Alman Devrimi

Muhammet Yıldırım
777 views

Avrupa emek hareketinin ve Marksizm’in önde gelen temsilcisi Karl Liebknecht 13 Ağustos 1871’de Almanya’nın Leipzig şehrinde dünyaya geldi. Marx ile Engels’in yol arkadaşı ve Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin kurucularından biri olan Wilhelm Liebknecht’in oğluydu. Kendisi gibi işçi sınıfının önderlerinden olan babası Wilhelm Liebknecht’in etkisiyle, henüz çok küçük yaşlarda devrimci fikirlerle tanışmış oldu. Hukukçu, siyasetçi ve Marksist devrimci Karl Liebknecht Birinci Dünya Savaşı’nın ilk gününden itibaren şovenizme, yurtsever arsızlığa, oportünizm ve revizyonizme radikal bir tutumla karşı çıkarak proletaryanın devrimci bağımsızlığını, enternasyonalizmi ve proleter devrimi savunmak için bir seferberlik başlattı. 1900’den itibaren Alman Sosyal Demokrat Partisi içerisinde yer alan Liebknecht, sınıf mücadelesi sosyal politikaların dönüşümü ve savaş karşıtlığı yaygınlaştırılmasında diyalektik bir düşünce bütünlüğü sergileyerek antimilitarist enternasyonal grubu “Spartakist Birliği’ni” 1915 yılında yoldaşları Rosa Lüksemburg, Franz Mehring, Clara Zetkin ve Leo Jogiches ile birlikte kurdu. Alman militarizmi ilk şeytani zaferlerini kutladığı, Alman güçlerinin Belçika kalelerini yıkıp Belçika içinde fırtına gibi estiği ve kuzeyi Almanya tarafından işgal edilmiş Fransa’nın çöktüğü o ilk günlerde ve haftalarda; o kara ve kötü günlerde Almanya’da isyankâr bir karşı çıkış, öfke ve lanetleme sesi yükseldi; bu Karl Liebknecht’in sesiydi. Bu ses öyle güçlüydü ki tüm dünyada hatta Alman saldırısının toplumsal öfkeyi tetiklediği iktidardaki sosyal-yurtsever partinin işçi sınıfına gerekli olanın yaşamak için savaşmak değil, ölünceye kadar savaşmak olduğunu ilan ettiği Fransa’da bile yankılandı. 1907 yılında yazdığı “Militarizm ve Antimilitarizm” adlı kitapta anavatan savunmasına karşı nasıl durması gerektiğini anlatıyordu:

“Proletarya, uğrunda savaşması istenilen anavatanın kendi anavatanı olmadığını, her ülkenin proleterleri için sadece tek bir gerçek düşmanın bulunduğunu, bunun da proletaryayı ezen ve sömüren kapitalist sınıf olduğunu; her ülkenin proletaryasının çıkarlarının diğer ülkelerin proletaryasına bağlı olduğunu; uluslararası proletaryanın ortak çıkarlarının bütün milli çıkarların karşısına çıkmak zorunda olduğunu; uluslararası sömürü ve kölelik koalisyonunun karşısına sömürülenlerin, köleleştirilenlerin uluslararası koalisyonunun çıkacağını bilir. Proletarya, proletaryanın bir savaşta kullanılması durumunda kendi kardeşlerine ve sınıf yoldaşlarına, dolayısıyla kendi öz çıkarlarına karşı sürüleceğini bilir. Bu nedenle sınıf bilincine sahip proletarya orduya ve bir bütün olarak kapitalizmin yayılmacılığına karşı çıkmakla kalmaz, ona karşı ciddi ve kararlı bir şekilde mücadele eder. Proletarya, militarizme karşı mücadele etmek gibi soylu bir görev üstlenmiştir…”

Karl Liebknecht bu fikirleri nedeniyle halkı savaşa ve askerliğe karşı kışkırtmak suçlamasıyla 1,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ne hapis ne de çalışma kampları onun devrime olan inancını kıramadı. O uzlaşmaz bir devrimcinin gerçek ve mükemmel bir örneğiydi; doğrudan bir eylem adamıydı. Cesur ve kararlı bir mizaca, olağanüstü bir politik sezgiye, içinde bulunulan şartlara ve kitlelerin ruh haline dair üstün bir farkındalığa, eşsiz bir devrimci girişkenlik cesaretine sahipti. O gerçek büyüklüğünü Alman parlamentosunda, burjuvazinin savaş kışkırtıcılığına ve onun militarizmine karşı ayaklanma bayrağını açtığında gösterdi. Karl Liebknecht, Alman parlamentosunda savaş kredilerinin reddini açıklamak için söz aldığında Reichstag’da sosyal demokrasinin tarihi ihanetine tanıklık etti. Partisindeki 110 milletvekilinin içinden savaş kredilerini reddeden tek milletvekiliydi.
“Ama benim itirazım savaşa, savaşın sorumlusu olup onu yönetenlere; benim itirazım savaşı doğuran kapitalist politikaya (…) Ve talep edilen askeri kredileri işte bu nedenle geri çeviriyorum”
Alman emek hareketleri tarihi üzerine çalışan Annelies Laschitza bu dönem hakkında şöyle söylüyor:
“Leibknecht, parlamento oturumlarını en etkin şekilde kullanmaya devam etti ve Alman solunun uluslararası saygı gören birleştirici bir şahsiyeti oldu.”
Partisinin ihanetinden sonra Spartaküs, yoldaşı Rosa Lüksemburg ile yoluna Spartakistlerin saflarında devam etti ve onların bayrağını taşırken öldü. Her fırsatı savaşa karşı ajitasyon yapmak için kullanan Spartaküs Mayıs 1915’de “Esas düşman, kendi ülkemizdedir! (Der Hauptfeind steht im eigenen Land!)” cümlesinin geçtiği bildiriyi kaleme aldı ve bildiride:
“Alman halkının esas düşmanı Almanya’dadır: Alman emperyalizmi, Alman savaş partisi, Alman gizli diplomasisi. Alman halkı evdeki bu düşmanla siyasi bir mücadeleyle savaşmalıdır, kendi emperyalistlerine karşı savaşan diğer ülkelerin proletaryasıyla iş birliği yaparak…”
Bu ifadeyi Almanya dışında ilk kullananlardan biri olan Lenin, sık sık yazdığı metinlerde esas düşmandan bahseder ve Liebknecht’e atıfta bulunur.
Yine Liebknecht 1 Mayıs 1916’da Berlin’deki Alman işçi sınıfının en iyi ve en kararlı unsurlarının başında gelen Spartaküs Grubu, Potsdamer Platz’da savaş karşıtı bir gösteri düzenledi. Liebknecht’in kaleme aldığı çağrı, bir ajitatör olarak onun tüm güçlerini sergiliyordu. Savaştan sorumlu olanları kavgacı bir dille yerden yere vuruyor ve şu deklarasyonla bitiriyordu:

“1 Mayıs’ta tüm sınır bariyerlerini ve savaş alanlarını aşarak Fransa’daki, Belçika’daki, Rusya’daki, İngiltere’deki, Sırbistan’daki ve tüm dünyadaki insanlara kardeşlik elimizi uzatıyoruz! 1 Mayıs’ta binlerce sesle haykırıyoruz: Alçakça soykırım suçundan uzak durun! Kahrolsun bunun sorumluları, ajitatörleri ve bundan yararlananlar! Düşmanlarımız Fransız, Rus ya da İngiliz halkı değil, Alman Junkerleri, Alman kapitalistleri ve onların yönetim komitesi olan Alman hükümetidir! Tüm özgürlüğün bu can düşmanlarına karşı savaşalım, işçilerin davasının, insanlığın ve kültürün refahı ve geleceği anlamına gelen her şey için savaşalım!”
Liebknecht bu gösteri sonrasında 1 Mayıs 1916’da Berlin’de tutuklandı. Ancak Almanya’daki işçilerin de buna verecek bir cevabı vardı. Tutuklamayı 55 bin kişinin katıldığı büyük bir grev dalgası protesto ederken mahkeme Spartaküs’ü 2,5 yıl hapse mahkûm etti. Ağustos 1916’daki ikinci duruşmanın sonucunda dört yıl bir ay hapse ve yurttaşlık haklarından altı yıl mahrum edilmesine karar verildi. “Hapis! Yurttaşlık haklarından mahrumiyet! Öyle olsun!” diye başlıyordu cümlesine ve şöyle devam ediyordu:
“Sizin onurdan anladığınız şeylerle benim anladıklarım çok başka. Ama şunu da unutmayın; hiçbir general üniformasını benim bu mahpusluk üniformasını taşıyacağım kadar onurla taşımamıştır.”
Ancak 23 Ekim 1918’de, Max Von Baden bütün siyasi mahkumlara af çıkarınca serbest bırakıldı. Liebknecht yüzlerce işçinin eşliğinde cezaevinden çıkarken artık bambaşka bir Almanya vardı. 1917’de işçiler Rusya’da iktidarı ele geçirdiğinde devrimci dalga tüm Avrupa’yı kaplamıştı. Berlin’de de işçi konseyleri kuruldu. Kasım ayında devrimci dalga artık durdurulamaz bir hâl almıştı. SPD’nin araya girmesiyle devlet başkanı Prens Max Von Baden görevinden istifa etti ve yerini MSPD’nin başkanı sosyal demokrat Friedrich Ebert’in başkanlık ettiği hükümete bıraktı. Böylelikle bir Alman Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilan edildi. Aynı sırada şehrin başka bir bölgesinde imparatorluğun simgesi olan Hoehenzollern Sarayı’nın önünde Karl Liebknecht proleter devrimin başladığını duyuruyordu.
“Devrim günü geldi. Barışı getirdik. Bu andan itibaren barış hüküm sürecek. Bu sarayda yüzyıllar boyu yaşamış Hoehenzollern hanedanın iktidarı sona erdi. Şu anda: Almanya Hür Sosyalist Cumhuriyetini ilan ediyoruz.”
Ancak Spartakistlerin önderlik düzeyi devrim için yeterli değildi. Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, aralık ayında Alman Komünist Partisi’ni kurarak Sovyetler Birliği örneğinde olduğu gibi tekelci burjuvazinin doymak bilmeyen isteklerine karşı Alman halkını, gösterdiği hoşnutsuzluğu sosyalist devrim temelinde örgütleyerek ayaklanmaya çağırmışlardı. Alman sosyal demokratların cevabı ise faşist milisler (Freikorp’lar) aracılığıyla bu ayaklanmayı kanla bastırmak oldu. Sosyal demokratların da içinde yer aldığı hükümet, devrimi ezmek için harekete geçmişti bile. Ocak ayında erken bir ayaklanma başladı. İçişleri bakanı sosyal demokrat Gustav Noske’ydi. Rosa ve Karl’ın ölüm emirleri bizzat Noske tarafından verildi. Sadece ordu değil, ileride pek çoğu Naziler arasında yer alacak olan faşist paramiliter güçler olan Freikorps da devreye sokuldu. Rosa ve Karl yakalandıklarında, bu paramiliter güçler tarafından katledildiler. Alman Komünist Partisi’nin en önemli liderleri, bizim büyük yoldaşlarımız artık hayatta değiller. Onların katilleri sosyal-demokrat partinin bayrağı altında duruyor ve bu parti varlık meşruiyetini başkasından değil Karl Marx’tan aldığını iddia etme yüzsüzlüğü sergiliyor! Ne büyük bir çarpıtma! Ne büyük bir maskaralık! Bir düşünün yoldaşlar: Belçika’nın bozguna uğratıldığı ve Fransa’nın kuzeyinin ele geçirildiği savaşın ilk günlerinden beri azgın Alman militarizmini destekleyen, Brest barışı esnasında Alman militarizminin çıkarları için Ekim Devrimi’ne ihanet eden “Marksist” Alman sosyal-demokrasisi, “işçi sınıfının anası”; işte o parti, Bugün liderleri Scheidemann ve Ebert’in, Enternasyonal’in kahramanlarını, Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’u öldürmek için uğursuz çeteler örgütlediği partidir. Spartaküs halkların belleğine ve bilincine bir eylem kahramanı olarak kazındı. Hezeyan içindeki düşman kampta zafer kazanan militarizm her şeyi ezip geçtiğinde göreve karşı çıkmak iken herkes sessizliğe büründüğünde, nefes alacak hiçbir yer kalmamış gibi göründüğünde onun; Karl Liebknecht’in militan sesi yükseldi:
“Siz, zalim yöneticiler, askeri caniler, yağmacılar; siz, dalkavuk uşaklar, uzlaşmacılar; Belçika’yı ayaklar altına alıyor, Fransa’yı yıldırıyor, tüm dünyayı ezmek istiyorsunuz ve kimsenin sizden hesap soramayacağını sanıyorsunuz. Fakat açıkça söylüyorum: biz, bir avuç insan, sizden korkmuyoruz, size savaş ilan ediyoruz ve kitleleri ayaklandırarak bu savaşı sonuna kadar götüreceğiz!” Liebknecht’i dünya proletaryası için unutulmaz bir kişilik haline getiren şey, işte bu yiğitçe kararlılık ve eylemci kahramanlıktır.

Kaynaklar:
Savaşa karşı savaş: Cihan Harbi’nde Lenin, Liebknecht, Luxemburg – Sungur Savran (Devrimci Marksizm, Sayı: 25)
Leon Trotsky, Political Profiles, New Park Publications, s.129-142]
Duvar gazetesi 07.01.2019 Kavel Alparslan yazısı

Lev Troçki, Hayatım (İstanbul: Yazın Yayıncılık, 1999), s. 234. Çeviren: Müntekim Öçmen.
Karl Liebknecht, s. 350, düzeltilmiş çeviri.
Can Irmak Özinanır (Sosyalist İşçi, Ocak 2011)
Köz gazetesi arşivi (Örgütsüz Devrimci: KARL LIEBKNECHT) 21.01.2017
Karl Liebknecht, Seçme Yazılar – Militarizme Karşı Sınıf Mücadelesi (İstanbul: Belge Yayınları, 2009), s. 90-91. Çeviren: Alp Tümertekin.

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR