Ordu’da köy, kasaba, ilçe ve merkez olmak kaydıyla 36 belediye olduğunu hatırlıyorum. Bunlardan 27 tanesi CHP’li ve belediyelerin büyük çoğunluğu da demokrat ve ilerici kişilerden oluşmaktadır. Belediyeler demokrattır. Demokratik bir yapıya sahiptir. Daha önce de söylediğim gibi, belediyeler demokratik olmak zorundadırlar. Bu anlamda bir demokratikleşme vardır, o yörelerdeki belediyelerde. Bunun dışında kalan belediyeler de MSP, AP, MHP arasında bölüşülmüş belediyelerdir. Bu 27 tane belediye Ordu Valisinin ilk hedefleri olmuştur. Bunlardan i1k saldırdığı yer, Gürgentepe Belediyesi’dir. Bir gece yarısı gider, kuvvetleriyle birlikte girer, belediyenin bütün kapılarını kırar, depolarını kırar, camlarını çerçevesini döktürür, arama gerekçesiyle. Ve belediye reisini evden aldırıp, getirtir makamına. Belediye reisinin kendisine, “Bu devlete yapılan bir zarardır, beni daha evvel kaldırsaydınız, ben daireleri açtırırdım, aramanızı yapardınız” demesi üzerine, belediye reisini dövmeye kalkıyor ve orada belediye reisi ile kapışıyor. ( Bu dava Ordu Adliye’sinde mevcuttur. Belediye reisi 200.000 lira civarında cam çerçeve bedeli olarak tazminat davası açmıştır.)
Ordan dönmüştür Ürmeli Belediyesi’ne. Belediye reisinin kemiklerini kırıyorlar. Mahalle halkı belediye reisi Osman UYGUN’u Ankara’ya hastaneye kaldırıyor. Göz yıldırma ve militanlar vasıtasıyla belediyelere karşı yapılan bu saldırılar, en son Fatsa Belediyesi’ne yönelmiştir. Fatsa ile Fatsa Belediyesi’ni her taraftan kuşattıktan sonra, civar il ve ilçelerdeki belediyeleri yerle bir ettikten sonra ve MHP’li, ÜGD’li militanların hakimiyetini bölgede kurduktan sonra hedef artık Fatsa’dır. Fatsa Belediyesi’dir ve onun Başkanı’dır. Bu anlayış içinde bir propaganda işine girişiyor. Ve işte o dönemde “Fatsa Kurtarılmış Bölge”, “Kızıl güneş Fatsa’dan doğacak”, “Komitelerin yönettiği Şehir” ve benzeri sıfatlar durmadan gazetelerde çıkmaya başlıyor.
Vali Reşat AKKAYA o dönemde, Samsun’dan, Ordu’ya geçmekte olan Genel Kurmay Başkanı Kenan EVREN’e “Paşam Fatsa’dan geçerken yüksekten uçun helikopterle, sebebine gelince Fatsa’da DEV-YOL militanları ateş edip sizi düşürebilir”, demiştir. Ki, Kenan EVREN bunu bir çok konuşmalarında da, bu durumun yetkililer tarafından kendisine bildirildiğini açıklamıştır.
Reşat AKKAYA, Fatsa’yı canavar göstermek peşindedir. Kendi yapacaklarına haklılık kazandırmak için bu tür bir propagandayı geliştirdi. Daha sonraki günlerde yine Nokta Operasyonu’ndan bir-iki gün önce Hürriyet Gazetesi’nde başlık çıkıyor, “Fatsa kuşatıldı” diye. Tüm bu haberlerin. Kaynağı, Vali Reşat AKKAYA ve adamlarıdır. Maksatlı yapmışlardır. Yani Fatsa’yı basında Türkiye’ye hedef göstermişlerdir.
Onun dışında “İki assubay kaçırıldı” diye gazetelerde manşet atmıştır. Ve her şey Fatsa’nın aleyhine hazırlanmıştır. Nihayet maskeli-maskesiz binlerce muhbir, faşist, eli kanlı katillerle beraber, devlet güçleri, Fatsa’ya “Nokta Operasyonu” düzenlemiştir. “Nokta Operasyonu”nun kısa tarifi budur. İlk etapta Belediye Başkanı başta olmak üzere, 300’den fazla Fatsa’lının gözaltına alındığını gazeteler yazmıştır. Yapılan arama, taramalarda 22 tane silah ele geçmiştir, bunun 17 tanesinin de ruhsatlı olduğu daha sonra tespit edilmiştir. Samimiyetle söylüyorum, 4 tane jandarmayla Bolaman Köprüsünde durun bir pazartesi günü, yani Fatsa’nın haftası günü, 50 tane tabanca alırsınız. Durdurun arabaları o gelen köylülerden 50 tane tabanca alırsınız. Operasyona lüzum yok. Bölgemizdeki silah merakı, hepinizce malumdur. Herkes silah taşır, orada. 4 tane jandarmayla durun, 50 tane silah alırsınız. Ama onbinlerce polis, jandarma, komando birliği, muhbir, maskeli, maskesiz militanlarla beraber yapılan operasyonlarda maalesef 22 tane tabanca ele geçiyor ve bu tabancaların 17 tanesi de ruhsatlı çıkıyor.
Daha sonraki durumda, belediye başkanı, iki ortaokul çocuğu, bir de lise talebesiyle beraber gizli örgüt kurmaktan tutuklanıyor. Vaziyete bakın… iki tane ortaokul çocuğu Ahmet ALKAN, Ahmet EMENCE, bir de lise birinci sınıftan Nevzat YAZAR isminde bir çocuk. Bir Belediye Başkanı hiç adam bulamadı Fatsa’da, iki tane çocukla beraber gizli örgüt kurdu ve tutuklanıyor…
Bu Vali, “Fatsa’yı vatan topraklarına katma” adı altında, halka kan kusturmuştur. Halkın malına, canına, namusuna el atılmıştır Fatsa’da. Aramalar adı altında evlere giren MHP’li militanlar, halkın parasına, kıymetli eşyasına el koymuştur. Bu aramalar esnasında babanın yanında kızına, kocanın yanında karısına, erkek kardeşinin yanında kızkardeşine el uzatılmıştır. Bu gün bu insanlar bunları anlatamıyorlar, bir çok tecavüz olayları olmuştur. Hiçbir tanesi adli mercilere intikal etmemiştir, ettirilememiştir.
Vatandaşlar şikayetlere gelmişlerdir, ama aylarca işkence görmüşlerdir. Baskılar sonucunda dava açmaktan vazgeçmişlerdir. Ama bunlar birgün mutlaka açıklanacaktır.
Belediyemizin bir memuresi, Fatsa Emniyeti’ne alınıyor. Ve ifadesinden vaz geçiyor. Burada ifadesi okundu. Kimseyi suçlamıyor, oysa ki benim telefoncum, yani Fatsa Belediye Başkanının tüm görüşmelerini temin eden kız. Ve bundan hakkımda ifade istenmiyor. Çünkü, istenemiyor, istendiği zaman sonuçları başka türlü çıkacaktı, çünkü kirletilmişti ve tehdit edilmişti. Halen tehdit altındadır. Söyleyemez gerçeği. Ama bu, gelecekte söylenmeyecek, bu haklar aranmayacak anlamına gelmez. Fatsa halkı bunu hiç unutmayacaktır.
Fatsa’da birçok iş yerleri talan edilmiştir, arkadaşlar burada anlattı. Benim bir daha onları bir bir, isim isim saymama gerek yok. Bu konuda benim de şikayetlerim, dilekçelerim oldu, delil yetersizliği, delil yetersizliği, delil yetersizliği…
İki kere belediye seçimlerinde, bir de ondan önce silahlı saldırıya uğramışımdır. Tanıklarla, her şeyiyle ortadadır, hiçbir dosya işlem görmemiştir. Evim yakılmıştır, isim isim hepsini vermişimdir. Ama, hepsi delilsizdir bunların! Ancak, öbür yandan bir fındık mitingine katıldı diye 3-4 sene burada yatan insanlar olmuştur. Daha sonra mahkemece tahliye olmuşlardır. Ama, öbür taraftan ev yakılmıştır, insan kurşunlanmıştır, iş yerleri talan edilmiştir, bunların hiçbirisinin hakkında bir işlem yapılmamıştır.
Vali Reşat AKKAYA, yaptıklarını açıkça söylemiştir, bunlardan en çarpıcıları da kullandığı maskeli muhbirler olayıdır. Vali Reşat AKKAYA, devlete yardımcı olarak gördüğü maskeli muhbirler olayına iddia makamı- şimdiki savcıları kastetmiyorum daha öncekileri kastediyorum- kendileri de devlete yardımcı olduklarını söylemişlerdir ki, onlar da o valinin düşüncesine katılıyorlar.
Şimdi, hep beraber bir bakalım, bu insanlar cidden devlete yardımcı mıdır? Yardımcı olma durumunda insanlar mıdır?
Daha sonra, bu maskeli muhbir faşistlere, valinin talimatı üzerine, sorgulama heyetlerinde görev verilmiştir. Yani bu insanlar, şu salonda bulunan ve bulunmayan Fatsa Davası sanıklarının sorgulamalarına girmişlerdir. Ve arkadaşların da anlattığı gibi, birçok olayların tezgahlanmasında insanların üzerlerine yüklenilmesinde başrol oynamışlardır. İnsanlara işkence yapmışlardır. Kendi bölgelerinde daha önce yaşanmış olayları, bildikleri, duydukları kadarıyla anlatarak, kendi bölgelerinden suçlamak istedikleri insanların sanık olmasını sağlamışlardır. Aynı zamanda bu insanlar, -ben daha sonra anlatacağım- bana yapılan saldırının da mimarıdırlar.
Bu anlattıklarımı daha fazla uzatmayacağım. Kısacası, valinin diğer yaptıklarını anlatmayacağım. Bu durumu, mahkemede ifade veren tanıklar ve sanıklar çeşitli biçimlerde anlattılar. Bunun ötesinde bir çok müşteki tanık, ve kendilerinin MHP’li olduklarını, kendi ifadelerinden anlaşılan kişiler, sorgulamalara ve operasyonlara katıldıklarını, burada söylediler. Kendileri söyledi. Bunu, ben söylemiyorum. “Falancanın sorgulamasma katıldım” diyorlar.
Fahrettin DEMİR, “Atıf ÖZGEL’in sorgusuna katıldım” diyor, ben demiyorum ki. Ve bu adam MHP’lidir, herkes bilir bunu, gizlenecek yanı yok, açık her şey. Atıf ÖZGEL’le aynı köydendir bu insan.
Ayrıca, bölgemizde devam eden Gölköy, Aybastı, Ünye davalarında mahkemede verdikleri ifadelerinde, birçok sağ çete mensubu kişiler, kendilerine vali tarafından silah verildiğini, asker, polis elbisesi giydirildiğini söylemekten çekinmemişlerdir. Bundan da gurur payı çıkarmışlardır, “biz devlete yardımcı olduk” diye. Birçok cinayet sanığı devlete yardımcı oluyor!….
Vali Reşat AKKAYA, hiçbir şekilde gizlemeyeceği bu faaliyetlerinden dolayı, devletin MHP’li ve ÜGD’li çetelere teslim etmiş olmuyor mu? Bu çeteleri yönlendirerek, birçok insanın ölümünden, birçok iş yerinin tahrip edilmesinden sorumlu olmuyormu?
Her şey ortadayken, herkes bu gerçekleri bilirken, iddianamede bu gerçeklere hiç değinilmemektedir.
Oysa, Ankara MHP iddianamesinde valinin birçok durumundan söz edilmektedir. Ama dikkat edilirse, Fatsa Dev-Yol iddianamesi diye adlandırılan elimizdeki iddianamede Vali Reşat AKKAYA’nın bu işlerinden söz edilmemektedir.
Kanımca şu mantıkla hareket etmiştir savcılar: “Devletin valisi suç işler mi?” Bu mantığa göre hareket edersek, devletin başbakanı, bakan da suç işlemez. Oysa ki, ülkemizde başbakan da bakan da suç işledikleri gerekçesiyle idam edilmişlerdir. Yakın geçmişimizde, (ki bu 12 Eylül’ü kastediyorum) bir bakan, yetkisini kötüye kullandığından dolayı ağır şekilde cezalandırılmıştır.
Ordu Valisi Reşat AKKAYA, devletin kendisine verdiği bu yetkileri kötüye kullandığı belgelerle ortadayken, şu ana kadar yaptıklarının hesabı kendisinden sorulmamıştır.
Ankara’da devam eden MHP Davası İddianamesi’nde Reşat AKKAYA’nın kişiliği ve Ordu Bölgesindeki faaliyetleri yer alırken, Fatsa Devrimci Yol Davası İddianamesi’nde, Valinin kişiliğinden, bölgemizdeki faaliyetlerinden hiçbir söz edilmemektedir. Bu taraflı bir mantığın sergilenmesidir bence. Adeta iddianamede Vali AKKAYA’nın faaliyetlerinin hesabı, Fatsa Belediye Başkanından sorulmaya kalkılmaktadır. Oysa, tam tersi olmalıydı, deminde söyledim, gene söylüyorum ve de gönül rahatlığı ile söylüyorum: Bütün Fatsa’yı MHP’liler de dahil, getirin şu salona doldurun, ifadelerini alın, bir tek kişi kalkar da vali AKKAYA’nın davranışları gibi, bir davranışımı anlatırsa tüm suçlamaları kabul ediyorum. Yoktur. Olmaz.
Davanın bütünlüğü içinde bir değerlendirme yapılırsa, Vali Reşat AKKAYA hakkında ortaya çıkan durum, çok net biçimde meydandadır. MHP ve ÜGD’nin bölgedeki örgütlenmesini sağlamış ve onları silahlandırarak, bölgemizde 300’e yakın insanın ölümüne neden olmuştur.
Bölgemizde gelişen olayların baş sorumlusu bu Vali ve yandaşlarıdır. Vali hakkında soruşturma açılması için yeterli belgeler, bölgemizde devam eden Fatsa, Aybastı, Gölköy, Ünye davalarında, ayrıca bölgemizde “Ülkücü Kuruluşlar” ismi altında devam eden mahkeme dosyalarında mevcuttur. Vali Reşat AKKAYA hakkında suç duyurusunda bulunulmasını mahkemenizden talep ediyorum.
Vali hakkında söyleyeceklerim bunlardan ibarettir şimdilik.
Aslında bu iddianamede ileri sürülen suçlamaların aynısıyla “41’ler Davası” diye isimlendirilen 1982 Haziran’ında Sıkıyönetim 2 Numaralı Askeri Mahkemesi’nde yargılanmıştım. Orda da aynı suçlamalara cevap vermiştim.
Köleci toplum bağnazlığı doğurup onu kahramanlaştırdıysa, ücretli köleliği de kapitalist toplum doğurmuştur. Ve yine ücretli köleliğe karşı mücadeleyi doğuran da bu sistemdir. Suç kavramı da içinde yaşanılan süreçlerden ayrı değerlendirilemez. Şöyle ki, bugün suç sayılan bir çok olgu, yarın suç sayılmayacağı gibi, yine bugün suç sayılmayan şeyler yarınlarda suç sayılabilir. Örneğin bugün soygun, talan, telefecilik, işkence suç sayılmıyor. Ama, yarınlar ne gösterir bunu yaşayanlar birlikte görecektir. Ve bugün soyguna, tefeciliğe, talana, işkenceye karşı mücadele suç sayılıyor, yine yaşayanlar görecektir ki, bunlar suç sayılmayacaktır. Hatta bu insanlar ölmüş bile olsalar onurlandırılacaklardır.
Bu genel doğrular benim için de geçerlidir.
Bunun için benim yaptıklarımı da bu bağlamda ele almak lazımdır. Yıllardan bu yana söylediğim gibi, ben devrimciyim. Neden devrimci olduğumu, hangi eylemler içinde bulunduğumu anlattım. Bundan dolayı beton duvarlara, demir parmaklıklara mecbur edildiğim için, hiç ama hiç üzüntü duymuyorum. Aksine gurur duyuyorum. Vatansever olduğumu burada söylediğim gibi, 25 seneden bu yana her yerde söyledim. Bunun için kavgalara girdim. İşkence gördüm, zindanlara atıldım, elbette ki bunlar doğaldı.
Eğer, bir ülkede vatan, İsviçre Bankalarındaki gizli hesap ve Amerikan Doları görülüyorsa, bu insanlar da ülkede yönetimi elinde bulunduruyorsa; vatanları için darağaçlarını omuzlayanlar, elbette ki “vatan haini” ilân edileceklerdir.
Demokrasiden yana olduğumu, bunun için de birçok çalışmanın içinde yer aldığımı belirttim. Özellikle belediye başkanlığı dönemimde belediyeyi bir demokrasi okulu haline getirmeye çalıştım. Ve belediyeyi öyle yönettim. Bu konuda çalışmalarımı yukarda anlattım. Her şeyden önce, bizce demokrasi, çoğulculuk demektir. Özcesi, çoğunluğun yönetimde söz ve karar sahibi olması demektir. Kitleler hem sorunların tespitinde, hem çözümüne ilişkin kararlar da katılımcı olmalıdır. Aynı zamanda bu kararların da pratiğe uygulanmasında var olmalıdır. İşte böyle bir anlayışın ürünüdür Fatsa Belediye pratiği.
Yağmuru bulutsuz yaşamı ölümsüz düşünemediğimiz gibi, gelişmeler de, maddi hayattan bağımsız ele alınamaz. Onun için yukarıda belli oranda da olsa anlattığım çalışmalarım, bu bağlamda ele alınıp, değerlendirilmelidir. Yaptıklarım neye hizmet etmektedir? Bu, tarafsız, önyargısız bir gözle değerlendirilirse; iddia makamının düştüğü yanlışlığa düşmek elde değildir.
Şöyle ki; yaptığım tüm çalışmalarım 1961 Anayasası çerçevesi içinde olmasına karşın, bugün bu koşullarda 146/1 maddesiyle; yani, mevcut anayasal düzeni tağyir, tebdil ve ilgaya eylemli kalkıştığımdan, idam istemiyle yargılanıyorum.
Ben yaptıklarımı, Fatsa, Türkiye ve Dünya halklarının gözleri önünde yine ben, yaptıklarımı mevcut devlet mekanizmasının, mevcut kurumlarının gözleri önünde yaptım. Ve yaptıklarımı hiçbir dönemde reddetmedim. Etmediğim gibi, ne savcılıkta, ne de sözlerin karşısında reddettim. Böyle bir yöntemi seçmem, her şeyden önce kişinin kendi kendisiyle çelişkiye düşmesi, kişinin kendine güvenmemesi demek olurdu. Riyakarlık olurdu. Kendine güvenmeyen kişi başkalarına da güvenemeyeceğinden, benim kısa süreli belediye başkanlığı dönemimdeki başarılarla da çelişirdi. Sorgumu bağlarken, burada uzun bir savunma yapma durumunda kaldım. Ben bu savunmayı, kendimi herhangi bir suçluluk altında görüp, o işlerden kendimi sıyırmak adına yapmadım. Sadece ve sadece Fatsa gerçeğini, Fatsa Belediyesi’ni anlatmak, ışık tutmak açısından yaptım.
Öyle bir derdim olmadı; ben, poliste ve savcılıkta da kabul ettiğim şeyleri, 20 sene önce söylediğim her şeyi, 20 seneden bu yana söylediklerimi mahkemeniz huzurunda nedenleriyle beraber açıkladım. Benim, inkar diye bir derdim olmamıştır. Bu, sorgumun, savunmamın bütünü içinde değerlendirildiği zaman çok net ortaya çıkacaktır. Ne olduğumu anlattım, daha fazlasını kendimi fazla göstererek değil, ne isem o şekilde anlattım. Düşüncelerimi o şekilde ortaya koydum. İşlediğim suçlar varsa, bunlar suç kabul ediliyorsa; bunları işledim, dedim. Ben suç kabul etmem; ama, bugünkü yasalar kabul edebilir. O benim takdir edeceğim olay değildir. O sizlerin takdirine bağlı bir olay.
Ve son olarak söyleyeceğim birkaç söz var; onu da söyleyerek, savunmamı burada noktalamak istiyorum:
Sorgumun başından bu yana, ne olup olmadığımı, neleri yapıp yapmadığımı, yine neyi ne adına yaptığımı somut örnekleriyle ortaya koydum. Her şeyden önce, yaptıklarım yaşadığım toplumsal süreçten ayrı değerlendirilemez. Böyle bir değerlendirme insanı bilimsizliğe, dolayısıyla bilim düşmanlığına ve sonuçta kaderciliğe götürür. Kişilerin tavırları, içinde yer aldıkları sosyal, siyasal, ekonomik koşullardan bağımsız ele alınıp değerlendirilirse; bu, babasız veya anasız çocuğun varlığını kabullenmeye benzer. Çocuğu ana doğurur. Olguları da maddi koşullar doğrur.
İddia makamı, eylemlerde bulunduğumu iddia ediyor, hem de hiç bir kanıt göstermeden. Niye böyle bir gayret içinde bulunuyor? Bu konuda elbette bildiğim ve kesin doğruluğuna inandığım düşüncelerim var. Ancak, bugün burada söylemeyeceğim. Benim çalışmalarımdan rahatsız olan Fatsa, Türkiye ve Dünya egemenleri, dün olduğu gibi, bugün de aynı dille konuşuyor. Hangi çalışmam, hangi eylemim Anayasal düzene yöneliktir? Kavrayamıyorum. İstanbul’da ve İzmir’de 6. Filo’nun sarışınlarını, vatanıma, onuruma ve namusuma sahip çıkarak denize dökmem mi? Fındık mitinglerinde konuşarak, zam zulüm, işkenceyi, taban fiyat politikasını emekçilere anlatmam mı? Çamurdan yürünmeyen sokakları halkla birlikte olup, halkın gücünün ne olduğunu göstere göstere çamurları söküp atmam mı? Kurbağa sesinden uyunmayan bataklıkları yine halkla beraber olup kurutmak ve oraya yol yapmam mı? Yozlaşmış emperyalist kültüre karşı, halkımızın öz kültürünü, öz değer yargılarını içeren Kültür Şenliği düzenlemem mi? Buna benzer çalışmalar mı? Anayasal düzeni silah zoruyla yıkmaya kalkma eylemi?
İddia makamı için, bunlar 146/1’den yargılanmaya yeterli oluyor. Bu mantık kendi içersinde çelişkilerle doludur. Kişiler hakkında çeşitli karlamalarda bulunmak, çeşitli iddialarda bulunmak, bir anlamda onları cezalandırmak kolaydır. Ama, burada unutulmamalıdır ki, bir de insanların vicdanları ve değer yargıları vardır. Hiçbir dönemde suçlu olduğuma inanmadım. İnanmıyorum da. Yaptıklarım, insanlar daha mutlu, daha özgür olsun diyedir. Halkım daha onurluca yaşayabilsin istedim. Kötüden, zordan, şiddetten yana olmadım, hiçbir zaman.
Savunmamın burasında- tahliye isteyip istemeyeceğim konusunda- bazı düşünceler belirebilir beyinlerde. Hemen yanıtlayayım. Ben tahliye isteminde bulunmayacağım. Tahliye isteminde bulunmamı gerektirecek bir nedenin olduğu inancında değilim. Bir gün benim ne denli haklı olduğum ortaya çıkacaktır.
Çalışmalarımdan dolayı suçlanıyorum. Halbuki çalışmalarından dolayı ben, Fatsa ve ülke halkının gönlünde, onların onurlu vicdanlarında çoktan aklandım. Tahliye isteminde bulunmama, bu çalışmalarımdan şu veya bu ölçüde de olsa, şüpheye düşmem olur. Halbuki ben bu çalışmalarımla bir parça da olsa faydalı olabilmişsem, (olduğuma inanıyorum;) onun için şüpheye düşmemi gerektiren hiç, ama hiçbir neden yoktur. Elbette bir belediye başkanı olarak herkesi memnun etmem düşünülemez. Şu veya bu nedenlerden dolayı karşıtlarım olacaktır, olmuştur da. Ancak, onların sayısı çok sınırlıdır. Onların memnuniyetsizliği, benim belediye başkanı olarak toplumsal hizmetleri yerine getiremeyişimden değil, kendi özel çıkarları ile ilintilidir. Toplumumuzda bu tür insanlar her zaman olmuştur. Ve bundan sonra da olacaktır.
Beni kim nasıl karalarsa karalasın, ben, Fatsa halkının gönlünde taht kurmuşumdur. Onu söküp atmanın imkanı yoktur. Çünkü, bu duruma beni Fatsa halkı getirmiştir. Bundan dolayı da gurur duyuyorum. Fatsa Halkının gözünde ben, kardeşliğin, beraberliğin ve bağımsızlığın, demokrasinin şahsında simgeleştirildiği bir insanım. Bu, kolay kazanılacak vasıf değildir, ve de öyle kolay kazanılmamıştır.
Burada yargılanmamın asıl nedeni, kısa yaptığım Fatsa Belediye Başkanlığı dönemimde, gerçekleştirmiş olduğum hizmetlerin unutturulmak istenmesidir. Ne var ki kendi çağlarında çağlarını değiştirmek için çaba harcayanlar, ne denli unutturulmak istenmişse, çağlar geçtikçe sulara, toprağa düşmüş çınar tohumu gibi büyür, ululaşır, saygı kazanır.
Bundan dolayı bugün siyasi düşüncelerime zincir vurulmak isteniyor. Tarihin hiçbir döneminde insanlığa yapılmış hizmetler unutulmamış, unutturulamamıştır. Çağımız uzay çağı da olsa, geçmiş çağlarda düşüncelere vurulacak zincir bulunamadığı gibi, çağımızda da henüz bulunmamıştır ve de bulunamayacaktır. Tarihi gelişmeler bunları bizlere göstermiştir. Bilimin de kabul ettiği budur. Bunun dışındaki çabalar boşunadır. Ve çağ dışıdır.
Fatsa Belediye Başkanlığım sırasında yaptığım hizmetleri belli bir amaç uğruna yaptığım ileri sürülebilir, öyle değerlendirilebilir. Ben ne iş yaptıysam, Fatsa halkıyla beraber yaptım. Halktan kopuk hiçbir davranışım olmamıştır. Tüm yaptıklarımı halkın katkılarıyla yaptım. Bu çalışmalarıma Fatsa’lı gençler de katılmışlardır. Bu insanlar çeşitli siyasi düşüncelerin taraftarları olabilirler. O benim bileceğim iş değildir. Bu durumu değerlendirmek benim görevim de değildir.
Amacım, halka hizmet olduğuna göre, herkesin bu hizmet yarışına katılma hakkı vardır. Öyle olmuştur. Fatsa Belediyesi’nin halka hizmet götürmesinde, tüm emeği geçen Fatsa halkına burada teşekkür ederim.
Bu hizmetlerde emeği geçen, şu veya bu siyasetin insanları olarak suçlanmak istenen gençlere, bu davanın tüm sanıklarına da teşekkür ediyorum.
Beton duvarlara, demir parmaklıklara mecbur edildiğim için hiç ama hiç üzüntü duymuyorum. Vatansever olduğumu bugün söylediğim gibi, 25 seneden bu yana her yerde söyledim. Bunun için kavgalara girdim. İşkence gördüm, zindanlara atıldım. Eğer bir ülkede vatan, İsviçre bankalarında gizli hesap defterleri ve Amerikan doları olarak görülüyor ve bu insanlar da yönetimi ellerinde bulunduruyorlarsa vatan için darağaçlarını omuzlayanları elbette ‘vatan haini’ ilan edeceklerdir.
Fikri Sönmez Amasya Cezaevi’ndeki direnişin liderlerinden biriydi. Direnişi kırmak amacıyla Suluova et ve balık kurumuna işkence yapılmak üzere götürülen 25 kişiden de biriydi. Üç ay süren işkenceye rağmen yine direndi. 4 Mayıs 1985’te kalp krizi geçirince saatlerce hastaneye kaldırılmadı. Henüz 47 yaşındayken cezaevinde yaşamını yitiren Terzi Fikrinin ruhu bugün bile faşistleri ve egemen sınıfları korkutmaya yetiyor.2011 yılında MHP Hatay Milletvekili Şefik Çirkin, PKK ile mücadelede Olağanüstü Hal ilan edilmesini önerdi. Çirkin, yaptığı yazılı açıklamada şu sözleri sarf etti: “Güneydoğu halkı teröre karşı yüreklendirilmedikçe PKK’nın psikolojik üstünlüğü kırılamaz. Bu konuda tedbirler bir an evvel alınmalıdır. Öncelikli tedbir ise Olağanüstü hal ilanıdır. Başka çare kalmamıştır. Hakkâri, Terzi Fikri’nin Fatsa’sına dönmüştür, devlet yoktur. Halk olmayan devletin nesine yardımcı olacaktır.”
2022 yılının Temmuz ayında Ordu Stadyumu, Fatsa OSB ve eğitim yatırımları ile yapımı tamamlanan diğer projelerin toplu açılış töreninde AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ordu’da fındığın taban fiyatını 54 lira olarak belirlendiğini açıkladı. Tabi ki malum kitleler ve Yandaş medyalar bu fiyatı üreticinin bayramı gibi duyurdu. Oysa ki bundan Dokuz yıl önce, 2015’te dolar 2,69 TL iken, fındığa verilen fiyat 15.48 lira 2022 yılında dolar kuru 18.54 TL ama fındığa verilen fiyat 54 lira yani 5dolardan 3 dolara düşüyor. Rekolte tahminlerini iklim koşulları ve külleme hastalığının verim kaybına etkilerini dikkate alacak olursak fındığın ortalama maliyeti 43,45 TL ancak Cumhurbaşkanı Giresun fındığına 54 TL veriyor Geçtiğimiz yıla kıyasla iki kat artış olmasına rağmen maliyetlerin yaklaşık üç katına çıkması üreticiyi çaresiz bıraktı. Verilen fiyat üreticiyi bahçeden uzaklaştırmak dışında hiçbiri işe yaramaz. Bu fiyat ancak ‘tefecileri’ memnun edecektir.
Erdoğan, yaptığı konuşmada “Bu Ordu terörün ne menem bir şey olduğunu gayet iyi bilir. Bu Ordu, Terzi Fikri’yi de iyi bilir. Onların bedelini benim Ordum çok ödedi çok. Terörle mücadelede Gabar’da, Tendürek’te, terörün belini kırdık mı? Artık terör diye bir bela var mı? Yardım ve benzeri sinsi görüntüler altında ticaretimizi kısır bıraktılar. Ordumuzu, diplomasimizi, medyamızı kontrol altında tutarak, bizi dört bir yandan kuşatarak adeta esir almışlardı. Rahmetli Erbakan ve Türkeş’in verdiği mücadele bir istikbal mücadelesiydi. Biz de bu büyük davanın son temsilcisi olarak 21 yıl önce sizlerin huzurunuza geldik.” demişti. Fındık fiyatını açıklamasından 15-20 gün kadar önce SOL Parti fındık üretim alanlarında çalışmalar yapmış fındık taban fiyatının en az 70 lira olmasına ilişkin talepte bulunmuş ve geniş bir katılımla Fatsa’da miting yapmıştı Erdoğan’ın fındık üreticilerine Sönmez’i hedef alarak gözdağı vermeye çalıştığı çok aşikardır. Bu korkunun köşeye sıkışmanın söylemidir. Yine aynı Erdoğan 2010 referandumu öncesi, 12 Eylül yönetiminin darağacına gönderdiği gençlerin mektubunu kürsüden gözleri yaşlı bir şekilde okudu. Hem Erdal Eren’den hem de sağcıdan söz ederek, referandumunda halktan “evet” oyu vermesini istedi. Referandumun sonunda kimlere hizmet edildiğini kime nelere yaradığını acı bir şekilde yaşadık. 12 Eylül’ün provasını iki ay önce “nokta operasyonu” ile yaşamış bir coğrafyada, 42 yıl sonra Fikri Sönmez’e yüklenmek kadar mevcut rejimin karakterini iyi anlatan bir örnek bulmak zor. Terzi Fikri Türk siyaseti alanında sürekli olarak statükoya meydan okuyan etkili bir figür olarak benzersiz bir konuma sahipti Türkiye sosyalist hareketi tarihinin simge isimlerindendi Soytarı politikacıların asla giyemeyeceği onur ve şeref gömleğinin Terzisiydi attığı dikişleri bugün bile sökmeye kimsenin gücü yetmeyecek..
KAYNAKLAR
Şükran Ketenci, “Fatsa Şenliği: Alışılmamış Bir Deney,” Cumhuriyet, 17 Nisan 1980
Can Yücel, “Ekmekbol,”Demokrat, 26 Nisan 1980; Can Yücel, “Kendini Kurtarmış Bir Yer
Can Hamamcı, “Halkın Belediyesi: Fatsa Örneği,” Demokrat, 18 Mayıs 1980
Şükrü Aslan, 1 Mayıs Mahallesi: 1980 Öncesi Toplumsal Mücadeleler ve Kent, İstanbul: İletişim Yayınları
Pertev Aksakal Bir Yerel Yönetim Deneyi SİMGE YAYINEVİ, 1989 İSTANBUL
“Terzi Fikri ve Fatsa Komünü | 1980 | 32. Gün Arşivi”. 9 Nisan 2019. 26 Aralık
Suavi Aydın, Yüksel Taşkın (2014). 1960’tan Günümüze Türkiye Tarihi (2014 bas.). İstanbul: İletişim Yayınları. s. 310. ISBN 978-975-05-1462-3.
BirGün Gazetesi 01.08.2022 tarihli yayını Güven Gürkan Öztan yazısı
http://www.devrimciyol.org/Devrimci%20Yol/kitaplar/kitap6_a11.htm
https://marksist.org/