Her olayın arkasında, Amerika ve İsrail parmağı aramak komplocu bir yaklaşımdır demek gerçeğin sulandırılmasından başka bir şey değildir.
İsrail istihbaratı, İsrail’in kuruluş ve genişleyen eylemlerinin yanı sıra Amerika medyası, sineması ve propaganda silahlarıyla İsrail’e karşı işlenen suçların dünyanın neresinde olursa olsun intikam alan bu konuda hiç başarısız olmamış Mossad imajını sürekli işledi.
İnkâr edilemez bir çok baskın başarısı olduğu gibi bir o kadar da başarısız girişimleri olmuş birçok elemanı yakalanmış yâ da öldürülmüştür.
Burada Arap yönetimlerinin korkusunu göz ardı edemezsiniz. Küçük devletler sultanlar şeyhler yöneticiler çok kolay ikna edilirler.
Edilmezlerse sultan ya da şeyh ölür yerine oğlu gelir, yöneticiler yönettiğini sanır oysa yönetici yardımcıları satın alınmıştır.
İslam dini istediği kadar Yahudileri düşman ilan etsin ortadoğu devletleri İsrail’in dünya lideri Amerika’nın silahı olduğunu bilir ve korku İsrail’in kendi ülkesinde operasyon yapmasına göz yumar.
Toplama bir ülke olan İsrail devleti bu insanları radikal bir ulus haline getirmesinin temeline ideolojik olarak Yahudilerin etrafının düşmanlarla çevrili olduğunu ve tarihsel olarak müslüman ve Hıristiyanlar tarafından nefret edildiğini anlatır.
Tarihsel olarak Elhamra Kararnamesi, Kastilya ve Leon Kraliçesi, I. Isabel ile Aragon Kralı ,II. Fernando tarafından 31 Mart 1492’de Elhamra Sarayı’nda imzalanarak ilan edilen ve İspanya’da yaşayan Yahudilerin kovulması kararı.
13 adet kadırgaya doldurulan Yahudiler Akdeniz’e atılmıştır.( 2 Beyazıt Osmanlı topraklarına davet etmiştir)
1 kadırga batmış 12 si Osmanlı topraklarına ulaşmıştır.
Bunlar kendilerini “sefarat Yahudisi” olarak adlandırır.
Sefarat İbranice de İspanya demektir.
Yahudiler Türkiye yi 2 vatanı olarak görür.
İkinci olarak Hıristiyanların Yahudileri İsa’nın ölümünden sorumlu tutması. “Yahudi halkı, tanrı öldürme suçunu işlemişlerdir.” 1900 yıllık Hristiyan-Yahudi tarihinde de, tanrıyı öldürme suçlaması, Avrupa ve Amerika’daki Yahudilere karşı nefrete ve cinayete dönüşmüştür.
Avrupa’da, Nazilerin iktidara gelmesiyle binlerce Yahudi toplama kamplarında Krematoryumlar’da can vermiştir.
Tarihsel korku bir anlamda acımasızlığa dönüşmüş, İsrail jetleri Gazze de çoluk çocuk demeden bombalarken Nazilerle aynı vahşeti uygulamıştır.
Bizim derdimiz Yahudiler ya da İsrail halkı,inançları değildir, radikallaşan İsrail hükümetinin Amerika ve İngiliz eliyle diğer ulusların toprağını peyderpey ele geçirmesidir.
Filistin, Lübnan, Suriye topraklarında ilerlediği her mevzinin kendi toprağı olduğunu ilan etmektedir
Büyük Orta Doğu Projesi (BOP), 21. yüzyılın başlarında ABD tarafından, özellikle George W. Bush yönetimi döneminde ortaya atılan ve Orta Doğu, Kuzey Afrika, Güney Asya ile Kafkaslar’ı kapsayan bir siyasi-ekonomik dönüşüm planıdır. Resmî adı “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek Bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık” olarak belirtilen proje, demokrasi, ekonomik reform ve terörle mücadele gibi hedeflerle sunulmuştur.
22 ülkeyi kapsayan uzun vadeli bir plandır.
Türkiye ilk başlarda hedef olarak görünse de sonra “ortak” olarak görünmüştür.
BOP her ne kadar diktatörlüklerin yıkılması ve demokratik yönetimlerin iktidara gelmesi olarak istense de birçok ülkede kaos endişe ve katliam yaratmıştır.
Irak işgalinden demokrasi adına iki milyon insan ölmüş ırak üç parçaya bölünmüştür,
Suriye’de şu an 5 bolgeli bir yönetim öngörülmekte.
Tabii ki petrol bölgeleri Amerika’nın (YPG güçleri) tarafından istediği gibi kendi denetimi altında petrol çıkartıp sevkiyat yapmaktadır.
Burada Kürt hareketi İsrail ve ABD’nin güdümünde silahlandırılarak Suriye’de bir güç olması sağlanmıştır.
PKK, Amerikanın isteği ile silahlı bir kısım gücünü Suriye’ye kaydırarak bölgede Amerika ve İsrail’in isteklerini yerine getirmektedir.
İsrail, Suriye’de Dürzü’lerin ve Kürtler’in hamisi olduğunu ilan etti. Tabii ki Donald Trump bunu ilk başkanlığından itibaren söylüyor.
Kudüs’ün statüsünde değişiklik yaparak bunu göstermişti.
Emperyalizmin, orta doğu’da güçlü bir devletin olmaması ve etnik ve dinsel temelde parçalanmış devletlere dönüştürülmesi ayrıca İsrail ile mücadele edecek her gücün ortadan kaldırılması başlıca isteğidir.
İsrail’in Ortadoğu’daki planları, tarihsel, siyasi ve jeostratejik hedeflerle şekillenmiş karmaşık bir yapıya sahiptir. bu planların ana unsurlarını detaylı bir şekilde anlatalım.
İsrail’in uzun vadeli stratejisi, Tevrat’ta belirtilen “vadedilmiş topraklar” (Arz-ı Mevud) üzerinde egemenlik kurmayı amaçlar. Bu kapsamda:
(Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Gaziantep) dahil olmak üzere geniş bir coğrafyayı hedef alan haritalar sunulmuştur .
Eski İsrail Krallığı’nın sınırlarını yeniden canlandırmayı hedefleyen bu proje, Batı Şeria ve Gazze’nin yanı sıra Suriye, Lübnan ve Ürdün’ün bazı bölgelerini de kapsar .
İsrail, Batı Şeria’daki yerleşimleri genişleterek Filistin devleti olasılığını zayıflatmayı amaçlıyor. Netanyahu hükümeti, “iki devletli çözüm” fikrine karşı çıkıyor ve haritalarında Filistin topraklarına yer vermiyor .
Gazze’deki savaş ve Batı Şeria’daki askeri operasyonlar, bu bölgeleri tamamen kontrol altına alma stratejisinin parçası olarak görülüyor .
İsrail, İran’ın nükleer programını ve bölgedeki vekil güçlerini (Hizbullah, Hamas) zayıflatmayı hedefliyor. Hizbullah lideri Nasrallah’ın öldürülmesi ve İran’a yönelik füze saldırıları bu stratejinin bir parçasıdır .
ABD ile koordineli olarak İran’ın bölgesel nüfuzunu kırmak, “İran tehdidinden arınmış bir Orta Doğu” vizyonunu destekliyor
“İbrahim Anlaşmaları” ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Fas gibi ülkelerle ilişkiler normalleştirildi. Suudi Arabistan’la da benzer adımlar planlanıyor, ancak Suudiler Filistin devleti kurulmadan diplomatik ilişkiyi reddediyor .
Bu normalleşme, İsrail’i “İran’a karşı stratejik ortak” olarak konumlandırmayı amaçlıyor .
1980’lerde ortaya atılan “Yinon Planı”, Orta Doğu’da ulus devletleri mezhep ve etnik temelde parçalamayı öngörüyor. Irak, Suriye, Lübnan ve Libya’nın bölünmesi bu kapsamda değerlendiriliyor .
Suriye’deki iç savaş ve PKK/YPG’nin desteklenmesi, İsrail’in “PKKİSTAN” projesi olarak adlandırdığı bir senaryoyla Türkiye’yi hedef alan stratejilerle
Erdoğan’ın uyarılarına göre, İsrail’in nihai hedefi Türkiye topraklarını da içeren bir “Büyük Ortadoğu Projesi”dir. Özellikle Fırat-Dicle havzası ve Güneydoğu Anadolu bölgesi risk altında gösteriliyor .
MOSSAD’ın Türkiye’deki istihbarat faaliyetleri ve Suriyeli mültecilerin demografik manipülasyonu da bu planlarla ilişkilendirilir.
İsrail, ABD ve Batılı müttefiklerinin askeri desteğiyle bölgede üstünlük sağlamayı hedefliyor. Özellikle ABD’nin kırmızı çizgileri (İran’ın nükleer programı ve iki devletli çözüm) dikkate alınarak hareket ediliyor .
Ordunun siyasetteki baskın rolü, “militarist devlet” yapısını güçlendiriyor .
İsrail’in Ortadoğu planları, toprak genişlemesi, İran’ın etkisizleştirilmesi, Arap ülkeleriyle ittifaklar ve bölgesel parçalanma ekseninde şekilleniyor. Ancak bu planlar, Filistin direnişi, Türkiye’nin tepkisi ve uluslararası diplomasinin etkisiyle karmaşık bir hal alıyor.
Hızla değişen dünya siyaseti önünü göremiyor. Amerika başkanın bir dediği ertesi günü tutmuyor.
Ekonomisi son hızla ön görülemez bir çöküşe doğru gidiyor.
Çin süper güç olarak eski emperyalist güçlere kafa tutuyor.
Gelecek günler bakalım insanlık tarihini nasıl yazacak.