Gündemimiz Deprem

Erdem Yücel
711 views

Tarihte yaşanmış en büyük ve en çok can kaybının olduğu, ailelerin dağıldığı ve bu felaketten nemalanmak isteyenlerin çoğu kez ortaya çıktığı bir deprem yaşındı.

Yerbilimciler önceden uyardılar; ne yazık ki sözlerini dinletemediler, böyle olunca da felaket gelip çattı.

Dünyanın kuruluşundan bu yana gerçekleşen doğa olayını kader, fıkrat gibi sözcüklerle geçiştirilmeye çalışılacağına, akıl ve bilimle zararın en aza indirebilmesinin mümkün olacağını başta deprem ülkesi Japonya olmak üzere birçok devlet ortaya koymuş bulunuyor.

Bu konuda bir şeyler yazmak istemiyorum ancak yine yazmadan edemiyorum. Bu kez de sorun olmayacak, bazılarının tepkisini çekmeyecek ne yazmalı diye düşünüyorum. Sonunda depremin ne olduğu ve dünyadaki, yurdumuzdaki depremlerden söz etmeye karar verdim. Kısacası ne şiş yansın ne de kebap…

Yerbilimciler aylar ve yıllar öncesinden Doğu Anadolu fay hattının kırılacağını ve depremin merkez üssünün Malatya, Kahramanmaraş çevresinde olacağını, ayrıca Kuzey Anadolu fay hattının kırılma olasılığından da söz etmişlerdi.

Doğu Anadolu fay hattının 6 Şubat’ta sabaha karşı kırılmasıyla önce 7,7,  dokuz saat sonra da 7,6’lık depremle Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya, Osmaniye, Adana, Hatay, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Adıyaman’da binalar yıkıldı, çok sayıda insan yaşamını yitirdi, yaralandılar, göçük altında kurtarılmayı günlerce beklediler. Bazılarına ulaşıldı, bazılarına ulaşılamadı…

Eskilerin hareket-i arz dediği yer sarsıntılarına günümüzde deprem deniliyor. Yeryüzünün iç bölümlerinde oluşan, esnek dalgalar halindeki sismik sarsıntıların çevreye yayılması ile depremlerin oluştuğu bilimsel olarak açıklanmıştır. Yeryüzünü oluşturan katmanlar sert bölümlerden meydana gelmiştir. Hareketli olan levhalar halindeki bölümlerin birbirleriyle etkileşmesiyle depremler meydana gelmektedir. Yeryüzündeki en şiddetli depremler bu sert levhalardan birinin diğerinin altına girmesinden kaynaklandığı açıklanmıştır. Ayrıca bu levhaların birbirlerinden ayrılması veya birbirlerine sürtüşmesi sismik dalgaların meydana gelmesine neden olmaktadır.  Yerbilimciler dünyada üç büyük sismik kuşağın olduğunu belirlemiştir. Bunlar Büyük Okyanus’u çevreleyen kıyılar, Avrupa’nın Akdeniz kıyılarından Büyük Okyanus’a kadar uzanan bölgeler ile onların dışında kalan büyük ve küçük ölçekli deprem bölgeleridir.

Yeryüzündeki deprem kuşakları birbirlerine göre hareket halindeki levhaların en büyük belirtileri dağ kuşakları, yanardağlar ve derin okyanus çukurlarıdır.

Bilimsel olarak depremlerin ne durumda olduklarını sismoğraflar belirlemektedir. Onların yardımıyla yeryüzünde hareket halindeki dalgaların birbiriyle olan iletişimleri kaydedilmektedir. Enerjilerinin ne kadar olduğu ve süreleri Richter ölçeğine göre belirlenmektedir.

Sismik açıdan oldukça aktif ülkelerden biri olan Türkiye, Avrasya-Arap-Afrika levhası arasında yer almaktadır. Sınırları içerisinde Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Batı Anadolu Fay Hatları olan Anadolu, sözcüğün tam anlamıyla riskli deprem kuşakları içerisindedir. Kısacası deprem yönünden sıkıntılı bir bölgedir ve buna göre akıl ve bilimin öngördüğü önlemler alınmalıdır. Bu konunun uzmanları; Türkiye nüfusunun yüzde 60’a yakınının, faal olan ve zarar verebilen deprem alanları üzerinde yerleştiğini anlatıyorlar. Bundan ötürü Türkiye’deki binaların kentsel dönüşüm projesi kapsamında depreme dayanıklı yapılmaları öncelik kazanmaktadır.

Tarih boyunca depremler birçok yıkıma yol açmış, yerleşim alanının ortadan kaldırmıştır.  Yeryüzünde son depremde görüldüğü gibi; kısa sürede böylesine geniş bir alana yayılan ve yıkıcı olan bir başka doğa olayına rastlamak çok zordur.

Yerkabuğunun derinliklerindeki belirli bölgelerde ortaya çıkan sarsıntıların oluşturduğu depremler başta Japonya, Amerika, İtalya, İran ve Çin gibi çeşitli ülkelerde çok daha fazla görülmektedir. Çin’in Shanxi eyaletinde 1566’da oluşan deprem birçok yerleşim alanını ortadan kaldırdığı gibi 830 bin kişiyi öldürmüştür.

Dünya ülkeleri pek çok deprem yaşamış şehirler yıkılmış, insanlar yaşamlarını yitirmişlerdir. Deprem sonucu ortaya çıkan tsunamiler ise en az onlar kadar tehlikeli olmuştur. Böylesine tehlikelerle karşılaşılan bazı ülkeler aldıkları önlemlerle en az zararla çıkmayı başarmışlardır.

İstanbul da tarih boyunca yıkıcı ve can kaybına yol açan depremlere sahne olmuştur. Bizans dönemindeki depremler dışında İstanbul 1510, 1556, 1648, 1653, 1654, 1669, 1663, 1688, 1689, 1690, 1708, 1711, 1712, 1715 ve 1894 yıllarında can kaybına yol açan yıkıcı depremleri yaşamıştır.  Şimdilerde yeni bir İstanbul depreminden söz ediliyor.

Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, 1500’lü yıllardan itibaren farklı zamanlarda 7 ve onun üstündeki büyüklükte depremlerle sarsılmış büyük yıkımlar olmuştur. Bu kapsamda; Türkiye’de 10 Eylül 1509’da 7,2 büyüklüğünde “Büyük İstanbul Depremi”, 23 Şubat 1653’de 7,5 büyüklüğünde “Doğu İzmir Depremi”, 17 Ağustos 1668’de 8 büyüklüğünde  “Anadolu Depremi”, 10 Temmuz 1688’de 7 büyüklüğünde “İzmir Depremi”, 3 Nisan 1881’de 7,3 büyüklüğünde “Sakız Adası Depremi”, 10 Temmuz 1894’te 7 büyüklüğünde “İstanbul Depremi”, 9 Ağustos 1912’de 7,3 büyüklüğünde “Mürefte Depremi”, 18 Kasım 1919’da 7 büyüklüğünde “Ayvalık Depremi” ve 7 Mayıs 1930’da 7,6 büyüklüğünde “Hakkâri Depremi” meydana gelmişti.

1939-2018 yılları arasında Erzincan, Erbaa, Ladik, Gerede, Yenice, Fethiye, Abant, Manyas, Gediz, Varto, Muradiye, Gölcük, İzmit, Düzce ve Van depremleri yaşanmıştı.

Dünyadaki sayılı depremler arasında Güney Amerika’da Ekvator ve Kolombiya da (1906),  San Fransisko (1906),  Tibet (1950), Hindistan (1950), Çin (1950), Rusya’nın kuzeyinde Kamçatka (1952), Şili (1960) ve (2010), Endonezya’nın kuzey batısındaki Sumatra’da (2004), Alaska (1964), Japonya Toh’da (2011) depremlerinin isimleri öncelikle sayılmalıdır.

Bizim ülkemizde her deprem sonrası bazı önlemler alınır sonra da çoğu unutulur… Başka bir deprem olunca da yeniden önlemler, çareler aranır,  toplumun hazırlıklı olması söylenir. Yerbilimciler ekranlara çıkarak bu yöndeki bilgilerini sıralarlar.

Dilerim; bu kez böyle olmaz bu depremden ders çıkarılır, konunun uzmanlarının görüşleri dikkate alınır.

Kısacası doğal afetler ve deprem gerçeğiyle tam olarak yüzleşemediğimiz çok açık.

Tanrının gazabı, tanrı bizleri sınıyor, tanrı bizleri korur, dua edelim, insanın fıtratında bunlar var gibi sözlerle bir yere varabilmemiz çok zor.