Osmanlı devletinde İstanbul’un fethine kadar devlet merkezi görevini gören, İstanbul başkent olduktan sonra da ikinci merkez görevini üstlenen şehirdir Edirne. Avrupa’ya yapılan seferlerin hazırlık merkezi olarak kullanılmıştır.
19. yüzyıl Edirne için iyi bir yüzyıl olmamış, kent dört kez düşman işgaline uğramıştır. Şehir nüfusu yüz elli binden otuz bine kadar düşmüştür. İlk kez 22 Ağustos 1829 tarihinde Ruslar Edirne’yi işgal etmişlerdir. Yaklaşık elli yıl sonra Ruslar bir kez daha 22 Ekim 1877 tarihinde tekrar Edirne’yi işgal etmişlerdir. Üçüncü işgal Balkan savaşı sırasında 1913 yılının Mart’ında Bulgarlar tarafından gerçekleşmiştir. Milli Mücadele döneminde 25 Temmuz 1920 tarihinde de son kez Yunanlılar bu şehri işgal etmişlerdir.
Edirne şehri 1864 yılında beş sancaklı olarak vilayet olmuştur. Sancakları Edirne merkez olmak üzere Tekirdağ, Gelibolu, Filibe ve İslimye’dir. Filibe ve İslimye Bulgaristan sınırları içinde kalınca Gümülcine ve Dedeağaç sancakları kurulmuştur. Dedeağaç ile Gümülcine Balkan savaşları sonucu 29 Eylül 1913 tarihinde yapılan anlaşama gereğince Bulgaristan’a bırakılınca, Kırkkilise/Kırklareli sancak olarak Edirne’ye bağlanmıştır. Milli Mücadele döneminde Edirne, Tekirdağ, Kırkkilise ve Gelibolu sancaklarına sahipti.
Mütareke döneminde askeri güç olarak Edirne’de 1. Kolordu bulunmaktaydı. Asker ve malzeme olarak oldukça zayıf tümenlere sahip olan 1. Kolordunun komutanlığını Miralay Cafer Tayyar (Eğilmez) Bey yapıyordu. Bu kolorduya ait 55. Tümen Tekirdağ’da bulunuyordu ve komutanlığını Yarbay Alaattin Bey, 60. Tümen Keşan’da bulunuyor, komutanlığını Miralay Muhittin Bey, 49. Tümen Kırkkilise/Kırklareli’nde bulunuyor komutanlığını Miralay Şükrü Naili Bey yapıyordu.
Osmanlı devleti açısından Edirne önemli bir vilayetti. Öncelikle başkent olmuş bir şehirdi ve İstanbul’la olan yakınlığı şehri daha da stratejik bir konuma sokuyordu. Milli Mücadele açısından her an işgal edilebilme potansiyeline sahip olmanın yanında, İstanbul Hükümetlerinin etki alanının da içindeydi. Boğazlar işgal edilince Anadolu ile bağlantısı kopmuştu.
Rusya’nın etki alanında olan Bulgaristan ile İngiltere’nin etki alanında olan Yunanistan, Doğu Trakya olarak kabul edilen Edirne vilayetine göz koymuşlardı. Birinci Dünya savaşından yenik çıkan Bulgaristan, Rus Bolşevik Devrimi sonucunda hamisinden de yoksun kalınca Yunanistan meydanı boş buldu diyebiliriz.
Edirne’ye göz koymuş olan Fransa ise, İngiltere karşısında sesini fazla çıkaramıyordu.
Osmanlı Devleti Birinci Dünya savaşında yenilince, Edirneliler işgale uğrayacaklarını önceki üç işgal deneyiminden yola çıkarak anlamışlardı. Berlin dönüşü Edirne istasyonunda vali Zekeriya Zihni Bey’le ile görüşen Talat Paşa’nın sözleri ve Teşkilatı Mahsusa üyelerinin çalışmaları sonucu Edirne’de örgütlenmenin zorunluluğu Edirneli İttihat ve Terakkiciler tarafından da anlaşılmıştır.
Edirne mebusu Faik (Kaltakkıran) Bey, Edirne Belediye Başkanı Şevket Bey, Avukat Şeref (Aykut) Bey, Yolgeldili Kasım Efendi, İstanbul’da 2 Kasım 1918 tarihinde “Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi Cemiyeti” kurmaya karar vermişler ve 7 Kasım 1918 tarihinde kurmuşlardır. Derneğin kuruluş beyannamesini Edirne vilayetine 30 Kasım tarihinde verildiği de iddia edilmektedir. Derneğin kuruluş haberleri İstanbul gazetelerinde 2 Aralık tarihinde çıkmıştır. Yine derneğin yayın organı olan “Trakya-Paşaeli Gazetesi” 2 Aralık 1918 tarihinde ilk sayısını yayınlanmıştır. Gazete derneğin çalışmalarını haftalık olarak düzenli bir şekilde yayınlamaya devam etmiştir. Cemiyetin Trakyalılara yayınladığı kuruluş bildirisi şöyledir:
“Ecdadımızın celadet yadigârı olarak Avrupa’da elimizde yalnız Edirne vilayeti kalmış iken bu mübarek toprakların Müslüman olan mühim bir kısmı da kötü idare yüzünden Bulgar boyunduruğuna geçmiştir. Bu da yetmiyormuş gibi son zamanlarda payitahtın bekçisi olan yurdumuza da göz dikildiğini görmekten elem ve ıstırap duymaktayız.
Bu kıskanç gözlere perde çekmek emeliyle vilayet içtimai vicdanının davetine uyan hamiyetli halkımız, memleketin çok eski tarihi hakkı ile birçok yüzyılların kıymetli hatıralarını tespit ve yirminci asrın mukadderatına hâkim geçinen medeni milletlere karşı, Türklerin gadre uğramış haklarını müdafaa etmek üzere Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesini kurmuştur. Milletin hayrını isteyenlerden bir heyet bu vatan hizmetini omuzlarımıza yükledi.”[1]
Kuruluş bildirisini, Edirne Belediye Başkanı Şevket Bey, Avukat Şevket (Aykut) Bey, Edirne Müftüsü İskeçeli Mestan efendi, Maksud Beyzade Derviş Efendi, Müftüzade Cemal Efendi, Nazmi Beyzade İsmail Bey, Ali Seyfi (Tülümen) Bey ve Nüfus Müdürü Komanlızade Ömer Bey imzalamıştır. Cemiyetin kurucu başkanı Müftü Mestan Efendi’dir.
İstanbul Hükümetlerinin etkisinden tam olarak kurtulamayan cemiyet her hükümet değişikliğinde başkan değiştirmek zorunda kalmış, kazalarda ve küçük yerleşim bölgelerinde cemiyet daha çok müftü ve imamların eline bırakılmıştır. Durum böyle olunca ciddi bir direniş de gerçekleştirilememiştir.
Cemiyetin ilk başkanı yukarıda söylediğimiz gibi Edirne Müftüsü Mestan Efendi olmuş, birkaç ay sonra Dedeağaç Konsolosu Şükrü Bey başkanlığa getirilmiştir. Damat Ferit Paşa Hükümeti ikinci kez iktidara gelince bu sefer Müftü Hilmi Efendi başkan olmuştur. Ali Rıza Paşa Hükümetin de ise başkanlıkta Belediye Başkanı Şevket Bey’i görmekteyiz.
Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniye Cemiyeti’nin örgütlenmesi şöyledir:
“İSTANBUL: Galip Bahtiyar (Göker) Bey, Hüseyin Sabri Bey, Nedim Bey, Faik (Kaltakkıran) Bey, Hüseyin Tahsin Bey.
EDİRNE: (merkez) Reis Edirne Müftüsü Mestan Efendi. Azalar: Edirne Belediye reisi Şevket bey, Maksud Beyzade Derviş Bey, Müftüzade Cemal Bey, Nazmi Beyzade İsmail Bey, Faik (Kaltakkıran) Bey, Doktor Rıfat Osman Bey, Mustafa Paşazade Fethi Bey, Komanlızade Ömer Efendi, Mustafa Beyzade Neyyir Bey, Aza ve veznedar Yolageldili Kasım Efendi, Aza ve Katip; Hafız Rıza Efendizade Ali Seyfettin (Tülümen) Efendi.
TEKİRDAĞI: (Tekirdağ): Mümessil: Eşraftan Adil Beyefendi. Reis: Müftü Ömer Raci Efendi, Azalar: Belediye Reisi Halis Bey, Emin Bey, Hacı Hüseyin Ağazade Mehmet Efendi.
ÇORLU: Mümessil: İhsan Bey, Reis: Müftü Şaban Sırrı Efendi. Azalar: Müderris Hafız Şükrü Efendi, Müftü Sabık Hafız Aşur Efendi, Eşraftan Münib Bey, Eşraftan Hulusi Beyzade Ali Bey, Bakkal Mustafa mazhar Efendi, Sandık Emini: Uncu Ahmet Efendi, Katip: Rüştiye Mektebi Başmuallimi Hüsnü Efendi.
LALAPAŞA: Reis: Müftü Sadem Vasfi Efendi, Azalar; Eşraftan Ahmet Bey, Taşlı Müsellim Karyesinden Emin Ağa, Şuleoğlu Hüseyin, sandık Emini; Mehmet Efendi.
LÜLEBURGAZ: Mümessil: Müftü Ömer Efendi. Reis; İmam veli Efendi. Azalar; Doktor Ahmet Bey, Mestan Efendizade Enver Bey, aza ve veznedar: Belediye Reisi İsmail Efendi, Tüccardan Bakkal Berri Efendi, Tüccardan Bakkal Ali Haydar efendi.
MALKARA: Mümessil. Ali Bey. Heyeti Maliye ve Reisi: Eşraftan Hacı Rakım Beyzade Ali Bey. Azalar; Şeyh Ali Efendi, Müftü Kazım Efendi, Sandık Emini; Şakir Efendi.
UZUNKÖPRÜ: Mümessil Eşraftan Hafız İsmail Efendizade Mustafa Efendi. Reis: Müftü Abdurrahim Efendi, Azalar; Eşraftan Sofyalı Hüseyin, Abdullatif, Derviş Ahmet, Hacı Yunusoğlu Mustafa ve Dimetokalı Emin Beyzade Ali Efendi.
İPSALA: Mümessil: Hüseyin Efendi: Reis: Müftü Abdulkadir Efendi, Azalar: Hüseyin Sadık, Yunus, Nizam ve Hüsnü Beyefendiler. Veznedar: Rıza Efendi.
SARAY: Mümessil: Emirzade Sadık Bey. Reis: Müftü Ahmet Nuri Efendi. Azlar: Saatçızade Hüseyin Basri Efendi. Veznedar: Kırımzade Kamil Efendi, Murat Giray ve Süleyman Beyler.
KIRKKILİSE: Mümessil: Müftü Bahaddin Efendi. Azalar: Eşraftan Zahid Bey, Muhiddin Bey, Doktor Fuat Bey, Cemal Bey, Avukat Şükrü Efendi, Tosunzade Arif Efendi, Eşraftan Hilmi Bey, Salim Efendi, Raif Bey, Bankacı Ahmet Efendi ve Hatip Mehmet Efendi.
BABAESKİ: Hurşit Bey, Sultan Efendi, Şevket Bey, Adil Bey, Hüsnü Efendi, Hulusi Efendi.
HAVSA: Edip Bey, Recep Efendi, Hüsnü Efendi, Ethem Efendi, İbrahim Efendi, Naib Efendi
Ahmet Bey (İpsala’yı vekâleten)
PAVLI: Said Efendi, Mehmet Efemdi.
HAYRABOLU: Hafız Hasan Efendi, Osman Efendi, Zeynel Bey, Mehmet Tevfik Bey, İsmail Efendi.
KAVAKLI: Şerif Efendi, Haydar Efendi.
VİZE: Hurşid Efendi, Hüsnü Efendi.
İNOZ(ENEZ): Arif Bey, Osman Bey.
PINARHİSAR: Hasan Efendi, Emin Efendi, Mehmet Efendi.
ÇATALCA: Cemal Bey, Osman Bey.
ÇERKESKÖY: Molla Mehmet Efendi.
KEŞAN: Müftü Raşit Efendi, Mehmet Adil Bey, Belediye Reisi Mustafa Bey, Lütfullah Efendi.
EVREŞE: Belediye Reisi Şevket Bey.
İĞNEADA: Eşraftan İsmail Bey, Tüccardan Hacı Ali.
GELİBOLU: Şevket ve Mestan Beyler.
SARAYAKPINAR: Mustafa Bey.
ÖMER BEY NAHİYESİ (Uzunköprü): Reis: Muhacir Kadıköy’ünden Hatip Osman Efendi, Azalar: Mandıra’dan Molla Hüsnü Efendi, Kırkkavaklar’dan Hafız Şaban Efendi, Çongara’dan Mazaroğlu Mehmet Ağa, Aza ve Veznedar: Hafız Şerif Efendi, Bıldır Karyesinden Said Ağa, Siyahi’den Said oğlu İbrahim Ağa, Sultanşah’dan Salim Çavuş.
MAKSUDLU NAHİYESİ: Reis: Müderris Osman Efendi; Azalar: Küneli Hacı Ahmet Ağa, Hacı İsmail Ağa, Veznedar: Kuvvetbeyli Molla Mehmet Efendi, Harmanlı’dan Recep Ağa, Karapınarlı Mıstık Ağa.
ZALUF NAHİYESİ: Reis: Aslıhan’dan Hafız Süleyman Efendi, Aza: Sazlı Malkoç’tan Derviş Ağa, Veznedar: Yeniköylü Muhtar Ali Efendi, Çakmak’tan Hacı İsmail Efendizade Ali Efendi, Hamidler’den Şakir Ağa.”[2]
Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, gazeteler aracılığıyla ve yapılan Bulgar ve Yunan zulümlerine dünyaya duyurmak ve Trakya nüfusunun ezici şekilde Türk olduğunu kanıtlamaya özen göstermiş, işgale karşı silahlı direniş noktasında fazla hevesli olmamıştır.
Bu cemiyete göre Balkan savaşlarından önce Trakya bölgesinde Türk ve Bulgar Ulusu, 615.712 Türk olmasına karşın 101.432 Bulgar’dan oluşuyordu. Trakya’nın Bulgaristan’a bırakılmış Dimetoka, Gümülcine, Dedeağaç, Nevrekop taraflarında ise, 477.4663 Türk nüfus varken, 84.751 Bulgar, 105.656 Rum/Yunan nüfus bulunmaktaydı.
Trakya’da Türk ve Rum/Yunan Nüfus ise, Mütareke döneminde; 740.000 civarında iken, bunun 230.000 civarında olanı Rum/Yunan nüfus idi. Yunan tarafında olan Serez ve Drama’da ise, 446.132 Türk, 103.411 Rum/Yunan ve 73.305 Bulgar nüfus bulunmaktaydı.
Başka bir kaynağa göre, Mütareke döneminde Trakya’da 1.760.973 kişi vardı. Bunların 1.223.763 kişisi Türk, 376.842 kişisi Rum/Yunan, 160.368 kişi de Bulgar’dı.
“Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi’ni kuranlar daha ilk günlerden itibaren geçici bir hükümet heyetinin psikolojisini taşıyorlardı. Cemiyet kuruluşundan itibaren bir geçici hükümet gibi çalışmış, Paris Barış Konferansı’na Osmanlı Hükümeti’nden ayrı olarak heyetler göndermiş, memleketimizde bulunan İtilaf devletleri mümessillerine, haksız uygulamaları karşısında muhtıralar ve protesto metinleri göndermiş, kongreler toplamış ve Trakya’da çok geniş siyasi teşkilatlanmayı gerçekleştirmiştir.”[3]
FAİK (KALTAKKIRAN) BEY
1870 doğumlu Faik Bey, İttihat ve Terakkinin savunucularındandır. Son Osmanlı Meclisi Mebusan’da Edirne mebusu olarak bulundu.
Mondros mütarekesine karşı çıkanlardandı. Mondros mütarekesi sonrası Trakya’da direniş örgütlemeye katıldı. İngilizler tarafından Malta’ya sürgün yollananlardandır.
31 Temmuz 1920’de Ankara’ya gelerek Edirne milletvekili olarak görev yaptı. İttihatçı olmasına karşın, Mustafa Kemal ile iyi anlaşan milletvekillerindendir. Bu yüzden birkaç kez Edirne milletvekili olarak görev yapmaya devam etti.
Ön adı Mehmet olan, Faik Bey (Kaltakkıran) 1870 Edirne doğumludur. Kastamonu ve Trabzon Rüştiyeleri mezunudur. Ziraatçılık, Bağcılık, Bahçıvanlık, Edirne İli Nüfus İdaresi Pasaport Kâtipliği, Konya İli Mektupçuluk Kalemi 2. Mümeyyizliği, İstanbul Reji İdaresi’nde Çevirmenlik, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Üyeliği, Şeref Aykut, Şevket Dağdeviren ve Kasım Yolageldili ile beraber Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kurucu Üyeliğive Merkez Heyeti Temsilciliklerinde bulundu.
2 Ocak 1948 tarihinde vefat etmiş, Milli Mücadelenin kahramanlarındandır.
Sivas Kongresinden sonra alınan karar gereğince milli cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştiğinden, Edirne’de de cemiyet ismi Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olarak değiştirilmiştir. Ancak Cemiyet iki unvanlı olarak devam etmiş ve iki mühür kullanmaktan vazgeçmemiş, tüzüğünde yazan kuruluş amacı olan Trakya’nın birliği davasını da devam ettirmiştir.
İstanbul’un işgalinden sonra 31 Mart 1920 tarihinde toplanan Lüleburgaz Kongresine Trakya’dan 67 delege katılmıştır. Yapılan seçim sonucu yönetim kurulu, Edirne’den Şevket Bey, Kasım Efendi, İsmail Bey, Müftü Mestan Efendi, Ahmet Bey, Lüleburgaz’dan Şevket Bey, Gelibolu’dan Ekrem Bey, Kırklareli’nden Şevket (Dingiloğlu) Bey, Şarköy’den Mustafa Asım Efendi seçilmiştir. Trakya mebusları ile Kolordu Komutanı Cafer Bey merkez yönetim kurulunun doğal üyeleridir.
Teşkilatı Mahsusa başkanı Süleyman Askeri’nin Balkan savaşından sonra kurduğu “Batı Trakya Komitesi” Mondros mütarekesi sonrası tekrar canlandırılmıştır. 10 Kasım 1918 tarihinde Teşkilatı Mahsusa üyesi Hasan Tahsin (Argun) Bey, Hüseyin Sabri (Tüten) Bey, İskeçeli Arif Bey, bazı batı Trakyalılar tarafından komiteye seçilmişlerdir. Komitenin amacı Batı Trakya’yı işgalden kurtarmaktı. Wilson Prensipleri gereğince kendi kaderlerini kendilerinin sağlaması için halk oylamasını savunuyorlardı.
Batı Trakya Komitesi ile Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti aynı amaç için çalıştıklarından bir araya gelmişler ve İstanbul’da birlikte hareket etme kararı almışlardır.
Batı Trakya Komitesi, Fransız işgali üzerine merkezini Gümülcine’ye nakletmiş, Batı Trakya’nın Yunan işgali sonrası, Hemitli nahiye merkezinde 27 Mayıs 1920 tarihinde Batı Trakya Hükümetini kurmuştur. Yunan ordusunun burayı da ele geçirmesi üzerine önemli kısmı Bulgaristan’a kaçmak zorunda kalmıştır. İstanbul’a dönen bazı üyeler de çalışmalara gizli olarak devam etmiştir. 25 Nisan 1922 tarihinde İstanbul’da Batı Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bu kişilerce kurulmuştur.
“Batı Trakya hadiselerini incelerken Meşrutiyet Türkiye’sinde, İskeçelilerin daha çok İttihat ve Terakki Cemiyetine mütemayil olmalarına karşılık Gümülcine’de Hürriyet ve İtilaf partisinin kuvvetli bulunduğunu unutmamak gerekir.”[4]
Hürriyet ve İtilafçılar tarafından da aynı adla bir cemiyet kurulmuşsa da bir varlık gösterememiştir. Yine İstanbul’da 1919 yılının Ekim ayında Yunan meclisinde milletvekili olan altı Türk tarafından Batı Trakya’nın Yunanistan’a ait olduğu propagandası yapmak için Milli Mücadele karşıtı “Trakyalılar Birliği” adı altında bir dernek kurulmuş ancak ciddi bir çalışma yapamamıştır. Yine Gümülcineli hain, Hürriyet ve İtilafçı İsmail Hakkı tarafından da “Batı Trakya Umumi Merkezi” adı altında zararlı bir cemiyet kurulmuştur.
30 Aralık 1919 tarihinde Paris Barış Konferansında Yunan Başbakanı Venizelos’un Trakya için sunduğu bildirge, Yunan isteklerini açıkça ortaya koyuyordu.
“Trakya’nın Yunanlılığı aşikârdır. Bulgarlar da bunu tasdik etmişlerdir. Eğer bahis olunduğu gibi İstanbul, milletlerarası bir devlet olacaksa, Yunanlıların hakları kesindir. İstanbul’la birlikte bütün Trakya, Yunanistan’a verilmelidir. Bulgar hududu, Arda nehrini ve Karadeniz’e kadar 1913 hududunu takip etmelidir. En doğru hal tarzı İstanbul’u ve İstanbul vilayetini de Yunanistan’a bırakmaktır.”[5] İlginç olan bu istekleri açıklayan Venizelos, Osmanlı Devletini ciddiye dahi almayıp, Bulgaristan’ın itirazları olabileceği konusunda açıklama yapmasıdır. O günün koşullarında herkes Osmanlı Devleti’nin bittiğini kabul ediyordu.
Yunan Ordusu Doğu Trakya demiryollarını işgal edince, İstanbul’da Trakyalılar bir toplantı düzenleyerek durumu tartıştılar ve Trakya’nın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı kararı aldılar. Ayrıca Yunan işgaline karşı da direniş kararı almışlardır. İstanbul Hükümeti yetkilileri ile yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmamıştır. İstanbul Hükümetleri tamamen teslimiyetçi bir yaklaşım içindedir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçişi, Erzurum ve özellikle Sivas Kongresi kararları gereğince Doğu Trakya Misakı-Milli sınırları içinde kaldığından Milli Mücadelenin amaç ve hedefleri arasında kabul edilmiştir. Batı Trakya 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Antlaşması gereğince Bulgaristan’a verildiğinden, bu bağlamda Misakı-Milli sınırları içinde olmadığı için kapsam dışında kabul edilmiştir. Bu durum Trakya–Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yanında, Trakya birliğini savunan Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi Cemiyeti isminin de kullanılmasının en önemli gerekçesidir.
İtilaf devletleri ile Bulgaristan arasında yapılan “Neuily Antlaşması” ile Batı Trakya’nın Bulgar bölgesinde kalan yerleri İtilaf devletlerine geçti. Bulgarlar bu yerleri boşaltmak zorunda kaldılar. Batı Trakya “Müttefikler arası Trakya Hükümeti” adı altında Fransa’nın idaresine bırakıldı. Yunanlılar Fransa’nın gözetiminde Batı Trakya’yı işgal ediyorlardı.
Batı Trakya Merkez Heyeti, Teşkilatı Mahsusacı Fuat Balkan’ı bölgeye silahlı güç oluşturmak için yollamıştı. Aynı zamanda Kara Vasıf Bey’in evinde toplanan, Teşkilatı Mahsusa üyeleri Kara Vasıf Bey, Berlin Büyük elçisi Kemalettin Sami Bey, Galatalı Şevket Bey, İstihbarat Müdürü Seyfi (Düzgören) Bey, Miralay İsmet (İnönü) Bey de yapılan toplantı sonrası Fuat (Balkan) Bey’i görevlendirmişlerdir. İsmet (İnönü) Bey İstanbul hükümetinden dört bin lira ödenek alarak Batı Trakya Merkez Heyeti’ne vermiştir. Yüzbaşı Fuat Bey, 1. Kolordu Komutanlığı emrine verilmiştir. Ancak Kolordu komutanı Miralay Cafer Tayyar (Eğilmez) Bey, bu girişimi doğru bulmayınca Fuat Bey ordudan istifa edip sivil olarak gerilla savaşı başlatmaya çalışmıştır.
İskeçe’nin Yunan Ordusu tarafından işgali karşısında Batı Trakya Heyetinin girişimleriyle sessiz protesto yapılmış, Türk dükkânları üç gün kapatılmış ve her yere siyah bayrak asılmıştır. Daha sonra Batı Trakya Heyetinin girişimleriyle İskeçeli Türklerden jandarma birimi kurulmuş, uyuşmazlık ve gerekli işlerde Yunan idaresine gitmeme kararı alınmıştır.
FUAT BALKAN
Beşiktaş Jimnastik Kulübünün (BJK) 1 numaralı kurucusu ve eskrim sporcusu olan bu kişi Teşkilatı Mahsusa’nın emrinde Batı Trakya’da görev yapmıştır. Milli Mücadele sırasında da Fevzi Çakmak’ın gizli emri ile Batı Trakya ve Makedonya’da çeşitli ayaklanmalar ve eylemler ile Yunan Ordusunu oyalamak ve Anadolu’ya asker göndermesini engelleyebildiği oranda engellenmek için çalışmalar yapmış bir vatanseverdir.
Teşkilatı Mahsusa’nın gözde fedailerinden, Batı Trakya’da Yunan işgaline karşı gerilla savaşı yürüten Fuat (Balkan) Bey, Milli Mücadele için İstanbul’da da pek çok gizli çalışmaya da katılmıştır. İstanbul’da işgal güçlerinden ve İstanbul hükümetinden kaçak yaşamaya çalıştığı dönemde kendisini yakalamak için işbirlikçi casuslarında çoğu zaman uyduruk ihbarlarda bulunduğunu dile getiriyor. Fevzi Robenson adındaki casusunda böyle bir ihbar ile kendisini İngilizlere ihbar ettiğini belirtiyor.[6]
Fuat Balkan, Teşkilatı Mahsusa’nın önemli işlevleri olduğunu belirtirken, komitacılığın da yurtseverlik olduğunun altını çiziyor:
“Komitacılık denilen şey bazılarının zannettiği gibi soygunculuk, çapulculuk değildir. Aksine vatanseverliğin en müfridine komitacılık denir. Ve komitacı vatan davası karşısında gözünü budaktan sakınmayan, tepeden tırnağa feragat kesilen insandır. Memleketin ve milletin menfaatleri gerektiği zaman merhamet bilmez, yıkmak gerekirse yıkar, yakmak lazımsa yakar. Yıkmak gerekirse yıkar, kırar, döker. Taş üstüne taş, omuz üstünde kelle bırakmaz. Kaç defa böyle vaziyetler karşısında kaldık ve yapılması lazım olanı yaptık. Şimdi bakıyorum da, şu veya bu işte cezri hareket etmemiş olsaydık, memleket kim bilir kimlerin ayakları altında kalacak ve bu şerefli millet, kim bilir kimlerin esiri kalmaya mahkûm olacaktı.”
Fuat Balkan 1887 yılında İstanbul’da doğmuş, 28 Mayıs 1970 tarihinde de aynı şehirde vefat etmiş, Milli Mücadelenin komitacı, kahraman asker, siyasetçi, sporcu ve spor yöneticisidir.
İstanbul’un işgalinden sonra Miralay Cafer Tayyar Bey 1. Kolorduya seferberlik emri vermiş olsa da, Trakya’ya dağılmış vaziyette bulunan Kolordu da 1200 civarında silahlı asker kalmıştı. Yunan Ordusunun demiryolu hattı boyunca yerleştirdiği asker sayısı ise bin beş yüzü geçmişti. Ayrıca Trakya bölgesine yerleştirilen Rum/Yunan göçmenler Yunan Yardım Komitesi tarafından gördükleri yardım ile ziraata bile başlamışlardı. Bu arada merkezi İstanbul’da olan, Gelibolu, Keşan ve Çorlu’da sıkı bir örgütlenmesi olan “Trakya Komitesi”, kurduğu Yunan çetelerle Türkler üzerinde terör estiriyor, Trakya’nın Yunanistan’a bağlanması için çalışıyordu.
Heyeti Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Yunanlıların bu taşkınlıklarına karşı aynı şekilde davranılmasını söyleyerek Cafer Tayyar Bey’e silahlı Milli Müfrezeler kurulmasını ve 1. Kolordunun bu konuda yardımcı olmasını emretmiştir. Cafer Tayyar Paşa bu konuda tümen komutanlarına yazı yazmış ve gerekli çalışmanın yapılmasını istemişse de, İstanbul’un işgaline kadar Doğu Trakya’da milis güç oluşturulamamıştır. Bunun en büyük nedeninin İstanbul Hükümetlerinin etkisi altında olan Trakya’daki asker ve sivil kişilerin yanında Hürriyet ve İtilafçı hainlerin de etkili çalışmalarıdır.
Cafer Tayyar Bey, İstanbul’un işgalini Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’la her türlü iletişimin kesilmesi emrini verdiği telgrafla öğrendi.
“I. Kolordu kumandanı Cafer Tayyar Bey, durumun ciddiyetini göz önünde tutarak Trakya’nın iç ve dış tehlikelere karşı korunması için, Atatürk’ün seferberlik ve harekât planı hakkında vermiş olduğu 9 Ocak 1920 tarih ve 55 numaralı emrin tatbiki zamanının geldiğine hükmetti. Kolordu kumandanı, ilk iş olarak Doğu Trakya’nın İstanbul hükümetiyle olan münasebetini kesti ve bütün Edirne vilayetinde örfi idare/sıkıyönetim ilan etti. 16 Mart 1920 tarih ve 46/10 numaralı bu beyannamede, bu iki karar Trakyalılara şu suretle anlatılmakta idi:’İstanbul’da makamı hilafet tarafından, serbest olarak seçilerek teşkil olunacak ve milletvekillerimizin itimadına mazhar bir kabine hükümeti idare etmedikçe, Edirne vilayetindeki sivil idare ve kumandanlık müştereken hareket İstiklalini muhafaza edecek ve bu milli ve vatani gayenin elde dilmesi için çalışacaktır. Emniyet ve asayişin korunması için vilayette örfi idare ilan olunmuştur.’”[7]
Miralay Cafer Tayyar Bey, özellikle Tekirdağ’da bulunan 55. Tümen Komutanı Yarbay Alaaddin Bey’in silahlı milis güç kurulması ve seferberlik ilan edilmesi konusunda karşı çıkışları ile zor durumda kalmıştır. Tekirdağ ve Çatalca mutasarrıfları seferberlik emrini yerine getirmemişlerdir. Çatalca Mutasarrıfı Fevzi (Toker) Bey ile Tekirdağ Mutasarrıfı Füruzan Bey İstanbul Hükümeti’nin sadık adamları ve işbirlikçiydiler. İşgal karşısında 55. Tümenin ateş etmeden geri kaçması ve Trakya savunmasının beş gün içinde çökmesinin en büyük nedenlerinden biri Tekirdağ mülki ve askeri yöneticilerinin hainliğidir. Tekirdağ halkı da işgale karşı direnme için pek istekli davranmamıştır.
Milli Mücadele sonrası Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi halk Tekirdağ’da da, yaşamına devam ederken yeni yönetime uyum sağlamaya çalışmıştır. Milli Mücadele sonrası yeni harflerin kabulü üzerine Atatürk yurt gezisine çıktığında Tekirdağ’a gelmiş ve il yöneticilerini kara tahta üzerinde sınava tabi tutmuştur. 23 Ağustos 1928 tarihinde Tekirdağ’da Mustafa Kemal Paşa tarafından sınava tabi tutulan yöneticiler bu sınavda başarısız olmuşlar ve Mustafa Kemal Paşa tarafından eleştirilmişlerdir. Zamanın Tekirdağ Muallimler Birliği Reisi/Öğretmenler Birliği Başkanı Reşit Bey, bu durumun yeni alfabenin ellerine ulaşmadığını, yeni harfler ile ilgili komisyonunda bu alfabeyi beklemeleri gerektiğini söylemesi üzerine hazırlıklı olamadıklarını mazeret olarak ileri sürmüşse de bu gerekçe yoruma açıktır.
Bu arada Mustafa Kemal Atatürk, Tekirdağ’a beş kere gelmiştir. İlk gelişi 1913 yılında Balkan savaşı sırasında, ikinci gelişi Birinci Dünya savaşı sırasında 19. Fırka Komutanı olarak 2 Şubat 1915 tarihinde, üçüncü gelişi 23 Ağustos 1928 tarihinde, dördüncü gelişi 3 Haziran 1936 tarihinde ve son gelişi de Trakya tatbikatını izlemek için 1937 yılında olmuştur.
Mütareke döneminde İstanbul Hükümeti de, 1. Kolorduya seferberlik ilan etmeyin, silahları yerlerine koyun, İtilaf devletlerini kızdırmayın diye teslimiyetçi yaklaşım içindeydi. Trakya mebusları, İstanbul hükümetinden ümidi kesince, yaşananları halka sormaya karar verip Lüleburgaz Kongresini örgütlemeye karar verdiler. Lüleburgaz Kongresi bu koşullar altında gerçekleşmiş ve oy birliği ile işgale karşı direnme kararı aldığını belirtelim.
Kolordu Kumandanı Miralay Cafer Tayyar Bey, özellikle cephane ve para bulmak için İstanbul’a gidip gelmeye başlamıştı. Kendi deyimiyle, parasızlık yüzünden cephenin dağılmasını önlemek, teslimiyetçi ve işbirlikçi görüşleri engellemek, ulusal direnişi güçlendirmek amacıyla İstanbul’a gitmiştir. Ancak Cafer Tayyar Bey İstanbul’da iken, Trakya’da ki direniş mülki ve askeri yöneticiler tarafından ortadan kaldırılmış her şey eski haline dönmüştür. 1. Kolordu Komutanlığına da İstanbul Hükümeti tarafından Miralay Muhittin Bey getirilmişti.
Cafer Tayyar Bey, Edirne’ye döndükten sonra Kolordu komutanlığının elinden alınmasına Muhittin Bey’in de direnişten yana olduğunu düşünerek karşı çıkmamıştır. Zaten Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından ve Edirne Kongresi onayıyla Trakya Milli Komutanlığına getirilmiş ve başkomutan olmuştur.
CAFER TAYYAR PAŞA
1877 yılında Priştine’de doğdu, 03.01.1958 de İstanbul’da vefat etti. Trakya bölgesi Kuvayi Milliye komutanıdır. 1903 de zamanın Harp Akademisinden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun oldu. İlk görev yeri Makedonya’dır. İttihat ve Terakki cemiyetine girmiş ve bu cemiyette çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur. Balkanlardaki pek çok çatışmada yer almıştır. Arnavut İsyanının bastırılmasında bulunmuş Balkan Savaşında da yer almıştır. 1. Dünya savaşı sırasında Çanakkale’de 1. Tümen komutanıdır. Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra Trakya’da 1. Kolordu komutanı olarak görev yaptı. Trakya da Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinde etkilidir ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birleşmesi için etkin şekilde inisiyatif kullanmıştır. Amasya Genelgesi kararlarına katılmıştır. 20 Nisan 1920 de İstanbul Hükümeti tarafından 1. Kolordu komutanlığından alınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisine Edirne milletvekili olarak katılan Cafer Tayyar Paşa, 13 Mayıs 1920 de Trakya Milli Kuvvetler Komutanlığına getirilmiştir.
Trakya’nın Yunanlılarla işgali söz konusu olunca, İstanbul Hükümetinin direnmeyin sözlerini dikkate almadan Yunan taarruzuna karşı hazırlanmaya çalışmıştır.
Fransız Generali Fr D’Esperey’in Trakya direnişi kırmak için geldiği Trakya ziyaretinde Cafer Tayyar Paşanın tavrı nettir.
“Fr. D’Esperey, bundan sonra, sözlerinin, muhatapları üzerindeki tesirini anlamak için, Cafer Tayyar Beye: -Bakalım, Kumandan Bey, şimdi sizin fikriniz nedir? Diye sordu.
Kolordu kumandanının kısaca cevabı şu oldu: -Asker olduğum için padişahın emrine itaate mecburum. Fakat bu mıntıkaya Yunan ayağının basacağını anladığım gün, askerlik sıfatımı ve kumandayı bırakır, sadece bir vatan evradı sıfatıyla milli vazifemin başına geçerek bu topraklara Yunanlıları sokmamağa çalışırım”[8]
Bu konuşmadan sonra Cafer Tayyar Bey Kolordu komutanlığından İstanbul Hükümeti tarafından alınmış, yerine miralay Muhittin Bey getirilmiştir. Cafer Tayyar Bey ise, Trakya-Paşaeli Cemiyeti Merkez Heyeti kararı, daha sonra büyük Edirne kongresinin onayı daha sonra da TBMM kararıyla Trakya Milli Kuvvetler Kumandanlığına getirilmiştir.
Yunanın Trakya’yı işgali üzerine, kolordu kumandanı Muhittin Beyin hazırlanmaması, kuvvetleri geniş alana dağıtması, cephe kurmak yerine askerlerin yerleşim yerinde aşayişi sağlamak gibi ikinci derece de önemli işlerle uğraşması sonucu, Türk kolordusu dağılmıştır. Cafer Tayyar Paşanın çabaları da sonuç vermemiş ve 23 ile 24 Temmuz 1920 tarihinde Yunan kuvvetleri ile girdiği çatışmada esir düşmüş, askerlerinin bir kısmı Bulgaristan’a sığınmıştır. Atina’da askeri cezaevinde uzun süre (32 ay) kalan Cafer Tayyar Paşa, savaş sonrası esir değişimi anlaşması gereği esir Yunan Kolordu komutanı General Kladas ile değiştirilmiştir.
“Trikupis’in deyimi ile Yunanlıların General Cafer Tayyar’a (Sadıklar) karşılık ordu kumandanını istemesi Mustafa Kemal tarafından reddedilmişti. Uzun görüşmelerden sonra General Kladas’ın verilmesi kabul edilmişti.”[9]
Birinci ve İkinci TBMM‘de (1920 ve 1927 yılları arası) Edirne milletvekili olarak görev yapan Cafer Tayyar Paşa 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası‘na girdi. Mustafa Kemal Paşa‘ya karşı düzenlenen İzmir Suikastı olayına adı karıştığından Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından yargılandı ve mahkeme sonucu beraat etti.
Bu olaydan sonra siyasetten de çekilen Cafer Tayyar Paşa, İstanbul’da 1953 yılında vefat etmiştir.
Büyük Edirne Kongresi: San-Remo Konferansı sonucu sızan haberler, İstanbul’a giden heyetin ve İstanbul’dan dönen Cafer Tayyar Bey’in izlenimleri, durumun hiçte iyi olmadığını gösteriyordu. Durum değerlendirmesi yapmak ve yapılacakları tespit etmek için Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 9 Mayıs 1920 tarihinde Edirne’de kongre yapmaya karar verdiler.
Büyük Edirne Kongresi 9 Mayıs Pazar günü Erkek Öğretmen Okulu Konferans salonunda çağrılan 264 delegenin 236’sının katılımıyla Şevket Bey başkanlığında açıldı.
Padişahçılar, Hürriyet ve itlafçılar, işbirlikçiler işgale karşı silahlı direnişe karşı çıkmışlarsa da kongreye katılan delegeler büyük bir çoğunlukla direnme kararı almışlardır. Müftü Hilmi Efendi, Neyyir Bey gibi Hürriyet ve itilafçılar hainliklerini kabul ettiremeyince Kongreyi terk etmişlerdir.
9 Mayıs ile 13 Mayıs arasında toplanan Kongrede şu kararlar alınmıştır:
1-Trakya, Türk ve Müslüman çoğunluğa sahip olup, Osmanlı’dan ayrılıp Yunanistan’a verilmesi yolundaki uygulamayı kesinlikle ret eder.
2-Trakya’nın Yunanlılar tarafından işgaline veya bu amacı oluşturmak için içte ortaya çıkacak her türlü isyan ve başkaldırıya karşı çıkılacak ve Trakya savunulacaktır.
3-Trakya Müdafaa-i Hukuk Örgütü, aslı olan Trakya-Paşaeli Örgütüyle birlikte ve bu örgütü, birlikte idare etmek üzere beş liva/büyük ilçe adına üçer delegeden oluşmuş bir Merkez İdare Kurulu seçmiş ve kabul etmiştir. Liva adına seçilen kişiler aşağıdadır:
Edirne: Belediye Başkanı Şevket Bey, Tüccardan Kasım Efendi, Ahırköylü Ahmet Bey.
Tekirdağ: Eski mebusu Faik Bey, Malkaralı Nazmi Bey, Saraylı Ali Naki Bey.
Gelibolu: Eski mebusu Şakir Bey, Baha Bey, Ekrem Bey.
Çatalca: Eski mebusu Hayrettin Bey, Halil Sadi Bey, Hüseyin Şevket Bey.
Kırkkilise/Kırklareli: Lüleburgaz’dan Şevket Bey, Babaeskili Hamdi Bey, Kırkkiliseli Nazmi Bey.
Ulusal Komutan sıfatıyla Miralay Cafer Tayyar Bey kurul üyelerindendir.
4-Trakya’nın geleceğinin gerektireceği tüm yapılması gerekenler siyaseten yapılacaklar ve en son çare olmak üzere başvurulacak fiili savunma için gerekenler şimdiden hazırlanacak ve direnişin zaman ve diğer ayrıntılarının tespiti konusunda memleketin emri idaresinde Merkez İdare Kurulu yetkili olup Trakya Kuvvetlerini temsil eder.
5-Trakya’nın hukukunu ve çıkarını Avrupa’da savunmak için Galip Kemali, Galip Bahtiyar ve Salih Cevdet Beyler yetkili temsilci olarak seçilmişlerdir. Çorlulu Cezzarzade Ziya Bey de temsilci heyetinde bulunacaktır. İş bu kararlar genel kurul tarafından kabul ve imza olunmuştur.
Edirne kongresi sonrası Merkez İdare Kurulu 14 Mayıs 1920 tarihinde toplanıp iş bölümü yaptı. Edirne Belediye Başkanı Şevket Bey Başkan seçilmiş, Süleyman Faik Bey de başkan yardımcılığına getirilmiştir. Genel sekreterlik görevini Şakir ve Ekrem Beyler yapacaktır. Yazı işleri için Halil Sadi Bey, Sayman olarak da Nazmi Bey görevlendirilmiştir. Kurulun ilk işi para bulmak için çalışmak olmuştur. İstanbul’dan yardım gelmeyeceği açık olduğu için Kolordu savaşmak için silah, cephane ve yiyecek stoklamak zorundaydı.
“Trakyalılar Merkez Heyetinin yurt savunması için, kendilerinden istediği yiyecek ve parayı vaktinde vermişlerdir. Tahsil işine nezaret etmek ve çıkacak güçlükleri yerinde, bertaraf etmek üzere Merkez Heyetinin yedi üyesi de bazı kazalara gönderildi. Seferberlikte, Tr. Pş. M. H. Merkez ve taşra teşkilatı ve bütün Trakyalılar, el ele vererek çalışmışlardır.”[10]
Ancak Kolordu Komutanı Miralay Muhittin Bey, direnişe olumlu baksa da, İstanbul Hükümeti ile tüm bağları koparmak istemediği için seferberlik ve askere alma konusunda pek hevesli davranmıyordu. Yunanlılar ise 27 Mayıs gününden itibaren Karaağaç istasyonundan Enez’e kadar Meriç nehri boyunca 1. Kolordunun karşısına konuşlanmıştı. Fransa kontrolündeki “Müttefikler arası Trakya Hükümeti” komedisi de fiilen ortadan kalkmıştı. Fransa Dışişleri Bakanı Mitterant, kendi meclisinde Fransız milletvekillerine; “Fransa Trakya’da hiçbir rol oynamak tasavvurunda bulunmadığından Fransız birlikleri, Trakya’yı boşaltacaklardır.” demektedir.
Trakya’nın Yunan işgaline uğraması Bulgaristan tarafından da protesto edilmiştir. Bulgaristan Başbakanının 4 Haziran 1920 tarihli “İkdam” gazetesinde yayınlanan açıklaması dikkat çekicidir: “Trakya’nın Yunanistan’a terki, her Bulgar’ın kalbinde, derin bir elem duygusu uyandırmaktadır. Fakat Bulgar milleti, yakın bir gelecekte, Akdeniz’de bir kapıya sahip olacağından katiyen şüphe etmemelidir. Çünkü Yunanistan elde ettiği toprakları muhafaza edemez. Bulgaristan, Makedonya’yı, Trakya’yı, Çatalca’yı nasıl muhafaza edemedi ve kaybetti ise, Yunanistan da kendisine verilen büyük kemiği küçük midesine indiremeyecektir.” Bu arada Bulgaristan topraklarında pek çok Türk çetesi konuşlanmıştı. Bulgar Hükümeti çetelerle mücadeleyi ancak San-Remo Konferansında lehine değişiklikler yapılırsa engelleyebileceğini söyleyerek çeteleri şantaj olarak kullanıyordu.
Yunan Ordusunun Batı Trakya işgali üzerine Kolordunun ve Halkın morali oldukça düşüktü. Kolordunun başında Miralay Muhittin Bey’in olması basiretsizliği, beceriksizliği veya inançsızlığı nedeniyle savunmanın zayıflamasına yol açmış, Cafer Tayyar Bey ile anlaşamaması, Cafer Bey’in kurmaya çalıştığı milis güçlerin de yeterince palazlanmasını engellemiştir. Milli Komutan sıfatı taşıyan Cafer Bey’le 1. Kolordu komutanları savunma hattı üzerinde bile anlaşamıyorlardı. Halkın morali bozuktu ve direniş çok cılız kalıyordu. Hürriyet ve İtilafçıların yoğun olduğu bölgelerde zaten silahlı direniş söz konusu olmuyordu. Özellikle Tekirdağ ve çevresi ve Tekirdağ’da konuşlanan 55. Tümen dövüşmek istemiyordu. Tekirdağ Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bile silahlı direnişe taraftar değildi. Mutasarrıf Füruzan Bey ise zaten Damat Ferit’in adamı bir işbirlikçiydi.
“1. Kolordunun yukarıda arz ettiğim silah, cephane, subay ve er sayısının kâğıt üzerindeki miktarına göre haklı olarak daha uzun müddet müdafaa etmesi beklenirken, beş günden fazla dayanamamasının sebeplerini ‘Manevi Cephe’nin çürüklüğünde aramalıdır. Her vakit olduğu gibi bugün de, orduların kuvveti, madde üstünlüğünden ziyade, bu maddeyi kullanacak olan insanların kalp kuvvetine, yurt sevgisine ve uğrunda ölecekleri davaya inanmış olmalarına bağlıdır.”[11] “Rahmetli Dr. Rıfat Osman Bey, hatırasının bir yerinde de 55. Tümenin silah kullanmadan dağılmasından bahsederken şöyle demektedir:’O tarihte haber aldığıma göre, bu tümen erlerinin dağılmasına sebep, o civarda dolaşan kelli felli ulemadan bir zatın: -Çocuklar siz bu harbi Müslümanların halifesinin fetvasıyla değil, Edirne’de Fransızlara satılmış dört buçuk serserinin kararıyla yapıyorsunuz. Bunun için, ne ölenler şehit, ne de kalanlar gazi olur ve karılarınız da boş düşer demesidir.”[12]
Yunan Ordusunun işi oldukça zor olmasına karşın, 1. Kolordunun ve özellikle kıyıları koruma görevi olan 55. Tümenin savaşmadan dağılması, bazı alaylarda askerlerin subaylarını tutuklaması, Saray kazasında olduğu gibi halktan bazı kişilerin süvari takımının silah ve hayvanlarını alıp direnişi savunanları hapse atması gibi hainliklerle birlikte Yunan ordusu beş gün gibi kısa bir süre de savunmayı bertaraf etmişti.
İstanbul’daki Bakanlar Kurulu tarafından ise, 1. Kolorduya ibretlik şu emir verilmişti: “Yunanlıların, Tekirdağ’ına asker çıkardıkları ve hudutta çarpışmaların devam etmekte olduğuna dair telgraf nameniz vasıl oldu. Doğu Trakya’nın Yunanlılar tarafından işgali, konferansın kararları icabında olmakla, faydasız, kan dökülmesine ve Müslüman ahalinin perişanlığına yol açacak muharebelere meydan verilmeyerek harekâtınız ona göre tanzimi ve muharebelerden katiyen kaçınılması tavsiye olunur.”
“Saray’daki isyanı bastırmaya gönderilen süvari bölüğü Saray’a yaklaşırken kasabadan ateşle karşılanmıştı. Bölük bir şey yapamadan geri dönmüştü. Süvari Bölüğü şu haberi vermişti: Süvari takımının silahları ve hayvanları alınmış, subayından haber yok. Eşraftan biri kaymakamlığı, diğer birisi jandarma kumandanlığını üzerine almış. Müdafaa taraftarı olanlar hapis olunmuş. Rum ve Türklerden karma bir heyet, Yunanlıları davet etmek üzere Çorlu’ya gidiyormuş.”[13]
Tevfik Bıyıklıoğlu “Trakya’da Milli Mücadele” isimli kitabında, Trakya felaketini, içerideki hainlerin neden olduğunu söylemekte, Trakya’da da kara kuvvet, yobazlık ve cehaletin Yunan işgalinin başarılı olmasındaki en büyük etken olarak görmektedir.
Trakya-Paşaeli Müdafaa Cemiyeti, Yunan saldırısı sonrası dağılmış, büyük kısmı Bulgaristan’a kaçmış, diğerleri de İstanbul’a gitmiştir. Kolordunun komuta kademesi ve subaylar ve erler Bulgaristan’a sığınmak zorunda kalmışlar, silah ve cephaneyi de Yunanlılara bırakmamak için tarafsız konumdaki Bulgaristan Hükümetine vermişlerdir.
1921 yılına gelindiğinde, Doğu Trakya’da bir şeyler yapabilmek için Ankara-İstanbul- Bulgaristan arasında temaslar oluşturulmuş Trakya-Paşaeli Müdafaa Cemiyeti’ne yeni bir şekil verilmişti. İstanbul’daki Trakyalılar ile ilgili çalışmaları üstlenen Şakir (Kesebir) Bey, Ankara ve Bulgaristan’a sığınanlarla ilişkiyi kurup hem Trakya-Paşaeli Cemiyetinin ortadan kalkmasını önlemiş hem de mücadelenin Ankara düzleminde Milli Mücadele haline gelmesini sağlamıştır. Bulgaristan’da ise cemiyetin başında Kasım (Yolageldili) Efendi bulunuyordu.
25 Nisan 1922 tarihinde Batı Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti resmen kuruldu. Trakya heyeti, Cevat Abbas (Güler) Bey, Şakir (Kesebir) Bey ve Fuat (Balkan) Bey’den oluşmuştu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Batı Trakya’daki bu çalışmalar ile hem Yunan kuvvetlerini mümkün oldukça Anadolu dışında oyalamak, hem de zaferden sonra Misakı-Milli sınırları içinde olan Doğu Trakya’nın düşmandan teslimini düzgün bir şekilde alabilmeyi istiyordu. Bunun için Batı Trakya’da ciddi bir örgütlenmenin gerçekleştirilmesini sağlamalıydı. Bunun için Bulgaristan bölgesinde ve Çatalca’da hazırlık dönemi gerçekleştirilmiş, aynı zamanda Doğu Trakya halkının umutsuzluğa düşmesi önlenmeye çalışılmıştır. Fuat (Balkan) Bey, Sakarya savaşı sırasında Batı Trakya’ya karşı çete savaşlarına başlamıştı.
Anadolu’da Büyük Taarruzun başlayacağı günlerde ilk akın olarak çeteler Doğu Trakya’da görülmüş, Yüzbaşı Mazhar Bey komutasındaki otuz iki kişilik bir müfreze Yunanlılarla karşılaşmış, kovalamaca sonucu Bulgaristan’a kaçan müfreze, 30 Ağustos sonrası ikinci bir saldırı gerçekleştirmiştir. Böylece bir yandan Yunan kuvvetlerinin Anadolu’ya gitmesi önlenirken, diğer yandan halka karşı Yunan zulmünün de önüne geçirmeye çalışılmıştır. Tabi ki bu çabalar çok küçük çabalardır. Özellikle İtalyanlar ve Fransızlar olmasa Trakya halkı açısından durumun vahim olacağı açıktır.
“Refet Paşa’nın İstanbul’a muvasalatından evvel, 15 Ekim 1922’den itibaren Doğu Trakya’yı Yunanlılardan teslim almağa memur İtilaf heyet ve kuvvetlerinden İtalyanlar, Silivri, Vize, saray ve Çorlu, Fransızlar Lüleburgaz, Edirne ve Kırklareli, İngilizler Uzunköprü, Tekirdağ, Şarköy, Keşan bölgesine hareket etmişlerdi. Bu itilaf heyet ve kuvvetlerinin Trakya’ya gelmeleri hiç olmazsa, Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz, Çorlu, Tekirdağ gibi şehir ve kasabalarda Yunan tecavüzlerinin önüne geçmiştir.
Saray ve Çorlu’da, İtalyanların gelmesi bu kasabaları yanmaktan ve halkı muhakkak bir felaketten kurtarmıştır. İtilaf kontrol heyetleri ve askerler gelmeden evvel, hemen her yerde soygunculuk yapılmıştır. İtilaf heyet ve askerlerinin gelişi, hiç olmazsa birkaç köy ve çiftlikten başka bütün olarak Doğu Trakya’yı yanmaktan ve kitle halinde öldürülmekten kurtarmıştır.
Refet Paşa ile İtilaf generalleri arasında, İstanbul’da 23 Ekim 1922 de yapılan anlaşma ile Doğu Trakya’nın B.M.M. Hükümeti’ne devir ve teslimi için aşağıdaki müddetler tespit olunmuştu.
30 Ekim 1922 Çorlu, Sarayköy, Silivri kazaları
31 Ekim 1922 Demirköy,
8 Kasım 1922 Tekirdağ, Hayrebolu, Malkara.
20 Kasım 1922 günü, Meriç nehrine kadar Trakya’nın geri kalan kısımlarının Türk idaresine devir ve teslimi kararlaştırıldı. Doğu Trakya’ya gidecek Türk jandarmalarının da, İstanbul’da, Haydarpaşa, Sirkeci istasyonlarından, Trakya demiryollarından ve deniz vasıtalarından faydalanmaları da kabul olundu.”[14]
Edirne ile ilgili kısa bir kronoloji ile bitiriyorum:
30 Ekim 1928 tarihi Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalandığı tarihtir. Bu açıdan diğer yerler olduğu gibi Trakya için de önemli bir tarihtir.
2 Kasım 1918 tarihinde, Yunan Başbakanı Venizelos, İngiliz Başbakanı Loyd Corc’a Yunan isteklerini bildirmiştir. Bu istekler içinde Trakya’nın Yunanistan’a bırakılması da vardır.
4 Kasım 1918 tarihinde, Doğu Trakya’ya Fransız Alayı gelmiş ve Uzunköprü-Sirkeci demiryolunu işgal etmiştir.
7 Kasım 1918 tarihinde, Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi Cemiyeti kurulmuştur.
10 Kasım 1918 tarihinde, Teşkilatı Mahsusacı Batı Trakya Komitesi kurulmuştur.
12 Kasım 1918 tarihinde İtilaf savaş gemileri ile birlikte Yunan savaş gemileri de Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Marmara Denizine gelmişlerdir.
14 Ocak 1919 tarihinde, Yunan taburu Trakya demiryollarını işgal etmiştir.
22 Ocak 1919 tarihinde Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi İstanbul’da toplantı gerçekleştirmiş ve Trakya’daki durumu tartışmıştır.
1 Mart 1919 tarihinde, Paris Konferansında, Yunan İşleri Komisyonu Doğu ve Batı Trakya’yı Yunanistan’a verilmesi için tavsiye kararı almıştır.
11 Mart 1919 tarihinde, Yüksek Konsey, Trakya hakkındaki kararı geri bırakmıştır.
20 Mart 1919 tarihinde, Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi Cemiyetinden bir heyet İstanbul’dan Roma’ya lobi çalışması için gitmiştir.
10 Temmuz 1919 tarihinde, Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniye Cemiyeti birinci kongresini yapmıştır.
Ekim ayı başında Yunan işgali üzerine Batı Trakya Komitesi merkezini Gümülcine’ye taşımıştır.
7 Ekim 1919 tarihinde, Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi ve Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti zaten üyelerinin çoğu ortak olduğu için birlikte hareket etmeye başlamışlardır.
15 Ekim 1919 tarihinde, Müttefikler arası Batı Trakya Hükümeti kurulmuştur.
16 Ekim 1919 tarihinde, Edirne’de Trakya-Paşaeli Cemiyeti ikinci Kongresini yapmıştır.
17 Ekim 1919 tarihinde, İskeçe Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.
18 Ekim 1919 tarihinde, Bulgar Hükümeti yapılan anlaşma gereğince Batı Trakya’daki altı yerleşim yerini boşaltmıştır.
7 Kasım 1919 tarihinde, Karağaç İstasyonunda Fransız Franchetr-d’Esperey, 1. Kolordu komutanı Miralay Cafer Tayyar (Eğilmez) Bey’le görüşmüştür.
27 Kasım 1919 tarihinde Bulgarlar İttifak Devletleriyle Neuilly Antlaşması yapmışlardır.
30 Aralık 1919 tarihinde Yunanlılar Paris Konferansına Batı Anadolu ve Trakya ile ilgili iddialarını içeren bildiri sunmuşlardır.
28 Ocak 1920 tarihinde, Osmanlı Meclisi Mebusan’da Doğu Trakya’yı da kapsayan Misakı-Milli kabul edilmiştir.
16 Mart 1920 tarihinde, İstanbul resmen işgal edilmiştir. Bunun üzerine 1. Kolordu Komutanı Miralay Cafer Tayyar Bey’in emri ile Trakya’da seferberlik ve sıkıyönetim ilan edilmiş, İstanbul’la her türlü ilişki Mustafa Kemal Paşa’nın emri doğrultusunda kesilmiştir.
31 Mart 1920 tarihinde, Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi Cemiyetinin 4. Lüleburgaz Kongresi başlamıştır.
6 Nisan 1920 tarihinde, Karağaç İstasyonunda Fransız Franchetr-d’Esperey, 1. Kolordu komutanı Miralay Cafer Tayyar (Eğilmez) Bey’le tekrar görüşmüştür.
20 Nisan 1920 tarihinde, Cafer Tayyar Bey, trenle İstanbul’a gitmiştir.
21 Nisan 1920 tarihinde, Miralay Muhittin bey 1. Kolordu Komutanlığına atanmıştır.
1920 yılının Mayıs ayında İttifak devletlerince Yunanlılara Doğu Trakya’yı işgal izni verilmiştir.
2 Mayıs 1920 tarihinde, Cafer Tayyar Bey, İstanbul’dan Edirne’ye dönmüştür.
8 Mayıs 1920 tarihinde Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Sultan Selim camisinde büyük bir miting düzenlenmiştir.
9 Mayıs 1920 tarihinde, Edirne Büyük Kongresi başlamıştır.
14 Mayıs 1920 tarihinde, Yunan ordusu trenle Gümülcine’yi işgal etmiştir.
22 Mayıs 1920 tarihinde Yunan Ordusu Batı Trakya’yı işgal etmiştir.
27 Mayıs 1920 tarihinde “Batı Trakya Komitesi”, Batı Trakya Hükümeti’nin kurulduğunu açıklamıştır.
Mayıs-Haziran-Temmuz aylarında Hythe, Boulogne ve Spa konferansları yapılmıştır.
20 Temmuz 1920 tarihinde, Tekirdağ-Ereğli bölgesine Yunan ordusu çıkmıştır.
20 Temmuz 1920 tarihinde Doğu Trakya’da çarpışmalar başlamıştır.
25 Temmuz 1920 tarihinde Yunan Ordusu Edirne’yi işgal etmiştir.
10 Ağustos 1920 tarihinde Müttefikler kendi aralarında Trakya antlaşmasını yapmışlardır.
27 Şubat 1921 tarihinde, TBMM tarafından gönderilen Cevat Abbas (Güler) Bey, Sofya’ya varmıştır.
1921 Yılının Eylül ayı itibariyle Fuat (Balkan) Bey, Batı Trakya’da gerilla/çete savaşlarına başlamıştı.
25 Nisan 1922 tarihinde, Batı Trakya’da “Batı Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” kuruldu.
1922 Mayıs itibariyle Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üç akıncı müfreze ile Doğu Trakya’da faaliyet başlamıştır.
20 Haziran 1922 tarihinde, “Trakya Yurdu Cemiyeti” kurulmuştur.
1922 Eylül itibariyle Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Doğu Trakya’da ikinci kez saldırıya geçmiştir.
3 Ekim 1922 tarihinde, Mudanya Konferansı başlamıştır.
30 Ekim 1922 tarihinde, Çorlu, Sarayköy, Silivri kazalarının Ankara Hükümeti’ne teslimi gerçekleşmiştir.
31 Ekim 1922 tarihinde, Demirköy’ün Ankara Hükümeti’ne teslimi gerçekleşmiştir.
8 Kasım 1922 tarihinde, Tekirdağ, Hayrebolu, Malkara’nın Ankara Hükümeti’ne teslimi gerçekleşmiştir.
20 Kasım 1922 tarihinde, Trakya’nın Meriç nehrine kadar olan kısmının Ankara Hükümeti’ne teslimi gerçekleşmiştir.
25 Kasım 1922 tarihinde, Edirne’nin Ankara Hükümeti’ne teslimi gerçekleşmiştir.
26 Kasım 1922 tarihinde, Çanakkale’nin Ankara hükümetine teslimi gerçekleşmiştir.
[1] Trakya’da Milli Mücadele. Tevfik Bıyıklıoğlu. TTK.1992.Sf:130
[2] Trakya-Paşaeli Müdafaa–i Hukuk Cemiyeti. Zekai Güner. AAM. 1998. Sf:21 vd.
[3] Trakya-Paşaeli Müdafaa–i Hukuk Cemiyeti. Zekai Güner. AAM. 1998. Sf:139
[4] Trakya’da Milli Mücadele. Tevfik Bıyıklıoğlu. TTK.1992.Sf:142
[6] Komitacı Fuat Balkan’ın Anıları. Turgut Gürer. Gürer yayınları. Ocak 2008. Sf:148
[7] Trakya’da Milli Mücadele. Tevfik Bıyıklıoğlu. TTK.1992.Sf:211
[8] Trakya’da Milli Mücadele. Tevfik Bıyıklıoğlu.TTK. 1992. Sf:225
[9] Başverenler Başkaldıranlar. Ergun Hiçyılmaz. Altın Kitaplar yayınevi. Ocak 1993. Sf:148
[10] Trakya’da Milli Mücadele. Tevfik Bıyıklıoğlu. TTK.1992.Sf:305
[11] Trakya’da Milli Mücadele. Tevfik Bıyıklıoğlu. TTK.1992. Sf:338
[12] Trakya’da Milli Mücadele. Tevfik Bıyıklıoğlu. TTK.1992. Sf:347
[13] Trakya’da Milli Mücadele. Tevfik Bıyıklıoğlu. TTK.1992. Sf:359
[14] Trakya’da Milli Mücadele. Tevfik Bıyıklıoğlu. TTK. 1992.Sf:458