Bu gece İstanbul ol, ince bir çarşafla ört üstümü, denizin nemi üşütmesin. Bu gece çek al beni orospuların, tinercilerin, anason kokan sokakların içinden, saçlarımı okşa yalnızca, göğsüne yatır. Bu gece İstanbul ol, Kadırga’nın bali kokan sokaklarında yürüyelim, camında Ferhat Tunç posteri asılı kahvehanesinde içelim çayımızı. Yan taraftaki kasetçide bir Ahmet Kaya şarkısı çalıyor bak, beraber dinleyelim. Bu gece İstanbul ol, kurtar beni cübbeli faşizmin gül suyu kokan sokaklarından. İstanbul ol, her saniyesini beraber yaşayalım.
Eski bir otel odasında uyuyalım ya da sabahlayalım birlikte martı sesleri arasında. Henüz trafik işlemiyor ve martılar yollara konmuş, özgürlüğün tadını çıkarıyorlar bak. Deniz kokusu karışmış duman kokusuna, tiner kokusuna, bali kokusuna, egzoz kokusuna, esrar kokusuna, orospuluk kokusuna, ihbar ve ihanet kokusuna. Bu gece İstanbul ol n’olur çek al beni bu yalnızlıktan.
Bu gece İstanbul ol, beraber seyredelim Boğaz Köprüsü’nün maviden kızıla dönüşünü. Ve değişmesin artık köprünün rengi, kalsın…kızıl kalsın sonsuza dek.
Bu gece İstanbul ol, dindir bu göğsümdeki acı ağrıyı. Bu gece İstanbul ol, ört üstümü sonsuz sonsuzluğunla sevdamın. İstanbul ol n’olur, ellerimde kalsın yüreğin kıpır kıpır ve kanat dudaklarımı sabaha kadar delice. Polis sirenlerinde irkilelim yine kaçaklığımızın orta yerinde çırılçıplak. Ve usulca kapat gözlerimi, ört üstümü ve göm beni kimsesizler mezarlığına, tek başıma.
Bu gece İstanbul ol, ört üstümü gövdenle çok üşüyorum.