Tarihimizi Doğru Bilelim: Milli Mücadele Yıllarında Akhisar’da İz Bırakanlar

Ahmet Hür
7.736 views

Eylül ayı 100 yıl önce Anadolu topraklarından emperyal güçlerin çıkarılması açısından önemli bir aydır. 6 Eylül 1922 Akhisar’ın işgal güçlerinden kurtuluş günüdür. Bu nedenle Akhisar Belediyesi kurtuluşun 100. Yılı nedeniyle iki günlük bir sempozyum/bilgi şöleni düzenledi. Sempozyumda İçlerinde ülkemizin önemli tarihçilerin de olduğu 24 kişisi akademisyen olmak üzere 28 tebliğ sunuldu. Bu önemli bilgi şöleninde ben de bir tebliğ sundum. Bu tebliğimi Emeğin Serüveni okuyucuları ile paylaşmak istedim.

Giriş

Milli Mücadele döneminde özellikle Batı Anadolu denilince, Akhisar’dan söz etmemek olası değildir. Bunun için Akhisar’da olumlu ya da olumsuz, iz bırakan sayısız kişi vardır. Bu çalışmada Akhisar’da iz bırakan dört yurtsever kişi ele alınacaktır. Bakırlı Saçlı Mustafa Efe, bir Akhisarlı olarak çocukluğumda bizzat tanıma onuruna erişebildiğim, Akhisar için önemli bir kahramandır. Bekir Sami (Günsav) Bey, Milli Mücadele’de yer alan üç Bekir Sami’den bence en önemlisidir.[1] Celal (Bayar) Bey, Akhisar’da direnişi derleyip toparlayan bir kişi olurken, Çerkez Ethem Kuvayi Milliye ruhunu –kendi yöntemiyle- topluma aşılayan bir kişidir. Bu kişilerin Akhisar’da bıraktıkları iz unutulacak gibi değildir ve unutulmamalıdır.

1-Akhisar’a Gelenler ve Direniş:

Manisa’ya yaklaşık 50 kilometre, İzmir’e 105 kilometre mesafede olan Akhisar, Milli Mücadele döneminde de oldukça önemli bir yerleşim yeriydi. Bundan dolayı Yunan askeri tarafından işgal edilinceye kadar ulusal güçleri oluşturmaya çalışan kahramanlar, Akhisar’a mutlaka uğramış hatta üs olarak Akhisar’da bulunmuştur. Rauf (Orbay) Bey[2], İstanbul’dan 24 Mayıs 1919 tarihinde ayrıldıktan sonra Bandırma’ya gelmiş, Çerkez Ethem’le görüşüp onu ve kardeşlerini Milli Mücadeleye katılmaları için uğraşmış, oradan da Miralay Bekir Sami Bey’le buluşmak için Akhisar’a gelmiştir. Bekir Sami Bey’i Akhisar’da bulamayınca mektup bırakıp Ödemiş’e gitmiştir.[3] Miralay Bekir Sami (Günsav) Bey’in Akhisar’dan pek çok yere çektiği telgraflar ve Bekir Sami Bey’e yollanan telgraflar bu durumun önemli kanıtlarındandır. 14. Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa’[4]nın 18 Haziran günü Bekir Sami Bey’e Akhisar’dan yolladığı telgraf değerli bir örnektir.

Şifreli Telgraf                       

Akhisar, 18.06.1919

Kula’da Miralay Bekir Sami Bey’e

1-Bergama, milli kuvvetlerimizce geri alındı. Menemen’den gönderilen Yunan kuvveti ancak Aliağa’ya kadar gelebildi. Dikili’ye çıkan düşmanla kuvvetlerimiz çarpışıyor.

2-Önemli sayıda milli kuvvetimiz Manisa-Menemen yönünde ilerliyorlar.

3-Karargâhımla Akhisar’a geldim. Albay Kazım Bey 61. Tümene tayin oldu. Bugün Bergama’da karargâhını kuruyor.

4-Tümeninizdeki Nizamiye Taburu 21.06.1919 günü Ahmetli’de olmalıdır. Askerlik Şubeleri ve Jandarma Komutanlıklarınca bu tabur takviye edilmek zorundadır.

5-Yunan kuvvetlerine karşı Bergama galibiyeti halka moral aşıladı. Bundan istifade ile gönüllü birliklerimizi artırırsak her şey lehimize gelişecektir. Gelişmelerden halkı, memurları, askeriyeyi haberdar etmeliyiz.

14. Kolordu Kumandanı Tuğgeneral Yusuf İzzet”[5]

Haydar Rüştü Öktem’in[6], İzmir’in işgali sonrası trenle İzmir’den ayrıldıktan sonra Akhisar’da Kuvayi Milliye askerlerini ilk defa gördüğünde heyecanlanması ve ülkenin kurtuluşa dair inancının pekiştiğini de belirtmesi çok önemlidir.[7]

Yine Akhisar’dan İzmir’de yayınlanan “Müsavat (Eşitlik)” gazetesine gönderilen ve 25 Şubat 1919 tarihinde yayınlanan telgrafta, çoğunluğu Türk-Müslüman olan Halkın, topraklarının işgaline karşı savunmaya hazır olduğu belirtilmiştir. Telgraf, Belediye Başkanı Kamil Bey, Akhisar Müftüsü Yusuf Ziyaeddin Efendi ve Müderris Musacazade Ahmet Efendi tarafından yollanmıştır.

Asırlardan beri layezal bir hakkı hâkimiyetle yüzde sekseni Türk ve Müslüman olarak yaşadığımızı mübarek topraklarımıza karşı hiçbir güne hakkı tarihleri olmayan küçük milletlerin muhteris emelleriyle memleketimizi Tesalya ve Makedonya’da icra eyledikleri layuad mezalimi Balkan Harbi’ni müteakip Amerika Hükümeti fehimesinin izam buyurdukları komisyonun raporuyla sübuta varan Yunan Hükümeti’nin zalim idaresine intikal ettirmek üzere Sulh-i Cihan Kongresi nezdinde teşebbüsatta bulunan Yunan amalini nürevviç, mahiyeti malum Rum gazetelerinde kemal-i esefle okuduk. Bu babdaki hakkı meşruumuzu müdafaa maksadıyla İzmir’de müteşekkil Müdafaa-i Hukuki Milliye Cemiyeti muhteremesinin teşebbüsatı milliyelerini kırk bin nüfusun mümessil ve vekilleri sıfatıyla, mukaddes topraklarımızı hiçbir ecnebi tahakkümüne aldırmayarak İstiklali Osmani altında yaşamak maksadıyla can ve kanımızla maddi ve manevi birçok müzaheretlerle temine müheyya bulunduğumuz ekseriyeti kahiresi Türk ve Müslüman olan kırk bin nüfusun vicdanı umumisi namına arz ve beyan eyleriz. Akhisar Müftüsü Yusuf Ziyaeddin, Akhisar Belediye Reisi Kamil, Musacazade Müderris Ahmed.”[8]

Bu arada Müşavat Gazetesi’nin Hürriyet ve İtilafçı olduğu ve İttihatçı düşmanı olduğunu da belirtmek gerekir. Ancak İzmir ve çevresinin Yunanistan’a verileceği söylentileri ve yerli Rumların[9] hadsiz davranışları sonrası İzmir basınında da kısa bir süre için de olsa İttihatçı ve İtilafçı kavgasına ara verilmiştir.

20 Haziran 1919 tarihinde Akhisar Reddi İşgal Cemiyeti, Belediye Başkanı Kamil Bey ve Alaşehir Kongresinde Akhisar’ı temsil eden Süleyman Sırrı’nın da içinde bulunduğu şehrin ileri gelen bazı kişileri ile birlikte Yunanlıların Bergama bozgunu sonrası 17 Haziran günü Menemen’de silahsız sivil halka yapılan katliamı protesto ederek Harbiye Nazırlığına telgraf çekmişlerdir. Bu telgrafta “Türk Milleti silaha sarıldı, düşmanı kovuncaya kadar silahlarımızı bırakmayacağız! Hükümetimiz milli ve vatanî haklarımızı koruyacak bir yol tayin etsin” denmiştir.[10]

Yurtta kurulan derneklerin adı genellikle “Reddi İlhak” olurken Akhisar’da kurulan derneğin adının “Reddi İşgal” olması da, işgallere karşı direnişte kararlı olunduğunun başka bir göstergesidir.[11]

Yapılan tüm zulümlere karşın, Akhisar halkının direneceği ve Yunan yönetimini hiçbir zaman için kabul etmeyeceği İngiliz Kontrol subayının 3 Eylül 1919 tarihli raporunda da altı çizilerek belirtilmiştir.[12]

Rumlar zulme başlayınca, köyleri yakıp, Türkleri öldürmeye, karılarının kızlarının ırzlarına geçip, çocuklarını öldürmeye başlayınca dahi, teşkilatlanmış bir harekâta başlamamışlardır. Şu anda kinleri ve nefretleri o kadar artmıştır ki, Yunan yönetimini hiçbir zaman kabul etmeyecekler ve bunun için sonuna kadar mücadele edeceklerdir”[13]

İşgal sonrası Akhisar, Yunan Ordusu açısından da önemli yerleşim yeri olma özelliğini sürdürmüş ve İzmir ile bağlantılı olarak ara merkez olma özelliğini korumuştur. Nitekim Yunan’a sığınan Çerkez Ethem’in ağabeyleri Tevfik ve Reşit Beyler Akhisar’a gidip Yunan askerine teslim olmuşlardır.[14]

Akhisar’da ciddi oranda Rum kişinin olması da ayrı sorundur. Kaynaklarda genel kabul edilen rakam ile mütareke döneminde 32.280 Müslüman/Türk ve 5877 Rum yaşamaktaydı.[15] Bunun yanında Türkler Akhisar’dan Balıkesir tarafına göç ettirilmeye çalışılmakta yerine de dışarıdan Rum ve Yunanlılar getirilmektedir. Trenle vagonlar dolusu dışarıdan insan getirildiğini Akhisar Kaymakamı Said Bey, 29 Haziran 1919 tarihli telgrafında İstanbul Hükümetine bildirmiştir.[16]

Bu arada Akhisar Kaymakamı Said Bey, başlangıçta Milli Mücadele karşıtı bir kişidir. Bekir Sami Bey direniş için Akhisar’a geldiğinde, Akhisar’ın hain ileri gelenleriyle birlikte teslimiyetçi bir yaklaşım çizmiş, bununla da yetinmeyerek Balıkesir’e gitmekte olan Yüzbaşı Faruk Bey ve Vasıf (Çınar) Bey’i[17] tren istasyonunu kontrol altında tutan Fransız askerlerine ihbar ederek tutuklatmak istemiştir. Ne mutlu ki, Akhisar’ın yurtsever eşraflarından Selimoğlu Ali (Şefik) Bey, durumu anlayınca, Yüzbaşı Faruk Bey ve Vasıf Bey’i gizlice Akhisar’dan çıkararak tutuklanmalarını önlemiştir.

Akhisar’ın işgal edilme gerekçesi diğer yerlerde olduğu gibi Rumların yaşamsal tehlike altında olduğu yalanıdır. Haksız yapılan işgal ve bu işgal nedeniyle ortaya çıkan olayların sorumlusunun tamamen Yunan tarafının olduğu İngiliz İstanbul Yüksek Komiserinin yazdığı raporlarda da sabittir. Tuğgeneral Fitzmaurice de benzer rapor düzenleyerek, Türklerin haksız işgale karşı tepkisini haklı bulmaktadır.[18] 12 Ekim 1919 tarihli İstanbul’daki Müttefikler arası Komisyon’un raporu da benzerdir.

“Yapılan soruşturma göstermiştir ki, mütarekeden beri Aydın (İzmir) vilayetindeki Hıristiyanların genel durumları memnunluk vericidir ve güvenlikleri hiçbir zaman tehlikeye düşmemiştir.

İzmir’in işgali, yanlış bilgilere dayanılarak Barış Konferansı tarafından emredilmişse, bunun ilk sorumluluğunun, yukarıda belirtilmiş olan gerçekler hakkında yanlış bilgiler vermekte ısrar etmiş olan hükümetler ve kişilere ait olması gerekir.

Onun için, bu işgalin hiçbir şekilde haklı olmadığı ve Türkiye ile Müttefikler arasında imzalanmış bulunan Mütarekenin şartlarını ihlal ettiği muhakkaktır.“[19]

Bir de İzmir’in bu kadar kolay işgal edilmesi, arkasından Manisa ve Akhisar olmak üzere işgalin kolayca genişlemesi de ayrı bir tartışmayı gündeme taşımaktadır. Acaba başlangıçta İzmir’in işgal edilmesi engellenebilir miydi? Konumuz dışı ancak başka bir platformda tartışılması gereken konulardan birisi de bu olmalıdır.

Türkler, Akhisar’da Rum ile birlikte yaşamayı sürdürülürken, özellikle Balkan Savaşı ve sonrasında Rum azınlık Osmanlı karşıtı çıkışlarını göstermekten de çekinmemişlerdir. Moralızade Hafız Ali Efendi, Balkan savaşında deniz askeri gücümüzün eksikliği nedeniyle, donanma yararına Akhisar’da açık artırma yapılmasına ön ayak olmuş ve açık artırmada ortaya konacak danayı İzmir’den satın almıştır. Punto/Alsancak istasyonuna getirdiği danayı, toplanan halkın alkış ve takdirleri ile Akhisar’a götürmek için trene yüklerken, Rum azınlıktan bir kişi kalabalığa kafa tutup, hakaretler savurma cüretini göstermiştir. “Hey gidi budala Türkler hey… hala böyle şeylerle mi uğraşacaksınız? Yunanistan’dan kurtulmanız nafile” diyerek kavga çıkmasına neden olan kişi tutuklanıp İzmir Divanı Harp Mahkemesine götürülmüştür. Bu durum 4 Şubat 1913 tarihli Köylü Gazetesi’nde de yayınlanmıştır.[20]

Akhisar’da iz bırakanlardan biri de o zaman Erkanı Harp Yüzbaşısı olan Kemal (Balıkesir) Bey’dir.[21] Yunan Ordusu, Rum azınlığın teşvikleriyle işgal alanını genişletirken, 5 Haziran 1919 tarihinde Akhisar’a da gelip kurulmuştu. Balıkesir’de bulunan Kemal Bey, Yusuf İzzet Paşa’nın da emriyle,[22] bu duruma hemen müdahale edilmesini istemiş ve oluşturulan birliğin başına geçerek Akhisar’ı düşmandan kurtarmak için yola çıkmıştır. 10 Haziran günü Akhisar’a varan Kemal Bey ve ulusal güçler, bir gece önce Yunan askerlerinin Akhisar’ı terk ettiğini öğrendi. Kemal Bey ve birliğinin geldiğini öğrenen Yunan askerleri, uluslararası baskı yanında, haksız yere işgal ettikleri Akhisar’da çatışmayı da göze alamayıp geri çekilmişlerdir.[23]

Bir süre sonra 11 Temmuz 1919 tarihli Miralay Kazım (Özalp) Bey’in[24] raporunda Gölmarmara civarında Kuvayi Milliye grubu, bölgede dolaşan bir Yunan birliği ile çatışmaya girip 35 Yunan askerini öldürmüş ve bu durum bölgede direnişi körükleyen bir moral kaynağı da olmuştur.[25]

1919 Haziran ayı ile 1920 Haziran ayı arasında Miralay Kazım (Özalp) Bey’in emrinde, Yüzbaşı Ethem Efendi, Konyalı Hüsnü Bey, Süvari Kaymakamı Sabri Bey, Süvari Binbaşısı Hacı Remzi Bey, Erkanı Harp Binbaşısı Rüşdü Bey, Süvari Binbaşısı Nedim Bay, Milli Alay Komutanı Celal (Bayar) Bey, Erkanı Harp Binbaşısı Derviş Bey, Erkanı Harp Binbaşısı Kılkışlı Hüseyin Hüsnü Bey, Akhisar Nişancı Alay Komutanı Celal Bey, Ali Bey ve Hafız Hüseyin Bey bulunmaktaydı.[26]Ekim ayında Akhisar’da 4.000 kişiye ulaşan Kuvayi Milliye gücü oluşmuştur.[27]

Akhisar’da işgal edilen diğer yerler gibi Yunan Mezalimini fazlasıyla yaşamıştır. Akhisar halkı tarafından İtilaf Devletleri temsilcilerine verilen muhtırada bu durum ayrıntılı bir şekilde de anlatılmıştır.[28] 20 Mayıs 1920 tarihli Balıkesirli Murtaza Bey tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya yollanan yazıda, Paskalya Yortusu nedeniyle Türklerin feslerinin yırtıldığı, karakolda Türk polislerin dışarı çıkarılıp “Zito Venizelos” diye bağırtıldığı belirtilmektedir.[29]

Akhisar’da emeği olanlardan biri de Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Orgeneral Zeki Doğan’dır. Atatürk’ün zaman zaman övgü ile söz ettiği Zeki Bey, Akhisar’da Yarbay Sabri Bey’in süvari alayında teğmen rütbesi ile bölük komutanlığı yapmıştır. 1920 yılının Haziran ayında Yunan Ordusu ile yapılan çarpışmalarda yer almış, üstün Yunan Askeri gücü karşısında Bursa’ya oradan da Eskişehir’e çekilmiştir.[30] Zeki Bey, Çerkez Ethem’in bastırılmasında da görev almış, İzmir’e ilk giren süvari birliğinde de bulunmuştur.[31]

Cumhuriyet döneminin önemli devlet adamlarından biri olan Mustafa Necati (Uğural) Bey, işgal sonrası İzmir’den ayrılıp İstanbul’a gitmiş daha sonra da Balıkesir’e dönmüştür. Milli Mücadeleye katılan Mustafa Necati Bey de bir süre Kuvayi Milliyeci olarak Akhisar cephesinde müfreze komutanı olarak savaşmıştır.[32] Mustafa Necati Bey’in aynı zamanda direnişi örgütlemek için Akhisar, Alaşehir ve Aydın bölgelerinde dolaştığı ve bu konuda görevlendirildiği Alaşehir’de halka hitaben konuşma da yapmıştır.[33]

Akhisar’da Kızılay’ın şube başkanı Dr. Şemsettin Bey’in çalışmaları, yaralıların tedavisinde gösterdiği cesaret ve fedakârlık da unutulmamalıdır.[34]

5 Haziran 1919 tarihinde Yunan Ordusu tarafından işgal edilen, 9 Haziran’da Yunan askerinin çekilmesi ile işgalden kurtulan, daha sonra 22/23 Haziran 1920 tarihinde tekrar işgal edilen Akhisar kazasında da, Yunan vahşeti, Yunan Ordusu’nun kaçtığı 5 Eylül 1922 tarihine kadar devam etmiştir.

İngiltere’nin önerisiyle, Anadolu’da Ankara Hükümetine alternatif olarak “İyonya Devleti” kurma girişimi de olmuştur. İşbirlikçi Türkleri gücendirmemek için “Batı Anadolu Muhtar Hükümeti” adı da düşünülen bu özerk devlet ya da devletçik, Türk ve Rum halkının mutluluğu için çalışacaktı(!). Yunan işgal orduları çekilirken yerini bu devlete bırakacaktı. Bunun için Yüzbaşı Panayapulos, Akhisar’da köylerden zorla imza toplatmış, belediye önünde miting yaptırmış, Akhisar halkının bu mitinge katılmasını zorunlu kılmış, gelmeyenleri dövdürmüş ve hapse attırmıştır.[35]

Kaçarken pek çok yeri yakan, halkı katleden Yunan Ordusu, Akhisar’da Rum azınlıktan bir kısmının ayrılmak istememesi üzerine farklı bir yol çizer. 4 Eylül 1922 tarihinde Akhisar’daki komutan Yüzbaşı Panayapulos herkesi yine zorla Belediye önüne toplar ve halka şöyle seslenir: “Biri resmi, öteki insani iki vazifem var. Komutanlıktan gelen emir resmi vazifemi gösteriyor. Akhisar’ı yakmak, Türkleri öldürmek ve Rumları alıp çekilmek.”[36]

İşgal komutanı Akhisar’ın ileri gelenleri ile yaptığı anlaşma gereği, geride kalan Rumların yaşamlarını garanti edilmesi üzerine, yapılan pazarlık sonucu yanına kasabanın ileri gelen yirmi beş kişisini rehin alarak yangın çıkarmadan kaçmıştır. Rehin alınan yirmi beş kişiden on beş kişi Çeşme civarında öldürülmüş, geriye kalan on kişi Atina’ya esir olarak götürülmüştür.[37] Emir almadan yangın çıkarmaya kalkan askerlere de, Gölmarmara tarafından gelen Türk Süvarisi ve Efeler izin vermemiştir.

Yunan Ordusu kaçıp, Türk süvarisi ve Türk Çeteleri Akhisar’a girdikten sonra, işgal döneminde pek çok Türk’e işkence yapılan açık ceza evi diyebileceğimiz Çağlak Deresinde, intikam için Rumların öldürüldüğünü çocukluğumda büyüklerden duymuştum. Yine kaçan Rumların evleri de yağmalanmıştır.[38]

2-Bakırlı Saçlı Mustafa Efe:[39]

“…500 Yunanlı, karşıda iki, üç kilometre uzaklıkta, Kız Ördeği Tepe’sinde kır bir atın üzerinde bir sağa bir sola gezen Saçlı Efe’yi gördüler. Derhal hücum emrini veren Yunan komutanı kaç tane uzun saçlı Efe’nin başını kestiğini, kaz kez ellerinden kurtulduğunu düşündü. Acaba gerçekten ona kurşun işlemiyor muydu? Ellerinde mitralyöz ve Yunan damgası vurulmuş Avusturya yapısı mavzerleriyle kıstırdıklarını zannederek saldırıya geçtiler. Fakat Saçlı Efe sanki 500 kişiye meydan okuyordu. Bana kurşunlarınız işlemez der gibiydi. Yunanlılar neredeyse kurşun menziline girmek üzereydiler. Kız Ördeği Tepesi’ne kurşun yağıyordu. Saçlı Efe ağır hareketlerle biri parabellum, diğeri İngiliz Kraliyet beylik Royal marka tabancasını Yunanlılara doğrulttu ve o da ateş etmeye başladı. Alacalar köylüleri Efe’nin tabancınsın sesini rahatlıkla ayırt edebiliyorlardı. Saçlı Efe aniden atının başını geri çevirdi ve Kınık’a doğru yönelerek hızla gözden kayboldu. Yunan komutanı ağzından köpükler saçarak bağırıyordu.’Kaçıyor çabuk olun, iki koldan çevirin!’ Gerçekten büyük bir kuvvetle Alacalar yönünden, diğer bir kol da Söğütçük’ten saldırıya geçmişlerdi. Fakat bir dakika geçmedi, Saçlı Efe bir ayağını atının boynunun üzerine Efe biçimi koymuş, bu kez eline mavzeri almış dimdik karşılarında duruyordu. Bu meydan okumadan da öte bir şeydi. Efe atını hafif yana çevirmiş tek eliyle dik tutuğu mavzerini, ona kurşun yağdıranların üzerine çevirerek bütün mermilerini boşalttı.”[40]

Akhisar’da iz bırakan en önemli kişilerden biri olan Saçlı Mustafa Efe, 1899 yılında Kavunu ile tanıdığımız Manisa iline bağlı Kırkağaç’ın Bakır kasabasının Atik mahallesinde doğmuştur. Babası çiftçilikle uğraşan Hacı Osmanzade Mehmet’tir.

Birinci Dünya Savaşında Türk gençlerinin askere gitmesini fırsat bilen azınlıkların Osmanlı aleyhine çalışmaları ve Yunan hükümetine casusluk yapmalarını gören Saçlı Efe, daha 16 yaşındayken, Rumların Bakır ovasında Papazın evi denilen yerde toplantı yaptıklarını, aralarında papazların da olduğunu tespit etmiş ve silahla toplantıyı basma girişiminde bulunmuştur. Daha sonra azınlıklar içinde söz sahibi ve Yunan ajanı olduğu düşünülen Hristo isimli zengin bir Rum’u öldürüp dağa çıkmıştır. Gölcüklü Uzun Ramazan denilen çetecinin yanına giren Saçlı Efe usta bir çeteci olmuştur.

Yunanistan’la birleşme hayali kuran yerli Rumlar, çeşitli taşkınlıklar da yaptıklarından Saçlı Efe’nin direnişi kısa zamanda bölgede yayılmış ve pek çok Türkün de desteğini almıştır.

Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası işgaller başladığında, zaten Saçlı Mustafa Efe, düşmanın yerli işbirlikçileriyle savaşmak için dağa çıkmıştı.

Kurmay Yüzbaşı Kemal (Balıkesir) Bey komutasında, Yunan işgali nedeniyle Akhisar baskını için Bakır’a 9 Haziran günü gelen milli kuvvetler, iki müfreze daha oluşturarak birinin komutasını Saçlı Efe’ye birinin komutasını da savaştan dönen Kamalı Efe lakaplı Ahmet Çavuşa vermiştir.

Saçlı Efe böylece Milli Mücadele’ye resmen katılmış oldu. Akhisar’dan düşmanın çekilmesi üzerine geri gelip Bergama’ya düşmana baskına gittiler.

Akhisar ve Soma cepheleri oluşturuldu. Akhisar Cephe Komutanlığına Binbaşı Hüsnü Bey, sonra Kaymakam Sabri Bey getirildi. Milli Alay Komutanlığına da Yüzbaşı Küçük Ethem Bey, daha sonra Celal (Bayar) Bey, daha sonra Hafız Hüseyin Bey getirildi.

Saçlı Efe, Akhisar ve Soma çevresinde sayısız çatışmaya girmiştir. 22 Haziran 1920 tarihinde Yunan ordusunun güçlü birliklerle Akhisar’a saldırması üzerine Miralay Kazım Özalp’ın emriyle Alay Komutanı Kasap oğlu Hüseyin Bey tarafından Kırkağaç’ın Bakır beldesinin Harta mevkiinde bir savunma hattı kurulur. Akhisar’dan Derviş Bey komutasında 14. Süvari Alayı da savunma hattına getirilir. Saçlı Efe ve 16 kızanı Selvili/Şıhlı Köyü’nde siper alır. Yunan askeriyle ilk karşılaşan Saçlı Efe müfrezesi olur. İlk çatışmadan sonra kaçan Yunan askeri topçu desteği alması üzerine Saçlı Efe Harta hattına daha sonra Bakır tarafına çekilir. Saçlı Efe bu çatışmadan sonra cephe gerisinde kalıp Yüzbaşı Kemal (Balıkesir) Bey’in talimatı üzerine gerilla savaşı yapacak ve Yunan Ordusu’nu sürekli rahatsız edecektir.

Saçlı Efe’nin Akhisar çevresinde girdiği çatışmalar da şöyledir: Akhisar Selçekli çatışması 15 Ekim 1921 tarihinde gerçekleşmiştir. Çatışmada iki Yunan askeri öldürülmüş altısı da yaralanmıştır. Akhisar’ın Çaltılıçukur/Seğirdim köyündeki çatışma 20 Ekim günü gerçekleşmiş iki Yunan askeri öldürülmüştür.[41]

21 Ekim 1921 tarihinde Akhisar’ın Başlamış köyü civarında iki gün süren çatışmada on dört düşman askeri öldürülmüş yirmi bir düşman askeri de yaralanmıştır.[42]

10 Aralık 1921 tarihinde Akhisar’ın Kurtulmuş Köyü’nde gerçekleşen şiddetli çatışmada da yirmi bir düşman öldürülürken iki düşman askeri de yaralanmıştır. Bu çatışmalarda Saçlı Efe’nin müfrezesinden ölen yoktur.[43]

Ancak 22 Ocak 1922 tarihinde Akhisar’ın Çıtakçı Köyü’nde Saçlı Efe ve Kamalı Efe düşman pususuna düşmüş, bir şehit vererek pusudan kurtulmuşlardır.[44]

Saçlı Efe’nin başarılı gerilla savaşına devam etmesi üzerine yakalanması için Yunan Ordusu tarafından başına ödül konmuştur. Nitekim pek çok kişi Saçlı Efe’yi gördüklerinde düşmana ihbar etmiştir. Efe, Yağcıllı, Kızılören ve Göktaş köyleri arasında Yunan askeri tarafından pusuya düşürülür. Mitralyöz ateşi sonrasında Saçlı Efe’ye iki kurşun, çok sevdiği Zeybek isimli atına ise on altı kurşun isabet eder. Kızanlarının dağlara kaçmasını sağlayan Saçlı Efe kendisi de sürünerek Göktaş Köyü’ne ulaşır. Göktaş Köyü’ne geldiğini duyan Yeşilhisar Köyü’nden Abdurrahman isimli kişi, Efe ile görüşür ve kendisine Soma’dan ilaç getireceğini söyleyerek köyden ayrılır. Saçlı Efe bu kişiye güvenmediği için yaralı şekilde yaklaşık bir kilometre ilerdeki Şifa dağına çekilir. Nitekim kısa bir süre sonra Yunan askerleri Göktaş Köyü’nü basıp Efe’yi ararlar.[45] Saçlı Efe yaralı olarak Bozarmut Köyü yakınlarındaki Pepe İsmail’in çiftliğine ulaşır. Buradan Efe’yi alan, Piyala Köyü muhtarı Ali (Erdoğan) Bey, daha sonra Efe’ye katılan Zurnacı Mehmet ve Bozarmut Köyü muhtarı Halil (Çil) Bey, Piyala Köyü yakınındaki Gediktaş kayalığındaki küçük bir mağaraya saklarlar. Yunan askerleri her yerde Efe’yi aradıkları için, Bozarmut Köyü’ne getirirler. Bir gün Kara Ayşe Teyze’nin evinde kalan Efe’yi, Yazören/Urbut Köyüne yakın Hacıosmangırı denilen taşlı kayalı bir tarlada bulunan bir kişinin sığabileceği kuyuya koyarlar. Efe’ye isabet eden kurşunlar halân vücudunda olduğundan, Çerkez Köy’den İdris’i kurşunları çıkarması için getirirler. Efe bu kuyuda tedavi görür ve yaklaşık bir ay sonrasında tam olmasa da ata binecek kadar iyileşir. Bakırlı Mustafa Efe, o sıralar uzayan saçlarını kesmediği için artık Saçlı Efe olarak anılacaktır.

Saçlı Efe, Türkün umudu olmaya, yerli işbirlikçilerin de korkusu olmaya başlayınca işgalci Yunan, hiçbir suçu olmayan Saçlı Efe’nin annesi ve babasına eziyet etmeye başladı. Mehmet Ağa ve Dudu anneye her türlü hakareti yapmanın yanında şiddet uygulamaktan da kaçınmıyorlardı. Efe bu eziyetleri ve işkenceleri öğrenince baba evine geldiğinde annesi, babasının vücudundaki sigara yanıklarını gösterince “Baba ben yarın Yunan Komutanına teslim olacağım” dedi.

Mehmet Ağa’nın cevabı bir yurtsever babanın cevabıydı: “Sakın ha! Asla teslim olmak yok! Ben dayak yiyeceğim, sen savaşacaksın, bu vatanı böyle kurtaracağız.”[46]

Yunanlılar Mehmet Ağa ve Dudu anne dışında Efe’nin ağabeyini, yengesini, kayınvalidesini, eşini ve iki çocuğunu Girit Adası’nda Hanya’daki esir kampına götürdüler. Efe’nin iki çocuğundan kundakta olan Manisa’da trenle giderken, büyük çocuğu da Yunanistan’da vefat etti. Saçlı Efe’nin olduğu gibi pek çok direnişçinin masum ebeveynlerini tutsak alan ve eziyet eden Yunan Devleti, bu kişileri ancak 1923 yılının eylül ayında özgür bıraktı. Dudu anne, oğluna çektikleri eziyetleri anlatmaya başlayınca Mehmet Ağa hemen söze karışıp; “Biz oğlumun sayesinde Avrupa’yı gördük!” diyerek Efe’nin üzülmesini istemezmiş.

Saçlı Efe yanına alacağı kızanları cesaret ve atıcılık sınavına sokup, ahlaki yönden de araştırmasını yaptıktan sonra kabul edermiş. Torunu Mustafa Efe; “Saçlı Efe’nin savaşçısı olmak, o zaman Yunanlıların vahşetini gören her vatansever gencin hayaliydi”[47]demektedir.

Saçlı Efe, Akhisar çevresinde düşmana ilk silah çekenlerdendir. Kurtuluş mücadelesi sırasında olağan üstü çaba harcamış, çevredeki Yunan kuvvetlerini tedirgin etmiş, Akhisar’ın kurtuluşunda da kasabaya ilk girenlerden olmuştur. Savaştan sonra Harta’daki çiftliğine çekilen Efe, Atatürk’ün iltifatlarını kazanmış ender kişilerdendir. Atamız trenle İzmir’e giderken ve İzmir’den Balıkesir’e giderken Harta tren istasyonunda ayrı tarihlerde iki kez durmuş ve Saçlı Efe ile iki kez görüşmüştür.[48]

Saçlı Mustafa Efe, 27 Kasım 1980 tarihinde vefat etmiş ve askeri törenle defnedilmiştir.

“Dedemiz Saçlı Efe’ye,

Dünyanı öyle şanlı şerefli yaşadın ki, ardından ağlayamıyorum.

Zamanını öyle değerlendirdin ki, dakikan cevher gibi kıymetli, kendin dağlar gibi heybetli. Yüce kişiliğinle gurursuz, kibirsiz karıncayla bir tutardın kendini. Mertliğini, yiğitliğini, cesaretini ve yürekliliğini öylesine gösterdin ki…

Asker dedem, Gazi dedem, Can dedem; alnın açık, elin açık, gönlün herkese açık, gözlerin her şeyi görür, düşündüklerin gerçek olurdu.

Yüreğin sevgi dolu, çalışkan, sabırlı; yaşamasını, gerçek yaşamasını bilen insandın.

Biz evlatlarına yaşamasını öğreten, doğru yolu gösteren sensin. Hatıralarınla her an yanımızda, içimizdesin. Yurtçu, Atatürkçü, gerçekçi dedem. Toprağına borcun yok. O toprak sana öylesine helal ki… Rahat uyu. Ruhun şad, mekânın cennet olsun.

Asker dedem, Gazi dedem, Can dedem.

Torunların adına Zuhal.”[49]

3-Bekir Sami (Günsav) Bey:

Milli Mücadele içindeki Bekir Samilerden benim için en önemlisi, Ege’de Milli Mücadeleyi örgütlemeye çalışan Miralay Bekir Sami Günsav’dır. Çerkez kökenlidir. İttihat ve Terakki üyesi olmasının yanında aynı zamanda Teşkilatı Mahsusa üyesidir. İstanbul’da kurulan “Karakol” isimli gizli örgütün de Bursa’daki yetkili kişilerindendir. Damat Ferit Paşa, gazeteci Ali Kemal ve Sait Molla’ya yapılmak istenen ancak yapılamadan açığa çıkarılan suikast girişiminde de parmağı olduğu söylenir.

Bekir Sami’nin (Günsav) 17. Kolorduya tayininde Rauf Orbay’ın katkısı olduğu bilinmektedir. Rauf Bey, Bekir Sami’ye, Ege’de başsız kalan ordunun başına geçmesi gerektiğini belirtir ve Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa ve Erkan-ı Harbiye Umumiye Reisi Cevdet (Çobanlı) Paşa ile görüşüp tayin işini halledeceğini söyler.

Teklifi kabul eden Bekir Sami Bey, ertesi gün Harbiye nezaretine gider.

“Milli Savunma Bakanı Şevket Turgut Paşa’ya veda etmek üzere odasına girdim. Paşa, 1910 senesinde Makedonya Tedip Kuvvetleri Komutanı iken ben yüzbaşı rütbesiyle yanında çalışmıştım. Beni çok iyi karşıladı ve sordu.

-Ülkenin ve ordunun durumunu, İzmir’in işgal faciasını biliyorsunuz. Size hiçbir emir vermiyoruz. Anadolu’da ne yapmayı düşünüyorsunuz?

-Vatanım neyi emrediyorsa onu yapacağım. Gönlünüz rahat olsun Paşam, dediğimde duygulandı.

Paşa, sessizce çekmecesini açtı, içinden 1.000 lira kâğıt para çıkarıp bana verdi. Gözleri yaşarmış, ağlıyordu. Eliyle kolumu tutup şöyle dedi.

-Allah, başarılı kılsın oğlum. Vatanın çıkarı neyi gerektiriyorsa onu yap. Hükümetin belki seni koruyamaz. Belki güç durumlara da düşebilirsin. Yılma, üzülme, vatan kendisine hizmet edenleri ölseler de unutmaz ve onları aziz tanır. Askerleri ve subayları toplayınız. Fakat zorunlu olmadıkça Yunanlılarla çarpışmaya girmeyiniz.”[50]

Milli Teşkilat kurulması için her yerde çalışmalar yapmaya başlayan Miralay Bekir Sami’ye ilginçtir ki, Padişah ve yandaşlarıyla Hürriyet ve İtilaf Partilileri tarafından “Bolşevik” olduğuna dair suçlamalar yapılır. İstanbul hükümeti dışında, Rum metropolitliği ve Fransız temsilciliğine de “Bolşevik Bekir Sami” diye ihbarlar yapılır.

Kurtuluş Savaşının ilk askeri emri Miralay Bekir Sami Bey tarafından 23 Mayıs 1919 tarihinde verilmiş ve 17. Kolordu karargâhının Akhisar’da olduğu da belirtilmiştir.

Bekir Sami Bey’in Akhisar halkıyla tanışması pek olumlu olmamıştır. 24 Mayıs sabahı Akhisar’a varan Bekir Sami Bey her tarafın Yunan bayrakları ile süslendiğini, terzilerin sürekli Yunan bayrağı diktiğini, Rum azınlık yanında Türklerin de Yunan bayrağı aldığını gözlemlemiştir. Akhisar’dan pek çok yerle 17. Kolordu Komutan vekili olarak haberleşir, telgraflar çeker ve durumu bildirir.

25 Mayıs günü Bekir Sami Bey’in kaldığı otele başta Kaymakam olmak üzere Akhisar’ın ileri gelenleri gelir. Eşraftan Musazade Rıza Bey ile Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin Akhisar başkanı Müderris Hacı Nizamettin Efendi teslimiyetçi bir konuşma yaparlar. Bekir Sami Bey bu duruma çok sinirlenir ve gelenleri kovar.[51] Akhisar’ın zenginlerinden Sarı Ali Bey de bu toplantıda olan ve kovulanlardandır.[52]

Bekir Sami Bey, Akhisar çevresinde direnişi örgütlemeye çalışan Halit Paşa hakkında da olumlu konuşmaz. Kendisini yarı yolda bıraktığını belirtir. Halit Paşa daha sonraki günlerde Rum çeteleri tarafından Akhisar’ın güneyinde Rum köyü Papazlı’da bulunan çiftliğinde baskına uğrar. Kendisine işkence yapıp öldürürler, başını kesip ibret olsun diye çuval içinde Akhisar’a yollarlar.[53] Bazı kaynaklarda daha değişik şekilde anlatılsa da, Halit Paşa’nın işkence gördüğü ve başının kesildiği noktasında herkes hemfikirdir.[54]

Halit Paşa’nın bu şekilde katledilmesi Akhisar yurtseverlerinde infiale neden olur. Harekete geçen iki taburlu milis alayı Papazlı köyüne saldırarak Halit Paşa’nın öcünü alır. Bu çatışmada Akhisarlı değerli insan Murat (Tolun) Bey’in adını da duyuyoruz.[55] Çatışmaya Burunören Tabur Komutanı olarak katılan Murat Bey, milli mücadele sonrası da Akhisar’da çok önemli çalışmalara imza atmış bir kişidir. Akhisar’la ilgili ekonomik, sosyal ve kültürel pek çok çalışmada yer almış, Tayyare Cemiyeti Başkanlığı yanı sıra daha sonra ismi “Park Sineması” olacak olan Tayyare Sinemasının kurulmasına da katkı sunmuştur.

Bekir Sami Bey, pek çok kez olumsuz kişilerle ve olumsuz olaylarla karşılaşmasına karşın umudunu hiç yitirmez. Bekir Sami Bey’in direnci ve umudu sonucunda Ege’de Milli Mücadele bir noktaya gelebilir. Çerkez Ethem’i de Milli Mücadele içine sokanlardan biri olan Bekir Sami Bey, Yunanlılara karşı bir direniş hattı kurar. Akhisar’da da iz bırakmış, Milli Mücadele kahramanlarındandır.

4-Celal (Bayar) Bey/Galip Hoca:

Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü Cumhurbaşkanı, İttihat ve Terakki’nin İzmir sorumlu sekreteri Celal (Bayar) Bey, Milli Mücadelenin kahramanlarındandır. 16 Mayıs 1883 tarihinde Bursa’nın Gemlik ilçesi Umurbey köyünde doğmuştur. Babası Abdullah Fehmi Efendidir. Bulgaristan’ın Plevne şehrinden Bursa’ya göç etmişlerdir.

İlk ve ortaöğretimini babasının yanında yaptıktan sonra Gemlik Mahkemesi ve Reji kalemine memur olarak girdi. Daha sonra Bursa’da Ziraat Bankası’nda ve Deutsche Orientbank’ta çalıştı.

1908 yılında İttihat ve Terakkiye girdi ve 1909 yılında Gönüllüler Taburuna yazıldı.

İzmir’de Teşkilatı Mahsusa’nın önemli isimlerindendir. Ayrıca İttihat ve Terakki Fırkasının Sorumlu Sekreteridir (Kâtibi mesul). 1913 yılında İzmir’e gelen Celal Bey, Şimendifer okulu açarak, azınlıkların elinde bulunan tren makinistlik mesleğini Türk çocuklarına öğretmek istedi. İzmir’de “Halka Doğru” dergisinin kurulmasına yardımcı olmuştur. Celal Bey, İttihat ve Terakki’nin “Milli İktisat” tezini uygulamaya çalışmış, ticareti elinde tutan azınlık ve yabancılara karşı Türklerin söz sahibi olabilmesi için uğraş vermiştir. Aynı zamanda düşmana 5. Kol olarak çalışan azınlıklar kendi tekellerinde olan makinistlik işini Türklere kaptırmak istemediğinden aynı yıl İzmir’e vali olan Rahmi Bey’i kendi taraflarına çekerek sorunu çözmeye çalıştılar. Bu durum İttihat ve Terakki Fırkası’nın İzmir sorumlusu ile yine aynı partinin İzmir Valisinin arasının açılmasına neden oldu. Birinci Dünya savaşıyla birlikte karaborsa ve yolsuzluk ile rüşvet iyice artmıştı. İzmir Valisi Rahmi Bey, İttihat ve Terakki Fırkası İzmir sekreteri Mahmut Celal (Bayar) Beyle bu konularda çatışıyordu. Rahmi Bey, bazı zamanlar İttihatçı kimliğini bir kenara bırakarak liberal bir düşünceyle ve yasaları kendine göre yorumlayarak İzmir şehrini yönetiyordu. Mahmut Celal Bey için ise, parti ve partinin ilkeleri önemliydi. Yolsuzluklara ve rüşvete açıkça karşı olan Mahmut Celal Bey, gittikçe zenginleşen ve rüşvetçi görevlilere göz yuman ve azınlık iş adamlarıyla senli benli olan Rahmi Bey’i eleştiriyordu.[56]

Teşkilatı Mahsusa başkanı Eşref Kuşçubaşı da, Rahmi Bey’i eleştirenler arasındaydı. Bu yüzden Rahmi Bey’in görevden aldırmaya yönelik tüm çabalarına karşın, Mahmut Celal Bey, İttihat ve Terakkinin sekreteri olarak İzmir’de kaldı. Ayrıca İzmir Valisi Rahmi Bey, İttihat ve Terakkinin ileri gelenleri tarafından, İzmir’deki Hürriyet ve İtilafçılarla ve savaş koşullarında İtilaf devletleri ile yakın ilişkisi nedeniyle suçlanıyordu. Mütevazi bir yaşam süren ve hiçbir yolsuzluğa bulaşmayan Mahmut Celal Bey ile ismi vagon yolsuzluğunda da geçen, çevresinde bulunan rüşvetçi kesimlerden rahatsız olmayan Rahmi Bey karşılaştırıldığında halk gözünde de Mahmut Celal Bey biraz daha öne çıkıyordu.[57]

İzmir’in Yunan ordusu tarafından işgal edilmesinden sonra “Galip Hoca” takma adıyla Ege’de direnişi örgütleyenlerdendir.

Balıkesir kongresinde Akhisar Cephesi Alay Komutanlığı’na getirilmiştir. Mehmet Saray ile yaptığı röportajda Akhisar’da göreve başladığını şöyle anlatmıştır:

Yunanlılar Manisa’yı işgal ettiklerinde onlara karşı bir alay teşkil etmeye karar verdik. Sen bu işi yaparsın, gel o milli alayın komutanlığını kur dediler. Ben de kabul ettim ve Akhisar’a geldim. Teşkilatı yaptık. Milli Müdafaa Cemiyeti’nin Balıkesir’deki kongrelerinde beni ittifakla alay komutanı seçtiler. Koyuncu Ali Köyü’nü merkez ittihaz ederek işe başladım. Burası Manisa ile Akhisar arasında bir köydür. O sıralarda Çerkez Ethem de bir alay teşkil etmişti. Gediz Nehri’nin öte yakasında Salihli ve Alaşehir’de. Ben de Gediz Nehri’nin öbür tarafını tutuyordum. Yani bölgeyi aramızda paylaşmıştık. Ben teftişe çıktığımda onlar da gelirler eski Osmanlı usulü atlardan inerek beni selamlarlardı. Orada bir teşkilat yaptık.”[58]

Son Osmanlı Meclisi Mebusan’da Akhisarlıların isteğiyle Saruhan (Manisa) mebusu olarak bulunmuştur. Sonra Ankara’ya geçmiş ve Mustafa Kemal ile birlikte çalışmıştır. Mustafa Kemal’in isteği üzerine Yeşil Ordu ve (resmi) Türkiye Komünist Partisi’nin kurucuları arasında yer almıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde birkaç dönem İktisat Bakanı olarak görev yaptı. İşçi hakları ile ilgili kanunlar çıkması için uğraştığını çok kişi bilmez.

Bayar Ekonomi Bakanı olunca da işçilerin durumunu iyileştiren kanunlar çıkarmaya yönelir. Zonguldak ve Ereğli kömür madenlerinden çıkan kömür tozları parasının işçi kurullarına verilmesiyle ilgili kanun görüşülürken, Ekonomi Bakanı Bayar, 18 Nisan 1921 tarihli oturumda şöyle konuşur: ‘Başka ülkelerde işçilerin çalıştıkları yerlerde okullar vardır, sağlık kurallarına uygun evleri vardır. Hatta yıkanmaları bile sağlanmıştır. Düzenli hastaneleri vardır. Aldıkları gündeliklerle kolay geçinebilmeleri için ekonomik kuruluşları vardır. Kooperatifler kurulmuştur. Kazaya uğrayan işçilere kendi sandıklarından yardım sağlanmaktadır. Bizim işçilerimiz ise aç ve çıplaktır. Bazılarının üzerinde gömlek bile yoktur. Ne kalacak yerleri ne giyecekleri ne yakacakları vardır. Sözü edilen kömür tozları oralarda yığılıp durmaktadır. Bunları işçi kuruluşlarına verirsek, hiç olmazsa ekmek paralarını kurtarırlar… Yalnız bir taraf düşünülür, bir taraf baskı altında tutulursa, yalnız bir tarafın hakkı korunursa, inanınız ki, haksızlığa uğrayan taraf mutlaka öfkelenip coşar ve memleketin genel durumu zarar görür.”[59]

Çerkez Ethem’e yollanan nasihat heyetinde yer aldı. TBMM’de değişik bakanlıklarda çeşitli görevler alan Mahmut Celal Bey, İş Bankasının da kurucularındandır. 1937 yılında İsmet İnönü yerine Başbakan olarak çalışmaya başlayan Mahmut Celal Bayar, 1939 yılına kadar Başbakan olarak görev yapmıştır.

Nutuk’ta Mustafa Kemal Atatürk, Celal Bayar için şöyle demektedir: “Aydın ve havalisinde İzmir’in işgalini müteakip asker ve ahaliden bazı vatanperveran, Yunanlılara karşı müdafaa ve ahaliyi teşvik ve müsellah milli teşkilatı tesis etmek için çalışıyordu. Bu meyanda İzmir’den tebdili nam ve kıyafet ederek o havaliye gitmiş olan Celal Bey’in gayret ve fedakârlığı şayan-ı takdirdir.”

Celal Bey’in Akhisar ile olan ilişkisine gelirsek; Balıkesir Kongresi sonrası Akhisar Kuvayi Milliyesi Başkanı seçilen Celal (Bayar) Bey, 10 Eylül 1919 tarihinde akşam saatlerinde Akhisar’a varmıştır. İdareciler ile cephedekiler arasındaki anlaşmazlık nedeniyle Akhisar cephesini kötü durumda olduğunu gören Celal Bey, ilk iş olarak Menzil Müfettişliğine seçilen ancak Akhisar’dan ayrılıp İstanbul’a gitmiş olan Akhisarlı Reşat Bey’i İstanbul’dan geri getirir. Küskünleri barıştırır ve cepheyi işler hale getirir.

Akhisar cephesinde kuvvetlerimiz kumandam altında şu şekilde meydana gelmişti:

Koyuncu Ali’de yirmi süvari, bir bölük piyade ile milli alay karargâhı.

Tatar Köyü’nde Burunören Köyü’nde birer milli tabur, Marmara (Gölmarmara) ve Yayaköy (Zeytinliova) bucaklarında birer milli bölük vardı. Taburlar, bölük ve takımlardan kuruluydu. Burunören Milli tabur Kumandanı Beyoba Köyü’nden Ziya Bey’di.

Bölüklerden birisine Emrullah Efendi adında hamiyetli bir vatandaş bütün vakitlerini, aldığı göreve tahsis etmek şartıyla kumanda ediyordu. Silahlı sayısı bütün cephede bin iki yüze erişmişti. Bundan başka Tatar ve Burunören taburlarında ikişer makineli tüfek vardı. Marmara Bölüğü’ne de iki makineli tüfek gönderilmişti.[60]

Celal (Bayar) Bey de Akhisar Kuvayi Milliye komutanlığı sırasında halkı düşmana karşı direnmeye çağırırken pek çok sorunla karşılaşmıştır. Asker kaçakları her yerde olduğu gibi Akhisar cephesinde de sorundur. Firariler sorununa karşı pek çok önlem alınmaya çalışılmıştır. Bu önlemlerin bir kısmı o günün koşullarda bile hukuksuzdur. Savaşmayan kişinin mallarına el koyma, maddi zarar ve ziyan vererek o kişiyi cepheye dâhil etme bu hukuksuz çarelerden biridir. Celal Bey yaptığı uygulamayı Mecliste anlatmıştır. Akhisar Cephesi ile ilgili olduğu için aktarmak istedim.

Bendeniz kendi başımdan geçmiş, gözümün önünde vaki olmuş bir hadiseyi Meclis’in affına mağruren, kanunsuz olarak yaptığım bir hareketimi arz edeceğim. Akhisar Cephesinde efendiler, düşmanın hücum etmek üzere tertibat aldığını haber aldık ve biz de mukabil tertibat yapıyorduk. Benim karargâhımda, benimle beraber kanını dökmek için ahd-ü misak etmiş birkaç kahraman bana geldiler. Dediler ki; Efendi vaziyette pek çok tebeddül var. Bir fevkaladelik görüyoruz ve anlıyoruz ki düşman tecavüz edecek. Vakıa kan borcu, memleket müdafaası herkese ait bir borçtur. Fakat benim köyümden Ahmet oğlu Mehmet ile aynı hissi vatanperveri ile buraya geldik ve bizimle beraber senin huzurunda ahd-ü misak etti. Onu getirin. Bir kurşun atmadan kendi evinde karısıyla beraber oturuyor. Ya onu getiriniz benimle beraber kurşun atsın. Yahut bizi de bırakın gidelim. Soruyorum efendiler, o cephenin mesuliyetini almış bir kumandansınız, o esnada ne yapacaksınız? Tokat milletvekili Mustafa Bey araya girerek jandarmaya deyince Mahmut Celal Bey şöyle devam etti: “Jandarmaya tevdi edecek olursak belki bir hafta geçer. Düşman belki iki saat sonra tecavüz edecektir. Bunun üzerine Arkadaş! Git o adamın evine, kendisini gör ve bulursan söyle, vaziyeti anlat, icabet etmezse, kendisi gizlenmiş ise emvalini ve eşyasını alın ve buraya getirin, onlar size hibe edilmiştir. Dedim tekrar haber gönderiniz kendisine, üç güne kadar gelmezse sığırları kesilecek, sığırlar gidecek ve cephedeki efrada ziyafet verilecek, ta ki vazifeyi vataniyesini ifa etmeyen bir namussuz, böyle ceza görsün ve bu suretle arkadaşları arasında teşhir edilmiş olsun. Haberimiz gittikten beş saat sonra geldi. Ayağımıza kapandı ve hüngür hüngür ağladı ve elan o manzara gözümün önündedir. Ben o kadar adi miyim ki vazifeyi vataniyeden kaçıyorum. Yalnız rica ediyorum; köydeki haysiyetim, şerefim iade edilsin, bu hayvanları iade ediniz. Derakap hayvanlar, iade edildi ve sonuna kadar o adam orada sebat etti ve kahramanlık gösterdi.[61]

Celal Bey’in Akhisar’ın düşmana karşı direnmesinde, özellikle Beyoba köyü ve çevresinde bulunan ve direnişe katılmayan Alevileri de Milli Mücadeleye katması çok önemlidir.

Cepheyi teftiş ediyor, gönüllü erlerin durumunu gözden geçiriyordum. Milli alay karargâhında ve taburlarda gönüllü erler arasında Alevi vatandaşlarımızdan istenilen sayıda gönüllü bulunmayışı dikkatimi çekti. Hâlbuki çevremizde Alevi köyleri vardı. Bunlar hiçbir suretle diğer ırklarla karışmamış saf Türklerdi. Temiz kanlarının icabı bunların Türk egemenliği ve özgürlüğünü korumak için geride kalmalarına bir sebep yoktu. Köylerine kadar girip kendilerini ziyarete karar verdim. Baskı fikrini vermemek için yanıma kuvvet almadım.

Beni sevinç içinde karşıladılar, misafir ettiler. Evleri dikkati çekecek kadar temizdi. Beyaz hasseden minder örtüleri ve perdelerinde en ufak bir leke görünmüyordu. Gece kaldığım evlerinde köylülerin ileri gelen söz sahibi ihtiyarları ağaları hazır bulundu. Siyasi durumu anlattım, kurtuluş çarelerinin silaha sarılmak olduğunu söyledim. Buna rağmen cephede kendilerinden beklediğim sayıda gönüllü er görmediğimi anlattım, sebebini sordum. Kısaca şu cevabı verdiler: -Bizden istediler de vermedik mi?

Bu cevabın altında asırlık bir kompleksin, yerinde olmayan bir düşüncenin yattığı görülüyordu. Yani ‘bizi adam yerine koymadılar ki’ demek istiyorlardı. Mahiyeti bilinen manasız bir Sünni-Alevi çekişmesi karşısında idim. Gereken teminatı verdim. Kendilerine karşı bir dikkat ve saygı işareti olmak üzere karargâhımda, gelecek gönüllülere yer ayıracağımı vaat ettim.

Aradaki anlaşmanın delili olarak ertesi günü bir miktar süvarinin, silahları ve atları ile alay karargâhına gönderileceğini, ‘milli mükellefiyet’ namına hiçbir hususta diğer vatandaşlarından geri kalmayacaklarını söylediler ve sözleri yerine getirdiler.”[62]

Alevi yurttaşların, Anadolu’da çıkan isyanların da bastırılmasında önemli görevler yüklendiklerini belirten Celal Bey, isyanı bastırmak için Ankara’dan geçerken kendisini ziyaret ettiklerini ve dostluklarının devam ettiğini de belirtir.[63]

5-Çerkez Ethem:

Milli Mücadelenin ilk zamanlarında milis kuvvetlerle (Kuvayi Seyyare) düşmanı oyalayan, iç isyanları bastıran Çerkez Ethem, daha sonra iktidar mücadelesini kaybedip, Yunan Devleti’ne sığınmış bir kişidir.

Daha önce Teşkilatı Mahsusa’da görev yapsa da, Çerkez olması nedeniyle, Çerkez Miralay Bekir Sami Bey’in ve Çerkez Rauf (Orbay) Bey’in, Ethem’in Milli Mücadeleye katılmasında önemli katkısı olduğunu söyleyebiliriz.

Akhisar bölgesi 61. Tümen Komutanı Albay Kazım Bey’e bağlı bulunuyordu. Akhisar bölgesi bir Yunan müfrezesi tarafından bölgede teşkilatlanmış kuvvet bulunmadığı için işgal edildi. Yunan müfrezesi olaysız şekilde kasabaya girip yerleşti. 6 gün kasabada kaldıktan sonra 10 Haziran’da geri çekildi. Çerkez Ethem Akhisar’da 61. Tümen Komutanı Albay Kazım Bey’den büyük yardım gördü. Çerkez Ethem Soma’da iken Kazım Bey ile görüştü. Kazım Bey’den bir miktar silah ve Akhisar’da silahlı milis grubu oluşturmak için yetki belgesi aldı. Kazım Bey 20 Haziran’da Çerkez Ethem’e 150 adet Schneider marka tüfek ve birkaç subay gönderdi. Görevlendirilen subaylardan Konyalı Binbaşı Hüsnü Bey yanında bir grup askerle, Çerkez Ethem’e yardımcı olmak üzere Akhisar’a geldi. Çerkez Ethem’in Hüsnü Bey’le ilişkileri sonradan bozulacaktı. Çerkez Ethem Akhisar’da kaymakam, hâkim ve eşrafı toplayarak aldığı vazifeyi anlattı. Halktan Redd-i İlhak Cemiyeti kurmalarını ve Kuvayi Milliye’ye yardımcı olmalarını istedi. Akhisar halkı kendilerini himaye edecek olan komutanın emirlerini yerine getireceklerini belirtti. Belediye Reisi Ali Bey’in Çerkez Ethem’in isteğine verdiği cevap şöyleydi: Ethem Bey, bizler de her şehir ve kasaba halkı gibi daha önceleri şaşkın haldeydik. Sanıyorduk ki Yunan bayraklarıyla, tuz ve ekmekle düşmana karşı çıkar, onu memleketimizi işgale çağırırsak, yağmadan ve ölümden kurtaracağız. Fakat az zamanda düşmanın ne kahpe bir düşman olduğunu İzmir’de ve başka yerlerde yaptıklarını öğrenmiş bulunuyoruz.”[64]

Bu arada Mutasarrıf Hüsnü (Hüsnüyadis) ve bazı işbirlikçiler sayesinde Manisa’nın Yunan askeri tarafından işgal edileceğini öğrenen Manisa Hapishanesinde gardiyanlık yapan bir kişi vardı. Makedonya-Serez doğumlu bu kişinin adı Parti Mehmet Pehlivandı. Hapishanede bulunan 37 mahkûmu silahlandırıp dağa çıktı. Önce Karaosmanoğlu Halit Bey’le sonra Akhisarlı Kuvayi Milliyecilerle birleşerek, Manisa Akhisar ve Tirkeş Harmandalı arasında cephe oluşturmuştur. 8 Temmuz 1919 tarihinde Halit Bey çatışmada şehit düşünce, yerini önce Ali Şefik Bey sonra Tirelizade İsmail Bahri Bey almıştır. Parti Pehlivan Gölmarmara-Akhisar-Manisa üçgeninde yaklaşık 1500 kişi ile Yunan ilerlemesini engellemeye çalışmış, Çerkes Ethem’le birlikte mücadele ettikten sonra, Ethem Bey iktidar kavgasını kaybedip kardeşleriyle beraber Yunana sığınırken o tekrar dağa çıkıp düşmana karşı savaşmaya devam etmeyi tercih etmişti. Torunu Hasan Verili, savaş sonrası Parti Mehmet Pehlivan’ın kendisine bağlanan maaşı kabul etmediğini söyler.[65]

Sonuç

Önemli bir yerleşim yeri olan Akhisar İlçesi, Milli Mücadele döneminde de önemli pek çok olaya tanık olmuş, önemli pek çok kişiyi de konuk etmiştir. Bence değerli olan Milli Mücadelenin ilk günlerinde ortaya çıkıp, inisiyatif alıp direnişi örgütleyen kişilerdir. Bu kişilerin Akhisar’da iz bırakmaları, Akhisarlıların onur duyacağı bir durumdur. Milli Mücadelenin başlangıcında direnenlerin azlığı, hain ve işbirlikçilerin çokluğu, emperyalist güçlerin parası ve silahıyla birleşince moralleri bozsa da, Bakırlı Saçlı Efe gibi, Bekir Sami Bey, Celal Bey, Çerkez Ethem gibi yiğitlerin dik duruşuyla Türk’ün haksızlığa ve zulme karşı çıkışı, kurtuluşun habercisi olmuştur. Yüzyıl sonra da bu kahramanları anmak, genç kuşaklara unutturmamak boynumuzun borcudur.

Bibliyografya

Akıncı, İbrahim Ethem, Demirci Akıncıları, TTK yayını, Ankara,1978.

Arıkan, Zeki (Haz.), Haydar Rüştü Öktem, Mütareke ve İşgal Anıları, TTK yayını, Ankara 1991.

Avcıoğlu, Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, 1-4, Tekin yayınevi, İstanbul,1977.

Bayar, Celal, Ben de Yazdım-1-8, Sabah yayınları, İstanbul,1997.

Baytok, Taner, İngiliz kaynaklarında Türk Kurtuluş Savaşı, Başnur matbaası, Ankara, 1970.

Berber, Engin, Bir İzmir Kabusu, İzmir BŞB Kültür yayını, İzmir 2002.

Ayaz Çoban, Belkız, Cumhuriyetin ilk yıllarında Akhisar Kazası, Akhisar belediyesi Kültür yayını, Akhisar, 2016.

Çoşkun, Alev, İlk Kurşun Savaşı, Ödemiş Belediyesi, Ödemiş 2014.

Ediz, İsmail, Diplomasi ve Savaş, AAM Ankara 2015.

Efe, Mustafa, Saçlı Efe, Eğitim Kırtasiye, Kasım Balıkesir 2011.

Ergül, Teoman, Milli Mücadele, Akılçelen kitaplar, Ankara 2014.

Eski, Mustafa, Cumhuriyet döneminde bir devlet adamı Mustafa Necati, AAM yayını, Ankara 1999.

Gülmez, Nurettin-Nejdet Bilgi, Milli Mücadele döneminde Manisa C.2 Manisa B.Ş. Belediyesi. Manisa 2021.

Goloğlu, Mahmut, Cumhuriyete Doğru, T. İş Bankası Kültür yayını, İstanbul,2010.

Gökdemir, Oktay, Kurtuluş Savaşında Akhisar, Akhisar Belediyesi, İzmir 1990.

Hür, Ahmet, 50 Soruda Milli Mücadele, Puslu yayınları, İstanbul 2017.

Hür, Ahmet, Milli Mücadele’de Kahramanlar Hainler, Puslu yayınları, İstanbul 2017.

İlgürel, Mücteba, Milli Mücadele’de Balıkesir Kongreleri, AAM Ankara 1999.

Mutlu, Cengiz, Mütareke döneminde Rum Nüfus Hareketleri, AAM Ankara,2014.

Sarıhan, Zeki, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, -1- TTK, yayını, Ankara 1993

Özalp, Kazım, Milli Mücadele-1-TTK Ankara 1998.

Özmakas, Yavuz, Koç Bilekli Vali Rahmi Bey’in İzmir Günleri, Şenocak yayınları, İzmir 2011

Ulusoy, Müslüm, İhtilalci Türkler, Kamal yayınları, Ankara, 2008

Uzun, Zübeyir, Milli Mücadele’de Çerkez Ethem ve Kuvayi Seyyare’nin faaliyetleri, Selçuk Üniv. SBE, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2008.

Ünal, Muhittin, Miralay Bekir Sami Günsav’ın Kurtuluş Savaşı Anıları, Cem yayınevi, İstanbul 1994.

Toynbee, Arnold J. Türkiye, (1), Cumhuriyet gazetesi yayını, İstanbul 1999.

Tosun, Ulvi Ufuk, Milli Mücadele Döneminde Asker Firarileri Sorunu, AAM, Ankara 2021.

Turan, Mustafa, Yunan Mezalimi, AAM yayını, Ankara 2014.

Gazete

Kırkağaç Yurt Sesi Gazetesi, 9 Aralık 1980 nüshası.

[1] Diğerleri Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami (Baran) ve Heyeti Temsiliye üyesi Bekir Sami (Kunduh) tur. Bir süre Dışişleri Bakanlığı da yapmıştır.

[2] Rauf Bey, Osmanlının Balkan savaşı hezimetinde belki de yüzünü tek güldüren, Karadeniz ve Akdeniz’de “Hamidiye” kruvazörüyle düşmana yaptığı baskınlarla Hamidiye Kahramanı olarak ünlenen kişidir. Milli Mücadelenin kare aslarından biridir. Kafkasya kökenli Trablusgarp Valisi, bahriye Şurası Başkanı ve Ayan Meclisi üyesi Amiral Mehmet Muzaffer Paşa’nın oğludur. 1881 yılında İstanbul’da doğmuştur. İstanbul Heybeliada Bahriye Okulunun idadi/lise bölümünü bitirdikten sonra Harbiye sınıfına geçmiş ve 1899 yılında Güverte Mühendis Teğmen olarak mezun olmuştur. Mesudiye Zırhlısına atandığında yüzbaşı idi. İyi derecede İngilizce bildiği için Amerika ve İngiltere’ye gemi alım işleri için görevli olarak gitmiştir. Rauf Bey Teşkilatı Mahsus üyesi, daha sonra Karakol Örgütü üyesi olmasına karşın belgelerde, mektuplarda isminin geçmemesini sağlamış bir kişidir. Ahmet İzzet Paşa Hükümeti’nde Bahriye Nazırı (denizcilik bakanı) olarak görev almış ve Mondros Mütarekesine katılan Osmanlı heyetine başkanlık yapmıştır.

[3] Alev Çoşkun, İlk Kurşun Savaşı, Ödemiş Belediye yayını, Ödemiş 2014, s.186

[4] Yusuf İzzet Paşa, 1876 yılında Yozgat’ta doğmuş Çerkez asıllı asker ve siyasetçidir. 28 Nisan 1894 tarihinde girdiği Harp Okulu’ndan 17 Ağustos 1896 tarihinde teğmen rütbesiyle, devam ettiği Harp Akademisi’nden 17 Ocak 1900 tarihinde Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. 1910-1913 yılları arasında tümen kurmay başkanlığında bulundu. Tarblusgarp ve Balkan savaşlarında görev aldı. 1915 yılında Mirliva rütbesine terfi etti ve Paşa oldu ve I. Dünya Savaşı’nda çeşitli kolordulara komuta etti. Milli Mücadele döneminde 14. Kolordu Komutanıydı. Yunan işgaline karşı ilk tepkilerden olan Bergama Baskınının gerçekleşmesine ve direniş gücü oluşturulmasına katkı sağladı. TBMM ilk döneminde Bolu mebusu olarak seçildi. 14 Nisan 1922 tarihinde vefat edinceye kadar TBMM’deki görevine devam etti.

[5] Muhittin Ünal, Miralay Bekir Sami Günsav’ın Kurtuluş Savaşı Anıları, Cem yayınevi, İstanbul,1994, s.123

[6] Sorgu Yargıcı Rüştü Bey’in oğlu olan Haydar Rüştü 1890 yılında Gümüşhane’de doğdu. Daha Tıbbiye’de okurken “Geveze” adlı mizah dergisinde yazılar yazmaya başladı. İttihat ve Terakki’ye katılan Haydar Rüştü, birkaç kez sıkıyönetim (Divan-ı Harbi Örfi) mahkemesi tarafından tutuklandı. İzmir’de 6 Kasım 1911 tarihinde “İttihat” gazetesinin yerine yayın hayatına başlayan İttihat ve Terakki taraftarı “Anadolu” gazetesinde yazdığı ateşli yurtsever ve ulusalcı/milliyetçi yazılar nedeniyle tanındı. Haydar Rüştü, Anadolu Gazetesi ile birlikte akşamları yayınlanan “Duygu” isimli bir gazete de çıkardı. 1923 yılında yapılan seçimlerde Denizli Milletvekili olarak meclise giren Haydar Rüştü uzun süre milletvekilliği yapmış, 12 Ağustos 1951 tarihinde vefat etmiştir.

[7] Zeki Arıkan, Haydar Rüştü Öktem-Mütareke ve İşgal Anıları, TTK , Ankara 1991, s.125.

[8] Abdullah Tok, “Akhisar’ın İşgali ve İşgal Altında Geçen Yıllar (1919-1922)”, Yüzüncü Yılında Milli Mücadele Döneminde Manisa (Ahmetli-Akhisar-Alaşehir-Demirci), 2. Cilt, Ed. Nurettin Gülmez-Nejdet Bilgi, Berikan, Ankara 2020, s.50-51.

[9] Türk Tarih yazımında, Yunanistan kara kıtası dışında yaşayan yunanlılara Rum denmektedir. Bu yaklaşımı doğru bulmuyorum. Nasıl Kıbrıs’ta yaşayanlara Türk diyorsak, bu kişilere de Yunan demeliyiz. Kapsam dışı bir konu olduğu için itirazımı belirtip, genel tarih yazımı doğrultusunda ben de bu çalışmada “Rum” diyeceğim.

[10] Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü-1- TTK. Yayını, Ankara 1993, s.332.

[11] Belkız Ayaz Çoban, Cumhuriyetin ilk yıllarında Akhisar kazası, Akhisar Belediyesi Kültür yayını, Akhisar 2016,s.20.

[12] Mustafa Turan, Yunan Mezalimi, AAM yayını, Ankara 2014, s.345

[13] Taner Baytok, İngiliz kaynaklarında Türk Kurtuluş Savaşı, Başnur mat., Ankara 1970, s.36.

[14] Mahmut Goloğlu, Cumhuriyete Doğru, T. İş Bankası Kültür yayını, İstanbul 2010 s.26.

[15] Cengiz Mutlu, Mütareke döneminde Rum Nüfus Hareketleri, AAM Ankara 2014 s.275.

[16] Mücteba İlgürel, Milli Mücadele’de Balıkesir Kongreleri, AAM Ankara 1999, s.82.

[17] Eğitimci, siyaset ve devlet adamı. Kaymakam Abdullah Bey’in oğlu olan Vasıf Bey 1895 yılında İzmir’de doğmuştur. İzmir Lisesini bitirdikten sonra Hukuk Mektebinde öğrenim gördü. 1915 ve 1918 yılları arasında yakın arkadaşı Mustafa Necati ile birlikte İzmir’de özel Şark Mektebi’nde öğretmen ve idareci olarak görev yaptı. Yunanlıların İzmir’i işgal etmesi üzerine Redd-i İlhak Cemiyeti’ni kuranlardandır. Balıkesir bölgesinde Kuvayi Milliye örgütüne katıldı. Balıke­sir’de çıkan İzmir’e Doğru gazetesine Milli Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen ateşli yazılar yazdı. 1935 yılında vefat etti.

[18] İsmail Ediz, Diplomasi ve Savaş, AAM Ankara 2015, s.186.

[19] Arnold J. Toynbee, Türkiye (1), Cumhuriyet gazetesi yayını, İstanbul 1999, s.84.

[20] Engin Berber, Bir İzmir Kabusu, İzmir BŞB Kültür yayını, İzmir 2002, s.7.

[21] 1888 yılında Balıkesir’de doğmuştur. Eyüp Askeri Rüştiyesi ve Kuleli Askeri İdarisi’ni bitirerek Harbiye Mektebi’ne girmiş 1909 yılında, Teğmen olarak mezun olmuştur. Balkan Harbi’nde yaralanarak Sırplara esir düşmüş, esir takasıyla İstanbul’a geri dönebilmiştir. Çanakkale savaşında yer almıştır. 4 Haziran 1919 da Balıkesir’e gelip Kuvayi Milliye’ye katılmıştır. 1989 yılında vefat eden General Kemal Balıkesir’’in üniforması ve silahları, Balıkesir Kuvayi Milliye müzesinde sergilenmektedir.

[22] Belkız Ayaz Çoban, age, s.20.

[23] Mücteba İlgürel, age, s.82.

[24] 17 Şubat 1882 tarihinde Makedonya’da doğdu. Osmanlının son zamanlarındaki tüm savaşlarda yer aldı. İzinli olarak İzmir’de bulunurken, İzmir Yunanlılar tarafından işgal edildi. Bandırma’daki 61. Tümen Komutanlığına kendini tayin ettirdikten sonra, Yunan kuvvetlerine ve işbirlikçilere karşı da ciddi çatışmalarda yer almıştır. Sakarya savaşının da başarılı komutanlarındandır. Milli savunma Bakanlığı ve TBMM başkanlığı da yapan Kazım Özalp, mecliste Balıkesir (Karesi) milletvekili olarak bulunmuştur. 1968 yılında vefat etmiştir.

[25] Kazım Özalp, Milli Mücadele-1-TTK Ankara 1998, s.42.

[26] Mücteba İlgürel, age, s.98.

[27] İsmail Ediz, age, s.192.

[28] Mustafa Turan, age, s.281.

[29] Mustafa Turan, age, s.114.

[30] Kazım Özalp, age, s.138

[31] Abdullah Özkan, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Dönemi, Boyut Yayın Grubu, İstanbul 2005, s.297.

[32] Mücteba İlgürel, age, s.18

[33] Mustafa Eski, Cumhuriyet döneminde bir devlet adamı Mustafa Necati, AAM yayını, Ankara 1999. s.17.

[34] Kazım Özalp, age, s.95.

[35] Teoman Ergül, Milli Mücadele, Akılçelen kitaplar, Ankara 2014, s.574.

[36] Oktay Gökdemir, Kurtuluş Savaşında Akhisar,Akhisar Belediyesi yayını,İzmir 1990, s.41.

[37] Mustafa Gökçek, “Kemalizm ve Kemalist Devrim”, Haber Hürriyeti Gazetesi, İzmir 09.09.2020 nüshası.

[38] Bakırlı Saçlı Mustafa Efe’nin kayınvalidesi Hacı Nine (Fatma Balkır) biz çocuklara Milli Mücadele anılarını anlatırken, Yağköy’de (Zeytinliova) Rum komşularının (büyük olasılıkla 4 Eylül 1922 tarihinde) giderken evlerinin anahtarlarını Türk komşularına bıraktıklarını, karşılıklı ağlayarak vedalaştıklarını, iki gün sonra gelen Türk atlılarının Türk komşularıyla birlikte Rum evlerini yağmaladıklarını söylemişti. Eşi Hacı Dedenin kendisine kesinlikle Rum komşularının evlerinden hiçbir şey almamasını da sıkıca tembih ettiğini belirtmişti. “Biz almadık ama komşular Rumların evini yağmaladı” demişti. Savaşın kötü sonuçlarından birisi, Türk komşuların, Rum komşularının evlerini yağmalaması gerçeğidir.

[39] Bakırlı Saçlı Mustafa Efe, dayımın bacanağı olur. Bu nedenle çocukken kendisiyle tanışıp elini öpme onurunu yaşamıştım. Harta’da çiftliği her türlü meyve ağacının olduğu bir cennet köşesiydi. Anımsadığım çiftlikte üç büyük havuzun olduğu ve havuzda bulunan ilk kez gördüğüm kırmızı balıklardır. Mustafa Efe, ciddi ama güler yüzlü bir kişiydi. Çiftliğine yakın köyün su sıkıntısı olunca, çiftliğin suyunu köylülere bağışlamış, susuz kalan ağaçlarda kurumuş. Böylesine büyük yürekli bir Kuvayi Milliyeci efeyi bizzat tanıdığım için mutluyum.

[40] Mustafa Efe, Saçlı Efe, Eğitim Kırtasiye, Balıkesir 2011, arka kapak.

[41] İbrahim Ethem Akıncı, Demirci Akıncıları, TTK. Ankara,1978. s.188.

[42] Mustafa Efe, age, s.89

[43] Mustafa Efe, age, s.97

[44] İbrahim Ethem Akıncı, age, s.189

[45] Mustafa Efe, age, s.43.

[46] Mustafa Efe, age, s.30.

[47] Mustafa Efe, age, s.35.

[48] Çiftliğinde bir sohbette Atatürk sevgisini anlatırken bizzat Efe’den duymuştum.

[49] Kırkağaç Yurt Sesi Gazetesi, 9 Aralık 1980 nüshası.

[50] Muhittin Önal, age, s.23.

[51] Muhittin Önal, age, s.37.

[52] Alev Çoşkun, age, s.287.

[53] Müslüm Ulusoy, İhtilalcı Türkler, Kamal yayınları, Ankara 2008, s.211.

[54] Abdullah Tok, age, s.66.

[55] Abdullah Tok, age, s.125.

[56] Yavuz Özmakas, Koç Bilekli Vali Rahmi Bey’in İzmir Günleri, Şenocak yayınları, İzmir 2011, s.72-80.

[57] Yavuz Özmakas, age, s.87-91.

[58] Abdullah Tok, age, s.113.

[59] Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, Tekin yayınevi, İstanbul,1977, s.468

[60] Celal Bayar, Ben de Yazdım-8, Sabah yayınları, İstanbul,1997, s.26

[61] Ulvi Ufuk Tosun, Milli Mücadele Döneminde Asker Firarileri Sorunu, AAM, Ankara 2021, s.167.

[62] Celal Bayar, age, s.27.

[63] Celal Bayar, age, s.243.

[64]Zübeyir Uzun, Milli Mücadele’de Çerkez Ethem ve Kuvayi Seyyare’nin faaliyetleri, Selçuk Üniv, SBE. Yüksek Lisans Tezi, Konya 2008, s.17.

[65] Abdullah Tok, age, s.91.