Tarihimizi Doğru Bilelim: İnönü savaşları oldu mu?

Ahmet Hür
2.964 views

İnönü savaşları oldu mu?

  İsmet İnönü hakkında olumlu olumsuz çok şey söylenebilir. Ancak Mustafa kemal Atatürk’e laf söyleyemeyenlerin İsmet Paşa üzerinde saldırma girişimi kabul edilemez.   Bu konuda iddia ettikleri bir konuda İsmet İnönü’nün başarısız bir komutan olduğu, savaşlarda yenildiği, bazılarına göre İnönü savaşlarının da aslında olmadığı, bazılarına göre küçük çatışmalar olduğu, bazılarına göre ise bir zaferin olmadığı, zafer varsa da bu zaferde İsmet Paşa’nın payının olmadığı noktasındadır. 

  Mustafa Armağan yönetiminde çıkan “Derin Tarih” dergisinin hediye olarak Nisan 2014 tarihinde verdiği kitapçık İnönü savaşlarına ayrılmış. Genel olarak Cevat Rıfat Atilhan’ın anılarından yola çıkarak,(1) Cevat Rıfat Atilhan’ın söylediklerini doğru kabul ederek, İsmet İnönü, bilim dışı bir yöntemle karalamaya çalışılmıştır. İsmet İnönü hayranı olmadığımızı belirterek devam edelim. Bu çalışmada, 1. İnönü Savaşında Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşanın 9 Ocakta İnönü’ye gelmesi eleştiriliyor. Çerkez Ethem’den hiç söz edilmiyor. Emrindeki bazı komutanlar, -nedense hepsi daha sonra Mustafa Kemal ve yol arkadaşlarına muhalif oluyorlar-  göklere çıkarılıyor. 2. İnönü savaşında ise, yine anılara bakılarak, İsmet Paşa’nın savaştan kaçtığını bu durumu Fevzi Paşa’nın görüp müdahale ettiğini ama Mustafa Kemal’in araya girerek İsmet Paşa’yı divanı harbe gitmekten kurtarıp kahraman ilan ettirdiği söyleniyor. Pek çok kaynakta Yarbay Atıf’ın hem 1. Hem de 2. İnönü savaşında iyi bir komutanlık sergilemediği söylenirken, bu kişi kahraman ilan edilip İsmet Paşa’nın adeta hain ilan edilmesi değerlendirmesini objektif ve maddi gerçeğe uygun bulmak mümkün değildir. Mustafa Kemal Paşa tarafından “Nutuk”ta da eleştirilen Yarbay Atıf’ın bir takım yolsuzluklara da bulaştığı gözlemlenmiştir. 

Atıf Bey’in, o sıralarda, İzmir Rumlarından birine ait olup el koyduğu bir vagon tütünü, Ankara’ya göndererek, kendi hesabına sattırma işine giriştiği, fakat tütünlere Maliye’nin el koyduğu ve bu davranışı dolayısıyla Maliye Vekilinin teklifi üzerine Vekiller Heyeti’nin kendisini azle karar verdiğini, Eskişehir’e gelmiş olan Adliye vekili Celalettin Arif Bey’den duyduğunu bize rahmetli Behiç Bey söylemişlerdi. Fakat Atıf Bey’in azl edilmemiş olduğu, Birinci İnönü Savaşı’ndan sonra takdir ve taltif edilmediği için çekilmiş olduğu anlaşılmıştır.”(2) 

Bu eleştirilerin kaynağı olan Yüzbaşı Cevat Rıfat (Atilhan) Bey’i de biraz tanımak gerekir. Bartın bölgesinde bir süre komutanlık yapan, Mersinli Cemal Paşa’nın yaveri olan bu kişi açık bir Mustafa Kemal düşmanıdır. Mersinli Cemal Paşa’nın yaverliğini yaptığı için, Milli Mücadeleyi Mersinli Cemal Paşa başlattığı diyecek kadar yanlı ve bilimsellikten uzak bir kişidir. Bartın bölgesinde cezaevi mahkûmlarından kurduğu çete ile bölgede bir süre, uyguladığı şiddetle otorite oluşturmuş, düzenli orduya geçişi kabul etmemekle birlikte karşı çıkacak cesareti de bulamamıştır. Padişahçı ve Halife taraftarı Cevat Rıfat, Milli Mücadelede döneminde günün koşullarına ayak uydurmuş Hürriyet ve İtilafçılardan biridir. Bulduğu her fırsatta Padişah ve Halifeliği kaldırdığı için Mustafa Kemal Atatürk, düzenli orduya geçtiği için de İsmet İnönü düşmanlığını yapmaktan hiç vazgeçmemiştir. 

  Rahmi Apak ise, “Garp Cephesi Nasıl Kuruldu” adlı kitabında 1. İnönü savaşının çeteciliğinde sonunu getirdiğini belirtmektedir. Rahmi Apak’a göre; “Bundan üç yıl önce Türk milletinin en mühim mesuliyet makamını işgal eden Büyük milli Şef, bundan on dokuz yıl önce, Garbi Anadolu’da, herkesin korktuğu, ürktüğü, başarılamaz ve çok tehlikeli sandığı ve hatta münakaşasına cesaret edemediği bir meseleyi, çeteciliği ortadan kaldırmak meselesini, sakin bir iman ile eline almış, birkaç hafta içinde halletmiş, muntazam orduyu, Garp cephesini kurmuştur.” (3) 

  İsmet İnönü hatıralarında bakış açısını gayet net olarak ortaya koymaktadır: 

  “Ben Genelkurmay Başkanı tayin olunduğumdan itibaren, Yunan kuvvetleri ile bizim kuvvetlerimizin arasında daima bir mesafe bırakılması zaruretine inanmışımdır. Ve böyle de yaptım. Cephelerde daima aramızda mesafe oldu. Birinci Cihan Harbi’nde olduğu gibi, hiçbir zaman düşmanla burun buruna bulunmadım ve siper muhaberesi yapmadım. Bu vaziyet Yunanlıların işine geliyordu. Yunan harbi zaten bir düşmanın muhabere ile işgal ettiği bir kıtanın üzerindeki muhabereler halinde olmadı. Yunanlılar Anadolu’ya muhabere ile akmadılar. Sulh yapmak isteyen bir memleketi istila etmek tarzında oldu. Ve bir yere kadar ilerledikten sonra, kendi ihtiyatları ile orada durdular. Yunanistan’a bu yolu açan İtilaf Devletleri de, Yunanlılar da, bir müddet beklemekte fayda umdular. Umdular ki, bu müddet esnasında iç isyanlarla, çeşitli tertiplerle mesele kendiliğinden hallolacaktır. Bu politikayı takip ettiler. Biz de hazırlanmak için zaman kazanmak istiyorduk. Düşmanla arada mesafe bırakılışımız bundandır. Daha başından beri şu kanaatteyim: Bizim davamız evvela Yunan taarruzu ile Türkiye’nin inhilal etmeyeceğini ispat etmekle kazanılacaktır. Ondan sonra da Yunanlıların Anadolu’yu istila etmeye kafi gelmeyeceklerini göstermek lazımdır. Bunları yapabilirsek, bizim imha edilmesi güç bir millet olduğumuza, kendisine hayat hakkı tanınması mümkün ve Zarasız bir millet olduğumuza hükmedilecektir.”(4) 

  İsmet Paşa, 1. İnönü savaşını anılarında şöyle anlatıyor: “6 Ocak akşamı kararımı verdikten sonra ertesi sabah, Gediz’de bulunan kuvvetlerin büyük bir kısmını geriye hareket ettirdim. Ethem’in karşısında, en kuvvetli kumandanımı, İzzettin (Çalışlar) Beyi bıraktım. İzzettin Bey tümeninin bir kısmı ile Kütahya’ya çekilecek ve Ethem’in muhtemel taarruzuna karşı İnönü mevzilerinin arkasını emniyete alacaktı. Kütahya’nın kayalık bir cephesi vardır. O kayalar içerisinde müdafaa edeceksin dedim. İzzettin Beyin Ethem’in tenkili için girişilen harekatta birinci derecede rolü vardır… Asker bu kadar yorgun ve bitkin bir vaziyette. Yunan ordusu Bursa bölgesinden üç ayrı kol halinde ilerliyordu. Karşısındaki bizim zayıf kuvvetlerimizin mukavemetini kırarak üç günlük yürüyüşten sonra İnönü mevzilerine ulaşmıştı. Ben 9 Ocak günü İnönü’ye yetiştim. İlk kıtalarla oraya geldiğim zaman muhabere devam ediyordu. Yunanlıların karşısında dövüşerek çekilen 24. Tümen ve Ankara’dan yetiştirilen kuvvetler, Yunan taarruzuna karşı durmaya çalışıyorlardı. Fakat düşman, İnönü istasyonunu bile işgal etmiştir. Getirdiğim kıtaları hemen muhabereye soktum ve istasyonu işgal eden düşman kuvvetleri bertaraf edildi. Ben Gediz’den İnönü’ye yetişmek üzere ayrıldıktan sonra, henüz yoldayken Ethem Gediz’e taarruza geçti. İzzettin Çalışlar emrinde bıraktığım az bir kuvvetle Gediz’de Ethemle muhabereye tutuştu… 10 Ocak Birinci İnönü muhaberesinin de en şiddetli günüdür. 10 Ocakta düşmanın mukavemeti kırıldı, iradesi çöktü ve geri çekildi… Bu muhabere de düşman harekatı ile Ethem harekatı beraber olmuştur… Kütahya’da muhabere üç gün sürmüştür. Nihayet Ethem cepheyi terk ederek kaçmaya mecbur oldu. Ethem ricat ettikten sonra, Refet Paşa süvari kuvvetleri ile kendisini takip etti… Birinci İnönü Muhaberesi, daha ziyade Kuvay-i Seyyarenin Yunanlılarla beraber gelişen taarruzunun muvaffak olmaması şeklinde bir adım olarak telakki edilmek lazımdır. Atatürk, Birinci İnönü Muhaberesinin neticesine çok önem vermiş görünmektedir. Aslında Birinci İnönü Muhaberesi askeri bakımdan mütevazi ölçüde bir muhaberedir. Yunanlılar taarruz etmişler, bizim mevzileri söktürmüşler, bundan sonra hazırlıksız geldiklerini, ilerisinin daha çok tehlikeli olduğunu anlayarak kendileri çekilip gitmişlerdir. “(5)   

Rahmi Apak’ta “Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları” adlı çalışmasında, 1. İnönü savaşında İnönü mevzilerinde Türk Ordusunun tüfek sayısı 4500 civarında olmasına karşın 20.000 kadar Yunanlıyı püskürttüğünden söz etmektedir.(6) Sabahattin Selek ise, Türkler; 417 subay, 8500 er (6.000 tüfek), 18 hafif makinalı tüfek, 47 ağır makineli tüfek, 28 top gücüne sahip olduğunu söylüyor. Yunanlıların ise; 472 subay, 15816 er (12500 tüfek), 270 hafif makineli tüfek, 80 ağır makineli tüfek, 72 top gücüne sahip olduğunu söylüyor.(7) Savaş  sonucu Türklerden 8 subay, 95 er şehit olurken, Yunanlıların ölü sayısı 8 subay ve 49 er olmuştur. Yaralılar ise Türklerden 19 subay 183 er yaralanırken, Yunanlılardan 9 subay 145 er yaralanmıştır.    

  Çerkez Ethem her ne kadar anılarında, biz Yunanlı ile savaşırken, İsmet Paşa’da bize saldırdığı için iki ateş arasında kaldık dese de, anlatımlarda ki ortak noktalara baktığımızda, İsmet Paşa’nın doğru söylediği anlaşılmaktadır. Zaten 9 Ocaktan önce Çerkez Ethem Uşakta bulunan Yunan ordu komutanına yaveri Yüzbaşı Sami Bey’i yollayarak ateşkes talebinde bulunmuş, Yunan komutanı da kabul etmiştir.(8) Dolayısıyla İsmet Paşanın 10 Ocakta hem Ethem kuvvetleri hem Yunan ordusunun aynı anda taarruza geçtiler sözü doğru kabul edilmelidir. Bu konuda Fransız Profesör Jean Deny’de “Yeni Türkiye” adlı yapıtında, Yunanlıların, Ethem kuvvetleri ile aynı anda Türk ordusuna karşı savaştığını belirtmektedir. Jean Deny’nin bir Türk dostu olduğunu da belirtmekte yarar vardır.

Kuzeyde Yunanlılar hücum ederken, Ethem aynı anda Kütahya batısındaki Türk kuvvetlerine taarruz ediyordu. İzzetin Bey tarafından mağlup edildi ve İnönü’nün muzaffer kuvvetleri tarafından Gediz istikametinde kovalandı. Ethem ve kardeşleri Eskişehir’e hücumu denedilerse de mağlup oldular ve askerlerinin kendilerini terk etmesiyle Yunan hatlarına iltica ettiler.”(9)  

  Sabahattin Selek ise “Anadolu İhtilalı” isimli kitabında, Yunan Taarruzun Çerkez Ethem’le doğrudan bir ilişkisi olmadığını söylemektedir. Buna gerekçe olarak, a)Yunanlıların taarruza 21 Aralık 1920 de karar verdiklerini, b) Çerkez Ethem’e karşı harekâtın 29 Aralık 1920 de başladığını, c) Çerkez Ethem’in 29 Aralık 1920 tarihinden önce Yunanlılarla bir temasının tespit edilemediğini söylemektedir. Bu gerekçeler Çerkez Ethem kuvvetleri ile Yunan Ordusunun 10 Ocak 1921 tarihinde birlikte Kuvayi Milliye’ye saldırdığı iddialarını çürütecek nitelikte değildir. Çerkez Ethem’in 29 Aralık’tan önce Yunan ordusu ile temas kurmasını gerektirecek bir durum zaten yoktur. Çerkez Ethem zaten anılarında Uşak’ta bulunan Yunan Ordu komutanı ile geçici ateşkes üzerinde bir talepte bulunduğunu söylemektedir. Yine Çerkez Ethem ağabeyi Reşit’in “faydası olur” diyerek Türk cephesine Uçaktan attırdığı bildirilerin tarihi de 29 Aralık’tan sonradır. Fevzi Çakmak Paşada Büyük Millet meclisinde Ethem’in 2 Ocakta Yunanlılarla temasa geçtiğini açıklamaktadır. Celal Erikan’ın “Kurtuluş Savaşı Tarihi” isimli kitabında; Ethem’in kardeşi Tevfik’in 2 Ocak 1921 tarihinde Uşak’ta 1. Kolordu Komutanıyla temasa geçtiği belirtilirken, Ethem ve Demirci Efe isyanının Yunan saldırısını etkilememekle birlikte tarihinin ileri alınmasına yol açtığı yazılmıştır.(10) Dolayısıyla Selahattin Selek’in tek dikkate alınacak gerekçesi, Yunan Ordusunun 21 Aralık tarihinde Taarruza karar verdiğidir. Bu durumda Yunan ordusunun ortaya çıkan Çerkez Ethem Milli Kuvvetler çatışmasını kullanmak istemeleri kadar doğal ne olabilir ki? Ayrıca 1. İnönü savaşı 10 Ocakta başlamamıştır. Savaş zaten önceden başlamıştır, savaşın en kanlı ve şiddetli çatışması 10 Ocak’ta olduğu iddia edilmektedir ve Ethem kuvvetleri ile Yunan ordusu aynı zamanda taarruza geçmiş olabilir. Zaten Selahattin Selek, aynı kitabında, 9 ve 10 Ocak günleri yapılan muharebelerde, zamanı Yunan ordusu, yeri ise Türk ordusu seçmiş demektedir.(11)  

  Batı Cephesi Komutanı için bir başka eleştiri de, İnönü cephesine geç gelmesidir. Bazı yazarlar, Albay İsmet’in Kütahya’da oyalanmayıp, 9 Ocaktan önce İnönü cephesine gelmesi gerektiğini söylerler. Bu düşüncenin tam aksini de savunanlar vardır. “Bizimkiler ve Yunanlılar İnönü cephesine yaklaştıkları bu sırada garp cephesi kumandanı henüz Kütahya’da bulunuyordu. Çünkü Kütahya’da Ethem ile adamlarının yapacakları taarruz, talan ve cephe gerisine sarkma teşebbüsleri tamamen emniyete alınmazsa bu; hem dahilde hem de hariçte çok kötü etkiler yapar ve bilhassa dahildeki fena tesirlerin ortadan kalkması için bir hayli uğraşmak gerekebilirdi.”(12) 

  1. İnönü savaşında İsmet Paşa ile ilgili diğer olumsuz eleştiriler, Türk ordusunun 10 Ocaktaki geri çekilmesi etrafında toplanmaktadır. Oysaki İsmet Paşa öğle saatlerinde 24. Tümenin çekilme raporunu alınca, hem yitirilen mevzilerin tekrar geri alınmasının mümkün olmadığı hem de çekilmeyip direnme kararı verilirse 4. Ve 11. Tümenlerin güneye sürülme ihtimalini görüp, sol kanadı çekmek zorunda kalmıştır. Bu çekilme kararında düşmanında çekileceğinin öngörülmesi önemli bir etken olmuştur. Bu öngörü önemlidir. M. Şevki Yazman’a göre, “Muharebenin bu birinci gününde (10 Ocak) ve daha kıtalarımız tam olarak mevziiye yetişmeden Yunanlıların verdiği zayiat hayri mühim idi. Halbuki ikinci mevzide geriden gelmekte olan takviye kıtaları iltihak edecek ve buna karşılık Yunanlılar yorulmuş ve azalmış bulunacaklardı. Bunu taktir eden Yunan Kolordu kumandanı ikinci mevziiye taarruz etmeye asıl cesaret edemedi. Bu sebepten 11 sabahı tekrar Yunan kıtalarının ileri harekâtını bilmeyen bizimkiler büyük bir hayrete düştüler. Çünkü ileriden gelen haberler Yunanlıların ileri doğru taarruzunu değil geriye doğru çekilmekte bulunduklarını bildirdi.”(13) 

  Yunanlıların geri çekilme gerekçelerinden birisinin de, Yunan uçaklarının İnönü cephesine yaklaşan, piyade ve süvari Türk kuvvetlerini görmüş olmasıdır. Çünkü Ankara’dan birinci tümen kıtaları trenle yola çıkarılmıştı. İkinci süvari grubu da Kütahya-Tutluca tarafından yürüyerek geliyorlardı. 

         Geri çekilmenin gündüz değil, gece yapılması noktasındaki eleştirilere gelince, elbette ki çekilmenin gece yapılması daha doğru olsa da gündüz yapılan çekilme sonuca herhangi bir olumsuz etki yapmamıştır. Hürriyet ve İtilafçıların, İzmir suikast davasında idam edilen (Ayıcı) Yarbay Arif’in yorgunluk gerekçesi ile tümenini yedeğe alınması konusundaki ısrarından hiç söz etmeyip, 1. İnönü savaşının zaferini ona sunmaya çalışmalarının takdirini okuyucuya bırakıyorum.

  Genelkurmayın, Batı Cephesi Komutanı o zaman Albay olan ve bu savaştan sonra paşa olan İsmet Paşa’ya daha gerilere Eskişehir’in doğusuna çekilebileceğini bildirmesine karşın, İsmet Paşanın, orduyu Beşkardeş dağı, Zemzemiye ve Oklubalı çizgisinde tutması başta Genelkurmay ekibi olmak üzere pek çok kişi tarafından takdirle karşılanmıştır. Yapılan eleştirilerde ise, eleştiri oklarının cephe komutanından önce ona yeterli desteği ve bilgiyi vermeyen, kahraman ilan edilmeye çalışılan alt komutanlara yapılması daha doğru olacağı kanısındayım. Bu arada Cephe karargâhının yetersiz olduğunu da unutmamak gerekir. Sonuç olarak bakarsak, Birinci İnönü Savaşı neden bu kadar önemli? 

  Özet olarak şunun için; “Birinci İnönü Harbi zahiren Yunan saflarından ancak birkaç yüz kişi eksiltmekten ve Ethem’in çetelerini dağıtmaktan başka bir şey yapmamıştı. Anadolu’yu işgal eden bütün kuvvetler yerlerinde duruyordu ve bizim yeni teşekkül eden fırkalarımızda hayri yorulmuş ve kayıp vermişti. Fakat bu zaferin temin ettiği manevi kuvvet tahmin edilemeyecek kadar büyüktü.”(14)         

     Birinci İnönü savaşının çarpışan komutanlarından İzzettin Çalışlar ise, İnönü’de zafer kazanıldığına emindir ve İsmet Paşayı takdir eden kişidir.  

Rahmetli İzzettin Paşa, Atatürk’ün pek sevdiği ve güvendiği komutanlar arasındadır. İyi ve gözü pek bir asker, pek dürüst bir vatansever, Mustafa Kemal’in de aşıkı idi. İsmet İnönü’nün şöhretini ve hizmetini küçültmek için, Birinci İnönü zaferini söndürmeye uğraşan zamane politikacılarını ölünceye kadar affetmemiştir. Son yazısında diyordu ki; ‘Bu muhabere tam bir zaferimizdir. Birtakım kalemler bu zaferi Yunanlılar gibi, hiçe saymak istemişlerdir. Yunanlılar bu muhabereden kendilerini Aksu-Dimboz müstahkem hattına atarak kurtulabildiler.’ “(15)  

  2. İnönü savaşı ise, Birinci İnönü savaşına göre çok daha büyük ve zorlu bir savaştır. 23 Martta başlayan Yunan saldırısı 26 Martta İnönü mevzilerine gelmiştir. İnönü’de dört gün süren bu savaş oldukça şiddetli geçmiştir. İnönü mevzilerinin sağ tarafını İzzettin (Çalışlar) Bey, sol tarafını (Ayıcı) Arif Bey tutmuştur. 31 Martta düşman yenilmiş ve geri çekilmeye başlamıştır. Nutuk’ta Mustafa Kemal şöyle anlatıyor: “Bundan sonra sıra bize geliyordu. İsmet Paşa 31 Mart günü karşı saldırıya geçti ve düşmanı yenerek 31 Martı 1 Nisana bağlayan gece, geri çekilmek zorunda bıraktı. Böylece devrim tarihimizin bir sayfası, İkinci İnönü zaferiyle yazıldı. Efendiler, düşman çekilirken Batı Cephesi Komutanı ile 1 Nisan günü yaptığımız yazışmalar o günün duygulanımlarını tespit eden belgelerdir. Bunları yeniden canlandırmak için, izin verirseniz, o günkü yazışmalarla ilgili kimi telleri, olduğu gibi okuyacağım:  ‘Metris tepe’den, 1.4.1921 Saat 6.30 sonrada Metris tepe’den gördüğüm durum: Gündüzbey kuzeyinde sabahtan beri direnen ve artçı olduğu sanılan bir düşman birliği sağ kanat grubunun saldırısı üzerine, dağınık olarak çekiliyor. Yakından kovalanıyor. Hamidiye yönünde karşılaşma ve çatışma yok. Bozüyük yanıyor. Düşman binlerce ölüleriyle doldurduğu savaş alanını silahlarımıza bırakmıştır. Batı Cephesi Komutanı İsmet’ ‘Ankara, 1.4.1921 İnönü Savaş Alanında Metris tepe’de Batı Cephesi Komutanı ve Genelkurmay Başkanı İsmet Paşaya. Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Savaşlarında yüklendiğiniz görev kadar ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır. Ulusumuzun bağımsızlığı ve varlığı, çok üstün yönetiminiz altında şerefle görevlerini yapan komuta ve silah arkadaşlarınızın duyarlığına ve yurtseverliğine büyük güvenle dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz. İstila altındaki talihsiz topraklarımızla birlikte bütün yurt bugün, en kıyıda köşede kalmış yerlerine dek utkunuzu kutluyor. Düşmanın yurdumuzda yayılma tutkusu, dayancınızın ve yurtseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu. Adınızı tarihin övünç yazıtları arasına geçiren ve bütün ulusta size karşı sonsuz bir gönül borcu duygusu uyandıran büyük savaşınızı ve utkunuzu kutlarken, üstünde durduğunuz tepenin, size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref alanı gösterdiği kadar, ulusumuz ve kendiniz için yükseliş parıltılarıyla dolu bir geleceğin ufkuna da baktığını ve hakim olduğunu söylemek isterim. Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal.’ ‘Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine. Zulüm ve zorbalık dünyasının en zalimce saldırılarına karşı yalnız ve şaşkın kalan ulusumuzun maddi ve manevi bütün yetenek ve güçlerini ruhundaki ateşle toplayan ve harekete geçiren Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı Mustafa Kemal Paşa!. Yiğit erlerimiz ve subaylarımız adına, erlerimizle avcı hatlarında omuz omuza vuruşan tümen ve kolordu komutanları adına övgü ve kutlamalarınıza büyük bir övünçle teşekkür ederim. Batı Cephesi Komutanı İsmet.’ (16) 

  Sabahattin Selek’te, İsmet İnönü’yü takdir etmiştir. “Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa, İnönü mevzilerinin savunulmasında zaaf göstermemiş, azim ve inatla mevzilerin tutulmasını sağlamıştır. Yukarda da değindiğimiz gibi, emirlerinde son derece kesin davranmıştı. 29 Mart gecesi birliklere yazdığı bir emrin 2. Maddesinde; ‘Ordu elinde bulunan mevzileri kati surette savunacaktır’ dedikten sonra 4. Maddeyi şöyle kaleme almıştır: ‘Bütün kumandanlar, subaylar ve erlerden mevzilerini kati suretle muhafaza etmelerini ve emirsiz bir adım geriye gitmemelerini ve mevzilerde hasıl olan dalgalanmaları derhal karşı taarruzlarla düzeltmeye çalışmalarını isterim.’ İşte ikinci İnönü Muharebelerinin kazanılmasını sağlayan taktiğin temeli budur.”(17) 

  Bu arada cepheden İsmet Paşa’nın kaçtığını söyleyenlerde olmasına karşın bunu doğrulayacak bir belge bulunmamaktadır. İsmet Paşa’nın cephe düzeltme amacıyla taktiksel geri çekilişlerini cepheden kaçma olarak değerlendirmek doğru değildir. 

Bunun yanında Op. Dr. Emin Erkul’un Milli Mücadele dönemini anlattığı anılarında, İsmet Paşanın cepheden kaçmadığını, bu konuda İnönü istasyonunda görev yapan bir hareket memurunun bilerek böyle yanlış haber yaydığını ve daha sonra bu memurun idam da edildiğinden söz etmektedir: “Bir aralık düşman baskısı artınca cephe karargâh hizmetini görmekte olan köhne bir yataklı vagon İnönü istasyonundan gerideki Çukurhisar istasyonuna çektirilmişti. Bu tedbir çok yerinde bir hareketten ibaret olduğu halde, İnönü istasyonundaki hareket memuru tarafından Eskişehir’e kumandanın karargâh zabit ve heyetleriyle birlikte kaçmış olduğu şeklinde aksettirilmesidir ki (ki bu memurun hıyaneti tebeyyün ettiğinden idam edilmişti) firar rivayetine sebep oldu, yoksa İsmet Beyefendi kaçmış değil, düşmanı kaçırtmıştır.”(18) 

ABD yüksek komiseri Amiral Bristol, 2. İnönü savaşında Yunanlılar, kötü komutanlık yüzünden savaşı kaybettiler demektedir. Yunanlıların ölü sayısının 5-9 bin civarında olduğunu da söylemektedir.(19)

İnönü Savaşlarına katılmış Rahmi Apak’ta Yunan Başkumandanının büyük bir hata yaptığını söylemektedir:

Yunan Başkumandanının irtikap ettiği feci hata, harp tarihinde ender rastlanan ahmaklıklardandır. Afyon’a ilerleyen Yunan kuvvetleri, Afyon’u düşürdükten sonra, karşılarında, tamamıyla azaltılmış olan kuvvetlerimizi takip etmeye ve bu kuvvetlerin zayıf artçı muharebeleri ile meşgul olarak Akşehir istikametinde ilerlemeye devam etmişlerdir. Halbuki bu kuvvetler Afyon’dan sonra derhal kuzeye çark ederek, İnönü Muharebesinin gerisine teveccüh etmeleri lazımdı. Yunan Başkumandanı bu kadar basit ve fakat Garp Cephesi için bu kadar tehlikeli olacak olan bir hareketi düşünememekle savaşı kaybetmiştir.”(20)  

  Bir başka eleştiri konusu da, 1 Nisan 1921 tarihinde Mustafa Kemal’in İsmet Paşaya yolladığı; “Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz.” cümlesinin de bulunduğu telgraftır. İsmet İnönü’den hoşlanmadığını her fırsatta tekrarlayan son yılların bazı çevrelerce önemli tarihçisi kabul edilen Mustafa Armağan’a göre bu cümleyi Atatürk söylememiş, Atatürk’ün isteği ile Hamdullah Suphi Tanrıöver yazmış.(21) Kılıç Ali’nin “Atatürk’ün Hususiyetleri” adlı kitabında da, Atatürk’ün Hamdullah Suphi’ye İsmet İnönü’den gelen telgrafı uzatarak, “alın, istediğiniz gibi cevap yazın, gönderelim” dediği ve yazılan cevabı beğenip imzaladığını söylemektedir.(22) 

  Merak ediyorum ve soruyorum. Ne fark eder? Ha Mustafa Kemal Atatürk yazmış, ha onun isteği üzerine Hamdullah Suphi Tanrıöver yazmış. Bu İnönü’yü eleştirmek için bir gerekçe olarak kabul edilebilir mi?

İkinci İnönü savaşında tarafların kayıplarında birinci İnönü savaşına göre farklılık vardır. Birinci İnönü savaşında saldıran Yunan, savunan Türk olmasına ve mevzi savaşına karşın Türklerin ölü ve yaralı sayısı Yunandan fazladır. İkinci İnönü savaşında ise, Yunan ölü ve yaralı sayısı Türklerden fazladır. Yalnız Türk tarafında çok fazla firar bulunmaktadır. 1359 asker kayıp görülmektedir. Subaylardan Türk tarafında 44 şehit 102 yaralı varken, Yunan tarafında 53 ölü, 149 yaralı bulunmaktadır. Er sayısında ise Türk tarafında 637 şehit, 1720 yaralı varken, Yunan tarafında 669 ölü 2874 yaralı bulunmaktadır. Değişik kaynaklarda sayılar farklılık göstermektedir. Farklı sayılar için Zeki Sarıhan’ın “Kurtuluş Savaşı Günlüğü” isimli çalışmasına bakabilirsiniz.(23) 

İkinci İnönü Savaşı yukarıdaki sayılardan da anlaşılacağı üzere Türk Ordusunun zaferi ile sonuçlanmıştır. Bu savaşta savaşan herkes erinden kumandanına takdir edilmelidir. Bu savaşta en önemli pay elbette ki savaşı idare eden cephe komutanı İsmet Paşa’nındır. Bunun aksini söylemek hele hele başarıyı alt kademelerdeki komutanlara vermek bence siyasi bir yorum olup, tarihsel gerçeği eğmeye, bükmeye yönelik zorlama bir değerlendirme olacaktır. Ayrıca dile getirilmesi gereken bir konuda Sovyet Rusya’nın silah ve cephane yardımıdır. İkinci İnönü savaşında Türk askeri, Sovyet Rusya’dan gelen yardımlar sayesinde savaşabilmiştir. Bu konu dile getirilmediği gibi Ali Fuat Paşa, yardımlar sonradan geldi dese de bu iddiası doğru değildir.

İkinci İnönü savaşı ile birlikte Türkleri Anadolu’dan atmanın mümkün olmadığı netlik kazanmış ve Ankara’yı dikkate alma zorunluluğu da emperyalistlerce kabul edilmiştir. Nitekim İtalyanlar 1 Haziran itibariyle Anadolu’dan çekilmeye başlamışlar, İngilizler ise Ankara ile görüşme kanalları açma girişimlerinde bulunmuşlardır. 28 Nisan’da Malta’da tutuklu bulunan kırk kişi serbest bırakılmış, 13 Haziran tarihinde İnebolu’ya gelen iki İngiliz subayı General Harrington’dan Mustafa Kemal Paşa’ya mesaj getirmiş ve görüşme talebinde bulunmuştur. Fransızlar da Franklin Boullion’u gayri resmi olsa da görüşme yapmak için Ankara’ya yollamış, 21 Haziran tarihinde de Zonguldak’ı tahliye etmişlerdir.

İnönü savaşları olmuştur. Bu savaşlar Türk tarafının zaferi ile sonuçlanmış ve yeni Türk devletinin düzenli bir ordusu olduğu da dünyada kabul edilmiştir. 

AHMET HÜR

Yararlanılan Kaynaklar:   

(1) Cevat Rıfat Beyin Milli Mücadele Hatıraları. Celil Bozkurt. Gündoğan Yayınları.Mayıs 2015.

(2) Kurtuluş Savaşında Demiryolculuk. Ziya Gürel. TTK yayını. 2011. Sf: 24

(3) Garp Cephesi Nasıl Kuruldu. Rahmi Apak. TTK yayını.1990. Sf: 229 

(4) Hatıralar. İsmet İnönü. Bilgi yayınevi. Ekim 2009. Sf: 230.

(5) Hatıralar. İsmet İnönü. Bilgi yayınevi. Ekim 2009. Sf: 231.

(6)Yetmişlik bir subayın Hatıraları. Rahmi Apak. Türk Tarih Kurumu. 1988. Sf:220.

(7) Milli Mücadele-2-Sabahattin Selek. Milliyet yayınları. 2011. Sf:133

(8) Anılarım. Çerkes Ethem. Berfin yayınları. Ocak 2005. Sf:141

(9) Yeni Türkiye. Jean Deny. Cumhuriyet gazetesi yayını. Haziran 2000. Sf:98 

(10) Kurtuluş Savaşı Tarihi. Celal Erikan. Türkiye İş bankası yayınları.Şubat 2014. Sf:170

(11) Anadolu İhtilali. Sabahattin Selek. Cem yayınları. 1973. Sf:462 vd.

(12) Anadolu’nun İşgali. M. Şevki Yazman. Kamer yayınları. 1999. Sf:111.

(13) Anadolu’nun İşgali. M. Şevki Yazman. Kamer yayınları. 1999. Sf:121.

(14) Anadolu’nun İşgali. M. Şevki Yazman. Kamer yayınları. 1999. Sf:124.

(15) Çankaya(3) Falih Rıfkı Atay. Cumhuriyet gazetesi yayını.Kasım 1999. Sf:76

(16) Nutuk(Söylev). Gazi Mustafa Kemal. 

(17) Anadolu İhtilali. Sabahattin Selek. Cem yayınları. 1973. Sf:462 vd.

(18) Op. Dr. Emin Erkul’un Milli Mücadele Anıları. Melih Tınal. Zeus yayınları.2011. sf: 100.

(19) Milli Mücadele. Teoman Ergül. Akıl Çelen Kaitaplar. 2014. Sf:482-483

(20)Yetmişlik bir subayın Hatıraları. Rahmi Apak. Türk Tarih Kurumu. 1988. Sf:225.

(21) Paşaların Hesaplaşması. Mustafa Armağan. Timaş yayınları.Mart 2010. Sf:16.

(22) Atatürk’ün Hususiyetleri. Kılıç Ali. Cumhuriyet Gazetesi yayını. Mart 1998. Sf:64

(23) Kurtuluş Savaşı Günlüğü 3. Cilt. Zeki Sarıhan. TTK.1995. Sf:479