KAPİTAL-İZM

Hayati Uçar
261 views

 

Sol jargon da kapitalizm düşman olarak dilimize pelesenk olmuştur.
Her kötülüğün bu sistemden kaynaklandığını düşünürüz, tabii ki bu düşünce tarihsel, ekonomi ve siyaset sürecinde bakıldığında doğrudur.

Evrim geçirmiş siyasal tarihini canlı birebir göz önünde yaşıyoruz.

Kapitalizm, ilkel toplum, köleci toplum ve feodal toplumun ertesi sabahıdır.
Canlı bir organizma gibi yaşama içgüdüsel davranış olarak sarılan yaşaması gereken kanı insan sömürüsünden alan, kendini her canlı gibi türlü savunma mekanizmaları ile koruyan bir organizmadır.

Kapital, insanın biriktirme, üretme ve tekrarlaması için oluşturulmuş bir iletişim biçimidir.

Oluşmuş bir sistem kendi değişimini kolay gerçekleştiremez.
Feodal toplum da bütün toprakları soyluların elinde de olsa işletecek kişilere kiralanır bu kişiler yıl sonu gelir gider muhasebesi sonrasında elinde kalan sermayeyi yatırıma dönüştürür.  Birikime ve yatırıma dönüştürmeye başlamasıyla burjuva sınıfı kast sisteminde yerini almıştır.

Soylu sınıfı hızla tüketen partiler ve gösteriş uğruna ellerinde ne varsa tüketip şatoları, sarayları ve değerli ne varsa bu sınıfın eline geçmiştir.

Tabii ki önünü gören bazı soylu aileler yatırımlar yaparak burjuva sınıfı ile sanayi toplumunun temellerini atmıştır.

Burjuva elindeki sermayesi (artı değeri) attıkça ülkesine olduğu gibi uluslararası fakir ülkelere de borç vermeye başlamış, tefecilik de olduğu gibi ödeyemeyen ülkelerin kaynaklarına el koymuştur.

Sanayi devriminin oluşumu bir anlamda burjuva sınıfının yeni yatırım alanları yaratmak için oluşturduğu düşünceden doğar.

Diyalektik düşüncede “birşey var olmaya başladıysa kendi karşıtında yaratır” der.
Böylelikle sanayi toplumunun olması gereken çarklarının dişlileri doğar işçi sınıfı.

Karl Marks, Das Kapital eserinde sistemi bir kadın emekçinin el örgüsü ilmeğinin zaman ve emek, değer ölçüsünü yazar. Toplumlar, sınıflar doğa ve tarihi insan ilişkilerinin aslında bir sınıf çatışması olduğunu burjuva azınlık sınıfının çıkarları için devlet kast’ını nasıl kullandıklarını anlatır.

Biz ustamız kadar detay anlatamasakta burjuva sınıfının değişimini yaşayarak hangi boyutta olduğunu anlayabiliriz.

İşçi sınıfı kendi hakları için sokağa döküldüğünde grev kavramı doğar böylelikle burjuvazi alan kaybetmekten de savaşı seçer o andan itibaren lokavt ve grev Kırcıları devreye sokulur.
Devlet adamları maaşlarını burjuva sınıfından aldığı için seçimini her zaman bu sınıf lehine kullanır.
Asker, polis bu alanda işçi düşmanı olarak yetiştirilir ve grev kırıcılığında kullanılır.

Sermaye yani kapital çoğaldıkça azgınlaşır ve yıkıcı yanı gelişir.
Savaş, kapital için en güzel alandır. Hem silah hem ilaç satabilir savaş için sermayeyede gerek yok ülkeler arasında bulunan din, milliyetçilik ve sınır kavgasını körüklemen yeterli.

Tümevarım bir gözle bakarsak tarım arazilerinin birikimi ülkesinin sınırlarını aşarak emperyalizmin kollarını uluslararası sınırsız bir konuma eriştirmişti ve ekonomik evrim hızlıca gelişmiş ülkelerin sermaye güçleri dünyaya şekil vermeye ve fark ettirmeden sinbiyoz oluşuma evrilmiştir. ( Bankacılık vs)

Dünyanın yüzde biri küresel servetin yüzde seksen ikiye sahip.

Yani dünya yüzde doksan dokuza ait değildir.
Karınca gibi onlara taşıyoruz emeğimizi, ekmeğimizi, alınterimizi.

Sermaye dünyayı şekillendirirken ülkelerde kendi çıkarlarını koruyacak sokak köpekleri tipinde yöneticiler yaratır.
Bunu hakaret etmek için yazmadım aç yöneticiler olacak ki her şeyi satabilsin.
Onur kavramı kalksın ortadan. Sadece kendini düşünsün.
Bunu sadece geri kalmış ülkelerde görmezsin Kapital sistemlerin en gelişmişinde bile rastlanır.
Tarihe bakın generalerin, bakanların, başkanları rüşvet mahkemelerinde yargılandığını görürsünüz.

Günümüzde sermaye ağaların en büyük yatırımlarının silah ve yan ürünleri olduğunu görürsünüz.
Birinci ve  ikinci dünya savaşı gören dünya şimdi üçüncü dünya savaşını yaşıyor.
Kendi sığınaklarında uzaktan nereleri yok edecekleri konuşuyor ve insan ölümlerini izliyorlar.

İnsanlık buna karşı geliştirebileceği tek şey aynı sermayenin sınırları kaldırması gibi sınıfsız ve sınırsız bir dünya için fikirler geliştirmek ve bir an önce aydın insanların kitlelere sunumunu yapması gerekmektedir.

Kapital-izim iyi niyetli olmayan bir yapı olduğundan toplular için uyutma, uyuşturma gibi her alanı çok akıllıca kullanmış toplum mühendisliği bu konuda epey efor sarf etmiştir.

Kapital, satma ve satın alma konusunda o kadar uzmanlaşmış ki iktidarları, kralları, generalleri ve idealist geçinenlerin bile parasını vererek satın alabilmektedir.
Böylelikle ulusal devlet kavramı anlamını yitirmiş olup milliyetçiliği savunanlar emperyalizmin en büyük yandaşları olmuşlardır.

Dünyanın bugünü emekçi halklar için hiçte olumlu gelişmeler değildir.
Proleter teorisi sanki sadece işçi sınıfının düşüncesiymiş gibi kısıtlı kalmış, Sovyetler birliğinin ve sosyalist devlet örgütlerinin totaliter yapısı sıradan insanların tepkisini çekmiş günümüzde kitleler kulak vermez olmuşlardır.

Yeniden enternasyonal bir dil kullanarak emperyalizmin’in kapitaline karşı insanca yaşam alternatif olarak düşünceler üretmeli ve harekete geçilmelidir.

Bunu başarabilecek birikime sahibiz insanlık tarihi bu başarılarla yazılmıştır.
Bunu beceremezsek
Nazım ustanın dediği gibi.

“Havalar acaipleşti bugünlerde
Bir güneş bir yağmur bir kar
Atom bombası denemelerinden diyorlar.
Strasyum 90 yağıyormuş ota, süte, umuda hürriyete
Kapımızı çalan büyük hasrete
Kendi kendimize yarışmaktayız gülüm
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz
Ya da dünyamıza ölüm.”
Nazım Hikmet