The Godfather – Baba – 2

Gamze Güven
7.139 views

YEDİNCİ SANATIN KALBİ, THE GODFATHER BİZE HALA “REDDEDEMEYECEĞİMİZ BİR TEKLİF” SUNMAYA DEVAM EDİYOR.
O ZAMAN BİZDE BABA-II İLE DEVAM EDELİM…

Bu efsane üçlemenin ikincisi 1974 yılında yani BABA-I vizyona girdikten iki yıl sonra çekilmiştir. Aslında, senarist, yönetmen ve oyuncuların ilk filme dair beklentileri o kadar yüksektir ki ilk filmi daha tamamlamadan ikinci filmi planlamaya başlamışlardır. BABA-I’ e dair tüm beklentiler ve hatta beklentilerin ötesi gerçekleşmiş ve “Babaların trajedisi” ikinci ve üçüncü filmlerle devam ettirilmiştir.
Marlon Brando, Hollywood’un sahteliğinden nefret ettiği için ve onların kurallarına göre oynamayacağı için artık yoktur. Efsanedir.

“Baba II” sinema eleştirmenleri tarafından, önceki filmden daha başarılı bulunan az sayıdaki devam filminden biridir. Bu durum Oscar heykelciklerine de yansımıştır. “Baba II”, Oscar alan ilk devam filmi unvanıyla birlikte “En İyi Film”, “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu”, “En İyi Yönetmen”, “En İyi Uyarlama Senaryo”, “En İyi Sanat Yönetmenliği” ve “En İyi Film Müziği” olmak üzere altı dalda Oscar almıştır.
Marlon Brando ve Robert De Niro ise Oscar tarihinde aynı karakteri oynayarak farklı ödüllere layık görülmüş tek isim olma özelliğine sahipler. Sonny rolü için görüşmelere gelen Robert De Niro, Coppola’yı adeta büyülemiştir. Bu yüzden ünlü yönetmen De Niro’nun Vito Corleone’nin gençliğini oynamasını istemiştir. De Niro da seve seve kabul edip bir dişçiye giderek Brando’nun buldok aparatının bir benzerini yaptırmıştır. Robert De Niro bu filmde sadece 45 dakika Vito Corleone’nin gençliğini canlandırarak Oscar kazanmıştır.
Coppola bu seriye başlarken şiddeti ve mafya kültürünü legal gösterip insanların gözünde yücelteceği ve kendi Sicilyalı geçmişini zayıf göstereceği gibi olumsuz düşüncelere sahiptir ve filmi çekmek istemez. Ancak daha sonra filmi Amerikan kapitalizminin vahşiliğini ortaya koyacak simgelerle donatarak izleyiciye sunmaya karar verir ve seriye başlar. Böylece elli yıldır benzeri yapılamamış, sinema tarihinin en beğenilen üçlemesiyle insanların kalbine imzasını atar.

Don Vito Corleone

*“DOSTLARINI YAKIN TUT AMA DÜŞMANLARINI DAHA YAKIN TUT”

Baba-II de Michael Corleone’nin ailenin başına geçmesi ile başlayan yeni süreç ile baba Don Vito’nun çocukluğu, gençliği ve bir mafya babasına dönüşme süreci geriye dönüşlerle birlikte beyaz perdededir. Sicilya’daki mafya baskısından kaçıp Amerika’ya sığınan dokuz yaşındaki Vito, New York’taki İtalyan Mahallesi’nde hayata bir sıfır yenik başlar. Annesi gözlerinin önünde öldürülür. Gençliğinde bir mafya liderini öldürünce saygınlık kazanan Vito, yavaş yavaş Don Vito’ya dönüşür. Düşmanları da onlarla birlikte bu dönüşümün içindedir ve her zaman bir “portakal” kadar yakınlarındadır.

Don Vito Corleone


Bu paralel anlatı ile sunulan hikayelerde, kapitalizmin tüm acımasızlığı ile devam eden engellenemez yükselişi, iktidarların ve diktatörlerin güç savaşları, asla doymak bilmeyen, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan ve dünyayı yöneten sermaye sahipleri yine sahnededir. Mafya ve iktidarlar arasındaki derin bağlar, “adalet” dağıtan Amerikan mahkemeleri, iktidarı elinde bulunduranların -politik ya da mafyatik fark etmeksizin- büyük bir güç zehirlenmesi yaşadıkları ve zamanla bu zehirle hem kendilerini hem de güçleri altında ezilenleri nasıl yok ettiklerini daha çarpıcı bir şekilde görürüz.


“Eğer bu hayatta kesin olan bir şey varsa, tarih bize bir şey öğrettiyse o da kimi istersen öldürebileceğindir.” Der Baba Michael Corleone, bir yandan da portakal yer!..

Yönetmen Coppola “bu filmde yeterince şiddet yok” diyenlere inat serinin bu filminde şiddetin dozunu artırmıştır. Burada ilginç ve incelemeye değer bir gerçek vardır. İzleyiciler, Corleone ailesi ile özdeşleşir. Tüm acımasızlıklarına rağmen bu aileyi severler. Çünkü filmdeki karakterler çok gerçektir. Filmde sıkça yer verilen eğlence sahneleri, müzik yapan, dans eden insanlar, büyük masalar etrafında yenen aile yemekleri, etrafta sürekli cıvıldaşan çocuklar, kadınlar çok gerçektir, samimidir. İşte bu gerçeklik ve samimiyetten dolayı, hayatında şiddete hiç yer olmayan, kendi halinde yaşayan, her şeyden ve herkesten korkan, kanunsuz işlere bulaşmayan ve hoşlanmayan insanlar bile BABA’nın tutkulu izleyicisi olmuşlardır. Çünkü bu filmde sadece yukarıda değindiğim güç savaşlarını, silahları ve ölümü değil; hiç bilmediği bir ülkede dışlanan, kullanılan ve yine de oraya tutunmaya çalışan göçmenlerin acı yaşamını, kapitalizmin getirdiği sömürüyü, aileyi, sadakati, dostluğu da izler, kendimizden bir şeyler bulur ve karakterlerin gerçekliğini ve samimiyetini hissederiz.

İlk filmde suikasta uğradıktan sonra liderliği oğullarına bırakmaya karar veren Don Vito, bir seçim yapmak zorundadır ve seçtiği yeni lider Michael Corleone’dir.

O zaman öncelikle Michael’ı ve diğer şahane karakterleri bu filmin perde arkasından başlayarak mercek altına alalım.

*“BU ADAM GÖZLERİYLE İNSANLARI SOYUYOR”

Serinin II. Filminde bu kez BABA Sicilyalı Al Pacino… Yönetmen Coppola, “Baba”yı okuduğunda gözünün önüne Al Pacino’nun yüzü geliyordu. Lucas’ın eşi, film çekimleri sırasında sette Pacino’yu görüp onun için “Bu adam gözleriyle insanları soyuyor” deyince, Coppola seçiminin doğru olduğuna iyice ikna olur. Al Pacino, ilk deneme çekimlerinde beğenilmez, yapımcılar onu tam 8 kez kovmanın eşiğine gelir fakat her defasında Cappola’nın ısrarlı istemeleri üzerine kalmayı başarmıştır. Sonrasında ise mükemmel bir oyunculuk sergiler, bu rolde ilahlaşır ve Oskar’ı kucaklar. Al Pacino canlandırdığı Michael Corleone karakteriyle ilk filmde 35 bin dolar kazanmış devam filminde ise ücretini 600 bin dolara çıkarmıştır.


*“BAZILARI KÜÇÜK OYUNLAR OYNAMAK ZORUNDADIR, SEN DE ÖYLE YAPIYORSUN.”

Sahne yine bir şahane eğlence ile açılır. Michael artık daha ulaşılmaz olmuştur ve küçük büyük herkes onun elini öpmek için sıra beklemek zorundadır. Dışarda bunlar olurken içerde Nevada Eyaleti Senatörü olan bir adam, Michael’a “Sizin gibi insanları hiç sevmem. Bu tertemiz ülkeye gelip, o yağlı saçlarınızla ve ipek takımlarınızla saygın Amerikalılarmışsınız gibi geçinmeniz hiç mi hiç hoşuma gitmiyor.” Der ve onu küçük oyunlar oynayan bir asalağa benzetir. Filmin sonlarına doğru ise Michael yargılanırken Senatonun karşısına geçtiğinde aynı Senatör bu kez “İtalyalı Amerikalılar bu topraklardaki en sadık, vatansever, kanunlara saygılı Amerikan vatandaşları arasındadır. Ulusumuzun yaratılmasında ve savunulmasında onlar öncü olmuşlardır. İtalyanlar çok saygın insanlardır ve bu ülkenin bel kemiğidir.” Der. Bu sözlere Michael bile şaşırır. Baba çok büyük oynamıştır ve artık güçleri sadece “küçük oyunlar” oynamaya yeten Senatörler Baba’ya sorgusuzca bağlıdır.


*MİCHAEL CORLEONE KARAKTERİ ÜZERİNDEN, İKTİDARINI KAYBETMEMEK İÇİN SEVGİYE DAİR HER ŞEYİNİ KAYBEDEN VE YALNIZLAŞAN BİR ERKEĞİN DRAMINI DA İZLERİZ.


Kalben ve ruhen beslenemeyenler, kalabalıklar içinde ve büyük yemek masalarında yapayalnızdır.


Michael burada bize erkek olmanın dramını anlatır. Aslında o hep sakindir ve planlıdır. Cinayet işlerken bile sakinliğini korur. Ancak serinin bu 2.filminde eski Michael’dan eser kalmadığını gözlemleyebiliriz. Bu filmde Michael’ı, çocuk sahibi olmuş bir baba, ailesi için ve iktidarı için tehlike gördüğünde öldüren, ihaneti affetmeyen bir kardeş, bir eş ve Don Corleone olarak görmekteyiz. Kendi öz kardeşini vurup, kendisini terk eden eşini çocuklarından ayıran bir Michael vardır artık. Güçlü olmak, iktidarını sürdürmek, ailesini korumak için sürekli mücadele vermek onu şüpheci biri yapmıştır. Her şeye kuşku ile yaklaşır. İktidar hırsının, gücü elinde tutma çabasının insanı nasıl korkunç bir yaratık haline getirdiğini, zirvedeyken nasıl yalnızlaştırdığını ve anlamsızlaştırdığını burada açıkça görürüz. İnsanlarla bağ kurmayı, empati yapmayı bırakıp, insanları sadece korku ve şiddetle yönetmeye kalkarsanız artık arkanızda sadece ruhsuz kalabalıklar kalır. Tutku ile koşan insanlar artık yorulmuştur. Bu iktidar hırsı ona sevdiklerini tek tek kaybettirecektir. Sonrasında başarılarına sevinen kimse kalmadığından, başarı da anlamını kaybedecektir. Çok genişleyen iktidar alanı, doğal iktidarsızlığı da beraberinde getirecektir.


*“TIPKI EVLİLİĞİMİZE BENZİYOR. KUTSAL OLMAYAN VE ŞEYTANİ BİR ŞEY. OĞLUNU İSTEMEDİM MİCHAEL, BU DÜNYAYA OĞULLARINDAN BİR TANE DAHA GETİRMEK İSTEMEDİM.”

Kay Adams


Karısı Kay, “erkek” olan üçüncü çocuğunu kürtajla aldırdıktan sonra Michael’i terk edecektir. Kadınların bunu yapacak gücü olsa da sonunda ya öldürülür ya da ölümden daha beter olarak çocuklarını bir daha hiç göremezler. Çocuklar annelerine düşman olarak büyür. Tüm bunlara rağmen Kay evini terk eder ve giderken üçüncü çocuğunun düştüğünü zanneden Michael’a gerçeği haykırır; “Michael sen körsün. Benim bebeğim düşmedi. Bebeği aldırdım, kürtajdı Michael. Tıpkı evliliğimize benziyor. Kutsal olmayan ve şeytani bir şey. Oğlunu istemedim Michael, bu dünyaya oğullarından bir tane daha getirmek istemedim.” Bu haykırış, öfkeden kudurmuş, çocuklarımı almayacaksın diye bağıran ve karısını tokatlayan Michael’ın “şerefine” dokunmuştur. Onu öldürmez, çocuklarından ayırır ve görüşmelerine izin vermez.


Michael’in “Sen bir fahişesin” diye bağırabildiği kız kardeşi Connie ise paraya ve güce ihtiyaç duyduğu için Michael’in elini öper ve af diler. O göreceğini görmüştür şimdi artık aileye yakın yaşamak istemektedir.


Ancak ailenin sağ kalan tek abisi Fredo için ölüm çanları çalmaktadır ve ihanet eden kardeşde olsa asla affedilmez.


*“HERKESİN SÖYLEDİĞİ GİBİ SALAK DEĞİLİM BEN, AKILLIYIM, APTAL DEĞİLİM VE SAYGI İSTİYORUM.”
Fredo Corlione

Fredo Corlione


Bunu söyleyen de bir erkek ve bir Corlaone!


Fredo Carlione, kendisini bu aileye ait hissetmeyen, sürekli ne yapması gerektiği kendisine söylenen ve aptalsın diye aşağılanan bir adamdır. Belki de artık “bir işe yaramak ve adam yerine konulmak için” kardeşi Michael’a ihanet eder ve tabii sonuç olarak öldürülecektir. Michael onu öldürme düşüncesinden asla geri dönmez çünkü geri adım attığı anda zorla kazandığı saygısını ve gücünü kaybedecektir. Ancak annesinin üzülmesini istemediği için Fredo’yu annesi ölmeden öldürmez.


*ŞİMDİ TAMDA BURADA FREDO’NUN İŞLETTİĞİ OTELİN TERASINDAN KÜBA’YA BİR SELAM VERME ZAMANIDIR.


Öncelikle Baba üçlemesi Hollywood’dan ve Amerikalı bir yönetmen olan Coppola’dan çıkmış olmasına karşın, aslında çok derin bir Hollywood ve kapitalizm eleştirisi içerir. Özellikle bu filmdeki Küba sahneleri dolu dolu tarih dersi de verir. Nasıl mı?


Havana’da bir otelin terasında Michael Corleone’nin, Küba’nın başkenti Havana’da yaşayan ortağı olan büyük mafya babası Hyman Roth’un doğum günü kutlaması yapılmaktadır. Amerikalı para babası iş adamları ve mafya liderleri bu partidedir.
Aslında, Hyman Roth karakteri, Fidel Castro ve Che Guevara önderliğinde yıkılan, Amerika’nın güdümünde Küba’yı “yöneten” Faşit diktatör Batista’nın gerçekte çok yakın olduğu Yahudi mafya babası Meyer Lansky’den esinlenen bir karakterdir.

Batista ile mafya Meyer Lansky ve eşi

Batista, iktidarı süresince Amerikan mafyasıyla ve özellikle Meyer Lansky ile çok yakın ilişkilerde bulunmuş, Küba’ya onlarca kumarhane ve gece kulübünü bu bağlantıları sayesinde açmıştır. Ayrıca filmden sonra Lansky’nin Roth karakterini canlandıran oyuncu Lee Strasberg’i telefonla arayarak performansından dolayı tebrik ettiği rivayet edilir.
Roth’un doğum günü kutlamasında, pastayı tekerlekli bir masayla sunmak üzere gelen siyahi bir garson vardır. Bu siyahi garson Amerika’nın yayılmacı köle politikasına bir göndermedir. Pastanın üzerinde Küba haritası resmedilmiştir.

Roth, pastanın tüm konuklarına iyice gösterilmesini ister. Sonra da o pasta yani Küba, Amerikalı mafya babaları ve para babaları arasında paylaştırılır. Ancak Michael bu sömürünün sona ereceğini, Küba’nın bağımsızlığını eline alacağını büyük bir öngörü ile dile getiriyor ve kısa süre sonra Fidel Castro, CHE ve yoldaşları Küba’da Batista’yı devirerek bu zulme kesin olarak son veriyorlar.


*“ASKERLER PARA İÇİN SAVAŞIYOR ANCAK İSYANCILAR ÖYLE DEĞİL. ONLAR KAZANABİLİRLER.”


Michael Corlione Küba’ya geldiği gün bir olaya şahit olmuştur. Küba’nın bağımsızlığı için mücadele eden bir isyancı, polise teslim olmaz ve cebinde taşıdığı el bombasını patlatarak yanında bir polisle birlikte ölür. Bunun üzerine Michael isyancıların Küba’yı faşist Batista’nın bataklığından kurtaracaklarını anlamıştır.


Sonrasında filmin Küba sahnelerinde bir yılbaşı gecesi görürüz. Fredo, Michael, senatörler ve yargıçlar diktatör Batista’nın başkanlık sarayında verdiği partide aynı masada eğlenmektedirler. Ancak dışarıda Fidel Castro, CHE ve yoldaşları devrimi gerçekleştirmişler ve Amerika güdümündeki Batista’yı yenmeyi başarmışlardır. Michael, askerler salondan içeriye girdiğinde zaferin farkına varır hemen arkasından yeni yıl olur.
Tam bunlar olurken kendisine ihanet ettiğini anladığı abisi Fredo’ya sıkıca sarılır “Sen olduğunu biliyorum Fredo, kalbimi kırdın!..” der ve onu dudaklarından öperek, hızla ileriye ittirir. Burada dini bir imgelem verilmiştir. Hristiyanlıkta on iki havarisinden biri tarafından ihanete uğrayan İsa, ihanet eden Judas’ı ölüm öpücüğü ile dudağından öperek iter. Burada da işte bu dini ritüel ve tarihe bir gönderme yapılmaktadır. Michael ihanete uğrayan İsa konumunda, abisi Fredo ise Judas’dır.

Ölüm Öpücüğü


*ŞİMDİ SIKI DURUN! BU FİLM NEW YORK’UN KANALİZASYONLARI TIKADI


Bu film insanlara sadece soluklarını tutturmamıştır, bakalım başka neleri tutturmuştur.

1974 yılı 16- 18 Kasım tarihleri.

New York Belediyesi saat 23.00 de kanalizasyon borularında bir sorun olduğunu fark eder. Olayı inceleyen ekibin vardığı sonuç ilginçtir! Kanalizasyonun tıkanma sebebi BABA-II filmidir. Film, NBC kanalında 2 gece boyunca 20.00–23.00 saatleri arası gösterildiği için insanlar tuvalet ihtiyaçlarını filmin bitimine saklamışlardır. Saat 23.00 olup da film bittiğinde, birçok insan aynı anda sifona bastığından borularda bir tıkanma meydana gelmiştir. Bir daha ki gösterime kadar arıza giderilmiştir…

“ACI ÇEKMEDEN İŞEYEBİLMEK İÇİN 4 MİLYON DOLAR VERİRDİM” Hyman Roth

Paranın en kirli yüzü, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan ünlü mafya babası Hyman Roth; dünyaya hâkim olabilir ama çişine hâkim değil! Para ve güç onun acı çekmeden işeyebilmesini sağlayamıyor.

Aklınıza geldikçe kısa bir süre düşünün ve kalan tüm zamanlarda gülümseyin. İyi seyirler.