“Eğer gelecekte dünyanın egemen, bağımsız, tüm haklara sahip ve özgür bir parçası olmak istiyorsak işe eğitimle başlamalıyız. Cehalet bizi tekrar köleliğe sürükler.” Fidel Castro
Gerçek sosyalist ve toplumcu eğitimin uygulandığı Küba’daki eğitim sistemini tüm yönleriyle irdeleyen Derya Ünlü, aslında tez olarak hazırladığı bu bilimsel yayını Yazılama Yayınevi tarafından okuyucuyla buluşturmuş.
Ülkemizde eğitime verilen uzun bir aradan sonra yeniden okulların açılacağı şu günlerde, dünyaya örnek olması gereken bir eğitim sistemini ve bu sistemde bir öğretmenin nasıl olması gerektiğini tüm yönleriyle anlatan bu kitabı okumak ve irdelemek keyifli ve umut vericiydi. Kitabın önsözünü yazan Rıfat Okçabol’un da belirttiği gibi, “Piyasacı ve gerici bir eğitim sisteminin kaderimiz olmadığını, sosyalist eğitim sistemini ve yurtsever öğretmeni var etmenin bizim elimizde olduğunu” hatırlatan bu tez yayınını beğenilerinize sunuyorum.
Derya Ünlü ODTÜ Fizik Öğretmenliği bölümünden mezun olduktan sonra, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde Yaşam Boyu Öğrenme ve Yetişkin Eğitimi alanında yüksek lisans yapmıştır, aynı bölümde doktora eğitimine devam etmektedir.
Küba, bağımsızlığını kazandıktan sonra pek çok açıdan Türkiye’yi örnek alan bir ülkedir. Eğitim sisteminde de Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarındaki coşkuyla yapılan eğitim seferberliği, üretimi, işi ve eğitimi birleştiren Köy Enstitüleri ve öğretmen okullarını var eden eğitim anlayışını bazı yönleriyle örnek aldıkları görülmektedir. “Yokluk ve sefaleti yenmek için önce cehaleti yenmek gerekir.” diyerek, ülkemizde büyük bir eğitim seferberliğini hayata geçiren, büyük önderimiz Atatürk’ün eğitimle ilgili düşüncelerinin ve uygulamalarının örnek alındığı da görülmektedir.
Kitapta yer alan önemli başlıkları, Küba’daki eğitim sistemine ilişkin detay bilgileri, bilimsel bir yayın olması dolayısı ile yazarın anlatımı ile sizlere aynen iletmek isterim. Yazar bu kitabın oluşmasında pek çok bilimsel kaynaktan istifade etmiş olup, kaynaklar kitapta ayrı ayrı belirtilmiştir.
Kitabın temel amacı, neoliberal bir dünyada, eğitim sisteminin ve öğretmenlik mesleğinin bir sosyalist ülke olarak Küba örneğinde irdelenmesi olarak belirtilmiştir. Dünyada hâkim olan neoliberal öğretmen modeline alternatif arayışlara da bir kaynak sunmaktadır. Her sorunun çözümünü eğitime bağlayan ve “eğitim şart” cümlesiyle parodileşen liberal tezlerin aksine eğitim politik bir inşadır. Bu nedenle sınıf mücadeleleri içerisinde gelişip şekillenir ve iktidar ilişkilerinden bağımsız olarak ele alınamaz.
- Neoliberal dönemde eğitim tamamen bireyin sorumluluğunda ve bireysel çıkarlara cevap veren bir hizmet haline gelmiştir.
Günümüzde, devletin sorumluluğunda olan temel kamusal hizmetler piyasaya açılmış ve sermayenin inisiyatifine bırakılmıştır. Eğitimin tanımının ve içeriğinin piyasa ihtiyaçlarına ve piyasa mantığına göre yeniden düzenlenmesi, eğitim hakkından bahsetmeyi zorlaştırmış ve eğitimdeki eşitsizlikleri artırmıştır. Eğitimin amacı sadece ekonomik ölçütler ve bireye sağladığı yarar kapsamında belirlenmiştir. Eğitimin finansmanına yönelik reformlarla devletin finansman konusundaki sorumluluğu azaltılmış ve özel girişime alan açan çeşitli uygulamalar gündeme gelmiştir. Kamu okullarına yapılan desteği azaltan devlet özel okullara teşvik programları uygulamıştır. Yazarın bu saptamaları bize içinde bulunduğumuz zamandaki eğitim sistemini özetler aslında. Öyle ki;
Bu şekilde işleyen politikalarla özelleşen okullarda, okul sahipleri-yöneticileri tacir, öğretmenler sömürülen “sınava hazırlayıcı bir teknisyen” birer işçi, öğrenci ve velilerse gelir getiren metalara dönüştürülmüştür.
Küba örneğini tartışmak, bugün içinde bulunduğumuz gericilik çağında çok daha değerli bir hale gelmiştir. Ülkemizde eğitimle ilgili haberleri taradığımızda, gericilik çağı derken neyi kastettiğimiz somut olarak anlaşılır. Bir ilimizde öğrenci ve veliler milli eğitim müdürü tarafından namaza çağrılıyor, bazı okullarda erkek ve kız öğrenciler ayrı sınıflarda okutuluyor, bir ilimizde okuma yazma bilmeyen 4-6 yaş grubu çocuklara dini eğitim verilmesi için müftülüklerle protokol imzalanıyor… Bu tekil örneklerin yanında, genel olarak son değişiklikler ile tamamen bilimsellikten uzak, eğitim değeri olmayan bir müfredatın dayatıldığı, tüm okulların imam hatipleştirilmeye çalışıldığı da bir gerçektir. Bunların üstüne bir de tarikat yurtlarına mecbur bırakılan yoksul emekçi çocuklarının bu yurtlarda yanması, bitmek bilmeyen taciz ve istismar haberleri…
Eşitsizlik üreten bir eğitim sisteminde aynı mahallede okullar arasında hatta aynı okulda sınıflar arasında toplumsal ayrışmanın ortaya çıktığı ve derinleştiğini AKP iktidarı süresinde orta öğretimde özel okulların payının yüzde yirmiyi geçtiğini de not düşelim. Tüm bunlar kapitalizmin tarihsel dönüşümünden ve bu dönüşüm boyunca eğitime atfedilen işlevlerden ayrı düşünülemez. Modern eğitim tarihi tüm kapitalistleşmiş ülkelerde kitlesel okuryazarlığın sağlanması hedefi ile başlar. Yüz elli yıl sonra karşılaştığımız sonuç ise önemli kısmını kadınların oluşturduğu sekiz yüz milyona yakın insandan oluşan okumaz-yazmazlar ordusu…
-Şimdi de sosyalist Küba’da eğitim ve öğretmeni irdeleyelim;
Devrimden hemen sonra Küba’da aşılması gereken büyük bir eğitim bir okuma yazma sorunu vardı. Ülkede okuma yazma bilmeyenlerin oranı %20 yi aşıyordu. Fidel bir yıl içerisinde bu sorunu tamamen çözeceklerini söylemiş ve topyekûn bir seferberlik ile bu sorun çözülmüştür. Öncelikle okumaz-yazmazlığı ortadan kaldırmak hedeflenmiş ve Ulusal Okuma Yazma Kampanyası ile okuma-yazma bilmeyenlerin oranı %3,9’a geriletilmiştir. 1961 yılında “Eğitimi Kamulaştırma Yasası” çıkarılmıştır. Bu yasaya göre eğitim, kimseye ayrıcalık tanınmaksızın, yaş, cinsiyet, ırk, inanç ve yerleşim yeri ayrımı yapılmaksızın her düzeyde ücretsiz bir haktır. Yasayla birlikte, var olan özel eğitim kurumları kamulaştırılır. Bu dönemde Küba’da yaklaşık on bin derslik inşa edilmiş, 6-12 yaş arası çocuklarda okullaşma oranı %90’a kadar yükseltilmiştir. Bu kamulaştırma üniversiteleri de etkilemiştir. Özel üniversiteler kapatılmış, yedi olan üniversite sayısı üçe düşürülmüştür. Değişiklik sadece sayıda olmamış, var olan üniversitelerin programları da pratik nedenlere, ülkenin kalkınma planına göre yeniden düzenlenmiştir. 1962 yılında Ulusal İşçi-Köylü Eğitimi Ofisi ile yetişkin eğitimine yönelik çabalar devam etmiştir. Yetişkinlere gece kursları düzenlenmiş, bu kurslarda duvar resimleri üzerinden politika tartışmaları, aritmetik, dil, coğrafya veya fen bilgisi deneyleri, gazete haberleri üzerine tartışma, günlük haberler ve bilgilendirmeler yapılmıştır. Kurslarda başlıca dersler, aritmetik, okuma yazma, doğa tarihi, sosyal bilimler ve hijyendir.
Okul çağı çocuklarının eğitiminde 1964 yılıyla birlikte “politeknik eğitim” uygulaması benimsenmiştir. İş ile eğitimin bütünselliği ilkesi ile hayata geçirilen bu programın temel hedefleri; eğitim ile üretici çalışmayı birleştirmek, ülkede tarım alanında konulan hedefin gerçekleşebilmesi için ek işgücü oluşturmak, öğrencilerin çalışma hayatına, emeğe ve işçilere yönelik olumlu tutumlar geliştirmelerini sağlamak, kafa ve kol emeği arasında ve köy ile kent arasında bağ kurmak olarak sayılabilir.
1968 yılında “Okullar Kırsalda” programı ile kırsal ve dağlık bölgelerde yatılı okullar kurulmuştur. Bu okulların öğrencileri daha çok kentlerden gelmektedir. Tüm eğitim döneminde her gün üç saat üretim, 5 saat akademik ders ile geçmektedir. Bu program, eğitim politikalarının yanı sıra ülkenin ekonomik hedefleri de göz önünde bulundurularak planlanmaktadır.
Sosyalizm ülkede kurumsallaşırken, eğitim sisteminin temel amacı yeni insana ulaşmak olarak belirlenmiştir. Kişinin toplumsal bir birey olarak bütünlüklü bir şekilde gelişmesi ve özgürleşmesi hedeflenir. Kapitalizmin insanda yarattığı tüm ikiliklerin, yabancılaşmanın karşısında fiziksel, zihinsel, psikolojik ve kültürel bir bütünü oluşturma, onu koruma hedeflenir.
Küba’da geliştirilen politeknik eğitim uygulamasıyla iş ve eğitimin bütünselliği ilkesi, kafa ve kol emeği arasında ve köy ile kent arasında bağ kurulması eğitim programlarının temel hedefidir. Fidel, neden politeknik eğitimi seçtiklerini, “İş ve eğitimi birleştirmeliyiz. Bizim toplum olarak ikisine de ihtiyacımız var. Eğer eğitim sistemimizde bu birlikteliği sağlamazsak bir kısmımız eğitim görürken diğer bireyler yalnızca kol güçleriyle var olmak zorunda kalacaklar.” Sözleriyle açıklar. Küba’da günümüzde de iş ve eğitimin bütünselliği ilkesi uygulamada 1970’lerden farklı olmakla birlikte eğitim sisteminin temeli olarak sürdürülmektedir. Öğrencinin içinde yaşadığı toplumu tanıması, eğitimin sınıf sıralarından ibaret olmayıp, hayata uzanması sağlanır.
Eğitimin laik ve bilimsel olduğu ülkede, okul öncesi eğitimden itibaren hiçbir mistik düşünceye yer verilmez. Ve tüm eğitim sürecinde doğaya, toplumuna karşı duyarlı, emeğe saygılı bir kimlik ve sömürünün nasıl ortaya çıktığına dair farkındalık geliştirilebilmesi, dünyayı materyalist bir şekilde algılayan bireyler yetiştirilmesi hedeflenir.
Eğitim her seviyede ücretsizdir ve herkesin eşit bir şekilde eğitim hakkından yararlanması devletin sorumluluğundadır. Okul öncesi eğitimle başlayan süreç, 6-12 yaş ilköğretim, 12-14 yaş temel öğretim, 14-18 yaş üniversite öncesi eğitim ve mesleki teknik eğitim ve sonrasında yükseköğretim olarak devam eder.
-Sosyalist Küba’da Öğretmen;
“Üniversiteler, işçilerin, köylülerin rengine boyanmalıdır, halkın rengine boyanmalıdır. (Öğretim üyelerine seslenerek) Halka ulaşmak için halkın bir parçası gibi hissetmelisiniz. Halk ne istiyor, neye ihtiyacı var ve ne hissediyor bilmelisiniz… Halkla birlikte yaşamalı ve nefes almalısınız, yani bir bütün olarak Küba’nın ihtiyaçlarını hissetmelisiniz. (Öğretmenler) Tüm zenginliklerimizin yaratıcısı olan işçi ve köylülere duyulan sevginin, sömürü ve yoksulluğa karşı verilen mücadelenin temsilcisi olmalıdır.” CHE’ nin üniversite reformu sonrası yaptığı bu konuşmada, öğretmen nedir, nasıl olmalıdır? Sorularına en açık yanıt verilmiştir aslında…
Eğitimin eşitleyici, özgürleştirici, insanlaştırıcı özellikleri öğretmenle hayat bulacaktır. Aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını sağlayacak olan eğitim ve emperyalizme karşı mücadele eden de başta öğretmenler olacaktır. Bu konuda Fidel, “İki önemli ordumuz var. Bir tanesi silahlardan oluşan ordudur. Bu ordu devrimi ve onun kazanımlarını, var olanı korur. İkincisi ise kitaplardan oluşan eğitim ordusudur. Silahlı ordu devrimi korurken eğitim ordusu da devrimin gelişimini sağlar. İkincisinin mücadele ettiği birincisine göre daha zorlu bir düşmandır; cehalet ve bilgisizlik.”
Fidel, emperyalizme karşı mücadelede eğitim alanında hedeflenecek gelişmeleri merkeze koymuş ve öğretmenleri de bu mücadelenin temel özneleri olarak öne çıkarmıştır.
Che ve Fidel’in betimlediği çerçevede bir sosyalist toplumun inşası için kafa ve kol emeğini birleştiren politeknik eğitim benimsenmiş, öğretmen yetiştirme gündemi de politeknik eğitim politikası bağlamında ele alınmıştır. Fidel öğretmeni kalkınma probleminin merkezine yerleştirmiştir. Öğretmen kalkınma için gerekli insan gücünü, yeni nesli yetiştireceği için ülkenin geleceği açısından belirleyicidir. Ayrıca, ilerleme hedefi içerisinde öğretmenin toplumda öncülük ve toplumsal ilerlemeye önderlik etmesi beklenir.
Bu yüksek öneme sahip beklentilerin vücut bulması için öğretmenlerin eğitimine özel önem verilmektedir. Öğretmen yetiştirme sisteminde, ilk olarak temel ortaöğretim mezunlarına formasyon alarak, okulöncesi eğitim alanında çalışma imkânı tanınmıştır. İkincisi ortaöğretim düzeyine öğretmen yetiştiren bölümlerde, mezunlarının hem temel ortaöğretim düzeyi hem de yükseköğretim düzeyinde hizmet vermelerini sağlayacak şekilde bu iki alan bütünleştirilmiştir. Bu, özellikle temel ortaöğretimde, öğretmenin 7.sınıfa başlattığı öğrencileriyle 9. Sınıfa kadar devam etmesi için getirilen önemli bir uygulamadır. Yani 7.-9. Sınıflar arasındaki dönemin (çocuklar 13-15 yaşında) ergenliği kapsaması nedeniyle ayrı bir önem verilen temel ortaöğretim düzeyinde öğretmenin öğrencisini daha yakından tanıması, gelişimini daha bütünsel bir şekilde takip edebilmesi ve öğrencinin bu dönemi sağlıklı geçirmesi için önemsenmektedir.
Neoliberal ülkelerde öğretmenler yoğun bir uzmanlaşma eğilimi sonucunda yalnızca kendi alanlarına ilişkin sorumluluk alabilmektedirler. Küba’da hayata geçirilmeye başlanan programda ise öğretmenlere daha geniş bir alana hâkim olma sorumluluğu yüklenmekte, onlara disiplinler arasında ilişki kurabilme ve öğrencilerini daha yakından tanıyabilme yetileri kazandırmak hedeflenmektedir. Pedogoji okullarına gelen öğrenciler dört yıllık bir eğitimi tamamlamak zorundadır. Bu eğitim süresince öğretmen adayları pedagojik formasyona dönük sanat eğitimi, Anatomi, Fizyoloji, Hijyen, Psikolojinin Temelleri, Eğitimin Temelleri, Öğretim Yöntemleri ve Öğretmenliğe giriş derslerini almaktadır. Öğretmen adayları lise düzeyindeki bu eğitimlerini tamamlayabilmek için Matematik, İspanyolca ve Küba Tarihi dersleri de almaktadır. Pedagoji Bilimleri Üniversitelerinde ise 21 ayrı program yer almaktadır. Ortak olan müfredatta ise şu dersler yer almaktadır; Marksizm-Leninizm, Küba tarihi, Öğretmen Eğitimi, Öğretmen ve Toplum, Eğitim Tarihi, İspanyolca, İngilizce, Eğitimde Bilgisayar Uygulamaları, Beden Eğitimi, Sanat Eğitimi. Burada, eğitim hayatı ile toplumsal yaşamın, üretimle entelektüel emeğin sürekli bir araya getirilmeye çalışıldığı bir birliktelik ve bütünlük anlayışının ve arayışının var olduğunu görüyoruz.
Öğretmenin Küba toplumunda sahip olduğu konumu yine en güzel Fidel dile getirmiştir. “Öğretmeni olduğunuz çocukların gülümsemeleri, size duydukları yakınlık, ailelerinin size duyduğu minnettarlık ve bütün toplumun size olan derin taktiri, hayranlığı sonsuza kadar hatıralarınızda yaşayacak.”
Derya Ünlü, kitabının sonuç bölümünde de günümüzde kapitalist sistemin rekabetçi yapısı ile neredeyse yok ettiği “öğretmen” e ve eğitim sistemine dair önemli saptamalarda bulunmuştur. Tüm dünyada, küresel düzeyde egemen olan neoliberal politikaların eğitimdeki uygulamalarının öğretmeni değersizleştirdiği, özerkliğini kaybettirdiği, saygınlığını azalttığı ve yoksullaştığına vurgu yapılmıştır. Türkiye’de de egemen olan politikalarla öğretmenlerin sınava hazırlayan teknisyenlere dönüştürüldüğü gerçekçi olarak dile getirilmiştir. Eğitimin, rekabetin hem zemini hem de aracı haline getirildiği, bunun eğitimin kamusal niteliğini tahrip ettiği, eğitimin bireylerin özel meselesi haline getirilerek piyasalaşmış, rekabet edebilir bireyler yetiştirmeyi amaçlar bir hale getirildiği belirtilmiştir.
Yazarımız; “Toplumsal sorumluluğu ve özerkliği olmayan bir içerik aktarıcısına dönüşen öğretmenin, mesleğine, toplumuna ve eğitime daha bütüncül bir çerçeveden bakması, bunun sonucunda derin bir kavrayış geliştirerek fikir ve bilgi üretmesi söz konusu değildir. Dahası, başta belirtildiği gibi eğitimin kamusal bir hizmet olmaktan çıkarak, bireylerin özel meselesi haline gelmesi de öğretmen, öğrenci ve veliyi bir müşteri memnuniyeti mantığı içerisinde bir araya getirmektedir. Bu durum öğretmenin öğrenci ve toplumla arasındaki ilişkinin zayıflamasına ve bu üç unsurun birbirine yabancılaşmasına neden olmuştur.
Küba’nın farklı bir örnek olmasının nedenini onun toplumsal yapısında aramak gerekir. Sosyalist bir ülke olan Küba’nın en belirgin özelliği toplumsal yaşamın her alanında örgütlü bir halka sahip olması ve toplumsal bütünlüğünü korumasıdır. Küba’da toplumsal yaşamın her alanı birbiriyle ilişkilendirilir, toplumsal konular bir bütünlük içinde ele alınır. Bu çerçevede eğitim de bireylerin özgüvenlerini geliştirmek, onların potansiyellerini ortaya çıkarmak ve onlara kendilerini gerçekleştirme olanağı tanımayı hedeflemektedir.
Rekabetin ve piyasanın değil insanın merkeze konulduğu bu sistemde öğretmenin toplumsal konumu da neoliberal dünyadakinden oldukça farklıdır. Küba’da öğretmenin, kapitalizmin neoliberal döneminin itaatkâr teknisyeninin aksine, toplumsal sorumluluklarıyla anılan, ülkenin eğitim politikalarında söz sahibi olan saygın bir özne olduğunu söyleyebiliriz.
Küba, başardıklarıyla, sahip olduğu değerlerle ve her fırsatta bu değerleri hatırlatmasıyla yaşamakta olduğumuz barbarlığa karşı insanlığın kazanmasının mümkün olduğunu gösteriyor.
…Temel bir hak olarak eğitim için verilecek mücadeleyi sosyalist bir düzenin kurulması için verilecek mücadeleden ayrı düşünmemiz olanaksız. Bu mücadele ise ancak sosyalizm hedefine kilitlenmiş siyasi bir iradenin varlığıyla mümkün olabilecektir.” Diyerek ve aslında tüm dünyada olması gereken eğitim sistemi hakkında son derece gerçekçi saptamalara yer vererek ve “umuda bir katkı olması dileğiyle” sona varıyor. Bu bilimsel çalışma her yönüyle dünyaya örnek olması gereken bir eğitim sistemini bize anlatıyor ve bize çok da yabancı olmayan bu sisteme, eğitime, öğretmene olan özlemimizi de depreştiriyor.
Her şeyin temeli olan “insanı” yetiştirecek, “insan edecek” bir eğitim sistemine kavuşmamız dileğiyle biz de Fidel’in bir sözüyle bitirelim. “Daha iyi bir dünya mümkündür. Daha iyi bir dünya belki pek çok unsura bağlıdır, ancak şurası kesindir ki eğitim olmadan daha iyi bir dünyayı düşünebilmek olanaksızdır.”
Gamze Güven
Kitabını, herkesin hayattaki ilk öğretmenine, annesine ithaf etmiştir.