“Kalbim katlan bunlara
Çünkü kıştır yaşanılan.”
Bu mesleği icra eden gazetecileri onurlandırmak için, 10 Ocak 1961’den bu yana kutlanan Çalışan Gazeteciler Bayramı, 1971’deki faşist askeri müdahale ile büyük darbe almıştır. Gazetecilerin hakları elinden alınmış ve bayramın ismi de 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olarak değiştirilmiştir. Masum bir isme yapılan bu darbe bile tek başına, ülkemizde basın özgürlüğüne ne kadar değer verildiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Peki, neden böyle? 10 Ocak tarihi, 212 Sayılı Basın İş Yasası’nın yürürlüğe girdiği tarihtir. Yani emekçilerin, ekonomik ve sosyal haklarının güvence altına alındığı gündür.
“Çalışan Gazeteciler Günü” hakkında konuşulacak o kadar çok şey var ki… Gazeteciliğin önemi, o kadar hatıra ve daha pek çok konuda ruha dokunan şeyler için yazılar yazılabilir. Ama bugün benim aklıma sadece bir isim geliyor o da Metin GÖKTEPE! Kendi bayramından iki gün önce öldürülen cesur bir gazeteci…
8 Ocak 1996 tarihinde Ümraniye Cezaevinde öldürülen tutukluların cenazelerine gittiği İstanbul/Alibeyköy’de, “sarı basın kartı” olmadığı gerekçesiyle polis tarafından haberi izlemesine izin verilmiyor. Haberin takibi için polislere kararlı ve ısrarcı bir tavır koymasının ardından gözaltına alınıyor. O gün gözaltına alınan yüzlerce kişinin arasından alınıp Eyüp Kapalı Spor Salonuna götürülüyor. Tanıklar ifadesinde spor salonunda yaşananları şöyle aktarıyor: Polisler, “Gazeteciyi bu tarafa getirin! Ona özel muamele yapacağız.” diyor. Neydi bu “gazeteciye özel muamele”? Tabii ki de “şiddet.” Göktepe, -hiç de yabancısı olmadığımız- bir polis şiddetine maruz kalarak öldürüldü. Döve döve öldürülen kaç gazeteci vardır bu dünyada? Gerçeklerin peşine düşen onurlu bir basın emekçisi, polis tarafından öldürüldü. O günlerde bu ölüm herkes tarafından konuşuluyordu.
Fakat İçişleri Bakanı Teoman ÜNÜSAN bir programda, “Konuyla ilgili bir bilgim yok. Ancak son gelen bilgiler, Metin Göktepe’nin duvardan düşerek öldüğü şeklindedir” diyerek olayın üstünü örtmeye çalışan bir açıklamada bulundu. Her zamanki gibi bir devlet yetkilisi çıktı ve katiller sırf üniformalı diye korumaya çalıştı. Yalan söylemekten hiç ama hiç çekinmedi. Oysa kimse özgür basın için canını veren Metin Göktepe’nin arkasında bıraktığı annesi Fadime Göktepe’nin hangi acılarla bunları dinlediğini düşünmemişti. Kamuoyu ve halkın bir basın emekçisine sahip çıkması sonucunda Metin Göktepe’nin polis tarafından öldürüldüğü kabul ettirilmişti. Kameralar önünde yalan söyleyen bakan, özür dilemek zorunda kaldı fakat annemiz o özrü kabul etmedi. Katillerden hesap sorulmasını ve yargılanmasını istedi. Hangi özür acılı bir annenin yürek yangınını söndürebilir ki?
“Kol geziyor kara zulüm,
İki yakanızda elim,
Anasının feryadıdır
Yakar bu evreni bilin.
Uyyyy ben ölim,
Uyyyy ben ölim…”
(Bu dizeler Metin Göktepe’nin cenazesinde annesinin ağıtından alıntıdır.)
Acılı bir annenin en doğal hakkı olan adalet arayışı 4 yıl kadar sürmüştür. Şehir şehir gezdirilerek sürdürülen bu davada, olayla ilişkilendirilen 11 memurdan altısı 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Sadece görevini yapan bir basın emekçisinin ölümünden sorumlu olan kişiler için verilen bu “ceza” onlar için ancak ödüldür. Üstelik bu karar bile uygulanamamış, sanıklar “Rahşan affı” diye bilinen şartlı tahliyeden yararlandırılmışlardır. Bunun sonucunda geriye 1 yıl 8 ay gibi komik bir ceza kalmıştır.
Özgür basın için her zaman Metin Göktepe’ler var oldu. Var olmaya da devam ediyor. Dün döverek öldürenler bugün aç bırakıyor, yetmiyor cezaevine atıyor. Medya patronları gelen bir talimatla gazetecilerin işlerine son veriyor. Bakanına, milletvekiline laf edersen kurulan bir pusuda onlarca itin saldırısına uğrayabilirsin. Bir sabah işe gitmek için bindiğin araba havaya uçabilir. Bu ülkede doğruları söylediğin müddetçe, ne kadar ahlaksızlık varsa sana hepsini yaşatırlar.
Türkiye Gazeteciler sendikasından edindiğim bilgiye göre şu an 70 gazeteci cezaevinde. Devletin öncelikle şunu anlaması gerekir. Gazetecilik suç değildir. Tutuklu ve hükümlü tüm gazeteciler serbest bırakılmalıdır.
Bütün öldürülen gazetecilerin anısına Metin Göktepe’nin 25. ölüm yıl dönümünde kendisini saygıyla selamlıyor ve tüm “cesur” gazetecilerin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününü kutluyorum.
“Yolu yok kalbim,
Sağ çıkacağız bu acılardan
Çünkü umutsuzluk yasak!”
Nazım TOKŞEN