Kötü çocuklar değildik ki, kimseye de kötülük yapmadık bilerek. Ama bilmeden yapmışızdır elbet, ya da zamanında düşünmeden yapmışızdır bir şeyler . O kadar da masum değildik ama çoğunuzdan daha masumduk. Sıradandık işte.
Babam çok küçük yaşlarda kimsesiz kalmış, hayatı sömürülerek geçmiş bir emekçiydi. Ezilmişti, ezilendi. Bu yüzden biz de ezik büyüdük biraz. Çekindik toplumdan. Fakir büyüdük; oyuncaksız, tatil yapamadan, yeni kıyafetler alamadan, yeni ayakkabılar alamadan…Yeni bir şeyimiz olmadı işte. Fakirdik.. Kimseden bir şey çalmadan yoksun büyüyen çocuklardık. Bu yüzden hala neyimiz varsa paylaşmayı çok iyi biliriz kıskanmadan kimseden.
Yıllar yıllar önce geldi işten babam, yaşımız 12-13. “Bu adamla olmuyor. Beni hep şikayet ediyor Şef’e. Lakabı gibi kendi de deli işte” diye anlatmayı başladı. Genelde bu konuda serzenişte bulunur, aynı iş yerinde çalışan ama dargın oldukları ancak kaderin cilvesi bir de komşumuz olan “ Deli” lakaplı, İzzet’ e söylenip dururdu. İçten içe çok kızardık Deli İzzet’e. Öyle ya şikayet nedir, iş yeri nedir, ispiyon nedir bilmezdik ki. Sadece anlattıklarından dolayı mecburen babamın yanında yer alır, içten içe kızar, hırslanırdık abimle Deli İzzet’e.
Babam çiftlikte odacı (şefin masasını silen, ofisi süpürüp temizleyen, çay getirip götüren bir emekçi), Deli İzzet ise ahırlarda büyük baş hayvan bakan bir çoban; elbette o da emekçi. Ama o zamanlarda emekçiler birbirinin kuyusunu kazar, şefin götünü yalamak için diğer emekçinin kuyusunu derinden yavaşça kazarlardı işte bu günkü gibi. Sınıf nedir, ne değildir bilmezlerdi işte bu günkü gibi.
Haftada en az 3 gün babam işten çıkışta bu konuda hayıflanır, her zaman ki öfkesi ile Deli İzzet’in yaptığı ispiyonları, 3 kağıtları anlatırdı. Biz hırslanmaya devam ederdik çaresiz o yaşımızda.
Yine aynı şeyler yaşandı bir gün evde. Babam söylendi, söylendi, işinden olacağını söyledi. Biz bu kez zıvanadan çıktık abimle “ne yapacağız, nasıl bu işte babamıza yardımcı olacağız”, diye düşünmeye, hatta konuşmaya başladık. Ertesi gün babam işe gidince çıktık abimle dışarı bahçeye. Deli İzzet de babamla aynı saatte iş başı yapardı. Biraz dolaştıktan sonra evimizin bahçesinin yanında komşu bahçe olan Deli İzzet’in bahçesine girdik hiç konuşmadan sessizce. Ekili olan ne kadar domates, patlıcan, biber, fasulye fidesi varsa söktük koca bahçeyi 15 dakikada. Çektik, çıkardık ve sanki ekikmiş gibi, hiç çıkartılmamış gibi oturttuk söktüğümüz toprağa yeniden fideleri. İşimiz biter bitmez terk ettik bahçeyi büyük bir mutlulukla. “Ha işte bak Deli İzzet bahçeye gittiğinde nasıl da şaşıracak gördüğü manzara karşısında”, diye öyle mutluyduk ki. Hiçbir şey olmamış gibi devam ettik çocukluğumuzun geçtiği ağaçlık altında oynamaya.
O zamanlar market falan yoktu yaşadığımız kasabada, haftada bir cumartesi günleri pazar kurulur, kasaba halkı sebze meyve ihtiyaçlarını pazardan karşılardı. Ama alt tabaka dediğimiz bizler genelde bahçede yetişenler dışında görmezdik bir şey evde. Bahçeden domates, domatesten sos, salça, bahçeden erik, biber, patlıcan…Sadece bahçeden işte..Fakirin gıda kaynağı koca yaz kış sadece bahçeden aldıklarıydı. Deli İzzet’in de tabi..
İşten çıktıklarında babam ve komşular genelde sularlardı fidanları çabuk yetişsin, çabuk sebze versin diye. 10 komşuyduk o zamanlar lojmanlarda, 10 komşunun 10 bahçesi vardı aynı büyüklükte. Devlet baba bunu vermişti işte, yetinmesini bilecektik, yetişmesini o zamanlar öğrendik.
Ve iş çıkışı komşumuz Deli İzzet dahil babamlar geldiler işten saat 16:00 suları. Babam üzerini değiştirdi, yaklaşık 150-200 metre olan su hortumunu saldı bahçeye (biz böyle derdik) ve açtı çeşmeyi. Biz de bahçede abimle oynuyorduk ama şimdi hatırlayamıyorum ne oynadığımızı. Yan gözle yan bahçeye baktık Deli İzzet de üstünü değiştirmiş, hortumu bahçeye salmış, karıkları sulama hazırlığı yapıyordu ki farkına vardı fidelerin durumlarının. “Yandım Allah”, diyerek deli gibi koşuşturmaya başladı bahçede fidelerin arasında. Neyi tutsa elinde kalıyor, bunu gören ben ve abim de zevkten dört köşe oluyorduk çaktırmadan babamın yanında. Anlamamıştı babam ne olduğunu, şaşkın şaşkın bakıyordu ne oluyor diye. Deli İzzet tek tek tüm fideleri kontrol ettikten sonra olduğu yere diz çöktü ve sırt üstü devrildi boylu boyunca. Biz kıkırdayarak gülüyorduk sadece, iyi oldu diye.
O Cuma sabahı kalktı Deli İzzet’in cenazesi küçük kasabanın küçük mezarlığına. Biz o zaman bir emekçiyi öldürdüğümüzü yıllar sonra anladık.