“DAYANIŞMA EZİLENLERİN İNCELİĞİDİR.” CHE
Pride, hakları yenen, ezilen ve sömürülen, işsiz bırakılan, tüm bunlara karşı koyabilmek adına greve giden madenciler ile aynı şekilde hor görülen, itibarsızlaştırılmaya çalışılan ve yine her fırsatta ezilen eşcinsellerin cinsel tercihlerini ön plana çıkarmadan ancak bunu gizleme ihtiyacı da duymadan, daha baskın olarak siyasi ve sosyal yönleri ile kendilerini anlatıp, kabul ettirerek, onurlu bir dayanışma neticesinde elde edilen komple kazanımlarını anlatır.
Senaryo Stephen Beresford’a aittir.
Yönetmen Matthew Warchus.
Film 2014 yılında vizyona girer, gerçek bir olaydan uyarlanmıştır. Genç ve yaşlı oyuncuların hepsinin performansı son derece yüksektir. Hikâye 1980’lerin başında İngiltere’de geçer. İngiltere de Demir Leydi lakaplı Margaret Thatcher’ın muhafazakâr hükümetinin hedef aldığı iki farklı grubun, madencilerle eşcinsellerin, yapılan haksızlıklara karşı birleşmelerini ve dayanışmalarını izleriz.
İngiltere’de Demir Leydi’nin yönettiği İngiliz Hükümetinin uyguladığı kapitalist politikalarla, madenleri özelleştirmesi sonucunda madenciler işsiz kalacaktır. Madenciler kendilerini açlığa ve işsizliğe mahkûm eden bu düzene başkaldırır ve greve gider. Bu arada, sürekli haksızlığa uğrayan ve Thatcher hükümeti döneminde üzerlerindeki baskıyı daha da çok hisseden bir grup eşcinsel, aynı güçler tarafından sürekli haksızlığa uğratıldıkları, temel insan haklarından yani insanca yaşama hakkından yoksun bırakıldıkları için madencilere destek olmaya karar verir.
Filmin başında Mark’ı görürüz. Kuzey İrlandalı Komünist aktivist Mark, elinde kovası, kafasında grevdeki madencilerle dayanışma fikri ile evden çıkar. Tıpkı kendilerine de yapıldığı gibi polis tarafından hırpalanan, iktidar tarafından ezilen, toplum tarafından aşağılanan madencilerle dayanışmak ve tüm bu ezici unsurlara karşı koymak için bir grup eşcinseli örgütler ve onlara şöyle seslenir;
-Bu bir dayanışma fırsatı! Madencilerden kim nefret ediyor? Thatcher, başka kim? Polis, halk ve yerel basın, tanıdık geldi mi…?
Mark’ın bir konuşması sırasında arkadan gelen “Evet biliyoruz seni sen komünistsin “ sesi ve sonrasında bir madenci kadının “ Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına, kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz…
Ve haykırıyoruz hep bir ağızdan, Ekmek ve Gül! Ekmek ve Gül! “ şarkısını söylemesi, hakları için mücadele eden bu iki kesimin ortak paydasını ortaya koyar.
Bu bir grup eşcinsel, bir kadının elinde sıkıca tuttuğu “Cehennemde yanın” pankartı, “kahrolun nonoşlar”, “bu bir rezalet” gibi itibarsızlaştırıcı eylem ve söylemler altında da olsa “Gay’ler ve Lezbiyenler Madencilerle dayanışıyor” sloganları ile cinsel yönelimlerini gizlemeden ancak öne de çıkarmaksızın, kendileri gibi ezilen ve paraya ihtiyacı olan madenciler için sokaklarda gösteri yaparak, kovalarla para toplarlar.
Sonrasında, iki grup arasında somut bir dayanışma için Galler’deki madenci köyü Onllwyn’de bir komite ile iletişime geçip, yola çıkarlar… Yola çıkmaya karar verenlerin sayısı az olsa da umutları ve dayanışma azimleri hiç azalmayacaktır. Grubun beyni ve sözcüsü, genç ve cesur komünist Mark, zulme ve hoyratlığa karşı isyanını bu dayanışma ile somutlaştırır. “Bizi sabah akşam döverlerdi, bunu unutamayız. “diyerek madencileri destekleyenlere tepki gösteren eşcinsellere rağmen, grubunu bu yoldan, madencilerle dayanışmadan vazgeçirmez. Çünkü bu ezilenlerin savaşıdır ve hak, adalet, özgürlük ve insanca yaşam için vereceğin bu savaşta geriye bakamazsın…
Mark, madenci temsilcisi Dai ile olan bir sohbetinde,
-“Gay haklarını savunup başkalarının haklarını savunmuyorsan ne anlamı kalıyor. Ya da işçi haklarını savunup, kadın haklarını savunmuyorsan! Bu gerçekten mantıksız geliyor bana.”der…
Toplumda sürekli olarak sömürülen, ezilen sınıfların kutuplaşmayı ve ötekileştirmeyi bırakarak her zaman ve her konuda birlik ve dayanışma içinde olması gereklidir. Bu sınıfların gücünü bildikleri için onların başını sürekli ezmekle meşgul olan egemen sınıfın yok olması için bunun çok önemli olduğu mesajı da bu yolla verilir.
Film eğlenceli müzik ve dans sahneleri ile insanlar arasındaki iletişimin sözle olduğu kadar sanatla da doruğa çıkabileceğinin en güzel örneklerini de sunar. Madenci köyünde hiç dans etmemiş erkekler eşcinseller sayesinde müziğin ritmini yakalamayı, dansı, eğlenmeyi öğrenir. İki grup arasında belki bin cümlenin kurduramayacağı yakınlık, bir şarkı veya bir figürle sağlanır. Dai’nin tabiriyle, madenci köyündeki “kadın gibi olmayan kadınlar” kadınlıklarını, içlerindeki rengarenk çiçek bahçelerini keşfeder. Herkes çılgınca eğlenir.
Bu sahneler bize şunu fısıldar; Toplumun sana dayattığı tabulaşmış düşüncelerini yıkıp, zincirlerini kırıp, insanca ve özgürce düşünme ve yaşama hakkını sonuna kadar kullandığında hiçbir şey kaybetmeyeceksin. Aksine insanlığın evrensel değerlerine ulaşmak, eşit ve hakça paylaşmak, eğlenerek yaşamak için gerekli tüm kazanımları elde etmiş olacaksın.
Filmin ilerleyen sahnelerinde, madenci ve eşcinsellerin düşmanı sendika üyesi Maureen ve onun uşaklığını yapan sözde basın tüm kokuşmuşluğu ile ortaya çıkar. Bunlar her iki kesimin de ortak düşmanlarını, küçük ama zorba azınlığı temsil eder. Maureen, homofobik yaklaşımlı bir kadındır. Sırf Mark ve arkadaşlarının köyden gitmesi için, kendisine benzeyen gazetelerde onları itibarsızlaştıran, halkın onlara tepki duymasını sağlayacak yalan yanlış haberler bastırır. Sınıfsal olarak bakıldığında bu karakter hem her iki kesime düşman olan hükümeti, hem de işçi ve ezilen sınıfın yanında olması gereken ama bu asli görevini koltuk ve rant uğruna terk etmiş olan berbat sendika ve sendikacıları temsil eder.
Hükümetler, ideolojilerini daha büyük kitlelere iletmek, onları istedikleri gibi yönlendirerek şekillendirmek ve kendi düşünceleri yönünde kamuoyu oluşturmak için en etkili gücü, medyayı kullanır. Bu nedenle medyanın doğru ve tarafsız olması, esen rüzgarlara göre hareket etmemesi son derece önemlidir. Çünkü bunun aksi, insanların hayatını alt üst edecek kadar büyük toplumsal olaylara, yıkım ve felaketlere neden olabilir. Filmi izlediğinizde, grevin nasıl sonuçlandığının yanı sıra, basının ele geçirilemeyen, doğruluktan taviz vermemesi gereken hür ve tarafsız bir kurum olması gerekliliğinin önemini de bir kez daha görüyoruz.
Birlik olarak direnişlerini büyüten bu iki grubu, filmin sonunda büyük bir kazanım bekler. Direnişin, dayanışmanın başında ve gelişmesinde yaşanan bütün zorluklara rağmen hakları için mücadeleye yılmadan devam edenlerin zaferidir bu!
Grevin neticelenmesinden sonraki yıl yapılan Onur Yürüyüşüne onlarca otobüse dolarak gelen madenciler de katılır. Onları alanda gören eşcinsellerin “her şeye rağmen başardık” diyen, gururlu ve onurlu duruşları ve neşeleri görülmeye değer. İşte orada ortak bir payda da hak için, iş için, aş için ve en önemlisi insanca yaşamak için dayanışan iki ezilen sınıfın üstüne, dayanışmanın ve direnişin kazanımı olan batmayacak bir güneş doğmuştur. Bu güneşin ışıkları belki biraz sonra yağacak yağmurun tek bir damlasına tutunarak üzerimize bir “gökkuşağı” çizecektir.
İyi seyirler…