İdeolojik Hipnotizma

Hayati Uçar
533 views

Hipnotizma nedir? Sorusu ile başlayalım yazımıza.
Hipnotizma, uyku ile uyanıklık arasında bir tür trans hâlidir diyebiliriz. Hipnotizma, psikologlar tarafından yapılsa da ilk zamanlarında sihirbazlık gibi sirklerde ve özel gösterilerde sergilenmiştir. Hipnoz altına giren kişi, kendisini hipnotize eden kişinin her istediğini uygulayacak konumdadır. Uyandığında ise hiçbir şeyi hatırlamayacaktır.
Hipnotizma hakkında herkesin az ya da çok bir takım görsel ve işitsel bilgileri vardır. Sinemalarda belki de en fazla işlenen konulardan biridir. Sağlık alanında kullanılan hipnotizma sigarayı bırakmak, kilo vermek, uyuşturucuyla mücadelede kullanıldığı gibi takıntı (obsesyon) gibi rahatsızlıkların tedavisinde de uygulanmaktadır.
Hipnotizmanın birçok şeyde olduğu gibi iyi yönde kullanımı olduğu gibi kötü yönde kullanımı da mümkündür. Öyle ki; Hipnotizma ortaya çıktığı ilk zamandan beri iktidar sahipleri bu konuyu kendi lehlerine nasıl kullanacakları konusunda, bilim insanlarına laboratuvar ortamında pek çok araştırmalar yaptırmış, bunun gelişmesi için büyük paralar harcamışlardır. Bunun altındaki amaç ise bireyden yola çıkarak kitleleri nasıl manipüle edebiliriz sorusunun cevabını bulmaktır. İktidar sahiplerine göre kitleler sürüdür. Memeli bütün canlılar gibi birbirimizi taklit ederek öğreniriz ve bunu hayata geçiririz. Bunun için her ülkenin toplamsal profili çıkartılmalı buna göre manipülasyon planları yapılmalıdır.
Kitleler nerelerde toplanıyorsa, inanç gruplarının ibadet alanları, sinema, konser, spor karşılaşmaları, yarışmalar vs gibi çıkışta dikkat edin hepsinin giyim kuşamları, el ve vücut hareketleri, konuşmaları ne kadar birbirine benziyordur. Size acıktığınızda ne yiyeceğinizi gösteren ve maç arasında verilen billboardlarda gösterilen reklamlara bakın. Maçı izlerken tükettiğiniz enerjiyi bir şekilde yerine koymanız gerekiyor tabi ki bunu da birileri yönlendiriyor. Bu tüketim silahı öylesine çılgın hâle geldi ki kent sokaklarında kafamızı nereye çevirseniz dev billboardlarda bu tüketim reklamlarını görürsünüz.
Bu konuda argüman o kadar fazla ki sadece devletler değil tüketim firmaları bile ürettiği malı satmak için televizyon, telefon vs gibi araçlarla gizli reklam uygulamaları ile satışlarını artırmaktadır. Hollywood bu durumu yıllar önce keşfetmiş ve tüketim emtiası satan firmalardan filmlerin karelerine gizlenmiş bazen de açık bilinçaltına seslenen subliminal mesajlar veren sahneler çekilmiştir. Bunun hipnotizma ile ilgisi ise toplumu bire bir uyutmak, satış ve kâr hanesinin sıfırlarını artırmak için kullanım şekline dönüşmüş olmasıdır.
Hipnotizma ve trans halinde olmanın ne olduğunu kısaca bilirsek kafamızdaki yanlış bilgileri de düzeltmiş oluruz.
Trans, parapsikoloji sözlüklerinde “iradi hareketlerin yokluğuyla ve düşüncenin otomatizma durumuna geçmesiyle nitelenen psikolojik ayrışma hali” olarak tanımlanır. Hipnotizma da trans halinde olmak bir sandalyede oturup elini şaklatan ve “uyan” diyen bir tablo şeklinde gözünüzde canlansa da bu basit bir algı olur. Asıl konumuz kişinin kendisinin, hayatın içinde uykuda mı yoksa uyanık mı yaşadığını fark etmesi ya da fark etmeden yaşayıp gitmesi olayıdır.
Acaba düşündüğün ve hayatında doğru olarak algıladığın “şey” ler ya da ideolojin sana mı ait? Yoksa üst aklın hazırladığı materyalleri okuyarak sana doğru “gibi” gelen “doğru”larımı kabul ettin. Üst akıl dediğimiz güç öylesine geniş bir ağa sahip ki masal kitaplarından oyuncaklara, bilimsel dergilerden, uluslararası medya gücüne kadar her şeyde ve her yerdedir. Bilimsel araştırma kurumları milyon dolarlık fonlarla destekleniyor. Savaş sanayisini saymıyorum bile.
Ülkeler arasında savaş çıkartabilmesi için o ülkelerin milliyetçi unsurlarına ihtiyaç vardır. Oysa savaşan ülkelerde insanlar aynı fabrikada üretilmiş mermilerle ölür. Farklı ülke fabrikaların da üretilmiş olsa da sonuçta stok malların tüketimi gereklidir. Dost ülkeler savaşta borçlanan ülkeleri her zaman sevmişlerdir. İdeolojik motivasyon sadece milliyetçiler için geçerli değildir.
Din en kullanışlı hipnotizma uyku şeklidir, uyanık olarak yaşadığı dünyada her zaman ritüelleriyle otistik bir şekilde yaşar.
Bazı otistik çocuklar bir nesneyi hızla çevirerek ona bakarak kendini hipnoz eder ve hayatı boyunca bu kapanışla yaşar. İdeolojik hipnotizma da böyle bir şeydir. Kendi doğrularımız, edindiğimiz deneyimler “uyanık” bize mi ait yoksa bizim de hızlıca çevirdiğimiz nesnelere bakarak hipnoz olmuş halimize mi?
Farklı olduğumuzu düşünüyoruz yani diğer toplum katmanlarından daha ileri düşündüğümüzü düşünüyoruz. Belki doğrudur; daha çok okumak, araştırmak, analiz ve yorum yapmak gibi yeteneklerimiz var. Hatta bunu yazılara, tablolara, sinema, tiyatro gibi sanatsal alanlara dökmek tabi ki bunu üretmeyen çoğunluklardan farklı olduğumuzu gösterir. Tüm bunlar aynı zaman da bilinçaltı çöplüğünde neler olduğunu da gösteriyor. Farklı etkilenmelerin olacaktır hatta bir sürüye ait olmak isteği de. Bu nedenle kendine yakın bir topluluğa katılmayı seçebilirsiniz, tabi burada aynı etkinin altında radikal çıkışların da olacaktır. Bulunduğun durum sıcak çatışma ortamı olduğu sürece bu durum katılaşacak ve körleşmeye kadar varan bir süreç izleyecektir. Hızını yitirdiğinde ise sıkışmış bir pamuk balyası gibi esneyecek, genişleyecek ve düşüncelerini sorgulayacak bir seviyeye gelecektir. Bu seviye senin yanlış yerde olduğunu gösterir mi yâda gelmek istediğin yer burası mı?
Yaşamak ve deneyim doğal bir süreçtir, ilgi alanlarını buna göre geliştirirsin. Fakat burada unutulan şey kendini sorgulamak ve sürekli bunu “şüphe” ile tekrar etmektir. Bir doğru “öğretilmiş” doğru mu yoksa senin süzgecinden geçip onaylanmış doğru mu.
Üst aklın ortaya koyduğu, dayattığı çemberini kırmak için güncellenmiş doğruların olmalı ve bunları her koşulda büyütmelisin.