Milli Mücadele dönemi dediğimiz Mondros Mütarekesinden sonra başlayan dönemde Kayseri’de merkezi yapının otoritesi önemli ölçüde zayıflamıştı. Kayseri’de asayiş önemli ölçüde bozulmuş, herkes kendi güvenliğini sağlamaya çalışmaktadır. Ciddi bir eşkıya ve yağma tehdidi söz konusudur.
Bu arada Kayseri’de çok ciddi şekilde asker kaçağı bulunmaktadır. Kayseri Kalem reisi ve Mevki Komutanı Miralay/Albay Şahap Bey, çok sayıda asker kaçağını idam ettirmiştir. Asker kaçakları o kadar fazlalaşmıştır ki, dağlarda yüz kişilik makineli tüfekli müfrezeler oluşmuştur. Doğal olarak soygunlar, yağmalar fazlalaşmıştır. Bunun yanında, Rusların Doğu Anadolu bölgesindeki hareketleri, Fransızların Maraş, Adana çevresindeki işgalleri üzerine pek çok kişi Kayseri’ye göç etmiştir. Nüfus doğal olarak ciddi bir artış göstermiştir.
Ekonominin savaş nedeniyle bozulmasının yanı sıra Kayseri’nin ticaretini ve zanaatkârlarının önemli bir kısmını elinde tutan Ermenilerin, tehcir nedeniyle şehirden ayrılmaları da önemli bir etki yapmıştır. Dükkânlar her geçen gün açılmamaya başlanmış ve şehirde nüfusun da artması nedeniyle ekonomi çökmüştür.
Mondros mütarekesi sonra, Kayseri’ye dönen Ermenilerin evlerini geri almak istemesi ayrı bir asayiş sorununu gündeme getirmiştir. Evlerinden çıkartılan Türkler daha önce kendi evleri kamulaştırıldığı için evsiz kalmış ve sokaklarda yaşamaya başlamışlardır. Türklerin mutasarrıflığa yaptıkları şikâyetler de havada kalıyor kendilerine yardım edilemiyordu. Zamanın Kayseri Mutasarrıfı Kemal Bey, İngilizler tarafından istenmeyen bir kişiydi. Nitekim 24 Şubat 1919 tarihinde İngiliz Yüksek Komiserliği, Sadrazam’a yazdığı mektupta, Kayseri Mutasarrıfı Kemal Bey’in, Ermenilerin “gasp” edilen mallarının iadesinde yeterince çalışmadığı için derhal değiştirilmesini istemişti. 26 Mart 1919 tarihli İstanbul Hükümetinin İngiliz Yüksek Komiserliğine verdiği yazılı cevapta, Kayseri Mutasarrıfı yanında Ankara Mutasarrıfının da görevinden alındığı bildiriliyordu.
Kayseri’ye Kemal Bey’in yerine Ali Ulvi Bey mutasarrıf olarak tayin edilmiştir. Bu kişi yaşlı, padişahçı ve Hürriyet ve İtilaf Fırkasına üye bir kişiydi. Göreve gelir gelmez yaptığı yazılı açıklama da, Ermenilere karşı kötü davranışlarda bulunanların cezalandırılacağı ilan ediliyordu.
Bu arada Ermenilere göre Rumlar/Yunanlılar Milli Mücadelede döneminde Kayseri’de iç karışıklıklara mümkün mertebe bulaşmamışlardır. Zübeyir Kars “Milli Mücadelede Kayseri” isimli çalışmasında bu noktaya dikkat çekiyor. “İngiliz Hükümeti Ermeni ve Rum’ların katledildiğini ileri sürüyorsa da, ileride göreceğimiz gibi Kayseri Rumları, Milli Mücadele’de iç karışıklık çıkarmamış, Milli Mücadele’nin yanında yer almışlardır. Ermeniler, her tarafta olduğu gibi Kayseri’de de dediklerini yaptırtıyorlardı. İngilizler, bu bahaneleri ileri sürerek, nüfus bölgelerini çoğaltmak istiyorlardı”[1]
Kayseri bölgesinde Rum/Yunanlılar Ermenilere ve Fransa’nın işgaline karşı olmuşlar, Osmanlı idaresinde yaşamak istediklerine dair bazı girişimlerde bulunmuşlardır. Feke kazasının, nüfusunun tamamı Rum/Yunan olan Kiske, Satı, Taşçı, Çukuryurt, Başkardeş, Afşar köylerinin muhtarları oluşan Kuvayi Milliye’ye destek vereceklerini söylemişler ve yapılan toplantı da şöyle konuşmuşlardır:
“Asırlardan beri bizler Osmanlı idaresinde yaşadık. Fransızların, Ermenilerin 15 aydan beri yaptıkları kötülük ve mezelimden son derece nefret ediyoruz. Bizler ölünceye kadar, Türk kardeşlerimizle ve Osmanlı idaresinde yaşamak istiyoruz. Bu günleri bize gösteren Allah’a şükürler olsun. Başarınızı candan tebrik eder, elimizden gelen bütün imkân ve varlığımızla sizlere yardımcı olmaya hazırız”[2]
Aynı köy muhtarları, İstanbul’da bulunan Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, İtalya, Fransa elçilik ve temsilciliklerine telgraf da çekmişlerdir.
“Feke Kasına muzaf, Taşçı, Satı, Çukuryurt, Beşkardeş, Hoşça kikse, Afşar köyü muhtar ve azalarının, Dersaadet’te (İstanbul) Amerika, İngiltere, İtalya, Fransa mümessili siyasilerine ve Heyeti Temsiliye Riyasetine (Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa’ya) Dâhiliye ve Hariciye nezaretlerine keşide eyledikleri telgraf namenin berveçhi zir suretidir.
‘Kozan Livasının Feke kazasına tabi (bağlı) Rum nahiyesi biz Rumları on beş aylık Fransa idaresinden fevkalade nefret etmekteyiz. Osmanlı yaşamaktan başka bir düşüncesi olmayan bizlerin Osmanlı idaresine kemali tahassürle ve sabırsızlıkla intizar eylediğimizi arz ederiz’”[3]
Mutasarrıf Ali Ulvi Bey, Hürriyet ve İtilafçı olduğu için göreve başladıktan sonra İttihatçı avına çıktı. İstanbul Hükümeti zaten Ali Ulvi Beyi Kayseri’ye yollarken bu düşünceyle hareket etmişti. İttihat ve Terakki Cemiyetinin Kayseri şubesi kapatıldı. Mert ve korkusuz Gözübüyük Sabit Bey sayesinde Cemiyetin eşyaları ve evrakları kaçırıldı. Kayseri’de İttihat ve Terakki Fırkasını Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Bey, kardeşleri Bekir, Reşit ve Ömer Mümtaz (mebus) Beyler ve İmamzade kardeşler kurmuşlardı.
İstanbul Hükümeti, Divanı Harpte yargılamak için Kayseri’de yaşayan İttihatçı tüccar ve iş adamlarını istiyordu. Bu durum zaten bozuk olan ekonominin daha da bozulmasına yol açmıştır. Yargılamak için istedikleri kişiler şunlardı: Eşraftan Katipzade Nuh Naci, tüccardan Bıçakçıoğu Mehmet, tüccardan Hacı kamil, eşraftan Hayrullah, İmamzade Reşit, Taşçızade Ömer, Taşçızade Mehmet, Taşçızade Hüseyin. Karabeyzade Mustafa, Kürkçüzade Ömer, Germirli Ali Efendi ve Yazıcıyan Mihran’dır.
İstanbul Hükümeti İttihatçı yönetim kadrosunu da Divanı Harpte yargılamak için istiyordu. Bu kişiler ise; Develi kazasından Kaymakam Zeki, Kadı Sezai, Savcı Ziya, Bünyan Kaymakamı Halil, Harp Divanı Başkanı Tevfik, Emvali Metruke komisyon başkanı Halim, Nahiye Müdürleri Osman, Kevkep, Celal Beyler, Kayseri’de görev yapan Polis memurları Halil, Rükni, Asım(komiser), Ahmet, Jandarmadan, Hüseyin ve Abdurrahman Onbaşı, Liva Encümeni Başkâtibi Nurullah, Yazı İşleri Müdürü Sabri’dir. Mutasarrıf Zekai’nin de istenilen listede adı bulunmaktadır.
Haçın’ da Ermeni isyanı devam ederken, Haçın’da Türklere-Müslümanlara yapılanlar Kayseri ve çevresinde infiale de yol açmıştır. Develi’de “Cemaati İslamiye” isimli bir cemiyet kurulmaya başlamıştır. Kayseri’de Osman (Coşkun) Bey tarafından yardım amaçlı İhtiyat Zabitan(Teavün) Cemiyeti diye bir cemiyet kurulmuştu. Bu cemiyet elliye yakın üyesi ile faaliyet alanını genişletmiş ve Milli Mücadele döneminde önemli yararlar sağlamıştır.
Sivas Polis Müdürü Mazlum Rasim (Can) Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Kayseri’ye gelmiş ve cemiyetin başına geçmiştir. Mazlum Rasim Bey, Kayseri’de İttihatçı pek çok yurtseveri tanımaktadır. Bir süre Kayseri’de öğretmenlik de yapmıştır. Kayseri’ye gelince “Erciyes” gazetesini çıkaran Ahmet Hilmi (Kalaç) Bey ile birlikte “Adana’ya Doğru” isimli bir gazete çıkarmaya karar vermişlerdir.
Mazlum Rasim Bey’in başkanlığındaki Kayseri İhtiyat Zabitan Cemiyetinde gönüllü olarak çalışanlarından isimlerini tespit ettiklerim şunlardır: İcracı Şaban, Yedek subaylardan Kemal(Şahin), Naim, Tacettinoğlu Tacettin, Başçavuş Mehmet, Mehterin Yunus, Ahmet Hilmi (Güçlü), Taşçıoğlu Mehmet, Taşçıoğlu Ömer, Abdurrahman, Nakibin Osman, Nisarızade Abdurrahman, Feyzioğlu Sait, Cemal Hattat,Tevfik Hocanın Mehmet efendi, Beydağının yeğeni Ahmet Efendi, Ahmet Hilmi (Kalaç) Bey, davavekili Osman Bey ile Jandarma Zabiti Ratıp Bey’dir.
Cemiyet pek çok çalışma içine girmiştir. Ayrıca, okuma yazma kursları düzenlemiş, Kayseri’de kurulan “Darul Eytam” okulunun eğitim ve öğretim işini de üzerine almıştır.
İzmir’in işgali üzerine, protesto telgrafları çekilmekle birlikte, mutasarrıf Ali Ulvi Bey’in karşı çıkması sonucu miting düzenlenememiştir. Kayseri Belediye Başkanı Rıfat Bey, belediye meclis üyeleri ve Ticaret odaları temsilcileri ile Kayseri Müftüsünün imzası ile İtilaf devletleri temsilcilerine protesto telgrafı çekmişler bu telgrafın çekilmesine itiraz etmeyen Mutasarrıf Ali Ulvi Bey, açık hava toplantısı yapılmasına kesin karşı olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine Kiçikapu’da “Aynalı Gazino” da İhtiyan Zabitan cemiyeti tarafından kapalı bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıda Harput/Elazığ Valisi Ali Galip Bey, ittihatçıları suçlayan bir konuşma yaparak, toplantıyı sabote etmiştir.
Gerek açık hava toplantısı yapılamaması, gerekse hain Ali Galip Bey’in kapalı toplantıya gelip sabote etmesi de dikkate alınırsa, Kayseri’de genel havanın Milli Mücadeleden yana olmadığı yönündedir. Hürriyet ve İtilafçıların varlığı, İttihatçı düşmanlığı da göz önüne alındığında Kayseri halkı, İstanbul Hükümeti ve Mustafa Kemal Paşa arasında tarafsız bir çizgi çizme eğilimindedir.
Tarafsız kalma düşüncesini kongreler sürecinde de görüyoruz. Erzurum Kongresi’nin doğu illerini kapsadığı gerekçesi ile delege yollamayan Kayseri Halkı, Sivas Kongresine de delege yollamakta pek hevesli davranmamıştır. Yoğun tartışmalar sonucu Sivas’a üç delege yollamaya karar verilmiş, ancak delegeler Sivas’a vardığında Sivas Kongresi çoktan bitmiştir.
Sivas Kongresine katılıp katılmamak konusunda gizli yapılan toplantıyı Zübeyir Kars şöyle anlatıyor:
“Kongreye Kayseri’nin katılıp katılmaması meselesini görüşmek üzere gizli bir toplantı yapılması kararlaştırıldı. Toplantının gizli yapılmasının sebebi Ağustos ayı ortalarına doğru memlekette iki kuvvet ve iki taraf meydana gelmeye başlamıştı. Birisi Doğu’da beliren milli hareket, ötekisi İstanbul’a bağlı resmi Hükümet. Kayseri’nin de bu iki taraftan birisini tutması ve ona göre yönünü çizmesi gerekmekteydi. Elbette şehirde her iki tarafı isteyen taraftarlar vardı. Doğu’daki milli hareket henüz tereddütle karşılanıyordu. Çünkü oldukça iyi tanınmıyordu. İşte bunun için toplantı, gizli olarak İçerişar Mahallesinde Taşçızade Mehmet Bey’in evinde yapıldı”[4]
Toplantıda, Belediye Başkanı Rıfat Bey, Muhasebeci Abidin Bey, gazeteci Ahmet Hilmi (Kalaç) Bey, Katipzade Nuh Naci Bey, İmamzade Ömer Bey, Narinzade Hacı Efendi, Mehdizade Mazhar Efendi, Nakipzade Ahmet Efendi, Davavekili Zeki Bey, Uşakizade Osman Efendi’den oluşan Yönetim Kurulu seçilmiştir. Yapılan toplantı sonrası, Sivas Kongresine delege olarak İmamzade Ömer Bey, Katipzade Nuh Naci Bey ve Ahmet Hilmi Bey seçilmiştir. Ancak yapılan gizli toplantı pek çok kişi tarafından eleştirilmiş ve yapılan seçimin küçük bir azınlık tarafından oldubittiye getirildiği söylenmiş ve meşru olmadığı belirtilmiştir. Bunun üzerine her mahalleden bir temsilcinim katıldığı ikinci bir toplantı 23 Eylül 1919 tarihinde düzenlenmiştir. Bu toplantıda yeniden Yönetim Kurulu seçilmiştir. Eski yönetimden Muhasebeci Abidin Bey yer almazken, yeni yönetim kuruluna, dava vekili Sait Azmi Bey ile Akçakayalızade Rıfat Efendi katılmıştır. Diğer Yönetim Kurulu üyeleri değişmemiştir.
Yapılan ikinci toplantı, Sivas Kongresi üzerine lehte ve aleyhte konuşmalarla geçmiştir. Genel hava Sivas Kongresine katılmama noktasındadır. Bunun üzerine Ahmet Hilmi Bey, Sivas Kongresine katılacağını söylemesi üzerine oylama yapılmış ve Kayseri’den üç delege istenmesine karşın sadece Ahmet Hilmi Bey bile Katipzade Nuh Naci Bey delege olarak seçilmişlerdir.
Toplantıya katılanlar tarafından giden iki delegeye Kayseri’nin delegesi olduklarına dair bir mazbata verilmesi kararlaştırılmışsa da, sonradan mazbata verilmesinden korkulmuş ve vazgeçilmiştir. Mazbata olmayınca iki delege bir süre düşündükten sonra, mazbatasız olarak Sivas’a gitmeye karar vermişlerdir. Toplantıda bulunan ama Sivas’a delege olarak gitmeyi düşünmeyen İttihat ve Terakki üyesi Ömer Mümtaz Bey, daha sonra Sivas’a gitmeye karar vermiş ve seçim yapılmadan üçüncü delege olarak Sivas’a gitmiştir.
Kimliklerini gizleyerek tüccar kimliği ile Sivas’a giden Ahmet Hilmi Bey, Katipzade Nuh Naci Bey ve İmamzade Ömer Mümtaz Bey şehre vardıklarında kongre sona ermiştir.
Ertesi gün Mustafa Kemal Paşa ile de görüşen ve geç gelmelerini izah etmeye çalışan Kayseri delegeleri Sivas’ta beş gün kalmışlardır. Kongre kararlarını ve açıklamalarını alarak Kayseri’ye dönmüşlerdir.
Bazı kaynaklarda Kayseri delegelerinin Sivas Kongresine son gün katıldıkları yazılmışsa da maddi gerçek, Kayseri delegelerinin Sivas Kongresine katılmadıkları noktasındadır.
Kayseri’ye dönen Ahmet Hilmi Bey ve arkadaşları, Ahmet Paşa İlkokulunda açık bir toplantı düzenlemişlerdir. Toplantıya yaklaşık seksen kişi katılmıştır. Hürriyet ve İtilafçıların da bulunduğu toplantı oldukça hararetli tartışmalara neden olmuş, ancak toplantı sonunda tüm sabote etme çalışmalarına karşın, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kayseri şubesinin kurulmasına karar verilmiştir. Başkanlığa eski Kayseri müftüsü Ahmet Remzi Efendi seçilmiştir. Yönetim Kuruluna da, Ahmet Hilmi Bey, Nuh Naci Bey, Mazhar (Karakaya) Bey, Faik (Seher) Bey, Mustafa (Ağırnaslı) Efendi, Uşaki Osman Efendi seçilmişlerdir.
Bu cemiyet, işgallere karşı mitingler düzenlemenin yanında, halktan yardım toplanması, “İntikam” Alayının kurulması gibi önemli çalışmalar da yapmıştır.
Milli Mücadele taraftarı derneklerden birisi de “Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti”dir. 8 Aralık 1919 tarihinde Sivas’ta kurulan bu derneğin başkanlığını Sivas Valisi Reşit Paşa’nın hanımı üstlenmişti. Kısa zamanda Anadolu’ya yayılan bu derneğin Kayseri Şubesi de 6 Şubat 1920 tarihinde açılmış ve Sivas’a telgraf ile bildirilmiştir. Kayseri Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyetinin başkanlığını Seyyide Hanım üstlenmiştir.
Maraş’ın Fransızlar tarafından işgali, Kayseri ve çevresinde hoş karşılanmamış ve protestolara neden olmuştur. Kayseri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti at meydanında bir miting düzenlemiştir. At arabasının kürsü olduğu mitingde Maraş ve diğer yerlerin işgali şiddetle kınanmıştır. Develi kazasında ve Bünyan kazasında da benzer mitingler yapılmıştır. Ayrıca, İtilaf devletlerine protesto telgrafları çekilmiştir. İzmir ve İstanbul’un uzaklığına karşın Maraş’ın yakınlığı Kayseri halkını biraz daha fazla tedirgin etmiş, emperyalistlerin sözünden çıkmayalım diyen Hürriyet ve İtilafçıların da sesleri kısılmış, Kayseri’nin de işgal edilebileceği gerçeği her kesimi biraz daha kendine getirmiştir.
Tüm bu duruma karşın, Kayseri Hükümet çevreleri hala Hürriyet ve İtilafçıydı ve İstanbul Hükümetinin hala etkisi büyüktü. Kozan’ın işgali üzerine Develi’ye sığınan Hulusi (Kurtoğlu) Bey, Dava vekili Emmi Mustafa Bey ve Topaloğlu Halil Bey, oradan Sivas’a gitmiş ve Güney Cephesi oluşturma çalışmaları için geri dönmüşlerdi. Sivas’tan Topçu Binbaşı Kemal (Doğan) Bey, ve Yüzbaşı Osman (Tufan) Efendi, yaylı bir araba ile Kayseri-Develi-Haçın-Kozan yolu ile Adana’ya gitmek için yola çıkmışlardı. Kayseri’ye geldiklerinde Sivas’ta tanıştıkları Nuh Naci Bey’i buldular. Naci Bey onları evinde sakladı. Nuh Naci Bey sadece Jandarma Kumandanı Yüzbaşı Ratip Efendi ile kendilerini buluşturabildi. Başka hiçbir çalışma yapamadan, daha güvenli olan Develi’ye gittiler. Görüldüğü gibi Kayseri merkez Milli Mücadeleciler için hala tehlikeli bir yerdi.
Ali Fuat Paşa, Heyeti Temsiliye’nin Ankara’ya gitme yolunu incelemek için 4 Kasım 1919 tarihinde Kayseri’ye gelmiştir. O sırada Develi’de bulunan Binbaşı Kemal Bey’de Develi’den Kayseri’ye gelerek Ali Fuat Paşa ile buluşmuştur. Ali Fuat Paşa’nın Kayseri’ye gelmesi ve Milli Mücadele için çalışmaya başlaması Kayseri’deki havayı da değiştirmiştir. Kayseri’de bulunan Milli Mücadele taraftarı derneklerle de bir araya gelen Ali Fuat Paşa, Güney cephesi için gerekli tedbirleri de almıştır. Ali Fuat Paşa Kayseri Askerlik Dairesinde yapılan toplantıda Güney cephesi ile ilgili olarak haritada yerleri göstererek uzun bir konuşma yapmıştır. Toplantı sonunda, Osman Tufan Bey’in bölgesi olarak, Doğu’da İskenderun Anabali dağları, Batı’da Seyhun Nehri ile belirlenmiş ve kendisine “Kilikya Şark Mıntıkası Kumandanı” ismi verilmiştir. Jandarma Yüzbaşısı Ratip Efendiye(Sinan Tekelioğlu) Batı bölgesi olarak, Zamantı çayı, Tüm kale yumurtalık hattı hariç, Maden-Berketli, Pozantı, Tarsus bölgesi verilmiştir. Bütün Adana Bölgesi Kuvayi Milliye kumandanlığı ise Kemal Doğan (Kozanoğlu) Bey de kalmıştır.
Ali Fuat Paşa 5 Aralık 1919 tarihinde Kayseri’den memnun şekilde ayrılarak Ankara’ya gitmiştir. Kayseri’de Milli Mücadele taraftarlarının sayısı her geçen gün çoğalmaktadır. Adana işgal altında olduğundan Adana’dan kaçan Milli Mücadele taraftarı yurtseverler, Kayseri’de Adana Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurup başkanlığına Ahmet Remzi (Yüreğir) Beyi getirmişlerdir. Heyeti Temsiliye 19 Aralık Cuma günü Kayseri’ye varmış ve kış olmasına karşın, şehir dışında bekleyen kalabalık tarafından karşılanmıştır. Mustafa Kemal Paşa bu karşılamadan memnun kalmıştır.[5] Kayseri’de bir gün kalan Heyeti Temsiliye üyeleri 21 Aralık Pazartesi günü Kayseri’den ayrılıp Mucur’a hareket etmiştir.
Kayseri jandarma Yüzbaşısı Ratip Efendi, Kayseri’de özellikle Heyeti Temsiliye’nin karşılanması ve konuk edilmesi sürecinde göze batmış ve Hürriyet ve İtilafçılar tarafından yapılan şikâyetler üzerine açığa alınmış ve Jandarma Komutanlığı tarafından cezalandırılmıştır. Bu durum da gösteriyor ki, İstanbul Hükümetinin otoritesi Kayseri’de hala etkin konumdadır. Tekelioğlu Sinan adını da kullanan ve halk arasında “Sinan Paşa” olarak anılan bu sert mizaçlı mert yurtsever, Kayseri’de İzmir’in Yunanistan’a katılmasını kabul etmeyen “Reddi İlhak” Cemiyetini de kurmuştur.
Niğde’ye hareket ederken yedek subay öğretmenlerden Kemal (Şahin) Efendi’yi, İcracı Şaban Efendi’yi, Naim Efendi’yi ve Şişli’nin Abdurrahman Beylerini yanına alarak ilk Kayseri Kuvayi Milliyesi’ni kurmuştur.
Bu müfreze, Kilikya ovasından Kayseri ve Ulukışla tarafından gelen tüm yol ve geçitleri tutmuştur. Fransız işgalinden kaçanların da katılmasıyla büyüyen müfreze bir süre sonra Fransızlara küçük çapta baskınlarda yapmaya başlamıştır.
Kayseri’de Milli Mücadele döneminde “Erciyes” gazetesi, “Yeni Adana” gazetesi ve “Adana’ya Doğru” gazetesi çıkmıştır. O yıllarda Kayseri’de bir adet matbaa bulunmaktaydı. 1910 yılında Mutasarrıf Muammer Bey ile Belediye Başkanı İmamzade Mehmet Beyin çabaları ile kurulmuştur. Milli Mücadele döneminde özel idareye verildiğinden özel gazete çıkarmak isteyenler Mutasarrıfın iznini almak zorundaydılar. Kayseri Mutasarrıflığı Milli Mücadele döneminde uzun süre İstanbul Hükümetini desteklediği için, Milli Mücadele lehinde gazeteler ya çıkamamış ya da çıkanlar kısa süre sonra engellenmiştir.
Sivas’tan Ankara’ya giden Mustafa Kemal ve arkadaşları, Kayseri-Kırşehir yolunu tercih etmişlerdir. Bunun nedeni olarak bu yerlerin Anadolu’nun göbeğinde yer alan önemli yerleşim merkezleri olması, ayrıca Milli Mücadele için oluşturulan çalışmaların yerinde görülmesi amacıyladır. Ali Fuat Paşa, Sivas Ankara arasındaki yol güzergâhını zaten daha önce incelemiş hem güvenlik açısından hem de Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin oluşması ve Milli Mücadele çalışmalarına hız verilmesi için gerekli çalışmaları yapmıştı. Kayseri bu bağlamda Ali Fuat Paşa tarafından geçerli not almıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve Hakkı Behiç Bey’in bulunduğu iki otomobil 19 Aralık 1919 tarihinde Kayseri’ye gelmiştir. Mazhar Müfit Bey’in içinde bulunduğu diğer otomobil kara saplandığı için gece yarısına doğru Kayseri’den yollanan Kamyon’un yardımıyla gelebilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa ve Heyeti Temsiliye üyelerini Kayseri’nin girişinde önemli bir kalabalık karşılamıştır. Mustafa Kemal Paşa karşılamaya İngiliz arabasıyla gelen Kayseri Mutasarrıfına yüz vermemiş ve halkla birlikte Kayseri’ye yürüyerek girmişlerdir.
“Büyük bir sevgi gösterileri ile misafirlerini karşılayan Kayseri’ler, gecede fener alayı düzenlemişlerdi. İhtiyat Zabitan Cemiyetinin gençleri ile Mektebi Sultani öğrencileri beraberce fener alayı yaptılar. Davul-Zurna ile mahalleleri dolaşarak, milli vatani şiirler söyleyip, Mustafa Kemal paşa’nın kaldığı ev ile Rauf Beyin kaldığı evin önünde şenlik yapıp, nutuklar ve şiirler söylediler. Heyeti Temsiliye bu durum karşısında çok memnun oldu”[6]
Mustafa Kemal ve arkadaşları, Kayseri’den ayrıldıkları 21 Aralık gününe kadar Kayseri’de çeşitli dernekleri ziyaret ettiler. Mustafa Kemal Paşa’nın ziyaret ettiği yerlerden birisi de Ermeni Yetimhanesi olmuştur. Çocuklarla sohbet eden Paşa’nın bu ziyareti 15 Şubat 1920 tarihli İstanbul’da yayınlanan Vakit Gazetesinde yer almıştır. Haber şöyledir:
“Ermenice gazetelerin beyanına göre Mustafa Kemal Paşa geçen hafta zarfında Kayseri’de bulunan Ermeni eytamhanesini ziyaret ederek bir nutuk irad etmiş ve çocuklara hitaben ‘Siz asla merak etmeyin sizin için korkacak bir şey yok. Biz selamet-i vatan için çalışıyoruz’ demiştir.”[7]
Mustafa Kemal Paşa Kayseri’den ayrıldıkları gün bir basın açıklaması yaparak Kayserilere teşekkür etmiştir. Topaklığa kadar Heyeti Temsiliye grubu Kayseri atlıları korumasında yolculuk etmiş ve Topaklı’da bekleyen Kırşehir atlılarına koruyuculuk görevini devredip geri dönmüşlerdir.
Son Meclisi Mebusan’ın açılması gündeme gelince mebusluk adaylıkları ön plana çıkmıştı. Kayseri’de bir seçim havası bulunmuyordu. Kayseri’nin her an işgal edilebileceği korkusu genel olarak halkın arasında konuşulan konuydu. Raşit Efendi Kütüphanesinde mebusluk için yapılan toplantı da Belediye Başkanı Rıfat Çalıka ismi öne çıkmıştı. Gerek işgal edilebilme riski, gerekse, İttihat ve Terakki Fırkasının kapatılmış olması nedeniyle aday olanlar bireysel seçim propagandası yapıyorlardı.
Son Meclisi Mebusan’a Belediye Başkanı Rıfat (Çalıka) Bey ve Meslevi Şeyhi Ahmet Remzi Efendi mebus seçildiler. Ancak Remzi Efendi çok kısa bir süre sonra istifa etmiştir. Yerine Ahmet Hilmi Bey seçilmiştir. Ahmet Hilmi Bey TBMM’de de 1946 yılına kadar Kayseri Milletvekili olarak görev yapmıştır.
Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisi’ne, Kayseri’den, Rıfat (Çalıka) Bey, Ahmet Hilmi Bey, Müderris Alim Efendi, Meslevi Şeyhi Ahmet Remzi Efendi, Eşraftan Sabit Bey ve bir süre Müdafaa-i Hukuk Reisliği yapmış olan Osman Bey milletvekili olarak katılmıştır. Bazı kaynaklarda Osman Bey milletvekili olarak görülmemektedir.
İstanbul’un işgaline karşı protesto telgrafları çekilmiş ve 27 Mart 1920 tarihinde At pazarı semtinde yirmi bin kişinin katıldığı bir miting yapılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları aleyhine çıkarılan İstanbul fetvasına karşı da Anadolu’da çıkarılan karşı fetvayı Kayseri uleması imzalamıştır.
“155’e yakın müftü ve ulemanın onayladığı, Anadolu’da verilen bu fetvayı Kayseri Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti reisi Müftü Ahmet Remzi Efendi ve Bünyanlı Mehmet Alim Efendi ve Develi Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Kara Müftü adı ile bilinen Numan Efendi, Bünyan Müftüsü İbrahim hakkı ve İncesu Müftüsü Mahmut Efendiler imzaladılar”[8]
Pek çok yerde olduğu gibi Kayseri’de de görev yapan mutasarrıflar, genel olarak Milli Mücadele karşıtı ve İstanbul Hükümeti taraftarıdırlar. Bazı zamanlar hem İstanbul hem de Ankara tarafını idare etmeye çalışsalar da genel olarak İttihatçı düşmanı ve Hürriyet ve İtilaf Fırkasına yakın kişilerdir.
Bin dokuz yüz on dokuz yılının mart ayında, Ermenilerin mallarını iade edilmesinde isteksiz davrandığı gerekçesiyle görevden alınan Kemal Bey’in yerine, Hürriyet ve İtilafçı Ali Ulvi Bey getirilmiştir. Ali Ulvi Bey, yaşlı ve hasta bir adam olmasına karşın, Milli Mücadele aleyhine pek çok girişimde bulunmuştur. İzmir’in işgalinde miting yapılmasına izin vermemiş, gazete çıkarılmasına da sıcak bakmamış koyu bir sansür uygulamış, “Erciyes” gazetesinin çıkarılmasına da izin vermemiştir. İstanbul Hükümetine sonuna kadar bağlı olan mutasarrıf Ali Ulvi Bey, Kayseri’de İttihatçıların cemiyetlerini kapatmasının yanında, İttihatçı iş adamlarının İstanbul Divanı Harpte yargılanması için tutuklanıp, İstanbul’a gönderilmesi içinde ciddi şekilde çalışmıştır.
Yaşlı Ali Ulvi Bey’in yerine gelen Salih Lütfi Bey’de Milli Mücadeleye sıcak bakmayanlardandır. Mustafa Kemal Paşa’nın Kayseri’ye gelmesinde karşılamaya bir İngiliz arabasıyla zoraki gitmiştir. Mustafa Kemal Paşa bunu bildiği için mutasarrıfın arabasına binmemiş, halkla birlikte yürüyerek Kayseri’ye girmiş ve Mutasarrıflığa uğramadan Belediye binasına gitmiştir.
Şubat ayında Salih Lütfi Bey’in yerine Asaf Bey atanmıştır. İki tarafı da idare eden Asaf Bey’in Milli Mücadele aleyhine bir girişimi olmamış, Mayıs ayında da zaten yerine İhsan Bey atanmıştır.
İhsan Bey’de bu görevde beş ay kalabilmiş Kasım ayında Kayseri Mutasarrıflığını Bayram Fethi Bey’e bırakmıştır. Mayıs ayına kadar bu görevi yürüten Bayram Fethi Bey’in yerine, bin dokuz yüz yirmi bir yılının Haziran, Temmuz ve Ağustos ayında da Ethem Bey çalışmıştır. Görevden alınan Kemal Bey bin dokuz yüz yirmi bir yılının Eylül ayından bin dokuz yirmi iki yılının Nisan ayına kadar tekrar Mutasarrıf görevine atanmış, Malta sürgününden dönen Muammer Bey’e görevini teslim etmiştir. Görüldüğü gibi Kayseri Mutasarrıfları üç ay, beş ay kadar görev yapmışlardır. Genel olarak da Milli Mücadeleye karşı olmuşlardır.
Hürriyet ve İtilafçı Çapanoğullarının Yozgat’taki isyanı, Kayseri’yi de önemli ölçüde etkilemiştir. Bir yandan Çapanoğullarının isyanının bazı Çerkez gruplarının katılımıyla Kayseri’ye kadar uzanması, Kayseri’deki Hürriyet ve İtilafçı kesimlerle isyanın Kayseri’ye sıçrama tehlikesi, Kuvayi Milliye taraftarlarını önlem almaya itmiştir.
İbrahim Safa Efendi’nin idaresinde, gönüllülerden oluşan üç taburluk bir alay kurulmuş ismine de “İntikam Alayı” denmiştir. Birinci tabura, Nuh Naci (Yazgan) Bey, ikinci tabura Hacılarlızade Mustafa Efendi, üçüncü tabura Taşçıoğlu Ömer Efendi komutanlık yapmaktadır.
İntikam Alayı Kayseri’ye giriş çıkışları kontrol altına aldıktan sonra Kızılırmak boyunca tüm köprüleri tutmuştur.
İntikam Alayı, genelde bilinen Kuvayi Milliye taraftarı, Faik Bey, Hasan Efe, Kadir Efe, Ömer Efe, Jandarma Salim Çavuş, Mustafa Çavuş, Nuh Naci, İbrahim Safa, Cemal Hatta, Şişli’nin Abdurrahman, Tevfik Hocanın Mehmet Efendi, Ahmet Efendi gibi kişilerden oluşuyordu. Halktan iki bin kuruşu geçen yardım da toplamıştı.
Kılıç Ali’de Kayseri’ye gelip asker ve teçhizatını tamamlayıp Yozgat’a isyanı bastırmaya gitmiş ama başarılı olamamış ve Yozgat isyanının bastırılması Çerkez Ethem sayesinde olmuştur.
Çerkez Ethem’in korkaklıkla suçladığı Kılıç Ali’nin Kayseri’den gelen askerleri suçlamasıyla ile ilgili -okuyucuyu bilgilendirmek adına- Zübeyir Kars’ın kitabından bir bölümü aynen yazıyorum.
“Kayseri’de teçhizatını tamamladıktan sonra 1 Haziran 1920’de Yozgat’a gelen Kılıç Ali, Yozgat’ta birkaç gün kalarak, yanındakilerin eksikliklerini tamamladıktan sonra, şehrin ileri gelenleriyle milletvekillerinden bir kaç kişiyi yanına alarak 3 Haziran 1920’de Yozgat’tan çıktı. Akdağmadeni’ne gelince, Boğazlıyan’da toplanan çoğunluğunu İntikam Alayı’nın oluşturduğu 100 kişilik bir milli kuvveti de müfrezesine ekledi. İki gün etrafı inceleyen Kılıç Ali 7 Haziran günü Genelkurmay Başkanlığına çektiği telgrafta, durumu pek karamsar görerek, isyanı bastırmak için yardım istedi. Genellikle Kayseri’deki piyadelerden iki bölük ile bir makineli tüfek takımının Akdağmadeni’ne gönderilmesini istedi.
Bunun üzerine Niğde’de bulunan II. Tümenin 33. Alayının 3. Taburu 10 haziran 1920’de 5 subay 251 er ile Kayseri’den hareket ederek, 11 Haziran akşamı Boğazlıyan’a geldi ve Kılıç Ali’nin emrine girdi. Kılıç Ali 150 süvari, 50 piyade ile Akdağ-Yozgat hattını keserek asilere karşı Karamağara doğrultusunda ilerledi. 11 Haziran günü Divanlı köyü civarında asilerle çarpıştı. Beş saat süren çarpışmadan asiler 6 ölü 9 yaralı bırakıp kaçtılar. Kara mağara köyü teslim olmadığından, köy çarpışılarak işgal edildi. Müfrezenin kaybı yoktu. Civarındaki Horuk, Kargalık, Karaelli köyleri de asilere katıldı. 14 Haziran 1920’de Yozgat, asiler tarafından işgal edildi. Bu sırada Çapanoğlu Celal tarafından Kılıç Ali Bey’e bir mektup gönderildi. Mektupta ‘Halife ordusunun maksadı Mustafa Kemal ile yedi arkadaşını yakalamaktır. Kırşehir milletvekili Rıza Beyle temas ve muhabere halindeyiz. Kırşehir üzerinden Ankara’ya yürüyeceğiz’ deniliyordu. Bu mektup üzerine Kılıç Ali Bey, hiç kimseye sormadan emrindeki müfreze ile Boğazlıyan’a çekildi. Şehrin dışında Güneydoğu sırtlarında tertiplendi. Bu sırada Kılıç Ali Bey, Ankara’ya verdiği raporda; ‘Kayseri’den gelen piyade taburunun subay ve erlerinin moralleri bozuktur. Yanımda 60 atlıdan başka güvenilecek kuvvet yoktur’ demekte ve iki top ile takviye edilmesini isteyerek, Yozgat üzerine ancak Çerkez Ethem kuvvetleri taarruza geçince, yürüyebileceğini bildirdi”[9]
Asilerin saldırısı sonucu Boğazlıyan’da dağılan Kılıç Ali ve müfrezesi Kayseri’ye dönerken, ayrıca makineli tüfeklerin asilerin eline geçmesine de neden olmuştur. Çokgöz Köprüsüne geri gelen Kayseri Müfrezesi, Çerkez Ethem’in Yozgat’a ilerlediğini duyunca, Yozgat’a doğru tekrar geri dönmüştür. Yozgat’a vardığında Çerkez Ethem Yozgat’ı ele geçirmiştir. Bunun üzerine çatışmaya girmeden tekrar Kayseri’ye dönmüşlerdir.
Bu arada Kayserili Hasan Efe, topladığı elli kadar gönüllü ile Bolu isyanını bastırmak için Bolu’ya gitmiştir.
İncesi, Bünyam, Develi’den gelen gönüllülerle kuvvetlenen Kayseri İntikam Alayı, Ermeni isyanına bastırmak için Haçın’a gitmiştir. Üç ay Haçın kuşatmasında görev yapan Kayseri İntikam Alayı, Haçın’ın ele geçirilmesinden sonra Kayseri’ye dönmüştür.
Eskişehir-Kütahya savaşlarında Yunan Ordusuna yenilen Milli Kuvvetler, Sakarya’nın doğusuna çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu durumda Ankara’da Yunan İşgaline uğrama olasılığı ortaya çıkınca, Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin Kayseri’ye taşınma durumu ortaya çıkmıştır.
23 Temmuz 1921 yılında Mecliste gizli oturumunda bu konu tartışılmıştır. Milli Savunma Bakanı Fevzi (Çakmak) Paşa, Kayseri’nin Anadolu’nun göbeği olduğunu söyleyerek, Konya ve Adana’ya yakın olması, otomobil yollarının üzerinde olması nedeniyle Meclisin Kayseri’ye taşınmasını dile getirmiştir. Milletvekillerinin bir kısmı bu durumu kabul etmemişler ve uzun bir tartışma süreci başlamıştır. 31 Temmuz 1921 tarihinde yapılan gizli oturumda Mustafa Kemal Paşa, önce aile ve eşyaların Kayseri’ye gönderilmesini istemiş, Hükümet ve Meclisin mümkün olduğu sürece Ankara’da kalmasını istemiş ve bu görüş ittifakla kabul edilmiştir. Kayseri’ye bu göçün düzgün yapılabilmesi içinde bir komisyon kurulmuştur. Böylelikle Kayseri tekrar bir göç dalgası ile karşı karşıya kalmıştır. Kayseri’ye göç edenlerle ilgili olarak Kayseri halkının misafirperverliği bazı yazarlarca dile getirilmiştir. Gıda ve diğer ihtiyaçları Kayseri halkı tarafından karşılanmaya çalışılmıştır. “Yeni gün gazetesi” ve “Sebilürreşat gazetesi(haftalık)” de Kayseri’ye göç edenlerdendir. Yeni gün gazetesi 1 Eylül 1921 günü Kayseri ilk baskısını yayınlamıştır. Yine Sebilürreşat gazetesi de aynı gün, halka moral veren bir bildiri yayınlamıştır. Sakarya savaşından sonra Yeni gün gazetesi Ankara’ya kamyonla götürülmüştür. Kamyonla götürüldü diyorum çünkü Kayseri’ye on günde kağnı ile getirilmiştir. Aynı şekilde Sebilürreşat gazetesi de, Sakarya Zaferinden sonra Ankara’ya dönmüştür.
Bu sırada eşkıyalık Kayseri’nin çevresinde oldukça fazla can yakıyordu. Hasandede köyünden Abbas Bey, Dişikitli ve Karamolla bilinen en güçlü eşkıyalardı. Kayseri’ye gelenleri ve Kayseri’den gidenleri soyuyorlardı. Uzun süre eşkıyalıklarına devam etmişler ancak Sakarya savaşından sonra haklarından gelinmişti.
Sakarya savaşının başarıya ulaşması için destek amaçlı 29 Ağustos 1921 günü Saat Kulesi Meydanında binlerce kişi toplanarak büyük bir miting yapmışlardır. Kayseri halkının bu destek mitingi o günün koşullarında moral açıdan çok önemlidir.
13 Eylül 1921 günü de, Belediye Önünde okunan telgrafla Sakarya zaferi müjdelenmiştir. Bunun üzerine çok kısa bir süre içinde her yer Türk bayrakları ile donatılmış ve şehirde bir bayram havası oluşmuştur.
Kayseri’de İstiklal Mahkemesi kurulduğu söylenmekle birlikte, 18 Eylül 1920 yılında kurulmasına karar verilen İstiklal Mahkemelerinden olan Kayseri İstiklal Mahkemesi yaklaşık bir ay sonra 27 Ekim 1920 tarihinde kuruluşunu tamamlamadan kaldırılmıştır. Ender kaynaklarda Kayseri İstiklal Mahkemesi olarak geçen mahkeme, Kayseri, Yozgat, Kırşehir çevresinde görev yapacak olan Yozgat İstiklal Mahkemesidir.
Kayseri Milli Mücadele döneminde özellikle Batı Cephesine silah ve erzak naklinde önemli rol oynamıştır.
Birinci ve ikinci İnönü savaşlarında Doğu Cephe ve Elcezire Cephe Komutanlıklarından Kayseri’ye pek çok malzeme gelmiş ve bu malzemeler Ankara’ya yollanmıştır. Yollanan silahların ağırlığı on üç ton, cephanenin ağırlığı yüz otuz dokuz ton, gıda ve hayvan yeminin ağırlığı dokuz yüz on dört ton, diğer yollanan araç gerecin ağırlığı da otuz altı ton olmuştur.
Kütahya-Eskişehir savaşlarında da yollanan silah ağırlığı on dört ton, cephane ağırlığı yüz elli dört ton, gıda yardımı ve hayvan yemi toplamı beş yüz yirmi yedi ton, araç gereç ise yirmi beş ton olmuştur.
Sakarya savaşında ise yollanan silah ağırlığı on ton, cephane ağırlığı kırk dört ton, gıda yardımı ve hayvan yemi toplamı yüz elli iki ton, araç gereç ise yirmi ton olmuştur.
Yine Milli Savunma Bakanlığının emri ile Kayseri ve Sivas’ta büyük ambarlar yapılmaya başlanmıştır. Ordunun ihtiyacına yönelik bu ambarlarda, yüz bin insan ve elli bin hayvana yetecek yiyecek içecek stoklanması hedeflenmiştir.
1 Temmuz 1922 tarihinde Kayseri Menzil Hat Komutanlığı kurulmuştur. Komutanlığın yetki bölgesinde, Ulukışla, Niğde, İncesu, Bünyan’da nokta menzil komutanlıkları, Merkezde ve Ulukışla, Niğde ve İncesu da erzak ambarları, Merkez ve Ulukışla’da cephanelik, Sultanhanı, Karahisar ve Develi’de ambarlı konak, Ulukışla, Niğde, Bor ve merkezde birer hastane, Merkezde nekahethane, diğer kazalarda birer revir, Ulukışla’da süvari birliği, Kayseri merkezde üç koldan kurulu bir ulaştırma taburu (bünyesinde on dokuz kamyon bulunmaktaydı) bulunmaktaydı.
Kayseri Menzil Hat komutanlığında 135 subay, 1159 er görev yapmaktaydı. Ayrıca Hat komutanlığında iki binek otomobil ve yirmi bir çalışır vaziyette kamyon bulunmaktaydı. Toplam taşıma gücü yirmi beş ton olan, nakliye kolu da bulunmaktaydı. Altmış çift atlı araba, yüz deve ile birlikte taşıma işini üstlenmişti. Miri kazasında da altı subay emrinde doksan üç er vardı. Bu kolda yetmiş adet kağnı, on beş adet çift atlı araba ve otuz yedi eşek bulunmaktaydı.
Kayseri ekonomik olarak savaş yıllarında doğal olarak çok zorluk çekmiştir. Birinci Dünya savaşı öncesi oldukça iyi bir ekonomik yaşamı olan Kayseri bir ticaret şehri olmasına karşın halkı çok tutumludur. Halkın tutumlu olması, Milli Mücadele döneminde çekilen zorluklara çok daha kolay katlanabilmeyi getirmiştir.
Ziraat ve tarım doğal olarak çok gerilemiştir. Kayseri’de ağırlıklı olarak yetiştirilen ürünler baklagillerdir. Baklagillerin yanında üzüm, şeker pancarı ve tahıl da önemli yer tutmaktadır.
“Hayvancılıkta ise 1921 yılı resmi sayımına göre bütün liva dâhilinde toplam hayvan sayısı şu idi: 192.602 koyun, 52.686 keçi, 5.528 tiftik keçisi, 20.000 kadar inek, 100 geçkin at, 6.000 eşek. Ormancılık yok denecek kadar az idi”[10]
Milli Mücadele döneminde Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kayseri Şubesi halktan topladığı yardımlarla Kuvayi Milliye’ye mali yardımlar yapmıştır. 3 Mayıs 1920 tarihinde yardım olarak derneğin kasasında 179.620 kuruş toplanmıştı.
Kayseri’nin bir önemi de, Anadolu’nun tam göbeğinde olması ve işgale maruz kalmamasıdır. Bu nedenle X(nedeniyle,) yiyecek ambarları kurulmuş, hem askerin hem de orduya ait hayvanların yiyecek ihtiyacının önemli bir merkezi olmuştur. Kayseri’de toplanan yiyecek ve hayvan yemleri, Kayseri-Kırşehir-Yahşiyan yoluyla Ankara’ya naklediliyordu. Bunun yanında askerlerin üniforması için Kayseri Askeri Mensucat Fabrikası kurulmuştur.
Nakliye işini genelde kadınlar kağnılarla yapmaktadır. Denizli doğumlu Mazhar Müfit(Kansu) Bey, Meclisin görevlendirmesi ile Kayseri’ye gelmiş ve bir süre de Kayseri bölgesini de içine alan Yozgat İstiklal Mahkemesinin başkanlığını yapmıştır. Mazhar Müfit Bey anılarında, Sakarya savaşı sıralarında Kayseri’den yollanan cephanenin kadınlar tarafından nakledildiği ve korunduğundan söz eder.
“Hakikaten büyük vatanperverlik gösteren muhterem Kayserililer, binek arabalarını bile verdiler, cepheye sevk ettik; bu kafilenin başına silahlı ve kadınlardan mürekkep bir müfreze koyduk. Bu kafile Niğde’ye yakın bir mahalde geceyi geçirmek üzere istirahat ederken silah ve cephaneyi zabt için eşkıyanın taarruzuna uğramış ve fakat kadın müfrezenin mukavemeti ve müsademesi(çarpışması) üzerine eşkıya firara mecbur olmuştur”[11]
Kayseri Anadolu Müdafaa-i Vatan Cemiyeti de, özellikle toplanan yardımlarda çok yardımcı olmuşlardır. Cemiyetin aktivisti Feride Güpgüpoğlu, cemiyet adına yardımları düzenleyen kişidir.
Davavekili Said Azmi Bey’in açmış olduğu “Erciyes Lokantası”nın tüm kazancı Kızılay’a (Hilal-i Ahmer Cemiyeti) bağışlanıyordu.
Kayseri’de ciddi salgın hastalıklar olmamış, genelde bulaşıcı hastalıklar kısa zamanda önlenmiştir. Kayseri’de 1921 yılında en çok görülen hastalık frengidir. Kayseri Frengi Dispanserinde 414 kayıtlı hasta vardır. Ancak sıkı bir kontrol ve mücadele sonrası yaklaşık bir yıl sonra Frengi hastalığı da önemli ölçüde önlenmiştir.
Milli Mücadele döneminde Kayseri’de önemli bir girişimde Türk Ortodoks Patrikhanesinin kurulmasıdır. Kayseri, Ortodoks ve Ermeni Gregoryan cemaatleri açısından da önemli dini merkez olarak kabul edilmekteydi. İstanbul’daki Fener Ortodoks Patrikhanesi, Yunanistan ve işgal güçlerinden yana tavır gösterince, Ankara hükümetinden yana olan Ortodokslar “Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi” adı altında ayrı bir patrikhane kurdu. Kayseri Metropoliti Nikolaos’un taktis ettiği Karahisarlı oğullarından Baraş oğlu Pavlos Karahisarithis 21 Eylül 1921 tarihinde Ankara Hükümetinin Adalet bakanının izni ile “Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesini” kurmuştur. Papa Eftim olarak çağrılan Pavlos Karahisarithis kendini Türk olarak gördüğünü söylemiş ve soyadı kanunu çıkınca Zeki Erenerol ad ve soyadını almıştır. Papa Eftim hakkında biraz daha bilgi verelim:
“Karahisarlı oğullarından Baraş oğlu olarak 1884 yılında Yozgat’ın Akdağmadenli kasabasında doğdu. Gerçek adı Pavlos Karahisarithis’dir. Zekâsı ve çalışkanlığı sayesinde hocası Şevki Efendi’nin dikkatini çekti. Arkadaşlarının Kuran ezberlemelerine imrenerek o da İncil’i ezberledi. 21 yaşında iken Ruhban mesleğine girdi. 1908′de Ankara’ya gelerek babasının mesleği olan, manifaturacılığa başladı. 1915’te seçimle papaz olarak ‘Eftim’ adını aldı ve Yozgat’ın Akdağmadeni’ne döndü. 1918′de Keskin Metropolit Vekili iken Fener Rum Patrikhanesi’ni protesto ederek 72 kilisenin vekili sıfatıyla Müstakil Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni kurdu ve ölümüne kadar başında kaldı. “Ben Türk dostu değil, Türkoğlu Türk Eftim’im” diyen Papa Eftim, Mart 1968′de, 84 yaşındayken vefat etti. Papa Eftim, Karamanlı Türklerindendi. Bütün amacı da, Hıristiyan Karamanlı Türkleri, İstanbul’daki Fener Patrikhanesinin elinden kurtarmak ve böylece Ortodoks Hıristiyanlarının Rumlaşmasının/Yunanlaşmasının önüne geçmekti.
Bazı kaynaklara göre Çerkez Ethem sayesinde Mustafa Kemal Paşa ile tanışmıştır. 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisinin açılış duasını okuyan din adamları arasında Papa Eftim de vardır. Milli Mücadelede Papa Eftim ve cemaati “Umum Anadolu Türk Ortodoksları Cemaatleri” olarak yer almışlardır. Fener Rum Patrikhanesi’nin İşgalci güçlerle işbirliği yapması ve “Megalo İdea” hayalinde yer alması üzerine Türk Bağımsızlık Mücadelesi’ni destekleyen Pavlos Karahisarithis tarafından 1921 yılında Kayseri’de “Türk Ortodoks Patrikhanesi” kurulmuştur.
Yaşamı boyunca, yaşadığı topraklara hizmet etmeyi düşünen bu dava adamı, Soyadı Kanunu ile Erenerol soyadını almış, ismini de Zeki olarak değiştirmiştir[12]
Kendilerini Türk olarak kabul etseler de, Lozan Antlaşması gereğince din üzerinden mübadele söz konusu olduğundan, Kayseri’deki “Türk” Ortodoksları da mübadeleye tabi tutulmuşlardır. Papa Eftim ve ailesinin İstanbul’da kalmasına izin verilmiştir. Kayseri’nin hem ekonomik yapısı hem de kültürel yapısı açısından mübadele doğru olmamıştır.
Kayseri, Milli Mücadelede önemli destek ve yardımları ile bilinen bir ilimiz olmuştur. Kayseri Sultanisinde/Lisesinde, Milli Mücadele dönemiyle ilgili olarak mezuniyet defterine “Son sınıf talebeleri Sakarya Savaşı için cephede şehit düştüğünden bu öğretim yılında okul mezun vermemiştir” yazılmıştır.
[1] Milli Mücadele’de Kayseri. Zübeyir Kars. AAM. 1999. Sf: 16
[2] Milli Mücadele’de Develi. Mehmet Özdemir. Sümer Matbaası. 1973. Sf:94
[3] Milli Mücadele’de Develi. Mehmet Özdemir. Sümer Matbaası. 1973. Sf:97
[4] Milli Mücadele’de Kayseri. Zübeyir Kars. AAM. 1999. Sf: 30
[5] Heyeti Temsiliye’nin Ankara Çalışmaları. Cemil Özgül.AAM.1989.Sf:44
[6] Milli Mücadele’de Kayseri. Zübeyir Kars. AAM. 1999. Sf: 63
[7] Toplumsal Tarih Dergisi-314. Şubat 2020. Sf:10
[8] Milli Mücadele’de Kayseri. Zübeyir Kars. AAM. 1999. Sf: 77
[9] Milli Mücadele’de Kayseri. Zübeyir Kars. AAM. 1999. Sf: 85
[10] Milli Mücadele’de Kayseri. Zübeyir Kars. AAM. 1999. Sf: 108
[11] Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber. Mazhar Müfit Kansu.TTK.1968. Sf:583
[12] Milli Mücadele’de Kahramanlar-Hainler. Ahmet Hür. Puslu yayınları.2017 Sf:494