Dünya edebiyatında, toplumcu gerçekçilik akımının öncüsü: Maksim Gorki

Muhammet Yıldırım
1.579 views

28 Mart 1868 yılında Astrahan’da dünyaya geldi. Asıl adı, Aleksey Maksimoviç Peşkov’du. Çileli hayatından dolayı Rusça’da “acı” anlamına gelen “Gorki” soyadını aldı. Çocukluğu Astrahan’da geçti. Nakliyecilik yapan babasını beş yaşındayken kaybedince annesi yeniden evlendi. 11 yaşındayken annesini de veremden kaybedince öksüz ve yetim kaldı. Aleksey, anneannesi ve büyük babasının yanına Novgorod’a gönderildi. Despot bir dede, iki gamsız dayısı ve masallarıyla büyüdüğü, üzerinde büyük etkisi olan çok sevdiği anneannesiyle birlikte yaşamaya başladı.

Aleksey, sadece birkaç ay okula gidebildi. Henüz sekiz yaşındayken çalışma hayatına başladı. Volga’da bir gemide aşçı yamaklığı ve bulaşıkçılık yaparken okumaya merak sardı. Gençlik yıllarını Kazan’da geçiren Gorki, Aralık 1887’de bunalıma girdi ve intihar girişiminde bulundu. Bu süreci “Benim Üniversitelerim” adlı eserinde şöyle anlattı: “Aralık ayında kendimi öldürmeye karar verdim. Çarşıdan dört kurşunla dolu bir tabanca aldım ve kalbime isabet ettireceğimi düşünerek göğsüme ateş ettim. Ama sadece akciğerimi delik deşik etmekle kaldım. Bir ay sonra oldukça mahcup, kendimi son derece aptal hissederek yeniden fırındaki işime başladım.”

1892 yılında Tiflis’te, Kafkasya Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Üç yıl sonra 1895’te St. Petersburg’da bir dergide yayımlanan “Çelkaş” adlı öyküsüyle ünlendi.

Yükselen kapitalizm koşullarında, toplumsal konumu belirginleşen işçi sınıfının ve onunla birlikte toplumun tüm emekçi katmanlarının temsilcisi oldu. Onların sesini duyurmak görevi, sosyalist gerçekçilik akımının kurucusu sayılan Maksim Gorki’nindi.

Ardından, “Yirmi Altı Erkek ve Bir Kız” öyküsü yayımlandı. Öyküde döneminin yozlaşmış yaşamını, güçlü betimlemeleriyle çok iyi bir şekilde ifade etmiş, kadının sınıf gerçekliğini ve içinde bulunduğu eril dünyada ki yaşamını gözler önüne sermişti.

1899’da Gorki’nin ruhu diyebileceğimiz ilk ve en vurucu romanı “Foma” yayımlandı. Daha adil ve daha yaşanılası bir düzen, sınıf eşitliği için mücadele eden çırpınış halindeki bir ruhtur “Foma.” Gorki, bütün insanlığa soruyor, “Bütün ömürleri boyunca kesinlikle hiçbir şey yapmayan insanlar var bu dünyada; ama gene de emekçilerden çok daha rahat, çok daha iyi yaşıyorlar. Peki, bu iş nasıl oluyor?”

Gorki’nin tiyatro alanına ilk adım atışı, 1901’de Moskova Sanat Tiyatrosu için yazdığı “Küçük Burjuvalar” adlı oyunla olur. Oyunun arka planında bilinçlenen işçi sınıfının ve yaklaşan 1905 devriminin ayak sesleri duyulur. Gorki, Rus tiyatrosuna, Çehov’un deyişiyle “sosyopolitik bir ufuk” armağan eder.     

Gorki, Çar Rejimi’ne açıkça karşı çıkmaktaydı. Bu yüzden fazlasıyla baskıya maruz kaldı. Tarih boyunca sanatı bir mücadele aracı olarak kullanan devrimcilerdendi. “Fırtına Kuşunun Türküsü” adlı şiirini yazdı. Bu şiir, hem yayımlandığı derginin kapatılmasına hem de yazarın tutuklanmasına neden oldu. 1902’de “Ayaktakımı Arasında” adlı ünlü oyununu yazdı. Bu dönem birçok devrimci tanıdı. Lenin ile de bu dönemde tanıştı ve aralarında yakın bir arkadaşlık oluştu. Marksizm’i benimsedi. Komünist Parti içinde 1903’teki bölünmede Bolşeviklere destek verdi.

1905 devrim mücadelesinde önemli bir rol oynayan Gorki, 1906’da ABD’ye taşındı. Ardından İtalya’da yedi yıl siyasi sürgün olarak yaşadı.

1906’da toplumcu gerçekçi edebiyatın ilk örneği ve başyapıtı sayılan “Ana” adlı en başarılı romanını Amerika’da kaleme aldı. Roman, aynı yıl New York’ta yayımlandı. Romanın ana karakteri Pelageye Vlasova, gerçek bir Rus devrimcisinin yaşamından esinlenilmiş bir karakterdir. Gorki bu romanını Bolşevik Devrimi’ne adadı.

“İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne. İşte asıl cinayet bu… Utanılacak bir cinayet… Bir takım silahlar çıkartıyorlar, insanları öldürüyorlar ve bunu yapanlara devlet diyorlar.

Evlerine, sosyal statülerine ve paralarına hiçbir zarar gelmesin diye garip insanları harcıyorlar. Anlıyorsun beni değil mi anne? Halkın ruhunu kurutuyorlar ve hiç bir şey anlamaz hale getiriyorlar.”

Gorki eserlerini hiç hız kesmeden ardarda sıralıyordu. 1907’de “Halk Düşmanı”, 1908’de “İspoved” (İtiraf), 1909’da “Leto” (Yaz), 1910’da “Matveya Kojemyakin”, 1911’de “İtalya Hikayeleri”, 1912’de “Russkiye Skazki” (Rus Masalları), 1913’de “Hozyain” (Ev Sahibi).

Yine aynı yıl kendi çocukluğunu anlattığı otobiyografi eseri “Çocukluğum” (1913) yayımlandı. Duyguların etkili bir şekilde hissedildiği eserinde, ataerkil bir ailenin, kadın ve çocuk kavramlarına yükledikleri olgular ve cezalandırmalarla Aleksey’in çocukluktan gençlik yıllarına varan yaşamı anlatılır.

“Annemi toprağa verdikten birkaç gün sonra, büyükbabam yanıma geldi ve şöyle dedi: “Eh Aleksey, sen bir madalya değilsin, boynumda sonsuza kadar asılı kalamazsın. Git, ekmeğini kazan…” Ve ben de ekmeğimi kazanmaya gittim.”

1916’da otobiyografinin ikinci serisi “Ekmeğimi Kazanırken” adlı eseri yayımlandı. Aleksey, ekmeğini kazanırken, omuzlarına binen ağır yük ve büyük zorluklarla yoğrulur. Tabii ki bu zorlukların ana nedeni insanlar ve onların zihninde ürettikleri tanrılarıdır! Rus toplumunda inanç, ölüm, sömürülen ve itibarsızlaştırılan işçiler konularına yoğun bir şekilde değinerek, karşılaştığı insan tiplemeleriyle, yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışıyor, insanların kendilerince izole ettiği bir Tanrı ne kadar anlamlandırılabilirse… Öyle ki, bir insanın herhangi bir eyleminde bu Tanrı, onu ödüllendirirken aynı eylem için bir başkası cezalandırılır.

 “Bir şey açık seçik ortadaydı: İnsanın gönlünce yaşamasını önleyen iki güç vardı ki, bunlar Tanrı ve insanlardı.”

1919’da Gorki’nin Tolstoy’un ağır hastalığıyla iyileşme sürecini kapsayan dönemde yazdığı “Tolstoy’dan Anılar” adlı eserini yayımladı.

Kendi deyimiyle, “Bölük pörçük notlardan derledim” dediği bu eserde iki edebiyat ustasının birbirlerini övmesi, eleştirmesi ve yermesinden oluşan, küçük notlar kısa hikâyelerle Tolstoy ile yaptığı sohbetler ve gözlemlerini anlatıyor.

1921 sonrası yaşadığı verem hastalığının tedavisi için İtalya’ya devlet tarafından gönderildi. İtalya’da kaleme aldığı 1923’de otobiyografi üçlemesinin sonuncusu “Benim Üniversitelerim” adlı kitabı yayımlandı. Rusya’da Çarlık yönetiminin ve eskimiş dünya görüşünün çalkantılı ortamında bütün hayatın bir üniversiteye dönüştüğünü görüyor. Rusya’nın “ekmek, barış, özgürlük” sloganı etrafında şekillenen Bolşevik İhtilali’nin sancılarını çektiği dönemde Gorki hayat üniversitesinde öğrenim görüyordu.

Gorki, 1924’te “Lenin” (Türkçe’ye Gorki Lenin’i Anlatıyor) ve aynı yıl “Güncemden Yapraklar” adlı eserlerini kaleme aldı. 1925’te “Artamonovlar”, 1926’da “Klim Samgin’in Hayatı” yayımlandı.

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR