- “Bunca zahmete değer mi? “ diye sorar filmin güzel oyuncusu genç kız.
- “Gülümse, umudunu kaybetme, başaracağız.” Der Charlie!
- Bu replik, ŞARLO’nun filmde ki en ünlü ve en güçlü repliğidir. Sessiz filmlerin en seslisidir aslında Modern Zamanlar!
Filmde; Kapitalizmin yükselişi, bu yükselişin 1930’lu yıllarda ki ekonomik ve sosyal yansımaları, Amerikan ekonomik buhran günleri, bu ekonomik bunalımın getirdiği yoksulluk, işsizlik, sefalet neticesinde ABD de her yönden çöken toplum anlatılır. Kapitalist ve modernist sistemin yoğun bir eleştirisi yapılır. Kuşkusuz bu dönemi ve buhranın insanlar üzerinde ki etkisini en gerçekçi olarak anlatan filmdir.
Filmin diğer önemli temaları, makineleşme ve makinelerin üretim hattına girmesi neticesinde emeğin ve emekçinin yaşadığı acılar, vardiyalı çalışma temposunda, sürü haline dönüşen, zamansızlaştırılan, her şeyi patronlar tarafından çalınan insanların bir çarkın içinde dönüp durması… Film, bu acımasız sistemi Şarlo’nun eşsiz oyunculuğu ile trajikomik bir şekilde ama en ağır haliyle eleştirir.
Filmde Chaplin, pek çok farklı ortamda, fabrikada hat işçisi, gemi işçisi, gece bekçisi, garson olarak çalışan biri olarak görülmektedir. Bu şekilde girdiği her bir ortama ilişkin eleştirisini de yine naif bir komiklikle, ağır ironi ile ortaya koyar.
Tüm bunların yanında yoksul, yalnız ve zor şartlarda yaşamak zorunda kalan bir genç kadına âşık olan, ona yardım eden, koruyan, onun için başını derde sokan bir Şarlo vardır filmde.
Filmde ki en pozitif karakter Paulette Goddard’ın canlandırdığı bu genç kızdır. Babası bir grev gösterisinde vurularak ölen, iki kız kardeşini geçindirmek zorunda olan bu genç kız hayatın tüm acımasızlığına rağmen şahane gülümser. Yüzünde ki aydınlık çevresinde ki herkesi ve her şeyi aydınlatır ve Şarlo umutsuz ve üzgün bir şekilde “tüm bu zahmetlere değer mi? “diyen aşkına; Gülümse der, umut et der ve başaracağız der. Sonunda ne mi olur? Özgürlüğün verdiği mutlulukla el ele bir yola çıkarlar… SMİLE !
Şimdi gelin bu son derece çarpıcı ve zamansız filme biraz daha derin bir gözle bakalım.
Filmde önce bir saat görürüz. Durmadan ilerleyen bir saat! Bu saat iş hayatında zamanın en önemli kavramlardan birisi olacağını vurgular izleyene. Zaman içinde ki sıkışmışlık, her şeye herkese yetişme çabası ve en önemlisi hızla çalışan makinelere yetişme çabası, insanı zaman karşısında hiçleştirir. Zamanın insan üzerinde ki baskısı o günlerden bu günlere hızla artmıştır ve insan maalesef zamanla yarışını kaybetmiştir, zamanın esiridir.
Sonra, bir ağıl ve itişerek ilerleyen bir sürü koyun, sadece biri siyah! Aynı karede bir fabrikaya vardiyalarına yetişmek için koşturan, itişip kakışan insanların görüntüsü gelir önünüze. Chaplin burada simgesel bir dille, modern zaman insanının üretim ve tüketim ilişkisini ve nasıl sürü haline getirildiğini anlatır. Bunun adına uyumlulaştırma da denilebilir. Bulunduğu yere, zamana, makinelere, patrona itaat yani otoriteye boyun eğmenin adı “uyum” olmuştur. Koyun sürüsü içerisinde ki bir tane siyah koyun ise pek çok film eleştirmenin görüşüne göre “ her kuralın bir istisnası olduğunu” sembolleştirir.
Ekranda, sıklıkla iş başını haber veren gonk sesi eşliğinde beliren yönetici/patron, her yerde ki kameralar vasıtasıyla bütün fabrikayı kontrol eder. Modern zaman bize neyi getirmiştir? Sürekli gözetleme ve gözetlenmeyi! Charles Chaplin çoğu sessiz çekilen filmde ilk seslendirmeyi burada patronun ağzından yapmıştır: “Section 5 – Speed ‘er up”. ( Bölüm 5- Hızlandırın ) Bu sessiz film de çok az sayıda yer bulan seslendirmelerden biri de bu sahnededir. Chaplin genellikle patron sahnelerinde sesi kullanmıştır.
Filmde makineleşmenin getirdiği yüksek hız trajikomik sahnelerle ağır şekilde eleştirilir. Fabrikada makinelerin hızından sorumlu olan işçiye “Man” adının verilmesi onu insan kimliğinden çıkarma, birey olmaktan uzaklaştırma anlamı taşır.
Öyle ki Chaplin filmde üretim bandında sürekli vida sıkmaktan, artık her yerde, gördüğü her şeyi elinde ki aletle sıkmaya çalışırken görülür. Hatta yolda yürüyen bir kadının elbise düğmelerini bile sıkmaya kalkar. Makinelerin hızına yetişemeyip, sistemi de simgeleyen o çarkın dişlileri arasında sıkışıp döner durur.
Yani Marksist çizgiden baktığımızda bu hızla çalışan makinelerin başında ki insan o çarklardan biri haline gelir. Üretim bandındaki bu hızlı süreklilik, çalışan işçiye kısa zaman boşlukları bile yaratmaz. Filmde Şarlo’nun burnuna konan sineği bile kovalayamaması, sadece hapşırmasıyla üretim bant sisteminin karışması, tuvalette bile patron tarafından izlenmesi, kapitalist sistemde insana verilen değeri gösterir. Bu sahneler insanın robotlaşmasını, makineleşmeyi trajikomik bir şekilde eleştirir. Yaptığı işe yabancılaşan, robotlaşan, insanlıktan çıkarılan insanın büyük acısı ve dramı yansıtılır bu filmde. Bu olağanüstü trajediye komiklik katarak üstelik.
Filmin bir sahnesinde yemek makinesi satmaya çalışan satış elemanları yöneticinin odasındadır. Arka fonda bir ses duyulur; “Adamlarınızı işteyken otomatik olarak besleyen pratik bir aygıt. Öğle yemeği için durmayın. Rakiplerinizin önünde olun… Besleme makinesi öğlen saatini yok edecek, üretiminizi arttıracak ve personel masraflarınızı azaltacaktır.” Öğle yemeği arasında bu makinenin denenmesi için Şarlo seçilir. Döner bir tabla üstüne yerleştirilmiş, çorba tabağı, mısır, tatlı ve mekanik olarak çalışan ağız silme mendili bulunur. Bu alet, yemeği bile makineleştirerek, işçiyi daha çok çalıştırmak için zaman kazanma çabasını vurgulamaktadır. Bu yemek yedirme makinasına bağlanan Şarlo, makinenin kısa süre içerisinde bozulması ile zor zamanlar geçirir ancak oradaki herkesin tek ilgilendiği şey makinedir! İnsanın yaralanması, yanması veya ölmesi kimsenin umurunda değildir. Önemli olan kitlesel üretim ve kitlesel tüketimin çarklarının son hızla dönmesidir.
Filmde otorite figürleri ön plandadır ve genellikle de sadece onların konuştuğunu görürüz. Çalışan emekçi üzerinde ki baskı ve otorite, insanın kendisini yönetmesini ve anlamasını engellemektedir. Kapitalist, sanayileşmiş toplumlarda bu anlamda derin bir insani bunalım yaşanmaktadır. Marksizm de ki yabancılaşma kavramı bu filmde çarpıcı şekilde somutlaşır. Bu kendine, yaşadığın topluma, zamana yabancılaşma ve beraberinde gelen yoğun sıkıntı, kaygı ve nerede olursan ol hissettiğin kapatılmışlık-yalıtılmışlık içinde insan artık insan değildir.
Tüm bu sıkışmışlık içinde Şarlo bir de akıl hastanesine gönderilir. Sözde tedavi edilir fakat artık işsizdir. İş arayan Şarlo, gezerken bir kamyonun yere düşürdüğü kızıl bayrağı yerden alarak kamyondakilere geri vermek ister. Kamyondakilerin görmesi için yerden aldığı kızıl bayrağı kamyonun arkasından sallar. Ancak bu esnada kendini bir eylemin en ön safında bulur. Salladığı bayrakla, önde Şarlo arkasında eylemci bir grup yürür. Polis gelir ve tamamen tesadüfi biçimde Şarlo sendikal eylemin lideri olarak tutuklanır. Sendikal eylemde tutuklanan “komünist lider” Şarlo hapishaneye düşmüştür. Hapishanede hücre arkadaşı çok iri yarı biridir. Burada güçlü ile güçsüzün mücadelesi hicvedilir. Hapishanede gösterdiği kahramanlık nedeniyle salıverilir ve yine özgür bir işsizdir. İşsizlik, özgürlüğünden bile vazgeçmesine neden olur. Hapishaneye geri dönmek için uğraşmaktadır. Bu esnada tanıştığı hırsız kadına âşık olur. Onunla gelecekte birlikte yaşayacakları evi hayal ederler. Hayalleri çok güzeldir. Doğa, hayvanlar, barış ve huzur içinde yaşanacak güzel günler…
Şarlo, tüm filmlerinde olduğu gibi bu film boyunca da sakardır, serseridir ve rastgele yaşar. Diğer başrol oyuncusu, Şarlo’nun aşkı ise gülümseyen yüzüyle mutluluğu simgeler.
Evet! “Modern Zamanlar”, 1930 yılların buhran dönemindeki çalışma ilişkilerini Şarlo tiplemesi aracılığıyla eleştiren önemli bir yapıttır. Otoriteyi, egemen ideolojileri sorgular. Yoksulluğu, işsizliği anlatır. “ İnsanı” yok eden otoriteye, baskıya ve makineleşmeye karşıdır. Bu nedenle de Chaplin, birçok sinema otoritesi ve sosyal araştırmacı tarafından başkaldıran bir Marksist olarak tanımlanır.
Filmin yönetmeni, yapımcısı, senaryo yazarı ve başrol oyuncusu Charles Chaplin’dir. Filmin müziklerini de Charles Chaplin yapmıştır. Filmin diğer başrol oyuncusu ise Paulette Goddard’dır.
Bu gün 16 Nisan. “ Kahkahasız geçen bir gün ziyan olmuş bir gündür.” diyerek, bize en acıyı bile komik sunan ŞARLO doğdu!
Siz de izleyin ve her şeye rağmen gülümseyin!