Edebiyat tarihimizin en dramatik, en ünlü aşklarından daha doğrusu “aşk-ı memnu”larından biri de şüphesiz ressam Ayşe Celile Hanım ile şair Yahya Kemal Beylerin aşkıdır.
Yahya Kemal devrin en ünlü, en “üstad”, en hayranlık uyandıran şairlerinden biridir, Heybeliada Deniz Lisesi’nde Nazım Hikmet ve Necip Fazıl’ın edebiyat öğretmenidir, bekârdır.
Nazım Hikmet ise Ayşe Celile Hanımın oğludur. Ayşe Celile Hanım Fransız kültürüyle yetişmiştir, ressamdır, nü resimler bile yapmıştır. Gözleri kamaştıran, hayranlık uyandıran güzelliğiyle ünlüdür. Pek çok aşığı ve hayranı vardır, sosyetiktir, elittir. Eşi Hikmet Bey paşa çocuğu bir validir.
Sözün burasında bu hikâyenin kahramanları olan üç kişinin doğum ve ölüm tarihlerine bir bakalım:
Ayşe Celile Hanım (1880-1956)
Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958)
Nazım Hikmet Ran (1902-1963)
Görüldüğü üzere Celile Hanım, Kemal Beyden 4 yaş büyüktür, Kemal Beyden 2 yıl önce vefat etmiştir.
Edebiyat tarihçilerinin bildirdiğine göre Celile Hanımla Kemal Beyin aşkı 1916-1919 yılları arasında 3 yıl sürmüştür. Şayiası çıkmış, duyulmuş, bilinmiş, zorlu, maceralı, fırtınalı bir aşktır. Bu süreçte Nazım 14-17 yaşında bir delikanlıdır ve rivayete göre öğretmeni Kemal Beyin cebine “öğretmenim olarak girdiğiniz evimize babam olarak asla giremezsiniz” yazılı bir not bırakmıştır.
Rivayetlerden anladığım kadarıyla Celile Hanım-Kemal Bey aşkı iki taraflı bir aşktır. (Tek taraflı olduğunu yani tek âşık olanın Kemal Bey olduğunu iddia edenler de vardır.) Bu aşkın evlilikle vuslata ermesini daha çok isteyen taraf kadın tarafıdır yani Celile Hanım; Hatta başka sebeplerle boşanmış oldukları malumattan olsa bile Celile Hanımın kocasından boşanmaktaki gizli saikinin sırf Yahya Kemal ile evliliği/vuslatı temin etmek olduğu iddia edilir. Ancak evliliğe yanaşmayan taraf Kemal Beydir. Neden?
Kanımca bunun birkaç sebebi vardır;
Birincisi; şair Kemal Bey özgür ruhludur. Celile Hanımla tanıştığında 32 yaşındadır. (1884-1916) Kemal Bey, evliliğe meyyal bir adam olsaydı, Celile Hanımı ne kadar çok sevmiş olursa olsun, dönemin sosyo-kültürel şartları gereği zaten o tarihe kadar çoktan başka bir kadınla evlenmiş olurdu. Celile Hanımın, Kemal Beyin hayatındaki ilk kadın ve ilk sevgili olduğunu sanmıyorum. Dolayısıyla Kemal Beyin Celile Hanımda aradığı bir eş değil aşktır.
İkincisi; Kemal Bey Celile Hanımla evlenmeyi düşünse bile bu evliliğin kamuoyunda hoş karşılanmayacağını düşünmüş olabilir çünkü kendisi de, Celile Hanım da bugünkü tabirle dönemin “medyatik magazin ünlüleri”dir. Dile düşmekten, kınanmaktan, o güne kadar sınırlı çevrelerin dedikodusu olan bir aşk-ı memnu hikâyesinin aleniyete intikalinden, dışlanmaktan çekinmiş olabilir. 1910’ların Osmanlı ikliminde yaşanan bir aşk-ı memnu hikâyesinden bahsediyoruz neticede.
Üçüncüsü; Kemal Beyin yukardaki ilk iki engeli bir şekilde aştığını düşünsek bile “asla” aşamayacağı en büyük engelin Celile Hanımın oğlu, “delikanlı” Nazım olduğunu düşünüyorum. Çünkü edebiyat tarihçileri Nazım’ın bu aşka da bu evliliğe de çok katı bir şekilde karşı çıktığını, hatta Kemal Beyi dövmeyi bile düşündüğünü, Kemal Beyin Nazım’la kavga etmemek için günlerce Nazım’dan kaçıp saklandığını vs vs söylemektedir. Bu şartlar altında yapılacak bir evliliğin sonunun hüsran olacağı, ev içinde aile huzuru bulunamayacağı, evin bir gerilim hattı ve savaş alanına döneceği aşikârdır. Kemal Bey sanırım bu ve benzeri öngörüleri nedeniyle Celile Hanımla evlenmekten kaçınmıştır.
Son olarak, her aşk gibi bu büyük aşkın da zamanla bitmiş olduğunun resmi olan şu hazin sahneye değinmek isterim;
Yıl 1950’dir. Nazım büyümüş, Türk şiirinin en büyük, en ünlü (hatta dünya çapında ünlü), en muhalif, en sürgün, en mahpus, en sansasyonel, bugünkü tabirle en medyatik şairi olmuştur, 48 yaşındadır, hapistedir (bu arada koğuşu dönemin Nazım hayranı genç yazar-şairleri için adeta bir edebiyat okuludur), özgürlük için açlık grevindedir. Evladının acılarına, evladına hasretliğe dayanamayan Celile Hanım 70 yaşındadır ve ne yazık ki bu acıdan gözlerini kaybetmiştir. Dünyası kararmış, tüm renkleri ve ışığı yok olmuştur. Galata Köprüsü’ne çıkmış, gelen geçenden “oğlumu kurtarın, Nazım Hikmet’i kurtarın” diye yardım istemekte, imza toplamaktadır… O sırada Galata Köprüsü’nden bir adam geçer, 66 yaşındadır. Türk edebiyatının zirvesinde adeta bir ‘ŞairKral’dır emekli bir milletvekili, emekli bir büyükelçidir ama hâla tarihi Pera Palas’ta yalnız yaşamaktadır ve hâlâ bekârdır. O adam Yahya Kemal’dir… Celile Hanım’ı Galata Köprüsü’nde o halde görür, tanır, bilir, şöyle bir bakar, geçer… ne bir imza verir ne de bir selam…