Milli Mücadele’de Şehirlerimiz: Kocaeli

Ahmet Hür
2.774 views

Kocaeli Yarımadası Milli Mücadele açısından stratejik öneme sahip en önemli yerlerden biridir. Bu bölümde Kocaeli bölgesini İzmit ve Adapazarı’nı da içine alarak birlikte ele almanın daha doğru olacağını düşünüyorum.

Kocaeli sancağı, 1800’lü yıllarda Bursa/Hudavendigâr eyaleti sınırları içinde iken 1867 yılında merkez kazası İzmit olarak İstanbul’a bağlanmıştır. 1888 yılında ise müstakil/ayrı bir mutasarrıf olmuş, merkez kaza İzmit’in dışında Adapazarı, Kandıra, Geyve, İznik ve Karamürsel kazaları Kocaeli mutasarrıflığına bağlanmıştır.

Kocaeli, İstanbul Boğazı nedeniyle stratejik önemi fazla olan bir yerdir. Milli Mücadele döneminde de iç cephe niteliği taşımıştır. Kocaeli bölgesi, Anadolu’ya yapılacak müdahalelerde hem yığınak görevi görmekte hem de bir basamak olarak kabul edilmektedir. Anadolu’nun İstanbul ile telgraf yoluyla haberleşmesinin merkezi konumundadır. Ekonomik olarak gelişmiş olması Kocaeli Bölgesini biraz daha cazip hale getirmiştir.

İtilaf Devletleri İstanbul Boğazını işgal etmeye başlayınca 14-15 Kasım 1919 tarihinde kırk sekiz parça savaş gemisi ile birlikte Kocaeli sahilini abluka altına aldılar. Ayrıca İngilizler karaya asker çıkararak, tren istasyonunu ve telgrafhaneyi denetim altına almışlardır.

Boğazlara fiilen egemen olan İngiltere, Damat Ferit Hükümetiyle 12 Eylül 1919’da imzaladığı gizli bir antlaşmayla bu konumunu daha da güçlendirmişti. Bu antlaşmaya göre İngiltere’nin Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sağlamasına karşılık İstanbul başkent olarak kalacak, Boğazlar İngiliz kontrolüne girecekti.”[1] Bu bağlamda İzmit ve Adapazarı İngiltere için bir güvenlik sorunu konumundaydı. Zaten 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan Sevr/Sevres Antlaşmasına göre de, Kocaeli Yarımadası İtilaf devletlerinin kontrolünde olacak, Kocaeli yarımadasında İtilaf devletlerinin askerleri bulunabilecek, bölgede bulunan Türk jandarması da İtilaf devletlerine bağlanacaktı.

Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada Kocaeli Mutasarrıflığı görevini İttihat ve Terakki Hükümeti’nin atamış olduğu İbrahim Süreyya (Yiğit) Bey yürütmekteydi. İbrahim Süreyya Bey bu görevini birinci Damat Ferit Paşa Hükümeti zamanına kadar sürdürdü. Nitekim 4 Mart 1919’da iş başına gelen birinci Damat Ferit Paşa Hükümeti, 8 Mart 1919’da mutasarrıf İbrahim Süreyya Bey’i görevinden alarak yerine Mersin Mutasarrıfı Arnavut Mahmut Mahir Beyi atadı”[2]

Hürriyet ve İtilafçı Mutasarrıf Mahmut Mahir Bey’in ilk işi İttihatçıları tutuklamak olmuştur. Tipik bir vatan haini olan Mahmut Mahir Bey amansız bir Kuvayi Milliye düşmanıdır. Atandığı Gelibolu, Afyon ve Çanakkale’de de hainliklerine devam eden Mahmut Mahir Bey, savaş sonrası Türkiye’den sürülen yüz ellilikler listesinde de 53. sırada Çanakkale Mutasarrıfı Mahmut Mahir olarak yer almıştır. Bir yandan Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile Selameti Osmaniye Fırkası, diğer yandan azınlıkların şikâyetleri üzerine pek çok yurtsever tutuklanarak İstanbul’a gönderilmiş ve çeşitli cezalar almaları sağlanmıştır. Tutuklanan bu kişilere örnek olarak Kaymakam Mümtaz Bey’i, Rıfat (Yüce) Bey’i, Eşref Bey’i, Hacı Ali Abidin Efendi’yi gösterebiliriz. Kocaeli kısa süre içinde can güvenliği olmayan bir yer haline gelmiştir. Bunun üzerine Hürriyet ve İtilafçı Mutasarrıf merkeze çekilerek yerine daha kötüsü olan 29 Nisan 1919 tarihinde Anzavur Ahmet atanmıştır. Dâhiliye vekili/İçişleri Bakanı Ali Kemal Bey’i bu atama için ikna edenlerden birisi de hain Karzak Süleyman Paşa’dır. Çerkezler adına İstanbul’a gidip Anzavur Ahmet’in mutasarrıf olarak atanması için çalışmıştır. Kendisi de Çerkez olan Karzak Süleyman Paşa, daha sonra Eskişehir İstiklal Mahkemesi tarafından tutuklanıp vatana ihanet suçu nedeniyle asılmıştır.  Bölgede bulunan çok sayıda Çerkez nedeniyle Anzavur Ahmet’in atanmasıyla asayişin sağlanması amaçlanıyordu. Ahmet Anzavur’un Kocaeli’ne atanmasının bir nedeni de İstanbul’da kurulan gizli Karakol Cemiyetinin Kocaeli’nde de etkin bir örgütlenmeye girişmesiydi. Karakol Cemiyetinin çabaları sonucu İzmir işgali büyük bir miting ile protesto edilmiştir. Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetlerinin kuvvetlenmesi işbirlikçileri korkutuyordu. Balıkesir’de de etkin olan bu cemiyetler ve gizli Karakol cemiyetinin hızla büyümesi üzerine Anzavur Ahmet Balıkesir’e yollanmış, yerine 10 Ağustos 1919 tarihinde Bitlis Vali vekili, Wilson Prensipleri Cemiyeti üyesi Ali Suat Bey atanmıştır. Ali Suat Bey, Kuvayi Milliye’ye kayıtsız kalmış, Sivas Kongresine ise delege yollanmasını kabul etmemiştir. Kocaeli Bölgesi de Sivas Kongresine delege yollamayan veya yollayamayan bölgelerdendir. Mutasarrıf Ali Suat Bey denge politikası gütmüş, Kuvayi Milliye’ye karşı olmamakla birlikte İstanbul Hükümetinin emirlerini uygulamaya özen göstermiştir. Örnek olarak Heyeti Temsiliye’nin İstanbul’la ilişkinin kesilmesi talebi, Mutasarrıf Ali Suat Bey tarafından kabul edilmemiştir.

Kocaeli Bölgesinde çoğunlukla Ermeni ve daha az olarak Rum/Yunan nüfus ve daha da az olarak Yahudi azınlık bulunmaktaydı. Ekonomide Türk ve Ermeni kesimin ağırlığı hissediliyordu. Ermeni Tehciri ile bölgedeki Ermenilerin istisnalar dışında tamamı yaklaşık 58.000 Ermeni tehcire tabi tutulduğu için bölgenin ticareti de sekteye uğramıştı. Mondros mütarekesinden sonra, terhis edilen Türk askerlerinin ve geri dönen Ermenilerin işlerinin başına geçmesiyle ticaret tekrar canlanmaya yüz tutmuştu. Buna karşın Kocaeli bölgesinin Ermeni ve Rum azınlığının bir bölümü, çeşitli çeteler halinde örgütleniyor ve Müslüman/Türk köylerine saldırılar düzenliyorlardı. Ermeni ve Rum Patrikhaneleri kışkırtıcı ve Türk düşmanlığını körükleyen ayinler yapıyorlardı. “Rum Muhacirleri Merkez Komisyonu” adı altında Yunanlı Manuel Sozokos başkanlığında bir araya gelen Kocaeli Rum/Yunan azınlık, bir yandan adalardan ve Yunanistan’dan gelen göçmenleri Kocaeli bölgesine yerleştirirken, diğer yandan Osmanlıya karşı Yunan ve itilaf Devletleri ordusunda savaşmış Osmanlı vatandaşı Rum/Yunanlıları Anadolu’nun çeşitli yerlerine göçmen olarak yolluyordu. Mavri Mira/Kara Kader Cemiyeti de, Türkleri bu bölgede azınlık haline getirmek için Türk köylerini boşaltmaya ve Anadolu’nun içine kaçmaya zorluyorlardı. İrili ufaklı pek çok Rum/Yunan çete oluşmuştur. Halide Edip Adıvar’ın “Türk’ün Ateşle İmtihanı” isimli değerli yapıtında, çetelerin halk arasında yirmiler, ellilikler, seksenlikler şeklinde anıldığı belirtilmektedir. Kocaeli Bölgesinde faaliyet gösteren Rum/Yunan çetelerinden Osmanlı Devleti tarafından yakalanan veya gelip teslim olanlar şunlardır: “Tenas oğlu Gaylib, Hiristo oğlu Dimitro, Apos oğlu Pandali, Hiristo oğlu Gorki, Vasil oğlu Panayati, Alkismihan oğlu Nikola, Kastitaş oğlu Yani, Todor oğlu Vasil, Kimiyak oğlu Yani, Dimitiri oğlu Yorgi, Yoral oğlu İliya, Yinapat oğlu Hiristo, Hiristo oğlu İspiro, Hiristo oğlu İstilyanos. Yeniköy Rum çeteleri de şunlardı: Hiristo oğlu Petro, Zinmesi oğlu Apostol, Petr oğlu Yorgi, Hiristo oğlu Anesti, Penayoti oğlu Yorgi, Nikola oğlu Dimitro, Hama oğlu Yorgi, İstadri oğlu Yani, Penlape oğlu Zisti, Vangel oğlu İliya, Kastiziye oğlu Vasil, Alka oğlu Alkisandardi, Nikola oğlu Yorgi”[3]

İzmit civarında da Deli Hiristo çetesi, Mihaliç Köyünden Kostantin çetesi, Yeniköy’lü Deli Yani çetesi, Kocabey Hiristo çetesi, Barbar Yani çetesi en ünlü ve en acımasız çeteler olarak bilinmekteydi.

Ermeni azınlıkta Rum/Yunan çeteler ile işbirliği halindeydi. Ermeni Patriği Zaven Efendi Ermeni komitelerine liderlik yapıyordu. 27 Mayıs 1915 tarihli “Sevk ve İskân” kararı ile tehcire tabi tutulan Kocaeli Bölgesi Ermenileri, Mondros Mütarekesi sonrası, Ahmet İzzet Paşa Hükümeti’nin aldığı karar gereğince geri dönmüşlerdi. Bu önemli bir sorun yaratmıştı. Geri dönen Ermeniler mallarına el koyanlardan geri almaya çalışıyor, alacak iddialarında bulunuyorlardı. Bu olumsuz ortam da pek çok Ermeni çetesi de oluşmuştu. Yuvacı köyünden Vahan Çetesi, Karamürselli Artin Çetesi, Antranik Donik Çetesi bu çetelerin içinde en bilineni ve en büyükleridir. Geyve civarında da Haris Çetesi terör estiriyordu.

Tüm bu azınlık çetelerine karşı, Teşkilatı Mahsusa ve daha sonra Karakol Cemiyeti tarafından örgütlenen Türk çeteler de vardı. Teşkilatı Mahsusa üyesi Hüsamettin (Ertürk) Bey, Bulgar Sadık Bey, Yahya Kaptan, Manisalı Kurmay Yüzbaşı Cemal Bey, Dayı Mesut (Gürbüz) İzmit, Adapazarı ve Gebze bölgesinde çalışmak üzere gelmişlerdi. Ayrıca daha önceden Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedileceği anlaşılınca, Enver Paşa tarafından, Anadolu’nun işgal edilmesi durumunda çete/gerilla faaliyetine geçmek için yollanan ve Adapazarı’na yerleşen Yüzbaşı Ramiz, Hopa’lı Yüzbaşı Rauf, Trabzonlu Doktor Yüzbaşı Raif’de çalışmalar yapıyordu. Bu çalışmalar sonucu Kara Aslan ve Sarı Aslan çeteleri oluşmuştu. İnsan kaçakçılığı yapan İpsiz Recep de Karasu bölgesinde Milli Mücadele saflarına katılmıştı.

Daha sonra bölgenin Kuvayi Milliye Kuvvetini oluşturacak olan bu çete/gerilla/milis güçler İstanbul’un Anadolu yakasından Kocaeli, Adapazarı, Karasu, Kefken’e kadar uzanan bölgenin egemenliğini ele geçirdi. Bu çeteler/milis güçler çoğunlukla reislerinin isimleriyle anılmıştır. Yahya Kaptan, Bulgar Sadık, Yüzbaşı Nail, Büyük Aslan, Küçük Aslan, Sarı Aslan, Kara Aslan, Gebzeli Rıfat Kaptan, Yarbay Süleyman Askeri, Yüzbaşı İlyas (Kalkavan), Binbaşı Hafız Mehmet Ragıp, Halit Molla, Metozade Hüseyin, Halit Pehlivan, Rıfat Molla, Hafız Fuat, Geyveli Şevket, Osmaniyeli Şerefin Gülbayrak, Süleyman Kaptan, İpsiz Recep ilk akla gelenlerdir. Bu çetelerin silah ve cephaneleri Karadeniz Boğazı Kumandanı Emin (Koral) Paşa tarafından Boğaz istihkâmlarından gizlice sağlandı.

Bu çeteler zamanla askeri birlik halinde düzenlenmiş, Yenibahçeli Şükrü Bey, Kocaeli Kuvayi Milliye Komutanlığına, Kuşçubaşı Eşref Bey de Adapazarı Kuvayi Milliye Komutanlığına getirilmiştir. Bu arada İzmit Jandarmasından, Jandarma Alayı Merkez Bölüğü Kumandanı Yüzbaşı İbrahim Efendi, Üsteğmen Mithat Efendi, Üsteğmen İsmail Hakkı Efendi, Merkez Bölüğü Harici Takım Kumandanı Üsteğmen Ömer Naili Efendi Kuvayi Milliye’ye katılmıştı. Bu kişilerin bölgedeki Kuvayi Milliye örgütlenmesinde çok büyük katkıları olmuştur.

Hem İstanbul Hükümeti için, hem de Kuvayi Milliye için önemli bir bölge olduğundan kimi zaman İstanbul Hükümeti adına kimi zaman Milli Mücadele adına kimi zamanda tarafsız bölge olduklarını dile getiren açıklamaları görüyoruz.

Anadolu’nun İstanbul’la ilişkisinin kesilmesi talebi Mutasarrıf Ali Suat Bey ve Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey’den karşılık bulamayınca, Bolu Jandarma Tabur Komutanı Binbaşı Emin Fikri Bey’den, Adapazarı Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Abdurrahman Bey’e bir telgraf emri geldi. Telgrafta Adapazarı’nın derhal İstanbul ile ilişkisini kesmesi, bu emre direnirlerse o sırada Adapazarı’nda bulunan Mutasarrıf Ali Suat Bey ve Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey’in tutuklanarak Bolu’ya gönderilmesi isteniyordu. Bunun üzerine Yüzbaşı Abdurrahman Bey okul binasının alt katında içinde Sırrı(Bellioğlu) Bey ve Fuat (Çarım) Bey’in de bulunduğu bir toplantı yaparak telgraf methini okudu. Kaymakam Tahir Bey de toplantıya katılıp durumun ciddiyetini anlayınca, Kuvayi Milliye taraftarı olduğunu açıklayıp, toplantıya belediye binasında devam edilmesini istedi. Daha pek çok kişi çağırarak Adapazarı Belediye Binasında hararetli şekilde geçen toplantı sonucu eşrafın desteğiyle, tarafsızlık kararı çıktı. Toplantı sonunda “İstanbul Hükümeti’ni tanımayacağız, müstakil/ayrı bir vaziyet alacağız” şeklinde telgraf metni yazılıp İstanbul’a çekilmesine karar verildi. Toplantıyı idare edenler, İstanbul’a Yüzbaşı Abdurrahman’ın kontrol altına aldığı telgrafhanede telgrafı “İstanbul Hükümeti’ni tanımıyoruz, Milli Harekete iştirak edeceğiz” şeklinde değiştirerek İstanbul’a çektiler. Görüldüğü gibi askerin baskısı ve askerin gücü olmasa Milli Mücadelenin desteklenmesi mümkün olmayacaktı.

Bu gelişme sonrası Kaymakam Tahir Bey’in başkanlığında Sırrı (Bellioğlu) Bey, Fuat (Çarım) Bey, Tüccar Hasan Cavit Bey, Metozade Hüseyin Bey, Çerkez Sait (Kanbolat) Bey, Koçzade Mahmut Bey, Arapzade Cevat Bey tarafından Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Adapazarı’na Kuvayi Milliye örgütlenmesine destek için gönderilen Binbaşı Osman Bey ise, yukarıda ismi olanlardan hariç, Eşraftan Yakup Ağazade Adil Bey’in, Sipahizade Hamit Bey’in, Abayinzade Mehmet Faik Bey’in, davavekili Haydar Bey’in, Ekrepzade İbarhim Bey’in, İslam Bankası müdürü Asım Bey’in ve Mal müdürü İsa Mansur Bey’in de Kuvayi Milliye örgütlenmesinde yer aldığını bildirmektedir. Adapazarı, İstanbul Hükümeti ve Kuvayi Milliye arasında sık sık el değiştirdiğinden, değişik zamanlarda Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin yöneticilerin de değiştiği gözlenmektedir. Ancak Kaymakam Tahir Bey (uzun süre tereddüt etmiştir) başta olmak üzere bazı isimlerin Kuvayi Milliye örgütlenmesinde hep ön planda yer aldığı kesindir. Bir başka noktada, İzmit’in düşman işgalinden kurtarılıncaya kadar Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin etkin olamadığı gözlenmiştir. İşgalden sonra Müslüman Esnaf Cemiyeti, Türk Varlığı Cemiyeti, Hamallar Cemiyeti, Nakliyatçılar Cemiyeti, Hilaliahmer/Kızılay Cemiyeti de kurulmuştur.

Adapazarı Belediye Başkanı Fahri Bey, Fabrika Müdürü Necmettin Bey, Dava vekili İbrahim Bey, Müderris Harun Efendi, Emekli Binbaşı İsmail Hakkı Bey, Eşraftan Ali Faik Efendi, Adil Efendi, Hasan Mehmet Sıtkı Efendi, tüccarlardan Metozade Hüseyin Bey, Fikri Bey, Faik Bey ve Ömer Bey’den oluşan bir grup Adapazarılı ayrıca Padişaha bir telgraf çekerek yeni İstanbul Hükümetinin, Milli İsteklere uygun olarak oluşturulmasını istemişlerdir.

Aynı günlerde Geyve’de Hafız Fuat (Çelebi) Efendi başkanlığında, Kaymakam Hazım Bey, Jandarma Komutanı Esat Bey, Rıza (Şahin) Bey, Burhanettin Bey ve Çerkez Sefer/Safer Bey tarafından Geyve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti oluşturulmuş ve İstanbul ile bağlantı kesilmiştir. Hendek Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti de Şerif (Kahvecioğlu) Bey başkanlığında, Hacı Mehmet (Keskin) Efendi, Hacı Ali (Dincer) Efendi, öğretmen Arif Bey ve Molla Mehmet (Ardahan) Efendi tarafından kurulmuştur.                          

Sadece İzmit merkez kazası dışında Kocaeli’nin diğer ilçeleri İstanbul ile ilişkisini kesmiş ve Kuvayi Milliye taraftarı oldukları anlaşılmıştı. Bunun üzerine Dâhiliye Nazırı/İçişleri Bakanı Adil Bey, İstanbul Hükümetine sadık kalmış olan İzmit Jandarma Komutanı Hikmet Bey’e, ücretli adam da toplayarak Adapazarı üzerine askeri girişimde bulunulmasını istedi. Jandarma Komutanı Hikmet bu emri uygulamaya çalıştı ama Arifiye’de mevzilenmiş olan Adapazarı Kuvayi Milliyesi buna izin vermedi. Harbiye Nazırı/Savaş Bakanı Süleyman Şefik Paşa’nın İzmit Birinci Tümen Komutanı Asım Bey’le telgraflaşması da sonucu değiştirmedi.

1 Ekim 1919 tarihinde Heyeti Temsiliye her yöne gönderdiği açıklama/genelge de “Kütahya, Hendek, Adapazarı, İzmit Havalisi Kandıra ve Şileye kadar olan bölge Kuvayi Milliye’ye katılmıştır” diye duyurmuştur. Buna karşı Kocaeli’nin merkez kazası İzmit tarafsızlığını korumaktadır. Mutasarrıf Ali Suat Bey de denge politikasına devam etmektedir. Mutasarrıf Ali Suat Bey ile Mustafa Kemal Paşa’nın karşılıklı telgraflaşmalarına bir göz atmakta yarar vardır. Mustafa Kemal Paşa’nın İzmit’in son durum hakkında rapor istemesi üzerine Ali Suat Bey cevabı telgrafta şöyle demiştir: “Buranın menfaati maddiye düşünen ve belki de cismen ve kalben zayıf bulunan şehir halkı bunun askerlik masraf ve zahmetini düşünmekten kendini alamaz. İşte hep mesele budur efendimiz. Bu fikirler hep birden evvelki gün ortaya çıktı. Dün davet ettiklerim sıvıştılar. Ortada memurlar kaldı ki bu suretle hareket hiç doğru değildir” Mustafa Kemal Paşa bu telgrafa sert bir karşılık vermiştir; “Zatıâliniz henüz Ferit Paşa Kabinesine itimat beslemiyorsanız, bunu Dahiliye Nezaretine resmen bildirmelisiniz. Eğer milletin hükmü ve arzusu hilafına olarak Ferit Paşa Kabinesine itimadınız mevcut ise, İzmit Ahali muhtereme sini hareketi müşrüa-ı milliye sinde serbest bırakmak üzere derhal mevkiinizi terk ile İstanbul’a hareket ediniz.” Damat Ferit Paşa hükümetinin istifası ve arkasından Ali Rıza Paşa Hükümetinin kurulması üzerine, Kocaeli Mutasarrıfı Ali Suat Bey Heyeti Temsiliye ile daha yakın ilişki içine girmiştir. İzmit’te de İttihatçılardan Hacı Ali Efendi başkanlığında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuş ve Kocaeli’nin tüm kazalarında çalışmalara başlamışsa da pek etkin olamamıştır.

Bu arada Yahya Kaptan olayını da kısaca değinmekte yarar vardır. Teşkilatı Mahsusacı, Kocaeli Kuvayi Milliye Komutanı Yenibahçeli Şükrü Bey, adamlarından Yahya Kaptan’ı bölgedeki gerilla faaliyetlerinin başına getirmişti. Tavşancıl’da karargâh kuran Yahya Kaptan Osman Kaptan’la birlikte etki gücünü artırmaya başlamıştı. Zihni Bey’den silah ve cephane işini de halleden Yahya Kaptan, Rum/Yunan ve Ermeni çeteleriyle mücadele ederken, Halil (Kut) Paşa’yı tutuklu olduğu Bekirağa bölüğünden(Günümüz İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi binasıdır) kaçırınca ünü her tarafa yayıldı. Büyük Aslan çetesiyle de birleşen Yahya Kaptan, Küçük Aslan çetesini de kendi buyruğu altına girmesini istedi. Yüzbaşı Nail çetesi ile birlikte hareket eden Küçük Aslan çetesi bu emri kabul etmeyince sorun büyüdü. İstanbul Hükümeti’nde Ali Rıza Paşa kabinesi vardı. Harbiye Nazırı (Mersinli) Cemal Paşa’ydı. Cemal Paşa Kuvayi Milliye’ye silah, cephane yardımı yaparken, Kocaeli bölgesinden özellikle azınlıklardan gelen şikâyetler, İttifak devletlerin de baskısı sonucu 26 Ekim 1919 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığından Yahya Kaptan hakkında soruşturma başlatılmasını istedi. Üsküdar Mutasarrıfı 26 Kasım 1919 tarihli hükümete sunduğu raporda asayişin bozulmasının nedeninin Yahya Kaptan çetesi olduğunu bildirdi. Bu arada Yahya Kaptan düşmanları Mustafa Kemal Paşa’ya da Yahya Kaptan aleyhine şikâyetlerde bulunuyorlardı. Yahya Kaptan’da özellikle anlaşamadığı Yüzbaşı Nail hakkında şikâyetlerde bulunuyor ve kendisinin Kuvayi Milliye için çalıştığını bildiriyordu.

Harbiye Nazırı (Mersinli) Cemal Paşa, Yahya Kaptan’ı etkisiz hale getirmek için Muhafız Alayı Kıdemli Yüzbaşı Nihat Efendi komutasında 90 kişilik bir müfreze hazırlattı. Mustafa Kemal Paşa, aleyhine pek çok şikâyet gelse de Yahya Kaptan’a güveniyordu. Paşa, Tavşancıl’da bulunan Yahya Kaptan’ın kurtarılmasını istemesine karşın, bölgede emir verdikleri kişilerin isteksizliği üzerine Yüzbaşı Nihat Efendi komutasındaki müfreze tarafından çatışma sonucu Yahya Kaptan öldürüldü. Daha sonra yapılan araştırmalarda, Yahya Kaptan’ın teslim olduktan sonra öldürüldüğü anlaşılmıştır. Yahya Kaptan olayı milis kuvvetler arasındaki siyasi çekişme, rekabetten kaynaklı düşmanlık, Milli Mücadele karşıtlarının olumsuz propagandası sonucu gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal Paşa, emirlerini bölgedeki yetkililere dinletememiş, istemesine karşın Yahya Kaptan’ı kurtaramamıştır. Daha sonra Yahya Kaptan’ın ailesine, Türkiye Büyük Milet Meclisi tarafından vatana hizmetleri dolayısıyla maaş bağlanmıştır.

Kuşçubaşı Eşref Bey de Adapazarı Kuvayi Milliye Komutanlığına getirilmişti. Yahya Kaptan olayının bir benzeri de Eşref Kuşçubaşı’nın başına gelmiştir. Yahya Kaptan gibi Eşref Kuşçubaşı’nın yöntemleri de halk tarafından olumsuz karşılandı. Eşref Bey’in özellikle zenginlerden yardım adı altında para toplaması Adapazarı eşrafının hoşuna gitmedi. Bu arada Eşref Bey gibi Çerkez olan Kanbolat Sait Bey, Eşref Kuşçubaşı’nın aleyhine çalışmaya başladı. Hacım Muhittin Bey’e göre, Eşref Bey köle soyundan gelmekteydi. Sait Bey de bu durumu kabul etmiyor ve Eşref Bey’in emrine girmeyeceğini, Adapazarı’nda Kuvayi Milliye örgütlenmesini kendisinin yapmasını yukarılara bildiriyordu. Etrafında pek çok silahlı adam toplayan Sait Bey, Eşref Beyi “komitacı” olmakla suçlayıp, Adapazarı’nı terk etmesini istedi. Bunun üzerine Kuşçubaşı Eşref, hapishanede tutuklu ve hükümlü olanları serbest bırakarak savunmaya geçti. Kaymakam Tahir Bey’den yardım isteyen Eşref Bey, Tahir Bey’in araya girmesi üzerine Adapazarı’nı terk etmeye mecbur kaldı ve Kandıra taraflarında mücadeleye devam etti. Sait Bey’de Eşref Bey’in ayrılmasından sonra Kuvayi Milliye lehine çalışmalarına devam etti.

Cemiyeti Ahmediye adıyla bir blok oluşturmaya çalışan Hürriyet ve İtilaf Fırkası, İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Teali İslam Cemiyeti, Nigehban yanlıları Anadolu’ya provokatörler/kışkırtıcılar yollamaya başladılar. Bu hain ve işbirlikçiler, Kuvayi Milliyecilerin Almancı ordu mensubu olduklarını, İttihat ve Terakki Fırkasını tekrar iktidara getirmek istediklerini, Hıristiyan azınlığın can ve mal emniyetinin bulunmadığı yönünde propaganda yapıyorlardı. Azınlıkları kışkırtarak İtilaf devletlerinin müdahale etmesini istiyorlardı.

Maslup Kazım’ın kardeşi Hikmet Efendi, Amasya’dan Adapazarı’na gelerek Kuvayi Milliye örgütlenmesini engellemeye çalıştı. Hikmet Efendi, Amasya’dan geldiğini Mustafa Kemal Paşa’yı tanıdığını sadece kendisinin böyle bir örgüt kurmaya yetkili olduğunu ve yapılanların yanlış olduğunu söylüyordu. Hikmet Efendi, Mahmut Şevket Paşa’ya suikasttan idama mahkûm olmuştu. Sait Beyle anlaşamadığından ona karşı bir yapı oluşturmuş ve bu yapı hain Sait Molla tarafından desteklenmiş ve İngiliz altınları ile elde edilmişti. Profesör Dr. Sabahattin Özel konu ile ilgili yapıtında, Sait Molla’nın Hikmet’e 2.000 lira yolladığını söylemektedir. Hikmet Efendi çevresine topladığı silahlı adamlarla Kuvayi Milliye merkezlerinden Geyve’yi basmaya karar verdi. Bu durum öğrenilince, Harbiye Nazırı Cemal Paşa’ya Heyeti Temsiliye tarafından bilgi verildi. Cemal Paşa, Hikmet Efendiyi 28 Ekim’de İstanbul’a getirtip, Kuvayi Milliye’ye muhalefet etmemesini sağladı. Hikmet Efendi Kuvayi Milliye’ye muhalefet etmeme şartı olarak, Sivas’ta bulunan Heyeti Temsiliye’nin İzmit ve Adapazarı’na telgraf çekerek kişisel çıkar peşinde koşan ve halka zulüm eden Kuvayi Milliyecilerin kınanması ve cezalandırılmasını istemişti. Bu konuda bir takım şikâyetler de söz konusu olduğu için Heyeti Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından İzmit, Adapazarı, Bursa, Balıkesir, Konya Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine bir genelge yollanarak, halka zulüm eden, gayri meşru işlere bulaşan, kişisel çıkar peşinde koşanların Kuvayi Milliye safında yer alamayacakları ve mutlaka cezalandırılacakları bildirildi. Hikmet Efendi, Hürriyet ve İtilafçılarla birlikte hareket ediyordu. Nitekim bu olaydan sonra Hikmet Efendi’nin Hüdaverdigar/Bursa Hürriyet ve İtilaf Fırkası başkanı Aziz Nuri ile birlikte Mudanya’ya gittiği tespit edilmiştir.

Hikmet Efendi olayı büyümeden halledilmesinden hemen sonra Manyaslı Çerkez Bekir isimli ordudan atılmış bir işbirlikçi hain yanında bol parayla İstanbul’dan Adapazarı’na geldi. Süvarilere otuz lira ve piyadelere on beş lira maaşla silahlı adam toplamaya başladı. Mustafa Kemal Paşa’nın padişah olmak istediğini söyleyerek Kuvayi Milliye aleyhine propaganda yapıyordu. Çerkez ileri gelenlerinden Talustan Bey ve Geyve tahsildarı Akçay köyünden Arslan Efendi’yi yanına aldı. İzmit’te İngiliz temsilcisi Bahriye Yüzbaşı Campbell ile görüşüp yardım talebinde de bulunmuştu. Çevresine topladıkları altı yüz kişiye yaklaşmıştı. Kocaeli Mutasarrıfı bir yandan Heyeti Temsiliye’ye haber vererek Ali Fuat Paşa’nın bölgeye bir miktar asker yollamasını isterken diğer yandan içlerinde Sefer Bey ve Çerkez Kasım’la birlikte bir nasihat heyeti oluşturarak Çerkez Bekir’e yollamayı düşündüler. Bu arada Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey, emrindeki jandarmalar ve Milli Mücadele taraftarı Çerkez ileri gelenleri ile birlikte Çerkez Bekir’e karşı harekete geçti. Talustan Bey ikna edilip Çerkez Bekir’den ayrılmıştı. Ciddi bir çatışmaya girmeden, toplanan Kuvayi Milliye karşıtları dağıtıldı, Hendek’te Tahsildar Arslan Bey ve kardeşi İhsan Çavuş yakalandı. Çerkez Bekir ise kaçmayı başardı ve İstanbul’a döndü.

Bu sıralarda Anzavur Ahmet’in, adamı olarak Düzce’ye gönderdiği Bandırma Çerkezlerinden Ahmet Anzok adındaki bir kişi de Kuvayi Milliye aleyhine kuvvet topluyordu. Düzce Jandarma Komutanı Binbaşı Mahmut Nedim Bey Kuvayi Milliye karşıtıydı. Korkudan denge politikası izliyor, hem Heyeti Temsiliye hem de İstanbul Hükümetlerini idare etmeye çalışıyordu. Bu sırada Osmanlı Mebusan Seçimleri gündeme gelmiş ve Kocaeli’nden Hakkı (Sapancalı) Bey, Kıbrıslı Sırrı(Bellioğlu) Bey ve Rehber-i Terakki Okul Müdürü Ali Bey mebus seçilmişlerdir.

İstanbul’dan Anadolu’ya silah, cephane yanı sıra insan geçirmek için Menzil Örgütü ve menzil hattı oluşturulmasına karar verilerek başına Yenibahçeli Şükrü Bey getirildi. Fevzi (Çakmak) Paşa, Yenibahçeli Şükrü Bey’i Maltepe Atış Okuluna kendisinin atadığını ve Kocaeli menzil yolunun kurulmasını sağladığını söylemektedir. Piyade Yüzbaşısı Dayı Mesut Bey, Dr. Fahri Can Bey, Beykozlu Üsteğmen korsan lakaplı Murat Bey de Menzil hattında çalışıyorlardı. Pek çok çeşitli mal ve malzeme Anadolu’ya geçiriliyor, sevkiyat sadece kara yolu ile değil denizyolu ile de yapılıyordu. İstanbul’dan yüklenen takalar ve motor ve vapurlar, Marmara Denizi’nde Karamürsel limanına, Karadeniz’de İnebolu, Kefken, Karasu, Akçakoca limanlarına yüklerini boşaltıyordu. Kocaeli Menzil hattından Milli Mücadelede ismini bildiğimiz pek çok ünlü kişi de Anadolu’ya geçerek Milli Mücadeleye katılmışlardır.

İtilaf devletlerinin İstanbul’u işgali ile birlikte İzmit’teki işgal de genişletilmiştir. Bunun üzerine Kuvayi Milliye daha da önemli hale gelen ve Anadolu’ya uzanan demiryolu ile telgraf hattının geçtiği Geyve Boğazında tertibat almıştır. 20. Kolordu Komutanlığınca Geyve Boğazı tutulmuştur. Afyon, Kütahya ve Eskişehir’de bulunan İngiliz birlikleri İzmit’e çekilmek zorunda kalmışlardır. Böylece İzmit’ten Kilikya’ya kadar olan bölge Kuvayi Milliye’nin denetimine geçmiş, Ankara’da iç ve dış etkenlere karşı güvenli bir hale getirilmiştir.

Kocaeli Bölgesinde işgal üzerine Milli Mücadeleye bağlı idari yapı Geyve’ye nakledilmiş ancak, İstanbul’dan atanan mutasarrıflar ise İzmit Merkezde görev yapmaya devam ettiğinden Kocaeli/İzmit çifte mutasarrıflar eliyle yönetilen bir il görüntüsü vermiştir.

Bu sırada son Osmanlı Meclisi Mebusan dağıtılıp Damat Ferit Paşa hain Padişah Vahdettin tarafından tekrar Sadrazamlığa getirilince, İngilizlerin maddi desteği ile Ferit Paşa tarafından Kuvayi Milliye’yi yok etmek için “Kuvayi İnzibatiye” isimli askeri birlik kuruldu. Damat Ferit Paşa, Kocaeli Mutasarrıfı Ali Suat Bey’i de görevinden alıp yerine Anzavur Ahmet’in Mutasarrıftan ayrıldıktan sonra vekil olarak bıraktığı Çerkez İbrahim Hakkı Bey’i atadı. Sapanca’nın Akçay Köyünden olan İbrahim Hakkı, açık ve net Kuvayi Milliye düşmanı hainlerdendir. Daha sonra Tevfik Paşa kabinesinde görevinden azledilmiş olmasına karşın uzun süre fiili olarak mutasarrıf görevine devam etmiş ve bölge halkına çok zarar vermiştir.

Adapazarı’nda Milli Hareket aleyhtarı gösteriler yapılmaya başlanmıştır. Pehlivan İsmail, Nuri Bey, Çürük sulu Süleyman, Osman Bey, Parmaksız Nazif, Topal Nuri, Arkadaş Rıfat Bey, Deli Mehmet ve Kör Galip bu gösterilere önderlik ediyordu. Düzce ayaklanmasının Adapazarı’na ve çevre yerleşim yerlerine etkisi olmuştur. Adapazarı’na yönelen isyancılara nasihat heyeti gönderilmiş ise de Budaklar köyü civarında asiler tarafından öldürülmüştür. Kuvayi Milliye taraftarları Adapazarı’nı terk edince isyancılar kazayı ele geçirmişlerdir. Düzceli Kadir Bey’i Kaymakam, Düzceli Maan Ali Bey’i Jandarma Komutanı yapmışlardır. Ayaklanmanın gelişmesinde İngilizlerin çok ciddi desteği olduğu da bilinmektedir.

Kocaeli Bölgesinde çıkan isyanların ana gövdesinde Çerkezlerin olduğu anlaşılmaktadır. Çıkan isyanları bastıranların önemli bir kısmının da Çerkez olduğu düşünülürse, Çerkezlerin birbirlerini öldürdüklerini söylemek çok yanlış olmaz. Pek çok kaynakta, Çerkezlerin saraya cariye vermesi nedeniyle yakınlık kurdukları, meşrutiyet yönetimine de sıcak bakmadıkları ve İttihat Terakki Fırkası’na karşı olduklarından dolayı, Kuvayi Milliye’yi de İttihatçı gördükleri ve Padişaha minnet duygusu içinde ve bağlı olduklarından isyan ettikleri yazılmaktadır. Bir başka durumda, İngilizlerin, isyanları kışkırtıp desteklerken ön planda görülmedikleri ve halk arasında Kuvayi Milliye’nin isyancı olduğunu yaydıkları görülmektedir.

Bu sırada oluşturulan Kuvayi İnzibatiye 29 Nisan 1920 tarihinde İstanbul’dan gemilere bindirilip İzmit’e yollanmıştır. 4 Mayıs 1920 tarihinde de İzmit’e gelmişlerdir. Milli Kuvvetlerle ilk çatışmaları Karamürsel tarafında gerçekleşmiştir. Karamürsel Kaymakamı İsmail Bey, Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı Fuat Bey, eski Belediye başkanı Hafız Abdurrauf ve dava vekili Osman Bey Kuvayi İnzibatiye lehine çalışmalar yapıyorlardı. İznik ve çevresi Kuvayi Milliye Kumandanı Doktor Enis Bey, birliği ile Karamürsel’e gelerek bu kişileri İznik’e götürdü. Kaymakam ile Askerlik Şube başkanını kurşuna dizdirdi. Dava vekili ile eski belediye başkanını da Bursa’ya tutuklu olarak yolladı. Bu kişiler de Bursa’da yargılanıp vatana hıyanetten idam edilmişlerdir. Karamürsel ve bölge halkından oluşturulan kalabalık bir müfreze ile kazaya gelen Kuvayi İnzibatiye şehri ele geçirmiş, şehirdeki Kuvayi Milliye güçleri şehri terk etmiştir. İznik’ten gelen Cemal Bey komutasındaki Gökbayrak müfrezesi Karamürsel’i kuşatmış, karşılıklı görüşme sonucu Kuvayi İnzibatiye Karamürsel’i terk etmiştir. Bursa Valisi Hacim Muhittin Bey ve Bursa Milletvekili Servet Bey Karamürsel’e gelerek, şehrin ileri gelenlerinin Kuvayi Milliye’ye katılmalarını sağlamış ve akabinde Karamürsel Kuvayi Milliye örgütlenmesi gerçekleşmiştir.

Ahmet Anzavur, Damat Ferit tarafından paşa yapılmış, Adapazarı ve çevresi komutanı olarak tayin edilmiştir. Şefik Paşa’yı Damat Ferit’e şikâyet eden Anzavur en sonunda isteğine kavuşmuş ve Kuvayi İnzibatiye’nin Şefik Paşa’dan istifası ile boşalan komutanlığına getirilmiştir.

Adapazarı’nı ele geçiren Anzavur Ahmet, Dayı Mesut’un Milli Müfrezesiyle dört saatlik yoğun çatışma sonrası Kandıra’yı da almıştır. Arkasından Milli Kuvvetlerin merkezi konumunda bulunan Geyve’ye saldıran Anzavur, Doğançay’ı aldı. Geyve Boğazı düşme tehlikesi göstermesine karşın, Demirci Mehmet Efe’nin atlı zeybeklerinin de yetişmesiyle kurtulmuş, Anzavur geri çekilmek daha sonra da (vurulan atın altında kaldığından ayağından yaralanmıştır) kaçmak zorunda kalmıştır. Çerkez Ethem’de 16 Mayıs’ta altı yüz süvari, yedi yüz piyade ve dört toptan oluşan birliğiyle Bursa’ya gelmiştir. Ali Fuat Paşa, Anzavur Ahmet’in saldırısı püskürtüldükten sonra, bölgeyi ele geçirmek için bir plan hazırlamış ve Genel Kurmayın onayını alarak uygulamaya başlamıştır. İzmit, Adapazarı, Hendek, Düzce, Bolu bölgesi ayaklanma bölgesi olarak kabul edilmiş, temizleme ve isyanı bitirme işi Çerkez Ethem komutasındaki birliklere bırakılmıştır. Çerkez Ethem birlikleri 23 Mayıs günü Sapanca ve Adapazarı’na girmiştir. Çerkez Ethem girdiği her yerde seyyar Divanı Harp kurarak Kuvayi Milliye düşmanlarını asmıştır. Disiplinsiz paralı asker Kuvayi İnzibatiye kuvvetlerinin bir kısmı firar etmiş bir kısmı Kuvayi Milliye’ye katılmıştır. 14 Haziran günü yapılan saldırı sonrası Kuvayi İnzibatiye güçleri dağılmıştır. 15 Haziran’dan itibaren silahları alınıp, İngilizler tarafından İstanbul’a geri yollanmışlardır.

İngilizlerle çatışma olasılığı çıkınca, Ali Fuat Paşa, karargâhını önce Sapanca’ya, sonra Geyve’ye, bir gün sonra Osmaneli’ne taşıdı. Osmancık Milli Müfrezesi de Gebze’ye girerek 17 Haziran 1920 tarihi itibariyle Gebze’de Milli Müdafaa Örgütü oluşturdu.

Bu bölgelerde Kuvayi Milliye’yi destekleyenler veya karşı çıkan işbirlikçiler bir şehirden ayrılmak zorunda kalırlarsa silahlı gücü takip ediyor ve onlarla birlikte ayrılıyor ya da o yerleşim yerine geri dönüyorlardı.

Bu gelişmeler sonrası 22 Haziran günü itibariyle Yunan ordusu Milne sınırını aşarak üç koldan Anadolu içlerine saldırmaya başlamıştır. Yunanlılar İngilizlerin desteği ile Manisa Tümeni ismini verdikleri 11. Tümenlerini Kocaeli bölgesine göndermişlerdir. Yunanlıların saldırısı Kocaeli bölgesinde tekrar Kuvayi Milliye karşıtı hareketlerin başlamasına yol açmıştır. Hainler sindikleri, saklandıkları karanlık yuvalarından tekrar ortaya çıkmışlardır.

13 ve 15 Temmuz tarihleri arasında Yunan ordusu, İngilizlerle birlikte Gebze’ye kuvvetli bir saldırı gerçekleştirdiler. Milli Kuvvetler direnmesine karşın güçlü Yunan saldırısı sonrası Gebze demiryolunu tahrip edip, Gebze’den çekilmek zorunda kaldılar. Düzce tarafında da asiler zayıf jandarma birliklerini esir edip Hendek’i ele geçirmeye ve Adapazarı üzerinden İzmit’le bağlantı kurmaya çalışıyorlardı. Bu arada Ali Fuat Paşa, bir yandan da milletvekili olan eski Adapazarı Kaymakamı Fuat (Carım) Bey’i bölgeye göndererek asilerin kan dökülmeden isyandan vazgeçmelerini sağlatmaya çalışıyordu. Fuat Bey Nuhveren olayı denilen kalkışmayı kısa bir süre de olsa bu şekilde kan dökülmeden çözmüştür. Ancak Kuvayi İnzibatiye’nin artıkları ve kışkırtılan bazı asiler 8 Ağustos tarihinde tekrar Düzce’yi ele geçirmişlerdir. Daha sonra asiler bağışlanmalarını istemişlerdir. Ayrıntılar “Düzce” bölümünde yazıldığından tekrar olmaması için yazmıyorum.

Bu arada Türkiye Büyük Millet Meclisine, Kocaeli Bölgesinden Fuat (Carım) Bey, Hafız Abdullah Efendi, Halil İbrahim Efendi, Hamdi Namık (Gör) Bey, Kaymakam Tahir (Barlas) Bey milletvekili seçilmiştir. Son Meclisi Mebusan da görev yapan üç mebusta Türkiye Büyük Millet Meclisine katılmıştır.

Eylül ayı başlarında İtilaf Devletleri Kocaeli bölgesini savaş sahası ilan ederek, İstanbul Hükümetine bağlı nizamı birlikleri çıkardılar. Yunanlılar da bu bölgedeki kuvvetlerini takviye ettiler. İngiliz birlikleri de yerlerini Yunan ordusuna bırakarak Gebze’ye çekilmişlerdir. Bu arada azledilmesine karşın fiili olarak mutasarrıf yapan İbrahim Hakkı haini Yunanlılarla birlikte Sapanca’ya gelmiştir. Ekim ayı içinde Yunan kuvvetleri işgallerini Akmeşe, Derince, Kandıra, Sapanca, Arifiye ve Adapazarı’na kadar genişletmişlerdir. Yoğun çatışmalar sonrası, Karamürsel’i de işgal eden Yunan Ordusu 27 Ekim günü de Yenişehir ve İnegöl’ü işgal etmişlerdir. Bu çatışmalarda yedi yüz sekiz yüz kişi kadar silahlanmış azınlık Rum/Yunan Osmanlı vatandaşının Yunan ordusu emrinde savaştığını da belirtelim.

“Diğer taraftan Yunanlıların Karamürsel’i işgali sırasında Yalova’nın yerli Rumlarından çok sayıda kişi işgal kuvvetlerine katıldı. İşgal sırasında kara ve denizden icra edilen top ateşi ile civardaki on dört köy yerle bir edildi. Aynı zamanda bütün çiftliklerde hayvanlar yağmalandı ve bu olaylar sırasında Müslüman halktan iki yüze yakın kişi de idam edildi.”[4]

“İzmit’in yakın çevresinde Ermeni ve Rum çetelerine karşı mücadele vermek üzere Eseler Köyünden Gebeşoğlu Mehmet Ağa Eseler, Solaklar, Durhasan, Belenören, Böberoğlu (Biberköy), Hasanoğlu, Sofuoğlu, Recep Köyleri halkından yaklaşık 300 kişilik bir milis kuvveti oluşturdu. Yine Beşdivanlı Rıza Bey zamanla yaklaşık 1000 kişiye ulaşan bir milis kuvveti oluşturdu ki bu milis, üzerine gönderilen bir Yunan birliğini mağlup etmiş, bilahare Yunanlılarca desteklenen 300 kişilik bir çeteyi de İzmit’e bağlı Beşdivan ile Kandıra’nın Akçaova Bucağına bağlı köyler ve Taşköprü’nün Kolca köyleri halkının da katılımıyla Doğancılar, Süveller, Kuyulu Çakırlar köyleri civarında iki gün süren çatışmadan sonra mağlup etmeyi başarmıştır. Bilahare Karasu’da bulunan Trabzon Mebusu Necati Bey’le ilişki kuran bu milis birliği ve onun direktifleriyle hareket edecektir. Yine Akçaova Tokaçlar Köyünden Rıfat Molla oluşturduğu milis kuvvetiyle bölgesindeki Rum çeteleriyle mücadeleye girişti.O da bilahare Necati Beyin emriyle hareket etmeye başladı. Aynı şekilde milis teşkilatı kurup Rum ve Ermeni çeteleriyle mücadele eden, bilahare Milli Ordu bünyesine katılan Kandıra Kazası’nın Kaymas Bucağı’ndan Halit Molla da bir diğer milis liderlerindendir. Bunların yanı sıra Yuvacık ve Suadiye bölgesinde Mahmut Bey, Adapazarı’nda Metozade Hüseyin, Sabri Bey, Kazım Kaptan, Sapanca bölgesinde Hafız Fuat, Mehmet Cemal bir diğer milis teşkilatı oluşturan kişilerdi. Bu milis kuvvetleri aynı zamanda Yunanlıların Milli Kuvvetlerin merkezi Geyve üzerine yürüdüğü sırada da Yunanlılara karşı mücadeleye girişerek ve onlara rahat vermeyeceklerdir.”[5]  

Bir ilginç durumda Adapazarı ve çevresinin tarafsız yönetim oluşturma isteğini yaşama geçirip bir süre tarafsız bölge oluşturmalarıdır. Bu durum bölge eşrafının savaş istememesi ve ticaret yapabilmek için can ve mal güvenliğinin olması gerekliliği üzerine ortaya çıkmıştır. Kuvayi Milliye’nin gelişmesini istemeyen İngilizler bu tip tarafsız bölge savunucularını desteklemişlerdir. Hem Kuvayi Milliye’nin elinde olmaması hem de istenildiği zaman işgal edilebilmesinin kolaylığı bu tarafsız bölge taleplerinin desteklenmesine yol açmıştır. Eşraf böylece Yunan işgalinin de önleneceğine inanıyordu. Her iki tarafa da heyetler gönderilerek bu bölgede tarafsız bir yönetim kurulması istendi.

Tarafsız yönetimin başında Ali Paşazade Sabri Bey vardı. Tarafsız yönetim, Adapazarı’nda kuzey tarafında Söğütlü Nahiyesini de içine alan şekilde Karadiken köyüne kadardı. Burada bir ileri karakol bulunmaktaydı. Güney tarafında da, Pabuççular Mahallesi sınırdı. Burada da Faik Efendi Komutasında bir karakol bulunmaktaydı. Tarafsız yönetim, Sapanca’da ise, Güneydoğu tarafında Hacımercan Köyü, İstanbul yönünde ise Büyük Derbent Nahiyesine bitişik olan Maşukiye Köyü sınırları içindeydi.

Tarafsız yönetim, Kaymakam vekili olarak Tüccar Hayri Bey’i, Belediye Başkanı olarak İsmail Efendi’yi, İaşe Komisyonu başkanı olarak Hacı Fahri Efendi’yi, Jandarma Komutanı olarak da Hasan Bey’i belirlemişti. Hasan Bey jandarma Komutanlığını geçici olarak kabul etmişti. İlk iş olarak Tarafsız Yönetim “Genç Dernek Efradı” adı altında dört yüz kişilik bir silahlı kuvvet oluşturmaya çalıştıysa da ancak yüz kişilik silahlı bir kuvvet oluşturabildi. Tarafsız Bölgeye silahlı girişler yasaklandı. Silahla gelenler girişlerdeki karakollara silahlarını teslim edeceklerdi.

Tarafsız Bölgenin yaşaması elbette mümkün değildi. Ali Fuat Paşa’da kolay işgal edilebilecekleri için Tarafsız Bölgeye karşıydı. Büyük Millet Meclisi yöre eşrafını karşısına almamak için Tarafsız Bölgeye göz yumdu. Yunanlıların işgaline kadar zaten Kuvayi Milliye’ye yakın olan Tarafsız Bölge yönetimi sorunlu şekilde olsa da devam etti.

6 Ekim 1920 tarihinde İznik, Kuvayi Milliye tarafından Yunan işgalinden kurtarılmıştır. Düzenli ordu kurma çalışmalarına hız verildiğinden Birinci İnönü savaşı başladığında Kuvayi Milliye düzenli orduya geçme çalışmalarına hız vermiş, birlikler düzenli ordu şekline dönüştürülmüş Kocaeli Komutanlığı oluşturulmuştu. Kocaeli ve Bolu illerini kapsayan komutanlığın başına da Miralay Halit (Karsıalan) Bey getirilmişti. Birinci İnönü Savaşının bitiminde 21 Ocak 1921 tarihinde oluşturulan Kocaeli Komutanlığı direk Genelkurmay Başkanlığına bağlanmıştı, merkezi şimdilik Geyve olarak belirlenmişti.

Birinci İnönü savaşı başladığında Yunan ve Türk kuvvetlerinin Kocaeli bölgesinde yerleşimi şöyleydi; Yunan Ordusu’nun Manisa isimli 11. Tümeninin karargâhı ve bir alayı İzmit’te, bir alayı Akmeşe-Kandıra hattında, bir alayı Büyükderbent, Çuhahane ve Bahçecik bölgesinde konuşlanmıştı. Geyve’de bulunan Kuvayi Milliye birlikleri ise, 7. ve 24. Tümene bağlı birliklerdi. 24. Tümenin 2. Alayının 1. Taburu ile Ağır makineli Tüfek Bölüğü Karaçam’da, 2. Alay Karargâhı ve Ağır Makineli Tüfek Bölüğü Melekşe’de, 3. Taburu ise Pekmezci çayırında, ağır makineli bir müfreze de Mekece’de bulunuyordu. Bunun dışında, Feyziye, Servetiye, Sultaniye, Köprübaşı, Katırözü geçitlerinde de seksene yakın milis kuvvet bulunuyordu. Sakarya Müfrezesi de, Adapazarı’nın güneyinden Karadeniz’e kadar uzanan bölgeyi savunuyordu.

İkinci İnönü savaşının başlamasıyla birlikte Yunan Ordusu İstanbul’dan trenle gelen asker ve cephane takviyesi sonucu Sapanca ve Adapazarı’nı işgal etmek için saldırıya geçti. Tarafsız Bölge durumunda olan ve zayıf tarafsız yönetim tarafından idare edilen bu bölge Yunan ordusuna fazla direnememiş, halkta yerleşim yerlerini terk ederek Sakarya Nehri’nin doğuşuna geçmek zorunda kalmıştır. Yunan Ordusuna yardımcı olan Ermeni ve Rum Çeteleri dışında hain işbirlikçi eski Kocaeli Mutasarrıfı İbrahim Hakkı’nın oluşturduğu seksene yakın Abaza’dan oluşan bir hain çete de bulunmaktaydı. Adapazarı’nın işgalinden sonra İbrahim Hakkı’nın referansıyla Maan Mustafa Yunanlılar tarafından Adapazarı Kaymakamı olarak görevlendirilmiştir. Bu işbirlikçiler, Adapazarı’nın kurtuluşundan sonra tutuklanıp cezalandırılacaklardır. Yunan birlikleri bölgeden çekilmeye başladığında Ankara Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey’e gönderilen 23 Haziran 1921 tarihli raporda, Ankara Hükümetinin fiili temsilcisi olan Hikmet Bey, İzmit’in Milli kuvvetler tarafından ele geçirilmesi durumunda İngilizlerin bu duruma ses çıkarmayacağını bildirmekteydi. İngilizler Milli Kuvvetlerin Yarımca’ya gelmelerini istememekteydi. Yunanlılar 27 Haziran tarihinde İzmit’i özellikle deniz yolu ile boşaltmaya başlamışlardı. 28 Haziran günü Sakarya Bölge Komutanlığının emrindeki Süvari Birliği herhangi bir direnişle karşılaşmadan İzmit’e girmiştir. Seymen iskelesinden Karamürsel’e doğru çekilen Yunan ordusunun kara birliği de yakıp yıkarak geri çekilmekteydi. 30 Haziran itibariyle Yunan ordusu Kocaeli yarımadasından tamamen çekilmiş oldu. İngilizler ise, Türk ordusunun İstanbul’a yürümesinden korkuyorlardı. Bu nedenle İngiliz komutanlarının görüşme teklifleri Türk komutanlarınca ret edilmesine karşın, Türk Ordusu Derince sınırında durdu. İngilizlerin korkusu da böylece sona ermiş oldu. İzmit’te çekilen Yunan Ordusu ile birlikte kaçan Ermeni, Rum çeteler ve hain işbirlikçiler yaklaşık iki yüz civarında ev ve işyerini yağmalamış ve yakmışlardı. Çok ciddi bir vahşet söz konusu idi. Yapılan tahkikat komisyonlarında 7400 Türkün öldürüldüğü tespit edilmişti. Öldürülenlerin pek çoğunun eli ayağı, kulağı kesilmiş ve pek çok kadın ve kız tecavüz edilerek öldürülmüştü. İstanbul’da bulunan İtilaf devlet temsilcileri dahi böyle bir zulüm karşısında sessiz kalamamış ve Yunan Hükümetine 4 Eylül 1921 katliamı ile ilgili nota vermişlerdir.

Kuvayi Milliye İzmit’e girince hemen geçici bir yönetim oluşturmuş, Portakal Hafız Rüştü Efendi’yi Mutasarrıflığa, Hakkı Selçuk Bey’i polis müdürlüğüne, Haramzade Salih Bey’i de Belediye Başkanlığına atamıştır. İstanbul’dan İzmit’e gelen Hacı Ali Bey başkanlığında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin diğer yetkili kişileri olarak, Hafız Mehmet Efendi, Kalemci Salih Efendi, Osman Nuri Efendi, Hafız Eşref Efendi, Bakkal Hacı Osman Efendi ve Hakkı Bey görev almıştır. Geyve’de bulunan Kocaeli Mutasarrıflığı da İzmit Merkeze nakledilmiştir. Zaman zaman Yunanlıların İzmit’i işgal edecekleri yönünde söylenti olmasına karşın gerek Sakarya savaşındaki Türk zaferi gerekse bu konuda Kocaeli Bölgesindeki yurtseverlerin direniş kararı ve Yunan Ordusunun saldırı değil savunmaya çekilmesi böyle bir işgale izin vermemiştir.

Zaman Milli Kuvvetlerin lehine çalışıyordu. Artık Büyük Taarruz için çalışmalar başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, 13 Haziran 1922 tarihinde bölgeye gelerek, Adapazarı’na gelen annesi ve kız kardeşi ile görüştü. Gerçek amaç ise Kocaeli Bölgesindeki kuvvetleri tetkik etmekti.

Fransız yazar Claude Farrere Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek istiyordu. Yapılan yazışmalar sonrası 18 Haziran 1922 tarihinde Fransız savaş gemisi ile birlikte İzmit’e gelen Claude Farrere, sandalla sahile çıkarken limanda toplanan halkın “Yaşasın Türkiye, Yaşasın Mustafa Kemal” sloganlarıyla karşılandı. Mustafa Kemal Paşa ve Claude Farrere özel bir trenle ertesi gün İzmit’ten Adapazarı’na geçtiler. Ertesi gün Claude Farrere İzmit’e dönerek geldiği savaş gemisiyle İstanbul’a döndü. Mustafa Kemal Paşa’da kız kardeşi ve annesi ile birlikte 24 Haziran 1922 tarihinde Ankara’ya döndüler.

Temmuz ayında çok başarılı olamayan İzmit Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Hacı Ali Bey başkanlığındaki Yönetim Kurulunu değiştirmek için seçim yapılmıştır. Önceki başkan Hacı Ali Bey bu seçimde sadece iki oy alabilmiştir. Emekli süvari Kaymakamı Mümtaz Bey Malta sürgünlerindendi. En fazla oyu alarak başkanlığa seçildi. Yönetim Kuruluna ise, Malta sürgünlerinden olan eşraftan Hafız Rüştü Bey ve eski mebuslardan Malta sürgünü Hoca Rıfat Efendi ile İzmit Tahrirat memurlarından Ali Galip Bey, Hüseyin Bedrettin Bey, Said Bey seçilmişti.

Büyük taarruz ile birlikte Kocaeli bölgesi İngilizlerin de sahillerden çekilmesi ile birlikte tam olarak Türk Ordusunun eline geçmiştir.

Mudanya Mütarekesi sonrası İzmit’le ilgili en önemli olay, işbirlikçi hain gazeteci ve bir süre Milli Eğitim ve İçişleri bakanlığı yapan Ali Kemal Bey’in yakalanıp İzmit’e getirildikten sonra “halk” tarafından linç edilmesi olayıdır. Ali Kemal Bey, İstanbul’da berberde tıraş olurken, Türk İstihbarat görevlileri tarafından yakalanmış ve bir motorla 6 Kasım 1922 tarihinde İzmit’e getirilmiştir. Birinci Ordu Komutanı (sakallı) Nurettin Paşa tarafından hazırlanan bir senaryo sonucu, sivil kıyafet giymiş askerlerin kışkırtmalarıyla toplanan kalabalık tarafından linç edilmiş, cesedi, İzmit tren köprüsüne asılmıştır.

28 Ocak 1923 tarihinde il Daimi Kurulunun teklifi ve İçişleri bakanlığının onayı ile İzmit adı Kocaeli olarak değiştirilmiştir.

Milli Mücadele döneminde Kocaeli’nde bazı kişilerin olumlu ya da olumsuz önemli katkıları olmuştur. Bu kahramanları ve hainleri en azından bir kısmını özet bir şekilde belirtmeyi görev biliyorum:

Milli Mücadele dönemindeki kahramanlarımızdan İbrahim Süreyya (Yiğit) Bey:

1880 İstanbul doğumludur. Siyasal bilgiler mezunudur. Çeşitli kasabalarda kaymakam ve mutasarrıf olarak görev yapmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesidir. İttihatçı olduğu için 1906 yılında Sinop’a sürgün olarak yollanmış ve üç yıl Sinop’ta kalmıştır. Trablusgarp savaşına gönüllü katılanlardandır. Çanakkale savaşları sırasında Gelibolu mutasarrıfı olması nedeniyle Mustafa Kemal ile tanışmıştır.

İstanbul’da 1952 yılında vefat etmiş Milli Mücadele kahramanlarımızdan İbrahim Süreyya Yiğit, 1917 yılında Kocaeli Mutasarrıflığına atanmıştır. Atanmasıyla birlikte Kocaeli bölgesindeki asker kaçaklarıyla mücadele etmiştir. Bölgedeki asayişi bozan Ermeni ve Rum/Yunan çeteleri ile de çetin bir mücadele içine girmiştir. 8 Mart 1919 tarihinde Damat Ferit Paşa Hükümeti tarafından görevinden azledilmiştir.

Çerkez olması nedeniyle Rauf Bey’le arası çok iyi olan İbrahim Süreyya, Kocaeli Mutasarrıflığından azledildikten sonra Ege’yi, Yunanın İzmir’i işgali sonrası Rauf Bey’le birlikte dolaşmış ve Amasya’ya da birlikte gitmişlerdir. Meşhur ve tari­hî Amasya Protokolü’nde imzası vardır. Erzurum Kongresi’nde Amasya, Sivas Kongresinde de Balıkesir ve havalisi delegesi idi. Ekim 1919’da yapılan Meclis-i Mebusan seçimleri sonunda Saruhan (Manisa) me­busu olarak son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na girmiştir. 16 Mart 1920’de İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine Anadolu’ya kaçmış ve 23 Nisan 1920 tarihinde açılan TBMM’ne yine Saruhan mebusu olarak ka­tılmıştır. Bütün ömrü büyük Atatürk tarafından kendisine verilen “YİĞİT” soyadının anlamına uygun olarak geçmiştir.

Sakarya Meydan Muharebe’sini müteakip Fevzi ve İsmet Paşaların Mustafa Kemal’ a müşirlik ve gazilik unvanının verilmesine dair olan önerge­lerinin bir benzerini İbrahim Süreyya Yiğit ve 62 arkadaşı da vermiştir.

Milli Mücadele dönemindeki hainlerimizden Mahmut Mahir Bey:

Damat Ferit Paşa tarafından İbrahim Süreyya Bey’in yerine 9 Mart 1919 tarihinde Kocaeli Mutasarrıflığına atanmıştır. Tipik bir İttihat ve Terakki düşmanıdır. Kocaeli’nde asayişin iyice bozulmasına ve Ermeni, Rum/Yunan çetelerinin çoğalmasına yol açmıştır. İzmit’te Kaymakam Mümtaz Bey, Hacı Ali Efendi, Abidin Bey, Eşref Bey, Rıfat (Yüce) Bey ve Adapazarılı Sipahizade Hamit Bey ile daha pek çok kişiyi İttihatçı olmaları nedeniyle tutuklatıp İstanbul’a yollatmıştır. Bir buçuk ay gibi kısa süre İzmit’te kalan daha sonra Çanakkale Mutasarrıflığına atanan hain Mahmut Mahir Bey yüz ellilikler listesinde de elli üçüncü sırada yer almış tescilli bir vatan hainidir.

Milli Mücadele dönemindeki tartışmalı kişilerden Ali Suat Bey:

Damat Ferit Paşa tarafından 9 Ağustos 1919 tarihinde Kocaeli Mutasarrıflığına atanmıştır. Wilson Prensipleri Cemiyeti üyesi olan Ali Suat Bey ABD mandasını savunanlardandır. Milli Mücadeleye karşı olmamakla birlikte, İstanbul Hükümetlerine de karşı çıkmamaya özen göstermiştir. Sivas Kongresine delege yollanmasına karşı çıkmış, Sivas Kongresinde alınan kararları da uygulamaya çalışmıştır. Yukarıda bazı konularda ki yaklaşımını belirttiğim için tekrar olmaması nedeniyle yazmayacağım. Kısaca Ali Suat Bey, Damat Ferit Paşa hükümeti sonrası kurulan Ali Rıza Paşa Hükümetinde biraz daha Kuvayi Milliye düşüncesine yanaşmıştır. Çerkez Bekir olayında biraz pasif davranmış, Mustafa Kemal Paşa’ya yeterli bilgilendirme yapmaktan da çekinmiştir.

Milli Mücadele dönemindeki hainlerimizden İbrahim Hakkı Bey:

İbrahim Hakkı Bey, 14 Nisan 1920 tarihinde Ali Suat Beyden boşalan Mutasarrıflık makamına atanmıştır. Milli bir hain olan İbrahim Hakkı Bey, İngiliz ve Yunanlılarla da tam bir işbirliği içine girmiştir. 11 Nisan 1920 de yayınlanan, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah Efendi’nin “Fetvayı Şerife”sini Kocaeli Bölgesinde dağıttırmış, gazetelerde yayınlatmış ve pek çok yere ilan olarak astırmıştır.

“İbrahim hakkı Bey 12 Ekim 1920’de beraberinde Yunanlılar olduğu halde Sapanca’ya gitmiş, halka Kuvayi Milliye’yi kabul etmeleri halinde kasabayı yakma tehdidinde bulunmuştu. Halkın bir kısmı gözleri bağlanmak suretiyle düşmanın tahkimat ve nakliye işlerinde çalıştırılmışlardı. Yine Kasım 1920’de beraberinde bazı gayrimüslim çeteleri de olduğu halde Adapazarı halkını Kuvayi Milliye’ye mensup oldukları gerekçesiyle cezalandırmak üzere harekete geçmişti”[6]

İbrahim Hakkı Bey, Tevfik Paşa Hükümeti tarafından azledilmesine karşın, uzun süre fiili olarak Kocaeli Mutasarrıflığına devam etmiştir. Tevfik Paşa Hükümeti tarafından mutasarrıflık görevine atanan Abdülvehab Bey, İzmit’e gelmişse de burada barınamamış, İbrahim Hakkı Bey’e bağlı, (başta merkez memuru Nazım Paşa’nın kayınbiraderi Fuat Bey olmak üzere)  polisler tarafından İstanbul’a geri yollanmıştır. Bu durumdan sonra bölgede terör estiren İbrahim Hakkı Bey, Dahiliye/İçişleri Bakanlığı ile de mutasarrıf sıfatı ile yazışmalara da devam etmiştir. Görünen o ki, Yunanlılar ve İngilizler tarafından korunan İbrahim Hakkı Bey’i İstanbul Hükümetleri de tam olarak karşılarına almak istememektedirler. Sonuçta Yunan işgalinin sona erdiği 28 Haziran 1921 tarihine kadar İbrahim Hakkı Bey fiili olarak mutasarrıf görevine devam etmiştir. Çerkez Teavün Cemiyeti tarafından da hain ve işbirlikçi bir Çerkez olarak kınanan İbrahim Hakkı Bey, çekilen Yunan askerleri ile birlikte kaçmıştır.

150’liklerin 67. sırası İbrahim Hakkı: İzmirliydi. İzmit Mutasarrıfı esbak Hakkı 1922 yılbaşsında Kral Konstantine İzmir Çerkez Kulübü Başkanı olarak iyi dileklerini sun­muştur. Yunan ordusunun taarruza geçmesi üzerine ve İzmit Mutasarrıfı İbrahim’in yaptığı kötü propaganda yüzünden millî kuvvetlerin çoğunun da­ğıldığı anlaşılmıştır. Karamürsel ilçesindeki Çerkez İbrahim, Adapazarı Meclis-i Umumi ve encümen azası iken Ferit Paşa tarafından İzmit Mutasarrıflığı’na tayin olunmuştur. Mutasarrıflığa kim tarafından getirildiği bilinmemektedir. Anzavur Ahmet’in tayin ettiği söylenmektedir. Avni Öztüre’ye göre Çerkez İbrahim Anzavur tarafından İzmit’e muta­sarrıf vekili olarak 1920 yılında atanmıştır. Çerkez İbrahim’den yüz bulan bazı işbirlikçi Çerkez ve Abazalar İzmit’te çok zulüm yapmışlardır. İngiliz mümessili Kaptan Lister’le beraber İzmit’te pek çok dolap çevirmiştir. Mustafa Kemal Paşa mecliste gizli celsede yaptığı bir konuşmada ‘Ezcümle İzmit’te Suat Bey namında bir mutasarrıf vardı. İngiliz İbrahim namıyla bir başka mutasarrıf vardır. Bu zat İngilizlerle beraber İz­mit’ten Şarka doğru birtakım ifradat kanalları açtı’ dediği kimsedir.”[7]

Milli Mücadele dönemindeki kahramanlarımızdan Sadettin Bey:

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Kocaeli Mutasarrıflığına atanmış kişidir. İzmit’in işgal altında olması nedeniyle Geyve’de göreve başlamıştır. Bu arada İzmit’te İstanbul Hükümeti tarafından atanan mutasarrıfta bulunmaktadır. Geyve’de bulunan idari yapı, Adapazarı’nın kurtarılmasıyla Adapazarı’na, İzmit’in kurtarılması ile de İzmit merkeze 28 Haziran 1921 tarihinde tekrar taşınmıştır. Görevi sırasında özellikle köy okullarının açılmasına yardımcı olmuştur. 14 Haziran 1922 tarihinde Doğançay istasyonuna gelen Mustafa Kemal Paşa’yı karşılamış, 17 Haziran 1922 tarihinde büyük bir coşkulu kalabalığın alkışları arasında İzmit’e giren Mustafa Kemal Paşa’yı iki gün de evinde konuk etmiştir.

Milli Mücadele dönemindeki hainlerimizden Anzavur Ahmet:

Mustafa Kemal’in Anadolu’daki direniş örgütünün başına geçmesi, Sivas Kongresi ile aldığı kararlar sonrası Kuvayi Milliye’nin artık bir güç olmaya başlaması üzerine, Vahdettin ve İstanbul hükümeti eski bir jandarma subayı, kız kardeşinin cariye olması nedeniyle de saraya yakın olan Anzavur Ahmet’i de Kuzey Ege ve Marmara bölgelerindeki işgale karşı oluşan direnişi kırmakla görevlendirdi. Anzavur Ahmet, Eylül ayından itibaren Gönen ve Manyas’ta Kuvayi Milliye karşıtı çalışmalara başladı. Kuvayi Milliye ye toplanan ya da kaçırılan silahlara el koyuyor, Kuvayi Milliye ye katılımları engelliyordu.

“Anzavur’un ilk hareketi Biga’da silah kaçıran Hamdi Bey ismindeki mert ve fedakâr bir Kuvayi Milliyecinin iğfal olunmuş cahil bir takım ahali tarafından katil ve ifnası(yok edilmesi) hadisesiyle birlikte başlar.”[8]

1 Ekim ile 25 Kasım 1919 tarihleri arasında başlayan bu isyan Manyas, Gönen, Ulubat ve Bandırma bölgelerine kadar yayılmıştır. Padişah ve İstanbul Hükümeti tarafından görevlendirilen Anzavur, Padişahın adamı olduğunu, savaşın bittiğini ve askerin terhis olduğunu, Kuvayi Milliye’nin padişaha isyan ettiğini söyleyerek kısa zamanda etrafında önemli bir silahlı güç topladı. Bazı çetelerinde katılmasıyla isyan bölgesinde idareyi ele aldı. Milli kuvvetlerin yetersizliği sonucu Çerkez Ethem’in Kuvayi Seyyariyesi bölgeye çağırıldı. Çerkez Ethem Anzavur kuvvetlerini dağıttı. Anzavur yakalanamayıp kaçtı.

Yakalanamayan Anzavur ve Anzavur’un adamlarından Gavur İmam 16 Şubat 1920 tarihinde Biga’ya saldırıp işgal etti. Ayaklanma tekrar hızla yayıldı. Bazı kaynaklarda İngilizlerin bu ayaklanmada Anzavur Ahmet’e ciddi oranda para verdiğini de söylüyor. Anzavur, ordunun depolarındaki silahlarını hatta birkaç da top ele geçirdi. Anzavur’un Balıkesir’i alma olasılığı ortaya çıkınca, bu durumda Yunan ordusu ile irtibatı da sağlanmış olacağından, Ankara bir kez daha Çerkez Ethem’e başvurdu. Çerkez Ethem 15 Nisan’da karşı saldırıya geçti. 17 Nisan 1920 tarihinde Çerkez Ethem ve kuvvetleri sayesinde bu isyan da bastırılmış oldu. Karabiga’ya kaçan Anzavur, oradan İstanbul’a döndü.

Trakya ile Anadolu’daki Kuvayi Milliye taraftarlarının irtibatını kesmek ve Yunan İşgalini kolaylaştırmak için pek çok kaynağa göre de İngilizlerin maddi ve manevi desteği ile ayaklanma çıkaran Anzavur’un başarısız olması üzerine, el altından desteklenen yerel ayaklanmaların sonuç getirmeyeceği ve Kuvayi Milliye’yi dağıtamayacağı anlaşılınca, düzenli bir askeri gücün oluşturulmasına girişildi. Bu askeri gücün adı İstanbul Hükümetinin 18 Nisan 1920 tarihli kararnamesinde Kuvayi İnzibatiye olarak belirtildi. Aynı kararname, Kuvayi İnzibatiye’nin görevinin Düzce, Hendek ve dolaylarında Kuvayi Milliye’ye karşı ayaklanmış olanları desteklemek, bu bölgeleri İstanbul Hükümeti’nin etkisi altına alarak milli kuvvetleri etkisizleştirmek olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Kuvayi İnzibatiye, Harbiye ve Dâhiliye Nazırlığına bağlı olacak, ayrıca asayiş olaylarında kolluk kuvvetlerine de yardım edecekti. Kuvayi İnzibatiye, üç piyade alayı ve bir topçu taburundan oluşan 4.000 kişilik bir tümendi. Kuvayi İnzibatiye’nin komutanlığına Nemrut Mustafa Paşa’nın divanı harp-i örfi üyelerinden Süleyman Şefik Paşa atandı. Süleyman Şefik Paşa Nisan 1920’de İzmit’e geldi. Bu sırada İstanbul Hükümeti tarafından Paşalığa yükseltilmiş Anzavur Ahmet ile çatışınca, zaten disiplinsiz ve İstanbul’un genel olarak alt tabakalarından oluşan derme çatma tümenin komutanlığından istifa ederek İstanbul’a döndü. Böylece Kuvayi İnzibatiye Anzavur Ahmet’e kalmış oldu.

Anzavur 10 Mayıs 1920 tarihinde Adapazarı’nı işgal etti. 12 Mayıs günü ise Kandıra’ya girdi. Amacı Geyve Boğazını ele geçirmekti. 15 ve 17 Mayıs’taki Geyve çatışmalarını, bölgeye yetişen Çerkez Ethem kuvvetleri ve Ali Fuat Paşa komutasındaki 20. Kolordu birlikleri kazandı. Çerkez Ethem, Adapazarı’na kaçan Anzavur’u takip etti ve Kuvayi Milliye güçleri Adapazarı’nı 23 Mayıs 1920 tarihinde kurtardı. 14 Haziran 1920’de son yapılan çatışmada, Kuvayi İnzibatiye birlikleri dağıldı. İstanbul Hükümeti 25 Haziran 1920 tarihinde Kuvayi İnzibatiye ordusunun kaldırıldığını ilan etmek zorunda kaldı. Böylece “Hilafet Ordusu” denilen ve zamanına göre paralı askerlerden oluşan ve bolca paraya neden olan (İngilizler İstanbul Hükümetine borç vermişlerdi) Kuvayi İnzibatiye, Kuvayi Milliye ye karşı İstanbul hükümetinin son kozu olarak tarihteki yerini aldı.

Anzavur, İstanbul’a kaçmış ve sonra Biga taraflarına geri dönmüştür. Daha sonra Milli Kuvvetlerle bir çatışmada 15 Nisan 1921 tarihinde Karabiga’da Adliye Köyü yakınlarında Çiftlik köyünden Mehmet Efe tarafından öldürülmüştür.[9]

Kocaeli İlinin önemli kazalarından Adapazarı’nın Milli Mücadele dönemindeki Kaymakamları da konumuz açısından önemlidir. Mondros Ateşkes Antlaşması yapıldığı sıralarda Adapazarı Kaymakamlık görevini Fuat (Carım) Bey yapmaktaydı. İttihat ve Terakki üyesi olan Fuat Bey azledildikten sonra, Adapazarı’nda kurulan ilk Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinde yer almıştır. Baştan beri Kuvayi Milliye saflarında yer alan Fuat Bey, seçimlerde de Kocaeli milletvekili olarak seçilmiştir. Ayaklanmalarda nasihat heyetlerinde yer almış, verilen her görevi yerine getirmeye çalışmış bir yurtseverdir. Fuat Bey’den sonra Recai Nüzhet Bey Adapazarı Kaymakamlığına atanmıştır. İttihat ve Terakki düşmanı bir kişidir. Kuvayi Milliyeci Sipahizade Hamit Bey’i tehcir suçlamasıyla tutuklatıp, İstanbul’a göndermiştir. Kısa bir süre sonra istifa etmek zorunda kalmıştır. 13 Ağustos 1919 tarihinde yerine Tahir (Barlas) Bey atanmıştır. İlk zamanlar Kuvayi Milliye’ye mesafeli olan Tahir Bey daha sonra Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinde de yer almıştır. Milletvekili olduktan sonra görevinden azledilmiş yerine Gümüşhacıköy kaymakamı Tevfik Bey atanmıştır. Tevfik Bey, Kuvayi Milliye’nin baskısına dayanamayarak istifa edip İstanbul’a dönmüştür. İstanbul Hükümeti bunun üzerine Adapazarı kaymakamlığına İzmit komiser yardımcısı Şevki Efendi’yi atamıştır. 13 Eylül 1920 tarihinde Şevki Efendi Adapazarı’na, Abaza, Ermeni ve Rum/Yunanlılardan oluşan bir kafile ile gelmiştir. Kuvayi Milliye Adapazarı’na hâkim olunca, Gebze Kaymakamı Ferit Bey Adapazarı Kaymakamlığı da yapmıştır. Kuvayi Milliye çekilmek zorunda kalıp, Adapazarı İstanbul Hükümeti’nin kontrolüne girince de Mehmet Fuat Bey bir süre Kaymakamlık yapmıştır. Adapazarı’nın tarafsız yönetim zamanında Kaymakam vekili olarak Sefer Bey’i, Cezmi Bey’i ve Hayri (Telgrafçı) Bey’i görüyoruz.

Adapazarı’nın Yunanlılar tarafından işgali üzerine dava vekili Mehmet Nurettin Bey, hain İbrahim Hakkı tarafından Kaymakam vekilliğine atanmıştır. Daha sonra Maan Mustafa Bey Kuvayi Milliye karşıtı olarak bu göreve getirilmiştir. Daha sonra Divanı Harpte yargılanmış ve düşmanla işbirliği ve vatana hıyanetten idam cezası almış ancak idam edilmemiştir. Bunun yerine yüz ellilikler listesinde yer alıp ülkeden atılmıştır.

Büyük taarruz zamanında ise kaymakamlık görevini Özdemir Bey yapmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk Büyük taarruz öncesi 12-24 Haziran tarihleri arasında Adapazarı ve İzmit civarında bir gezi yapmış ve “Kocaeli Grubu” adı verilen askeri gücü yerinde görmek istemişti. Ayrıca annesine kavuşmuş ve onu Ankara’ya getirebilmişti. Bu arada Fransız yazarlardan Türk dostu Claude Farrere’de İzmit’e geldiğinden onunla da bir görüşme yapmıştır. Bu arada Sapanca İstasyonunda kısa bir mola veren Mustafa Kemal Paşa, İstasyondan ayrılmadan önce Vecihi Bey’in on yaşındaki oğlu Nezihi’nin önüne çıkıp, asker selamı verdikten sonra yaptığı konuşmayı aynen yazıyorum;

Büyük Halaskarımız/Kurtarıcımız,

Büyüklüğünüz yanında ben ne kadar küçüksem, küçük kalbimin duygusu da size karşı o kadar büyüktür. Tıpkı şu mini mini gölümüzün o ulu deryalarımızı hatırlattığı gibi… Onu, beni, bizi, hepimizi en korkunç uçurumlardan siz kurtardınız. O uçurumlar kadar derin gönlümüzün gölümüz kadar derin minnet ve şükranları ne yolda takdim edilebilir ki? Tarihteki mevkiiniz sema kadar yüksek ve nurludur. Hâlbuki yalnız minnet ve şükranlarımı değil, temennilerimi ve emellerimi de arz edeceğim. Sapanca’yı kurtaranlardan Terkos’u, İşkodra’yı kurtaracakları günü bekleyeceğim. Onlar, yalnız anamın, babamın yurdu oldukları için değil, ana vatanımızda o yerlerin koptuğu yaralar hala kanadığı için ben bu günlere kanmayacağım. Gerçi pek küçük bir Sapancalıyım. Fakat sapanım ve sapanımla sizlerin, emellerinizin arkasındayım. Felaketli vatanımın, harap olan yurdumun sefil bir yavrusu olmak sıfatıyla Yusuf Kemal Beyin teşrifinde de demiştim ki, ‘vahşi Yunanlılar tarafından yeşil dağlarımızda ağaç, köylerimizde, bucaklarımızda üzerimize alacak hiçbir eşya kalmadı. Şu küçük aklımla garbın adil ve medeni olduğu kanaatindeydim, heyhat…’ Medeniyet bu mu, temeddün bu mu? Dedelerimizin, babalarımızın, kardeşlerimizin mübarek kanlarıyla yıkanan bu topraklarda Yunan çizmelerinin sürüklendiğine katiyen razı değiliz. Misakı Millimizin tamamıyla muhafazası uğrunda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyeceğiz. Çünkü biz de yaşamak isteriz.” Mustafa Kemal Atatürk, bu küçük çocuğun konuşmasına şaşırmış ve şu karşılığı vermiştir; “Bütün vatanın kurtarılmış evlatları emin olabilirler. Sizin için esaslı bir zemini hayat bırakacağız. Merak etmeyiniz.” 

İzmit, Yalova, Adapazarı civarında halk, işgal güçleri tarafından diğer yerlerde olduğu gibi pek çok eziyete ve tecavüze maruz kalmıştır. Bu eziyet ve tecavüzlerde yerli Ermeni ve Rum/Yunanlıların da bulunması etkileyicidir. “Ahenk” gazetesinde savaştan sonra bu eziyetlerin bir kısmı yayınlanmıştır.[10]

Mustafa Kemal Paşa’nın Lozan Konferansı sırasında İzmit’e gelip gazetecilerle yapmış olduğu görüşme önemli olduğu için bu konuya da değinme gereğini duydum. Gazi Mustafa Kemal Paşa 16 Ocak 1923 akşamı İstanbul gazetelerinin başyazarlarıyla beş buçuk saat süren bir görüşme yapmıştır. Görüşme TBMM’nin dört kâtibi tarafından kayıt altına alınmıştır. Amaç günün sorunlarını tartışıp başta Lozan Konferansı hakkında olmak üzere o günün basınına aydınlatıcı bilgi vermektir. Konuşulanların yazılmaması kararlaştırılmıştır. Bin dokuz yüz yirmi dokuz yılında Atatürk’e yakın bir gazeteci onun iznini alarak konuşulanları yayınlamıştır.

İzmit’teki görüşmeye, İstanbul’dan Kızılay Başkanı Hamit Bey, Dr. Adnan Adıvar ve Halide Edip Adıvar’la birlikte, Vakit Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin (Yalman) Bey, Tevhidiefkar Gazetesi Başyazarı Velit Ebüzziya Bey, Akşam Gazetesi Başyazarı Falih Rıfkı (Atay) Bey, İleri Gazetesi Başyazarı Suphi Nuri (İleri) Bey, İkdam Gazetesi Başyazarı Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) Bey, Tanin Gazetesi Başyazarı İsmail Müştak (Mayakon) Bey katılmıştır. Ayrıca İleri gazetesinin İzmit muhabiri Kılıçzade Hakkı Bey’de görüşmelere katılmıştır. Görüşme 1874 yılında yapılmış olan İzmit Kasrında gerçekleşmiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın toplantının bitişinde söylediği son sözleri, bir şekilde toplantının özeti şeklindedir. Bugünün Türkçesi ile yazıyorum:

Gelecekteki politikamız hakkında görüşmek istemiştiniz. Bunu uzun uzadıya şimdi görüşmek olanaklı olmadığından başka zaman bırakalım. Yalnız şunları da söyleyeyim; Barış olma olasılığı vardır. Olmama olasılığını da dikkate almaktayız ve önlemlerimiz de vardır. Çünkü canımız çok yandı, çok aldatılmışızdır. Hatta bugün bile aldatılmış bir haldeyiz. Mudanya Antlaşmasının hükümlerine aykırı hareketler görüyoruz. Şüphesiz ki barış olduktan sonra çok çalışmak gerektiğini biliyoruz. Bunun için zararımızı en kısa zamanda onaracak esaslı bir program yapmak zorundayız. Bu program üzerinde fırka/parti oluşacaktır. Siyasi Partinin bütün memleket ve ulus içinde aydınlatıcı örgütüne sahip olmalıyız. Ulusu örgütsüz ve hedefsiz bırakamayız. Bırakırsak bu ulus elimizden gider. İdeallerimizin sadece teoride kaldığını görürüz.

Bu üç yıllık ulusal mesainin/çalışmanın, fedakârlığın sonucu olarak iki hedefimiz vardır. Birisi tam bağımsızlık, diğeri de birincisi kadar önemli olan yeni hükümetimizdir. Birincisini açıklama kolaydır. Çünkü herkesin duyduğu, canının yandığı şeydir. İkincisini ise herkes anlamıyor. Bunun için hükümetin görev ve içeriğini, Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun (Esas Teşkilat Kanunu/Anayasa) ruh ve anlamını görüştüğümüz noktalardan inceleyip halka anlatmalıyız. Tutucuları/yobazları bize saldırtmak için değil, aklıselim sahibi olan ulusumuzun çoğunluğuna gerçeği anlatacak şekilde anlatmalıyız.

Bizden önceki Osmanlı devletinde sürekli ve düzgün takip edilmiş bir siyaset yoktu. Sadece kişisel siyaset vardı. Dış siyasetin dayanağı güçlü bir iç siyasettir. Yaşanılanlar eski siyasetin sonuçlarını bugün bize pek güzel gösterdi.

Dünyada dengelilik denilen bir şey vardır. Biz onun dışında değiliz. Doğuda büyük bir devletle ya da batıda birkaç devletle ilişki kurmak, birlikte hareket etmek, anlaşmak yoluyla denge ortamında yerimizi tespit etmek gerekir. Ne doğuya ne de batıya önem vermeksizin yalnız kendimize güvenmekle yetinebilir miyiz sorusu da akla geliyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse bu zamanda en güvenilir siyaset yalnız kendi gücümüzle yetinme siyasetidir. Başkalarına güvenle bağlanamayız. Fakat bu yarın oluşacak durumlar karşısında herhangi bir tarafa yaklaşmayı olanaksız ve yanlış da kılmaz.”

Gazeteciler İstanbul’a döndükten sonra Mustafa Kemal Paşa hakkında övücü yazılar yazmıştır. Toplantıya katılanların içinde Mustafa Kemal ve Kuvayi Milliye karşıtı herhangi bir gazeteci olmadığını da belirtelim.    

 

[1] Milli Mücadele’de İzmit-Adapazarı ve Atatürk. Sabahattin Özel. Derin Yayınları. Nisan 2009. Sf:17

[2] Milli Mücadele Döneminde Kocaeli. Adnan Sofuoğlu.AAM.2006. Sf:20

[3] Milli Mücadele Döneminde Kocaeli. Adnan Sofuoğlu.AAM.2006. Sf:26

[4]Milli Mücadele Döneminde Kocaeli. Adnan Sofuoğlu.AAM.2006. Sf:143

[5] Milli Mücadele Döneminde Kocaeli. Adnan Sofuoğlu.AAM.2006. Sf:144-145

[6] Milli Mücadele’de İzmit-Adapazarı ve Atatürk. Sabahattin Özel. Derin Yayınları.Nisan 2009. Sf:89

[7] Milli Mücadele’de Kahramanlar-Hainler. Ahmet Hür. Puslu yayınları.Ekim 2017. Sf:630

[8] Birinci Büyük Millet Meclisi. Yunus Nadi. Cumhuriyet gazetesi yayını. Nisan 1998. Sf:23

[9] Milli Mücadele’de Kahramanlar-Hainler. Ahmet Hür. Puslu yayınları.Ekim 2017. Sf:106

[10] Ahenk ve Halk Gazetelerinde İşgal Hatıraları. Mevlüt Çelebi. AAM.2015. Sf:183