Televizyon izleniyor evlerde.
Başka yaşantılar, bambaşka hayatlar.
Boş sözler, boş görüntüler, boş düşler kuruluyor. Çocuk az sussana / televizyonun önünden kaçılsana / git koridorda oynasana.
Geçmişi olmayan gelecekler, geleceği olmayan geçmişlere özeniyoruz.
Oysa daha dün,
Çevresini çevrelediğimiz bir sıcaklık vardı.
Mangalı bırakmış, devrim niteliğindeki sobayı eve kurmuştuk.
Heyy gidi günler heyy.
Sobanın içi ateş tuğlalıdır. Sıcaklığı koynuna alır
Ve sabaha dek bırakmazdı bizi.
Tüten soba borusu aralıklarına
Unla ıslatılmış bez sarardık ki
Kenarlarından gaz süzülmesin,
Boruları bacaya doğru kıvrımlı kıvrımlı kurardık ki
Evin içi daha sıcacık kalsın diye.
Sonra üzerinde çaydanlıktan damlayan
Ve cızırtısıyla sobanın üzerinde dans eden
su damlacıklarına bakardık.
Bir de mandalina portakal elma kesmiklerini koyar,
Ev portakal elma koksun isterdik.
Bir de kül çekmecesinin içine patates yerleştirir,
közün, pişmiş kokusu geldiğinde
elimizde tuz sobanın önüne çökerdik.
Boruların az üstüne mandallı birkaç çubuklu askı demiri asılırdı.
Küçük çamaşırları buraya sererdik. Bu sebeple yüzümüzü kuruladığımız havlular hep sıcacık olurdu.
Kışın mısır patlatır, kokusunu almış komşulara tas tas gönderirdik.
Çevresine tabureleri atar, fındık, kabuklu fıstık, çekirdek yer, kabuklarını arkasındaki cebe bırakırdık.
Isı paylaşılsın diye sobaya bakan her odanın kapısı açık kalırdı.
Tencerede tarhana çorbası kaynar, fasulye nohut bekletilir, tepsideki börek ısıtılırdı.
Soba önünde tavla oynanır, yer sofrası yakınına kurulur, yemek o odada yenir, domino o masada oynanırdı.
Buzlu yolda düşmeyelim diye, sobadan boşalan küller yola dökülürdü. Yalnızca ecza dolabı sobanın yanında olmazdı, birde bağlamamız.
Islak su çekmiş ayakkabılar sobanın arkasına konur, ara sıra ters yüz edilirdi.
Banyodan çıkan sobanın yanına kurulurdu. Karnı aç olan soba üzerindeki tencerenin kapağını açardı.
Kitap gazete dergi ders onun yanında çalışılır, uykusu gelen az ötesindeki mindere uzanır, üzeri örtülürdü.
Dışarıdan gelen, hemen soba başına sokulur, önce ellerini ovuşturur, sonra sırtını döner, en son ayaklarımızı ovuştururduk.
Misafir kapıda göründüğünde ilk sıcacık hoş geldin mesajını o verirdi. Ve hemen cezve ve kahve kavanozu sobanın yanına taşınırdı. Soba yanına dizilen gençler, ara sıra ince dal parçalarını melankolik bir tavırla soba üstündeki ufak deliğinden içeri bırakırlardı. Biz onlara gizliden, gizli sevdalık çekenler derdik.
Ramazan geceleri ise sobanın yeri bambaşkaydı Hoşaf kokusu, didiklenmiş tavuk ve pilav kokusu, bir de babamızın delikten içine düşüremediği sigarasının izmarit kokusu.
Radyoda arkası yarınlar ve haberler yine gürüldeyen sobanın yanında dinlenirdi. En ateşli tartışmalar soba başında yapılır, şiirler, türküler, gazete haberleri soba başında okunur ve SOL KİTAPLAR, DARBE SABAHI O SOBADA YAKILIRDI…