Toplumsal kaygı ve korkuları suistimal ederek destekçilerini şiddete teşvik eden iktidar, her zaman olduğu gibi yine bir hayvanı hedef aldı. İnsan türünün ulaşabileceği en uç noktayı gösteren trajik ve dehşet verici bu olayda bir yaratık, korku ve umutsuzluğun felç ettiği çaresiz bir köpeği çok sayıda tanığın önünde boğarak öldürdü. Bu cinayet bize insan ahlaksızlığının dipsizliğini, bizi çevreleyen toplumun tüyler ürpertici gerçekliğini ve mevcut iktidarın zulmü normalleştiren zihniyetini bir kez daha gösterdi. Ve savunucu rolündekilerin eylemsizliğini, kötülüğün güçlerini cesaretlendiren sağır edici sessizliğini ortaya çıkardı.
Böylesine amansız bir zulüm ve kayıtsızlık karşısında bu köpekler ne yapabilir? Yaşadıkları dehşete karşı konuşacak sesleri, işkencecilerinden kaçacak araçları yok. Onların tek suçu, kendilerine karşı giderek düşmanlaşan bir toplumda var olmaktır. Sadece biraz yiyecek, su ve güvenli bir kucak arayan bu canlılar, korkudan arınmış yaşam haklarını tanımayan bir sistemin içerisinde hayatta kalma mücadelesi veriyor. Her yeni gün yeni bir savaşın başlangıcıdır ve tükenmez tedirginlikleri insanlarla karşılaşmanın öğrettiği acı hatıralardan, nezaket ve şefkat bulmak yerine, şiddet ve ihmale maruz kalmalarındandır. Sadece belediyelerin toplama aracının görülmesi onları saklanmaya, en karanlık yerlere sığınmaya zorlar çünkü her sokak hayvanı ölüm kampı barınakların şiddet, hastalık ve ölüme sürükleyen vahşetinin, yani insan türünün dönüştüğü alçaklığın izlerini taşır. Hayatta kalmalarına yönelik bir sonraki tehdidi ön görmeye çalışmalarının verdiği ürkeklik hali yaşadıkları sürekli travmanın açık bir göstergesidir. Tedirginlikleri, gözyaşları ve yakarışları göz ardı edilemeyecek yardım çığlıklarıdır.
Yalnız ve çaresiz olduğunuzu, bir katilin kaçınılmaz insafsızlığına teslim edildiğinizi hayal edin. İktidarın uyguladığı sistematik vahşet sizdeki tüm enerjiyi yok ettiğinden durumun dehşetine rağmen karşı koyamıyorsunuz. Ölümün dokunuşunu hissettiğinizde anılarınıza, koşmak istediğiniz sokaklara, her köşesinde sevgi aradığınız parklara sığınmaya çalışıyorsunuz ama her yer neşe ve özgürlük arayışınızı sınırlayan tel örgülerle, taşlarla, gözyaşı ve yaralarla dolu. Nefes almaya çabalarken boğazınıza sarılmış eller affetmez bir tutuşla her saniye içinizdeki hayatı sıkıyor. Soluk alıp vermekte zorlandıkça görüşünüz bulanıklaşıyor, nesneler ve yüzler belirsizleşiyor. Çevreden gelen sesler çırpınışlarınızın azaldığını, gözlerinizin ışıltısının kaybolduğunu, küçük bedeninizin toprakla daha fazla bütünleştiğinizi görmüyor, görmek istemiyor. Dünyaya geldiğiniz andan itibaren toplumun size dayattığı hayat, iktidarın son yıllarının özel imalatı, üzerinde çalışılıp piyasaya sunulan bir faşist tarafından işte böyle hunharca sonlandırılıyor. İşte bu, sokak hayvanı için amansız baskı, kaçınılmaz ıstırap ve ölümle mühürlenmiş bir yaşamdır.
Şiddetin normalleştirilmesi, hayvanların değersizleştirilmesi ve onların yaşadığı acıların görmezden gelinmesi, zulmü en ince noktasına kadar bilenmiş bir iktidarın toplumu zehirleyen ve vahşet eylemlerine teşvik eden söylemlerinin nihai sonucudur. Toplumumuzun bilinçaltına titizlikle kazınan faşist zihniyetin göstergesidir. Edep ve insanlığın temellerini aşındıran ahlaki çöküşün keskin bir yansıması, şefkat ve empati değerlerini korumadaki başarısızlığımızın özetidir. Sokak hayvanlarına yönelik şiddet ve zulüm eylemlerinin tolere edildiği ve hatta göz yumulduğu bir iktidar varlığının rahatsız edici gerçekliğidir. Bu gerçeklik iktidara, gelecek nesillerin utanç ve dehşetle hatırlayacağı kanlı bir miras bırakacaktır. Bir hayvan katili olarak hatırlanmak asla silinemeyecek bir lekedir.
Gölgede kalan yönlerini ortaya çıkaran bu zulmü gururla savunan kişiler de iktidarın kanlı mirasının bir parçası olarak hatırlanacaktır; sevgisizlik ve taş yüreklilikle damgalanmış bir insan portresi, saygısız, mutsuz ve merhametsiz figürler… Yetersizliklerinin çukuruna saplanmış, benliklerini hayvana zulmederek korumaya çalışan zavallılar… Başkalarının acılarını keyifle izleyen ve bu acıları çoğaltmak için her türlü vahşeti uygulamaktan çekinmeyen zulüm temsilcileri, ruhları kararmış canavarlar… Işığın ve umudun düşmanı, kötülüğün hizmetkarları…
Toplumun içine düşmüş olduğu şiddet döngüsü, masum hayvanların yaşadığı acı ve ıstırabı anlamak ve içselleştirmek istemeyenler için bir uyarı niteliğindedir. Hayvanlara yönelik şiddetin doğrudan veya dolaylı sorumluluğunu üstlenenler, eylemlerinin geri dönüşünü ve etkilerini kendi yaşamlarında deneyimlediklerinde ancak gerçek bir kavrayışa ulaşabileceklerdir. Sebep oldukları acı ve korkunun laneti, işledikleri zulümlerin amansız bir hatırlatıcısı olarak sonsuza dek üzerlerinde olacaktır. Yalnızca sebep oldukları zararı kabul ederek ve kurtuluş arayarak, şiddet döngüsünden kurtulmayı ve parçalanmış insanlıklarını yeniden inşa etmeye başlamayı umabilirler. İktidarın ise tüm canlıların yaşamlarını koruma ve saygı gösterme görevini yerine getirdiğini ispatlaması ancak bir hayvan katili olarak değil, tüm canlıların koruyucusu olarak hatırlanmasını sağlayabilir.
Varlığımızın derinliklerinde, masum hayvanlara yapılan sayısız acı ve adaletsizlik hikayesinin körüklediği bir ateş yanıyor. Harekete geçmeyi talep eden, güçlü konumdakilerin soğuk ilgisizliğiyle söndürülmeyi reddeden bu ateş haklı bir öfkeyle besleniyor. Masum canların taşıdığı acı ve haksızlıklar yüreğimizde derin bir yara açıyor, geçmişte sevgiyle öpüp sarıldığımız hayvanların yokluğu kalbimizi parçalıyor. Sokaklar sessizleşti, bedenler toprağa karıştı. Az sayıda hayatta kalanlar korkunç kaderi bekliyorlar ve biz de onlarla aynı korku ve endişeyi paylaşıyoruz.
Son mesajım eyleme geçemeyen ya da geçmek istemeyen siyasi partilere, bahanelerin arkasına sığınarak hayvanların çığlıklarına kulak asmayı reddeden örgütlere, sessizliğini sürdüren bireylere yöneliktir: Pasifliğiniz ve uysallığınız, herhangi bir açık zulüm eylemi kadar korkunçtur. Hayvanların acılarını kabul etmeyi reddederek savunmasızların çektiği acıların sorumluluğunu paylaşıyorsunuz. Sesimizi susturulanlara ödünç vermeye, onların varlığını örten karanlığa ışık tutmaya mecburuz. Kaç tane masum canın ölmesini izlemek zorunda kalacağız, kayıtsızlık duvarlarımızı yıkmak için? Daha kaç hayvanın boğulması, kafasına kürekle vurulması, tekmelenerek öldürülmesi sizi harekete geçmeye ikna edebilecek?
Adaletsizliğe ve zulme karşı tüm biçimleriyle harekete geçme zamanıdır. Zulüm döngüsünü kırmanın ve şefkat ve empatinin nefret ve kayıtsızlığa üstün geldiği bir toplum yaratmanın, aramızdaki sessiz ve savunmasızlar için ayağa kalkmanın zamanıdır. Öyleyse, kaybedilen sayısız hayatı, katlanılan acıları ve kolektif ihmalimizin toprağa gömdüğü ruhları hatırlayarak kendi adına konuşamayanlar için sesimizi yükseltelim. Hayatları alınanların yüzlerini, şefkat bekleyen gözlerini, haykıran ruhlarını unutmayalım. Acıları adalet ister, sesleri duyulmak ister. Ancak o zaman elimizdeki kanı yıkayabilir ve daha merhametli bir dünyanın yolunu açabiliriz.
Önceki