10 Mayıs 1958
Sokak lambalarının sönmesiyle birlikte yukarı kalkmış bir kol, hızla aşağıya iner. İşareti alan er, elindeki taş balyozu kaldırır, gerinir ve kapı kulpunu hizalayarak bütün hışmıyla indirir.
Hemen arkasında tüfekli iki asker. Dört resmi polis. Bekçi. Hükümet müfettişi. Bir sivil polis ve balyozun inme anıyla birlikte, içeriye ışık tutmak için, gaz lambalarını tutacak olan iki memur hazır beklemektedir.
İçeriden sürgüsü sürülmüş bir kapı için, bu darbe bile fazladır. Çünkü bu daha önce denenmiş ve parçalamadığı kapı kalmamıştır. Balyozu indiren asker hemen geri çekilecek ve peşindekiler yapılan plan gereği içeri doluşacaktır. Ancak kapıyı hafifçe tutması için katlanarak sıkıştırılmış bir takvim yaprağı, o hızla balyozu indiren birisi ve arkasından gelenler için felaketin başlangıcı olur. Kapıya değil, boşluğa indirdiği ağırlığın hızıyla birlikte içeriye uçan asker, takla atarak balyozla birlikte koridora yuvarlanır.
Sivil polisin emri, tahribatın ikinci adımıdır.
“Dalın, içeri dalın!”
Peşinden gelen tüfekli erler, kapının hızla duvara çarpıp geri gelmesini beklemediklerinden, kapı yüzlerine çarpar. Tuzak lafı, emirle birlikte boğulur. Hızla dar koridora dalarlar.
Emirin yol açtığı felaket öncesi, taş balyozla yere düşen askerin üzerine yığılırlar. Karanlık ve üst üste yığılmalar, yerde yumruklaşmalara neden olur. Daha toparlanmalara fırsat kalmadan, gaz lambasıyla içeri giren memur, tuzak lafıyla arkasından silahını çıkararak içeri dalan polisle çarpışır.
Altı adım uzunluğunda ve bir buçuk adım genişliğindeki koridorda yaşanan itişme sonucu, gaz lambası yere düşerek parçalanır.
Polisin çenesi, ayağa doğrulmak isteyen askerin tüfeğine çarpar. Karanlıkta askerle çarpışan polis, daha muhasebesini yapamadan havaya iki kurşun sıkar Gaz lambasını yere düşüren memurun dışarı çıkmak istemesiyle, arkada bekleyen polis ve memurların içeriye doluşması, koridorda başlayan boğuşma, öncesinde yapılan tüm planları boşa çıkarır.
O karanlıkta havaya sıkıldığı sanılan mermi, taş duvarlara çarparak seker. Ahh yandım anam! sesinin kimden çıktığı belli olmaz. Koridorun hemen bitiminde yatak odasına yapılacak bir baskın planlanmıştır ancak barut sesi, arkadan gelen polislerinde silahına sarılmasına sebep olur. Gaz lambasını taşıyan ikinci adam içeri girer. Ancak karartılı loşlukta kimin kime vurduğu belli değildir.
Doksan santimlik dar alandaki boğuşma, geriden gelen sivil polisin direktifiyle, bu kez yatak odasına yönelir.
Ancak ağır loşluk altında odaya silahlarla doluşan grubu bu kez de hiç hesap etmedikleri bir keşmekeşlik beklemektedir. Ne kadar görev paylaşımı yapılırsa yapılsın, o alacalı karanlıkta her şeyin birbirine girmesi kaçınılmazdır.
On metre karelik yatak odasında bir sedir, bir yüklük, bir sandık ve yer yatağı vardır. Sekiz metre kareye düşen oda alanına, tüfeklerle birlikte dokuz kişinin doluşması, yer yatağında doğrulan üç kişiyle birlikte sayının on bire çıkması demektir.
Operasyon düzenledikleri kişinin, ellerini kafasının üzerinde ve hiçbir direnç göstermediği bir durumda, altmış santimetre kareye düşen bu sıkışma, askerlerin dipçikle kendilerine yer açmaya çalışması, polislerin silahla müdahalesi, bir muharebe meydan savaşında verilen zayiattan çok daha fazlasıdır.
Sokak lambasını kesen elektrikçi, operasyon sonrası bekçinin düdüğüyle kofrayı yerine takar. Elleri arkadan mengeneyle bağlanmış tutsak, bir donla dışarıya çıkarılır. Üzerinde tek bir çizik bile yokken, onu çekiştirenlerin meydan dayağı yemiş gibi sürüklenmeleri, polisin kendi kurşunuyla baldırından yaralaması ve çenesi kırılan askerin çığlığı, dışarıya üşüşen meraklı kalabalığın gözünden kaçmaz.
Tüm bunlara, kapıya sıkıştırılan bir takvim yaprağının sebep olabileceği ise asla tahmin edilemez bir durumdur.