Gezi parkı direnişi ve 1 Mayıs 1977 katliamına tanıklık eden, kadim mekân Taksim de milli bayram kutlamaları, yeni yıl kutlamaları ve seçim kutlamaları gibi birçok etkinlik yapılır, çeşitli nutuklar atılır. Başta ulu önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kahramanlarımızın tamamı minnet, hürmet ve rahmetle anılır. Ancak, bize çok önemli yardımlarda bulunan ülkeye bir teşekkür edilmez ve anılmaz. Oysaki Mustafa Kemal Atatürk Taksim Cumhuriyet Anıtına Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye’ye yapılan Sovyet yardımına duyulan minnettarlığı simgelemesi adına General Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov’un heykellerini de yaptırmıştı. Evet bu ülke Sovyetler Birliği. Bu yazımızda da Mihail Frunze’yi anlatacağız. Peki kim bu adam, ülkemiz için önemi ne? Sovyet Rusya’nın inşasında rolü ne?
Bolşevik Devrimci, Kızıl Ordu Komutanı, Sovyet Devlet Adamı ve Askerî Teorisyen olan Mihail Vasilyeviç Frunze 1885 tarihinde bugünkü Kırgızistan Cumhuriyeti’nin Başkenti Bişkek şehrinde doğdu. Frunze İlkokul eğitimini Semireç’te Rus-Tüzem Okulunda tamamladıktan sonra Almaatı’da liseyi okudu. O mükemmel bir öğrenciydi ve aldığı bir ödülden dolayı “İskra” gazetesine haber olmuştu. Liseden mezun olduktan sonra St.Petersburg Politeknik Enstitüsüne girdi. Kendi ifadesiyle devrimci fikirlerle ilk olarak lise yıllarında tanışmıştı ve üniversiteyi okurken Sosyal Demokrat Parti örgütüne katıldı. 1904 yılında St.Petersburg Enstitüsü İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli Bolşevik örgütlerin faaliyetlerine aktif olarak katılmaya başladı. Fakat 9 Ocak 1905’te Petersburg Dvortsovıy Meydanı’ndaki öğrenci olaylarına katıldığından Petersburg’dan ayrılmak zorunda kaldı. 1905’in başlarında Ivanovo Voznesensky sanayi bölgesinde çalışmaya başlayan Frunze, bütün sanayi bölgesini kapsayan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Komitesinin kuruluşunu organize etti. 1905’teki ünlü tekstil işçileri grevinin organizatörlerinden ve liderlerinden biriydi. Partinin İvanovo-Voznesenky Komitesi delegesi olarak 10-15 Nisan 1906’da Stokholm’de yapılan RSDİP’nin IV. Birleşme Kongresine katıldığında, Vladimir Lenin, Kliment Voroşilov ve Josef Stalin gibi Bolşevik Devrimciler ile tanışma fırsatı buldu. 1907’de Şuya’ya gönderilen Frunze buradaki devrimci faaliyetlerini “Yoldaş Arseniy” takma adıyla sürdürmüştü. Ekmek fiyatlarındaki artışa karşı işçilerin oluşturduğu bir kitle hareketine önderlik etmiş ve sonrasında işçileri örgütleyerek Çarlığa karşı silahlandırmıştı. Frunze’nin bu aktif propaganda yaşantısı Mart 1907’de yasadışı bir toplantı esnasında polisler tarafından tutuklanması üzerine bir süreliğine sekteye uğradıysa da her devrimci de olduğu gibi devrim ruhu ona da asla teslimiyetçi olmayan bir duruş kazandırmıştı bile. Demokrat İşçi Partisine üye olmak suçlamasıyla yargılandı ve dört yıl ağır çalışma cezasına çarptırıldı. Ocak 1909’da görülen ikinci davada bir polis memurunu da öldürmeye teşebbüsten ölüm cezasına çarptırılmış, bunun üzerine kız kardeşi Ludmila’nın ve arkasındaki yoğun halk desteğinin etkisiyle cezası Ekim 1910’da 6 yıla düşmüştü. 1914 yılına gelindiğinde Sibirya’da İrkutsk eyaletinin Verkholensk bölgesine sürgün edildi. 1915 yılında bir örgüt kurduğu için tekrar tutuklandıysa da Ağustos 1915’te hapishaneden kaçmayı başardı ve Zabaykalskiy (Trans-Baykal) bölgesinde “Vladimir Grigoryeviç Vasilyenko” takma adıyla faaliyetlerini sürdürdü. 1915 yılı sonunda birkaç arkadaşı ile “Vostoçnoye Obozreniye/Doğu İncelemeleri” adlı haftalık bir gazete çıkardı ve onun editörlüğünü yaptı. Bu faaliyetleri Rusya Çarlık yönetimi gizli polis servisi tarafından tespit edildi. Şans eseri tutuklanmaktan kurtularak 1916’da Moskova’ya kaçtı. Bu dönemde orduya katıldı ve savaşmak için Batı Cephesine gönderildi. Partisi onu Batı Cephesinde askerler arasında devrimci faaliyetler yürütmesi için görevlendirmişti. Batı Cephesinde “Mihailov” adı ile ordu içerisinde yasadışı devrimci bir örgüt oluşturmak için faaliyet yürüttü. Onu Batı Cephesinde askerler arasında devrimci faaliyetler yürütmesi için görevlendirmişti. Batı Cephesinde “Mihailov” adı ile ordu içerisinde yasadışı devrimci bir örgüt oluşturmak için faaliyet yürüttü. Rusya’daki “Şubat Devrimi”nin başlangıcından itibaren Minsk, Beyaz Rusya ve Rusya’nın Batı Cephesindeki devrimci hareketin liderlerinden biri olmuştu. Frunze durdurulamazdı. O artık önlenemez tarihi bir sürecin en büyük neferlerinden biriydi. Minsk polisini ve jandarmayı silahsızlandırmayı başardı ve Minsk polisinin şefi oldu. Minsk İşçi Temsilcileri Konseyi’nin organizatörü ve Yürütme Komitesi’nin daimî üyesiydi. Belarus Köylü Konseyi’nin kurucularından biriydi. Belarus Bölgesi Tüm Rusya Köylüler Kongresi Başkanlığı üyesiydi. Batı Cephesi Silahlı Kuvvetler Konferansı’nın düzenlenmesinde aktif rol aldı ve konferans sonucunda Batı Cephesi Silahlı Kuvvetler Komitesi üyeliğine seçildi. Daha sonra Minsk Sovyeti Yürütme Komitesinin ortak toplantısında alınan kararla Minsk Bölgesi Devrimci Birliklerinin Genelkurmay Başkanı olarak atandı. Ekim Devrimi sırasında, Şuya-İvanovsky Bölgesi silahlı kuvvetlerinin başında görev alan Frunze, 30 Ekim’de Moskova’ya emrindeki iki bin silahlı işçi ve asker müfrezesi ile yardım için geldi ve Ekim olaylarına doğrudan katıldı. Önce Rusya Kurucu Meclisine seçildi. Daha sonra Yürütme Kurulu Başkanı ve İl Parti Komitesi Başkanlığı görevlerinin yanı sıra İl Askeri Komiseri ve İl Ekonomi Konseyleri başkanı oldu. Aralık 1918’de de Doğu Cephesi IV. Ordu Komutanlığına getirildi. Frunze, Kolçak ordusunun Bolşeviklere karşı Kazan, Simbirsk ve Samara’yı tehdit eden bir saldırı başlattığı Nisan 1919’da Doğu Cephesinin güney kesiminin 4. Ordu komutanlığına atandı. Beyaz Ordu ile başarılı bir şekilde savaştı. Ufa hareketine liderlik etti ve Ufa’nın Bolşevik kontrolüne geri dönmesinde kilit bir rol oynadı. Haziran 1919 da Frunze, Doğu Cephesindeki tüm kuvvetlerin başkomutanlığına atandı, Çelyabinsk’i ele geçirdi ve tüm cephe boyunca gerçekleştirilen hareketleri başarıyla yönettiğinden dolayı Cumhuriyet Devrimci Askeri Konseyi’nin 133 nolu kararıyla 8 Temmuz 1919’da “Kızıl Bayrak Nişanı” ile ödüllendirildi. Ağustos 1919’da Doğu Cephesi’nin Sibirya ve Türkistan olmak üzere iki kısma ayrılmasıyla Türkistan Cephesi ordularının komutanlığına atandı. Eylül ayı boyunca, General Belov komutasındaki Kolçak’ın Güney ordusunu kuşatmak ve yok etmek için operasyonlar düzenledi. Bu faaliyetleri sonucunda Türkistan ile bağlar yeniden tesis edilerek, Orenburg Kazaklarının Sovyet iktidarı safına geçişi sağlanmış oldu. 1920’de Kırım’ı işgal etti ve güney Rusya’daki Anti-Komünist muhalefeti tamamen ortadan kaldırdı. Wrangel ordusuna karşı başarılarından dolayı 30 Aralık 1920’de Kızıl Ordu’nun en yüksek ödülü olan “Onursal Devrimci Silah” ile ödüllendirildi.
Bu sırada kurtuluş mücadelesi veren Türkiye, 26 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal’in Lenin’e yazdığı ilk mektup ile Türkiye Sovyet ilişkisini başlatmış oldu.
Mektubun içeriği şöyleydi: “Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla mesai ve harekat birliğini kabul ediyoruz. Evvela, milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist kuvvetleri kovmak ve gelecekte emperyalizm aleyhine vuku bulacak ortak mücadelelerimiz için dahili kuvvetlerimizi şekillendirmek üzere, şimdilik ilk taksit olarak beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda cephane ve diğer fenni harp vasıtaları ve sıhhi malzemenin ve yalnız Doğu’da harekât icra edecek olan kuvvetler için erzakın, Rus Sovyetler Cumhuriyeti’nce temini rica olunur.”
Atatürk’ün Lenin’e yazdığı mektupla başlayan dostluk, Sovyetler Birliği’nin Kurtuluş Savaşı’ndaki desteğiyle devam etti. SSCB, İnebolu’ya 300.000 ton mühimmat ve silah gönderdi. İnebolu’ya indirilen silah ve mühimmat, kağnılarla Anadolu’ya nakledildi. Bu süreç devam ederken, Lenin’in talimatıyla, Türkiye’ye elçi gönderilmesine karar verildi. Milli Savunma Bakanlığı Harekât Şube Başkanı ve Litvanya elçisi S. İ. Aralov bu göreve uygun isimdi. Yola çıkmadan önce kendisiyle görüşen Aralov’a Lenin şu ifadeleri kullandı: “Mustafa Kemal Paşa tabii ki sosyalist değildir. Ama görülüyor ki iyi bir teşkilatçı. Kabiliyetli bir lider, milli burjuva ihtilalini idare ediyor. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist inkılabımızın önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. Halkın ona inandığını söylüyorlar. Ona, yani Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor. İşte sizin işiniz budur. Türk hükümetine, Türk halkına saygı gösteriniz. Büyüklük taslamayınız. Onların işlerine karışmayınız.
Sovyet resmi verilerine göre Kurtuluş Savaşı döneminde Rusya’nın Türkiye’ye yaptığı askeri ve nakdi yardımlar:
• 39.000 tüfek,
• 327 makineli tüfek,
• 54 top,
• 63 milyon fişek,
• 147.000 top mermisi vs.,
• 2 avcı botu,
• Doğu sınırlarından eski Rus ordusunun bıraktığı askeri malzemeler,
• Ankara’da iki barut fabrikasının kurulmasına yardım,
• Fişek fabrikası için gerekli teçhizat ve hammadde sağlama,
• 200 kilo külçe altın
• 100.000 altın Ruble (kimsesiz gazi çocukları için yetimhane kurulması amacıyla)
• 20.000 Lira (basımevi ve sinema teçhizatı alımı için)
• 10 milyon altın Ruble
Ukrayna Askeri Devrim Konseyi’nin tam yetkili temsilcisi olan Frunze, Ukrayna ve Kırım’daki tüm silahlı kuvvetlerin başkomutanı olarak görev yaptığı sırada, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tarafından Türkiye’ye “Olağanüstü Yetkili Temsilci” olarak atandı.
Frunze, 5 Kasım 1921’de Harkov’dan hareket ederek Tiflis’e geldi. Trabzon-Samsun yolu ile 13 Aralık’ta Ankara’ya vardı. Ankara’da büyük bir ilgi ve içtenlikle karşılandı. Mustafa Kemal Paşa Frunze’nin gelişinin ardından Lenin’e gönderdiği 4 Ocak 1922 tarihli mektubunda da dostluğu şu ifadelerle dile getirir:
“Türkiye Rusya’ya, bilhassa son birkaç ayın Rusya’sına Batı Avrupa’ya olduğundan çok daha yakındır. Memleketlerimiz arasında bir diğer ve daha mühim benzerlik, bizim kapitalizm ve emperyalizme karşı mücadelemizde yatmaktadır. Sizi temin ederim ki, Sovyet Rusya’ya karşı doğrudan veya dolaylı olarak asla hiçbir anlaşmaya ve ittifaka dahil olmayacağız.”
Frunze’nin Ankara’da kaldığı günler zarfında karşılıklı dostluk mesajları verildi ve Türk-Sovyet dostluğunun pekiştirildiği iç ve dış kamuoyuna gösterilmeye çalışıldı. TBMM’nde yaptığı konuşma ve gazetelere verdiği demeçler Ankara’da büyük etki yarattı. Mustafa Kemal Paşa ile yakın ilişki kurdu. Batı Cephesi’ni gezdi. Frunze başkanlığındaki Ukrayna Heyeti ile Yusuf Kemal Bey başkanlığındaki TBMM Hükümeti Heyeti arasında 25 Aralık’ta başlayan görüşmeler, 2 Ocak 1922’de Türkiye-Ukrayna Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması’nın imzalanması ile sonuçlandı. Frunze, Ankara’da yaptığı ilk toplantı ve buradaki izlenimleri hakkında, ilk kapsamlı raporunu 22 Aralık’ta, G.V. Çiçerin’e iletti. Frunze bu raporunda; Türkiye’de halkın içinde bulunduğu durumun oldukça vahim olduğunu, halkın savaşlardan yorgun düştüğünü ve artık sulh istediğini, ancak aynı zamanda güçlü ve etkili propagandaların sonucu olarak mücadelenin gerekliliğini ziyadesiyle kavradığını, Türkiye’de geniş halk kitlelerinin tutumunun kesinlikle Sovyet lehine olduğunu, Mustafa Kemal Paşa ve Yusuf Kemal Bey’in kendisine resmî olarak Türkiye’nin politikasının Rusya’ya doğru yöneldiğini, Batılı devletler temsilcileri ile yapılmış ve yapılacak görüşmelerin Rusya ile ilişkileri zedeleyecek hiçbir unsur içermediği konusunda teminat verdiklerini belirtmiştir. Ayrıca Frunze, Mustafa Kemal Paşa’nın kendisine Türk ordusunun durumu hakkında detaylı bilgiler sunduğunu ve düşmanları Anadolu’dan atmak için gerekli olan silah ve teçhizat listesini de ayrıntılı olarak bildirdiğini yazmakta ve Moskova Konferansında verilmesi taahhüt edilen paradan geri kalan 3,5 milyon altın rublenin hemen Türkiye’ye verilerek, yardımın sürdürülmesinin çok gerekli olduğuna inandığını vurgulamaktaydı. Türkiye’deki görevini yerine getiren Frunze ardında çok iyi ve dostça duygular bırakarak Türkiye’den ayrıldı. Frunze, Türkiye’de bulunduğu kısa süre içerisinde, Sovyet Rusya ve Ukrayna’nın seçkin bir devlet adamı ve askeri eylemcisi olarak büyük bir ün kazandı. Türk Hükümeti yöneticilerinin ve toplumun belleğinde silinmez izler bırakarak Türk-Sovyet ilişkilerine büyük bir ivme kazandırdı. Frunze Türkiye’de bulunduğu sürede Türkiye anıları adlı hatıratını yazar. Karşılaştığı kişilerden, köylülerden, resmî görevlilerden mükemmele yakın tahliller çıkarır. Türkiye’nin idari yapısını ve bürokrasisini ayrıntılarıyla etüt eder. Siyasi ortamdaki derin kırılmaları gösterir ve ülkenin o zamandan beri süregelen ikiye bölünmüşlüğünün altını özellikle çizer. Millî Mücadele’nin anti-emperyalist yönüne dikkat çeker. Ankara direnişini sınıf bakımından 1905 Rusya’sına benzetir. Çerkes Ethem hakkında yazar, onu hain olarak ilan edene kadar hükümetin kurdurduğu TKP’nin üyesi olduğunu belirtir. Fakat değinmeden edemeyeceğim Mustafa Suphi ve yoldaşları boğdurulur. Ve Bunun üstünden yaklaşık bir yıl geçmiş olmasına karşın, Frunze’nin hatıratında on beşlerin hiç sözü edilmez. Belki de Türkiye Sovyetlerle bu kadar yakınken Mustafa Suphilerin yine de boğdurulması on beşlerin Sovyetlerden emir alan değil, bağımsız hareket eden devrimciler olduğunu gösteriyor. İşte On beşlerin sınıf mücadelesi ve hak arama kavgasında değerine değer katan bir başka nokta daha…
Frunze Rusya’ya döndükten sonra Moskova’nın emriyle Ukrayna’daki “Mahnovist” isyancılara karşı görevlendirildi. 1922’nin sonuna kadar mücadeleyi başarıyla yöneten ve Mahnovist ayaklanmayı sona erdiren Frunze, 6 Mayıs 1924’te RVSR’nin 113 sayılı kararıyla ikinci kez “Kızıl Bayrak Nişanı” aldı. Askeri bir teorisyen olarak da kendini gösteren Frunze 1924-1925 yıllarında Kızıl Ordunun yeniden yapılanmasında önemli rol oynadı. Bu alanda birçok bilimsel çalışma hazırladı. Bu çalışmalar askeri açıdan metodolojik öneme sahipti. Sovyet Devleti’nin ve Silahlı Kuvvetlerinin savunmasını güçlendirmeye yönelikti ve Kızıl Ordunun yapısal sorunlarına pratik çözümler getirilmesinde yardımcı oldu. Ama ne yazık ki büyük bir mücadele ile geçirdiği yıllar, baskılar, yeraltı faaliyetleri, hapis hayatı, sürgünler, birçok cephede vermiş olduğu savaşlar ve siyasi çekişmeler Frunze’nin sağlığını bozmuştu. Mide rahatsızlığı bulunmaktaydı tedavi için Kırım’a gönderildiyse de sağlığı giderek kötüleşti. Bu nedenle yeniden Moskova’ya getirilerek, 27 Ekim’de Soldatenkovskaya Hastanesi’ne tedavi için yatırıldı. Ameliyat sonrası bilincini geri kazanamadı ve 31 Ekim 1925’te sabah saat 05.40’ta hayata veda etti.
Kaynaklar :
*Türkiye Büyük Millet Meclisi Gizli Celse Zabıtları, II, Ankara, 1985.
*Dokumentı Vneney Politiki SSSR, III- IV, Moskova, 1959.
*Mihail Vasilyeviç Frunze Türkiye anıları 1978 Cem yayınevi Çevirmen: Ahmet Ekeş
*Frunze, Mihail Vasilyeviç (1937). O Molodeji. Moskva: Molodaya Gvardiya.
*Lebedev, Vyaçeslav (1960). Frunze. Moskva: Molodaya Gvardiya.
*ASLAN, Yavuz, “Milli Mücadele Döneminde Türk-Sovyet İlişkilerinde Molokanlar(Malakanlar) Sorunu”, Atatürk Ün. Türkiyet Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S.201, (2001), s.275-307.
*Azerbaycan Cumhuriyeti Merkezi Devlet En Yeni Tarih Arşivi (Azerb. Cum. MDEYTA.
*Türkiye Büyük Millet Meclisi Kavanin Mecmuası, C.I, Ankara, 1925.
*Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi (TBMM ZC), Devre I, C.1, 15, Ankara, 1959.
*Ulaş Başar Gezgin makalesi
*Gökmen, Asena (2022). “Sovyet Rusya’nın İnşasında Frunze’nin Rolü”. Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (ASOBİD). S. 11, s.175-190.
*Rus Tarihçi, Yazar, Sosyolog ve Yayıncı. İvanov Vladimir makalesi
*TBMM 22 Ocak 1921 tarihli Gizli Celse Zabıtları.
*Aralov, S.İ. Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları 1, Yenigün Basın ve Yayıncılık, Aralık 1997
*Martin McCauley, Who’s Who in Russia Since 1900, Routledge, 1997, ISBN 0-415-13897-3 p. 87-88