Yoldan geçen insanlara güzellik nedir diye sorsan, hepsi sana güzelliğin ne olduğunu çok farklı şekilde anlatır.
Genç bir insana sorarsan, güzellik genelde dişi ya da erkek olarak ifade edilir ve dünyadaki güzellik algısını yayan medya sana kalıplaşmış güzel prototipler çıkartabilir.
Coğrafi olarak farklı ülkelerde yaşayan insanların güzellik anlayışı da birbirinden çok farklıdır. Bir Afrika kabilesinde kulağa takılan ağır çamurdan yapma taşlar onlar için bir güzelliktir mesela. Asya’da boyna takılan ve boyunun uzun olmasını sağlayan halkalar o yerli kabile için bir güzellik simgesidir. Çin’de küçük ayakkabı giymek bir güzellik anlayışı olsa da ayakların deforme olması onlar için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Aynı zamanda, yüzde kullanılan beyazlatma tozları ve hatta biraz hüzün verdiği için geçmişte Avrupa saraylarında da kullanılan siyanür tozu, yıllarca kadınlar tarafından güzellik maskesi olarak kullanılmıştır. Güzellik uğruna kullanılan bu ürünlerle gün geçtikçe deforme olan cilt, önce dökülmeye başlamış ve sonunda da çoğu kadını zehirlenme sonucunda ölüme götürmüştür.
Elizabeth Báthory, 1500 lü yıllarda kırklı yaşlara geldiğinde gençleşmek için 612 genç kızı şatosunun mahzeninde öldürüp kanıyla banyo yapmıştır. Tarihe (kanlı kontes) olarak geçmiştir.
Orta çağda kadınlar yüksek alınlara, küçük burun ve dudaklara, yumurta şeklinde bir yüze sahip olmak isterlerdi. Masum ve saf bir bebek yüzüne ulaşmak amacı taşıyorlardı. Orta Çağın dini otoritesini göz önünde bulundurduğumuzda, kadınların bu şekilde hem manevi dünyalarında hem de dış görünümlerinde, tıpkı günahsız bir bebek gibi olmak çabasında olduklarını anlayabiliriz.
Kilise, bedene müdahaleyi günah sayarak kadının çok makyaj yapmasına karşı çıkmış, az makyajı kabul etmiştir. “Çok makyaj tanrının yarattığına müdahale, hiç makyaj şeytandır.” anlayışı yerleşmiştir.
Orta Çağ kadını geniş bir alına sahip olmak için saçlarının ön tarafını ve kaşlarını kazıtırdı. Bir tek gözlerinin rengi kalırdı soluk ve yuvarlak yüzünde.
Peki, güzellik algısı bu kadar değişken olduğuna göre, insanlar bu konuda nasıl ortak bir noktada birleşebiliyorlar? Güzellik bir görüntü müdür yoksa bir davranış biçimi midir?
İlkel güdülerimiz bize güzel ile çiftleşmeyi değil, üremek için bu eylemi yapma ihtiyacını hissettirir. Bilindiği üzere, yaşamanın temel koşullarından en başta gelenler yeme, içme, seks ve sığınma ihtiyaçlarıdır. Genel olarak insanlar, dışarda kar boran soğuk varken evinde ateşi yanıyorsa, kışlık erzakları varsa, beraber yaşadığı erkek ya da kadın koynundaysa başka bir şeye ihtiyaç duymazlardı.
Zaman içinde üretim ilişkilerinin değişimiyle, ilkel takılar, midye kabukları, çeşitli taşlar, renkli obsidyen camlar, tahta oymalar ve çekirdek kolyeler takı için gelişirken, kök ve yapraktan elde edilen boyalar mağara duvarlarına resim olarak yansırken, ellerin ve yüzlerin mask şeklinde boyanması da çıkmıştı ortaya.
İnsanlar diğer kabilelerden farklı görünebilmek adına, kabilenin tek tip boyanmasını, klanın ve hayvanların dahi aynı şekilde boyanmasını sağlamıştır. Bunu hala Afrika, Latin Amerika, Endonezya Papua Yeni Gine, Hindistan gibi birçok ülkede görmekteyiz.
Şekil her ne kadar birincil gibi görünse de biyolojik olarak bakarsak üreme dürtülerimizi vücut kimyamız yönetiyor. Yani dış beğeni ne kadar çaba gösterse de gizli patron beynimizdeki Epifiz bezidir. Epifiz mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren bir nörotransmitterdir. Eksikliğinde depresif, yorgun, sıkılgan bir ruh hali görülür. Yapısal olarak monoamin grubuna girer ve triptofan aminoasitinden sentezlenir”
Epifiz bezi aynı zamanda koku bölgemizdir. İnsanlığa evrilmeden önce güçlü bir bölge olan ve zaman içinde büyüyen beynimiz arasında sıkışıp kalan alt beynimizin bir uzantısıdır.
Erkek ve kadınlar cinsel organlarından sürekli koku yayarlar. (Farklı zamanlarda farklı derecelerde) Kadının aylık periyotları da bu konuda renkli bir argüman sunar. İngiltere’de yapılan araştırmalarda, kadınların erkekteki güzellik anlayışının regl zamanlarında ve sonrasında farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Kadınlara regl dönemlerinde erkek resimleri gösterilmiş bu dönemde daha yumuşak yüzlü erkekler tercih edilirken, yumurtanın olgunluk döneminde ise sert erkek tercihi öne çıkmıştır. Yine ayni deneylerde, erkek deneklere kadınlar gösterilmiş, birinci, ikinci olarak beğeni sıralaması alınmıştır. Daha sonra bu bayanların birkaç gün giyilmiş atletleri erkek deneklere koklatılmış ve ilk sıralamaları ile hiç bağlantısı olmayan beğeniler alındığı ortaya çıkmıştır.
Günümüzde bedensel güzellik algısı çok önemli değil diye söylense de ekonomik yapı bu durumu değiştirmiştir. Yine ayni deneylerde kadınlara gösterilen zayıf gösterişsiz bir erkeğe düşük puanlar verilmesi sonrasında, erkek giydirilip kadınlara iki fabrikası olduğu söylendiğinde erkeğin puanı birden üst sıralara tırmanmış yani bu erkek kadınlarca daha cazip görülmüştür.
Beğeni ve güzellik anlayışının yaşla da çok büyük ilgisi var.
Dünyada makyaj malzemeleri üreten sanayii ve ilaç sanayii, oyuncak silah sanayii ile bir ve ortaktır. Bunları isimlerinden anlayabilirsiniz, Johnson and Johnson gibi. Bu firmaların kitleleri etkilemek için reklam firmaları, toplum bilimcileri ve mühendisleri mevcuttur. Moda trendleri ve ne tip güzelliğin bu yıl moda olduğu bunlar tarafından belirlenir.
Daha ufacık kız çocuklarına Barby bebekler, giydirilebilen bebek giysileri, oyuncak makyaj malzemeleri, saç şekilleri, topuklu ayakkabılar empoze edilir.
Erkeklerin günlük giyimi, nasıl iç çamaşırı giyeceği, hangi saati takacağı, saç kesimi, ayakkabı modası, filmler, diziler ve reklamlarla beyninin en gizli (bilinçaltı) yerlerine işlenir. Bu mesaj çöplüğünde, yaptığın seçimlerin kendinin olduğuna inanırsın ama değildir. Başkaları senin ne giyeceğini çoktan seçmiştir. Sokağa çıkın bakın kızlar ve erkekler tek tip, insanların giyimi kuşamı, makyajı, davranışı aynı. Albenisi öne çıkmış beğenilmeseler ölecekler sanki, müthiş bir aşağılık kompleksi!
Estetik ameliyat olma yaşı şu an 16 yaşına inmiş durumda. Daha vücut gelişimini tamamlamadan başlıyor yani.
Kitleler hâlinde, ayni tip, aynı düşüncede, aynı güzellik anlayışına dönüşen bir dünya da yaşıyoruz. Friedric Nietzsche “Bir yerde herkes birbirine benziyorsa orada kimse yoktur” der. Kitlelere bu anlayış dayatılırken, güzelliğin zıddı olan pek çok çirkinlik yaşanıyor dünyada. Bu gücü elinde tutan beyaz ırk diğer ırkları önemli bir tüketici olarak görse de bir taraftan da onların bilinç altına ‘hiçbir zaman bir beyaz ırkın güzelliğinde olamayacaksın’ mesajı işlenir. Zenciler beyazlaşmaya çalışır, (Michael Jackson) Japonya’da beyazlara benzemek için göz ve burun ameliyatları sıkça yapılır. Bunu yine güzellik endüstrisi sunar sana… Makyaj hileleri ve yüz kremleri ile teninin rengini birkaç ton açabilirsin. Hatta öyle bir döneme geldik ki estetik ile baştan sona kendinizi yenileyebilirsiniz.
Nihayetinde güzellik görece bir algıdır. Bulunduğunuz coğrafyaya, kültüre, inanca göre değişiklik gösterir. Mesela, Afrika’da dört ülkenin (Burkina Faso, Cezayir, Libya, Mali ve Nijer arasında) ortasında yasayan Tuaregler (“Tevarikler”) kabilesi Müslüman olmasına rağmen gelenekleri ve güzellik anlayışları diğer Müslüman Ülkelere hiç benzemez. Kabilede erkek yüzünü göstermez hele bir kadına hiç göstermez, ayıp sayılır. Tabii gözler sürmeli ve dövmelidir. Kadınlarınsa yüzleri açıktır ve alabildiğine süslüdür.
Çağdaş anlayışta güzellik bir karakter ve davranış biçimidir. Yani güzellik şekilde değildir. Biliyorum birçok insan “her ne kadar öyle olsa da sevdiğim erkek ya da kadın biraz güzel olmalı” diyor. Peki, kaşı gözü, endamı yani dışı çok güzel fakat kıskanç ve hayati zindan eden birisi güzel midir? Ya da çok çok güzel fakat konuşacağın hiçbir şey yok!
Aslında güzellik düşüncede, davranışta, empati ve merhamettedir. “Güzellik, güzel bedenden değil; güzel davranıştan doğar.” Der bir Yunan Atasözü, çok anlamlıdır.
“Güzellik, çoğu zaman kusurları gizleyen bir örtüdür.” Der Honore de Balzac
“Gençlikte ve güzellikte, akıl arama.” Der büyük Homeros. Filozofların ve yazarların bu fikirlerine katılmamak elde değil.
Güzellik bir yaz yağmuru gibi geçer gider de geriye sadece emek verdiğin karakterin kalır.