Kararımız Ali Beyin eline geçtiğinde meğer Sarıkışla Meydanında askeri tören yapılmış, infaz kıtası hazırlanmış. Ali Beyin telefonuna vereceğimiz cevap bekleniyormuş. Çünkü genç asılarak mı idam edilecek, yoksa kurşuna mı dizilecekti, biz Ali Beye bunu bildirecektik.

Ali Bey, gencin cezasının idamda müebbet küreğe çevrildiğine dair mahkememizin kararını okuyunca, başta komutanlar olmak üzere orada hazır bulunanların hepsi kararı alkışlamıştı.

Fakat olay bu kadarla kalmadı. Genç mahkûmiyetinin tamamlanması için cezaevine gönderildi. Aradan az bir süre geçti. Bahçe ilçesinden tarafsız bir kişiden aldığımız bir mektupta, genç hakkında verdiğimiz son karardan memnuniyet beyan edilmekte ve ‘Bu kararınız Cenab-ı Hakkın bir lütfu oldu. Çünkü bu çocuğa haksız bir işlem yapılmış, yapılan haksızlık yüzünden bu suçu işlemeye mecbur kalmıştı. Kendisi henüz askerlik çağında değildi.’ Deniliyordu.

Mektup çok önemliydi. Demek böyle bir rastlantı olmasa, haksız yere bir vatandaşı kaybedecektik. Yaptığımız tahkikat sonunda gerçekten gencin askerlik çağında olmadığını belirledik. Onun yaşındakiler henüz askere alınmamışlardı. Ancak Osmaniye ilçesinde Efendiler-Beyler diye birbirlerine hasım iki parti varmış. Beyler partisi, askerlik şubesi başkanını tahrik ve teşvik ederek, Efendiler partisinden olan bu genci haksız olarak askere sevk ettirmişler. Askerlik şubesi başkanı binbaşı da bu haksızlığa açıkça alet olmuş. Delikanlı haksızlığa dayanamamış, ellerinden kurutulmaya imkan olmadığını da anlamış ve firar etmiş. Jandarma peşine düşmüş. Bir yerde kıstırmışlar. Teslim olmamış. Aralarında çatışma çıkmış. Sonunda ele geçmiş.

Yargılamaya yeniden başladık. Delikanlıya verdiğimiz müebbet kürek cezasını kaldırdık. Bu kez askerlik şubesi başkanının yakasına yapıştık. Görevini kötüye kullandığı için kendisini askerlikten kovduk ve on beş yıl ağır hapse mahkum ettik.”(13)  Yargıladıkları kişinin yaşını bile tam bilemeyen İstiklal mahkemesinde acaba kaç masum kişi asılmıştır?   

İstiklal Mahkemeleri Kanunu, 1949 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. Böylece muhalefetin tepesinde Demokresin kılıcı gibi sallanmış ve bir tehdit unsuru olarak devam etmiştir.

Kılıç Ali’ye göre, sadece 1920 Eylülü ile 1922 Temmuzuna kadar, yani birinci dönem İstiklal Mahkemelerinde 59.164 kişi yargılanmıştır. Bu kişilerden 1.054 kişi idam cezası almıştır. Gıyabında yani yokluğunda idam cezası verilen kişi sayısı ise 243 dür. Kılıç Ali 11.744 kişini de beraat ettiğini söylemektedir. Çoğu asker kaçağı olan 2.696 kişi için verilen idam cezası da ertelenmiş ve bu kişiler cepheye gönderilmiştir.(14)

İstiklal Mahkemelerinin 1920-1923 dönemini devrim/ihtilal mahkemeleri olarak kabul etmek bence de doğru bir yaklaşımdır. Ancak, sonraki dönemde İstiklal mahkemelerinin varlığı Türkiye’de olağanüstü yargı kurumlarının yerleşmesine ve olağan yargı kurumlarının yerine geçmesine yol açmıştır. İstiklal Mahkemelerini, Sıkıyönetim mahkemeleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleri, son olarak da Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri takip etmiştir. Her türlü muhalefeti bastırmak için kullanılan, temyiz hakkı bulunmayan, herhangi bir kanuna bağlı olmayan, hukukçu olması gerekmeyen(!) mahkeme yargıçlarının sadece vicdani kanaatlerine göre karar veren mahkemelerin, hukuki olmadığı, siyasi bir bakış açısına göre hareket ettiği de açıktır. Ankara İstiklal Mahkemesi üyelerinden Kılıç Ali’nin söylediği, ikinci dönem İstiklal Mahkemelerinde, idam cezalarının Meclis onayından geçmesi, savcıların yetkisinin çoğaltılması gibi düzenlemeler, bu mahkemelere hukuki açıdan mahkeme niteliği vermeyeceği açıktır.  Bu tip mahkemeler ne dün ne bugün ne de yarın kabul edilemez.

 

 Yararlanılan Kaynaklar:

(1) İstiklal Mahkemeleri. Ergün Aybars. İleri Kitapevi. 1995. Sf:11

(2) İstiklal Mahkemeleri. Ergün Aybars. İleri Kitapevi. 1995. Sf:21  

(3) Milli Mücadele Dönemi istihbarat Faaliyetleri, Ö.O.İ. Serdar Yurtsever. AAM. 2003 Sf:118

(4) Kılıç Ali’nin Anıları. Hulusi Turgut. Türkiye İş Bankası yayını. Ağustos 2013. Sf:170

(5) İstiklal Mahkemeleri. Ergün Aybars. İleri Kitapevi. 1995. Sf:72  

(6) Kılıç Ali’nin Anıları. Hulusi Turgut. Türkiye İş Bankası yayını. Ağustos 2013. Sf:373

(7) İstiklal Mahkemeleri. Ergün Aybars. İleri Kitapevi. 1995. Sf:76  

(8) İstiklal Mahkemeleri. Ergün Aybars. İleri Kitapevi. 1995. Sf:123  

(9) Milli Mücadele Hatıralarım. İlyas Sami Kalkavanoğlu. Kaknüs Yayınları. 2011. Sf:166

(10) İstiklal Mahkemeleri. Ergün Aybars. İleri Kitapevi. 1995. Sf:300

(11) Politik yargı ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri. Kemal Kırlangıç. İmece yayını. Ocak 1992 Sf:28

(12) Olağanüstü Yargı ve DGM’ler. Hüseyin Y. Biçen. Burak Matbaacılık. Ekim 1998. Sf:51

(13) Kılıç Ali’nin Anıları. Hulusi Turgut. Türkiye İş Bankası yayını. Ağustos 2013. Sf:405

(14) Kılıç Ali’nin Anıları. Hulusi Turgut. Türkiye İş Bankası yayını. Ağustos 2013. Sf:373

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR